5 Aralık 2025 Cuma

Bürokrata Kıyak

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edilen teklife göre kamuda görev yapan 30 bin küsur üst düzey bürokrata 30 bin seyyanen zam verilecek.

Talih kuşu konan üst düzey bürokratların kapsamı baya geniş. Bu teklif yasalaşırsa YÖK, TBMM, SGK, Diyanet, AFAD, TÜİK, TRT ve ÖSYM, merkez teşkilatlarında görev yapan başmüfettiş, müfettiş, baş denetçi ve uzman gibi kurumların yöneticileri bu seyyanen zamdan yararlanacak. Bu tekliften taşra teşkilatlarında görev yapanlar yararlanamayacak.

Seyyanen yapılacak bu zammın gerekçesi de “Bu görevlerde görev yapan kişilerin sayılarının az olması, haydi denince bu görevi yapacak kişilerin pek olmaması, mevcutların da bu görevlerde durmak istememesi” gösteriliyor.

Teşbihte hata olmazsa bu gerekçeden benim anladığım, seyyanen zam verilecek kişilerin her yerde bulunmayan ‘nadir element’ mesabesinde olması. Yani bulunmaz ‘Hint kumaşı’ olmaları.

Anlaşılan o ki devlet, işinin uzmanı üst düzey bürokrat bulmada zorlanıyor.

Madem böyle kalite bürokrat sıkıntısı çekiliyor. Devletin görevi alternatifi olacak şekilde buralara yönetici yetiştirmektir. Bunu da vatandaş yapacak değil.

Ki devletin üst düzey görev yapacak bürokrat bulmada sıkıntı yaşadığını düşünmüyorum. Bir elin parmaklarını geçmeyecek şekilde, atandıkları görevi zoraki kabul eden dışında, çoğunluğun bu görevlere atanmak ve atandıkları yerde kalıcı olmak için göz kırptığını düşünüyorum.

Belki TÜİK Başkanını hariç tutmak lazım. Çünkü mevcut TÜİK Başkanı’na gelinceye kadar bu kuruma başkan dayanmadı. Mevcut, işinin ehli olmalı ki kaç aydır görevinin başında. Hatta otuz bin bile yetmez bu başkana. Daha fazla maaş verilmeli. Çünkü bu başkanın çıkardığı sonucu matematiğin babası ve üstadı diyebileceğimiz ne Harezmi ne de Ali Kuşcu bulur. Emsalleri bu sonucu bulamayacağına göre seyyanen zam anasının ak sütü gibi helaldir TÜİK Başkanı’na. Yalnız SGK Başkanı’nın da aynı seyyanen zamdan faydalanacak olması olacak şey değil. Çünkü onun yaptığı başkanlığı ben de yaparım. 55’ini deviren her emekliye, ‘Ölmüyorsunuz kardeşim’ demek için bu işin erbabı olmaya gerek yok.

Bir de üst düzey bürokratların merkez teşkilatını dahil edip taşra teşkilatını hariç tutmak pek adilane olmamış. Madem gerekçe kurumda bu tür kalite insanları tutamamak ise aynı haktan tıp fakültelerinde kendini ispatlamış uzman hekimlere de bu hak verilmeli. Çünkü özel hastaneler yüklü miktar maaş vererek işinin erbabı doktorları kendi bünyelerine katıyor. Haliyle tıp fakülteleri bu doktorları kaybediyor. Vatandaş da muayene ve ameliyat olacağı zaman eli mahkum, özel hastaneye gitmek zorunda kalıyor.

Üst düzey kurumlara başkan, yardımcı, daire başkanı bulmakta zorlanılıyorsa bunun yolu seyyanen zam değil. Ayrıca teklif verip kanun çıkarmaya gerek yok. Bu tür görevlere gelecek kişilerle maaş ve özlük hakları birebir görüşülür. Belli şartlarda anlaşılır. Bu şekil yönetici çalıştırmanın kanunen yolu açılır. “Şu görevlerde çalışacak kişilerin maaşları karşılıklı görüşme ve sözleşme ile belirlenir. Bu kişilerin maaş ve özlük hakları memur zammından ayrı değerlendirilir” denebilir.

Burada yanlış anlaşılmasın, kimsenin özellikle üst düzey uzman yöneticinin aldığı maaş ve verilecek seyyanen zamda değil gözüm. Bulundukları makam ve üstlendikleri sorumluluk çerçevesinde kendileri yüksek maaşlar alsın. Yalnız bu işi yaparken alt seviye maaş alanla, üst derece maaş alan arasında bu kadar uçurum olmamalı. Bu ülkede en büyük sorun, çalışanlar ya da bordro mahkumları arasındaki maaş uçurumudur. Maaş uçurumundan geçtim. Bu ülkede en öncelikli konu yani mesele, işi ve statüsü ne olursa olsun, çalışan insanların ek işe ve kimseye muhtaç olmadan onlara geçinebilecekleri alt seviye bir maaş belirlemektir. Üst düzey yöneticilere düşünülen seyyanen zam neredeyse en düşük emekli maaşı alan emeklilerin bir aylık maaşının iki katı. Esas en düşük emekli ve asgari ücretle çalışan insanların durumlarını iyileştirmek gerekir. Sonra üst düzey devlet memurlarına ekstre ücret verilsin.

Burada alt seviye işi herkes yapar, bunların alternatifi çok. Halbuki üst düzey bürokrat bulmak zor denebilir. Unutmayalım ki üst düzey bürokratlar silah zoruyla o koltukta oturmuyor. İstifa ederlerse o görevleri yapacak bol miktarda alternatifleri vardır. Evet, üst düzeye iyileştirme yapılsın ama önce alt seviye, karnını doyurabileceği bir maaşa kavuşturulmalı. Çünkü özellikle bu ülkede en düşük maaş alan emeklilerle, asgari ücretle çalışan işçinin hali içler acısı. Bu iki kesimin durumu düzelmedikçe ve maaşları iyileştirilmedikçe diğer maaş alanları hiç konuşmamak lazım. Çünkü üst düzeye iyileştirme sünnet ise alt seviyeye iyileştirme farzı ayındır.

Diyelim ki alttan üste çalışanlar arasında yapılacak bir iyileştirmenin altından ülke olarak kalkılamaz. Bu durumda en alt seviyeden en üste az veya çok bir iyileştirme düşünülebilir. Mesela emekliye ve asgari ücretliye seyyanen beş-on bin, üst düzeye de otuz bin verilebilir. İnanın otuz bin kişiyi kapsayacak seyyanen bu zammı, alt düzey çalışan unutmaz. Nitekim daha önce emeklilere verilmeyen 8 bin seyyanen zammı emekliler hiç unutmamıştır.

Yazıma son verirken otuz bin seyyanen zammı duyar duymaz aklıma gelen bir fıkrayı burada paylaşmak istiyorum. Hem teşbihte hata olmasın hem de kendilerine seyyanen zam verilecek üst düzey yöneticileri tenzih ediyorum. Belki de aynı şey değil, batıl kıyas diyeceksiniz. Ne edersiniz ki hafif gülümsemek, gülümserken düşündürmek de bu işin cilvesi.

Fî tarihinde belki de Osmanlı zamanında, Konya Valisi olarak görev yapan bir zat, Valilikte işi olan herkesten rüşvet alırmış. Rüşvetsiz iş yapmazmış. Vatandaş rüşvet vermekten bıkıp usanmış. Nihayet birkaç Konyalı ileri gelen valiyi rüşvet alıyor diye şikayet etmiş. Vali bir taraftan soruşturma geçirirken diğer taraftan da şikayetçileri tespit edip huzuruna getirtmiş. Onlara demiş ki “Bakın şu gördüğünüz sandık sizden aldığım rüşvetler. Bu sandığın dolmasına az kaldı. Bu sandık dolar dolmaz bir daha rüşvet almayacağım. Şayet şikayetinizi geri çekmezseniz, rüşvet aldığımdan dolayı beni valilikten alacaklar. Yalnız şunu unutmayın. Yeni gelen valinin sandığı boş. O sıfırdan rüşvet almaya başlayacak. Aklınızı başınıza alın” diyerek aba altından sopa göstermiş. Sonunda şikayetçiler beterin beteri var, en azından bu sandığın dolmasına az kaldı deyip şikâyetlerinden vazgeçmişler.

Fıkra buraya pek gitmedi biliyorum. Şu var ki insanın gözünü ancak kara toprak doyurur. Hiçbir insan paraya doymaz. Biliyorum 30 bin seyyanen zam alacak bürokratın da gözü bu zamla doymayacak. Oldu olacak önce üst seviye bürokratın gözünü doyurmaya çalışalım. Alttakilerin canı çıkarsa çıksın. Sanırım yapılmak istenen de bu.

2 Aralık 2025 Salı

Terbiyesizliğin Daniskası

01.12.2025 akşamı FB-GS arasında oynanan lig maçı oynandı. Ezeli rekabet, FB santrforu Jhon Duran’ın son saniyelerde attığı golle 1-1 berabere sona erdi.

Maçı izlemedim. İzlemem de. Bugüne kadar herhangi bir stada gidip maç izlemişliğim de yok. Televizyondan sadece milli maçları ve kulüplerin Avrupa maçlarının bazısını izlerim.

Her hafta sonu maçlar oynandıktan sonra şampiyonluğa ve düşmeye oynayan takımların sıralamasına bakarım. Ayrıca GS ve Konyaspor bu hafta ne yaptı diyerek skorlarını takip ederim. Futbola ilgim bu kadar.

İşten eve geldikten sonra da sosyal medyanın kısa videolarına göz atarım. Maçın oynandığı akşamın ertesinde kısa videoları açtım. Bir iki videonun arkasından FB takımının maçı bir bire getirdiği golü izledim. Maalesef golden sonra golü atan Jhon Duran’ın insanlıktan nasibi olmayan nahoş sevinç gösterisini de izlemiş oldum. Montaj mı diye emin olmak için birkaç defa izledim.

Maçı izleyenler ya da benim gibi sonradan kısa videodan görenler de bu sevinç gösterisine hayret etmiştir ve izledikleri görüntüden dolayı mahcup olmuştur.

90+5’te gol atarak takımını mağlup olmaktan kurtaran Jhon Duran, attığı gol sonrası FB tribünlerine doğru gidiyor. Tribün önündeki demirlerin üstüne çıkıyor ve cinsel organını iki eliyle tutarak seyircilere doğru sallıyor. Salladıkça sallıyor hem de. Böyle yazdığım için özür dilerim. Çünkü anlatırken ben utandım.

Bir futbolcu attığı gole sevinir. Takımını son saniyelerde attığı golle takımını mağlup olmaktan kurtardığı için daha fazla sevinir. Ama hiçbir sevinç terbiyesizlik, ahlaksızlık, utanmazlık seviyesinde olmaz. Sevincin de bir ölçüsü, edebi, sınırı ve seviyesi olur.

Kolombiyalı bu futbolcunun futbolculuğuna bir şey demem. Yalnız eğer bir futbolcu sevincinden ne yaptığını unutacak kadar kendini kaybediyorsa ben bu futbolcuya takımımda yer vermem. İstersen takımın vazgeçilmez yıldız futbolcusu olsun.

Ben o kulübün yetkilisi olsam, mukavelesini fesheder, kulüple bağını koparırım. Hiçbir şey yapamasam süresiz kadro dışı bırakırım. Transfer sezonu geldiği zaman elden çıkarırım.

Öyle zannediyorum, bu futbolcunun bu videosunu FB’li yetkililer de izlemiştir. Kendi futbolcuları da olsa bu görüntüden onlar da mahcup olmuşlardır. Gereğini hemen yapmalıdırlar. İnşallah savunmaya geçmezler.

Jhon Duran’a öyle bir ceza verilmeli ki eli uçkurunda olan, onu olur olmaz meydanlarda sallayan, sallamaya yeltenecek ne kadar sevincik delisi varsa hepsine ibret olmalıdır.

Abartıyor değilim. İnanın bu futbolcunun yaptığını hayvanlar bile yapmaz.

Liseli Kızların Makyajı

Moda dendiği zaman kadın akla gelir. Çünkü stilistler giyim ve kuşamda hep kadınlar üzerine kafa yorarlar. Bugüne kadar piyasaya çıkardıkları da hep müşteri bulmuştur. Hatta kapış kapış gitmiştir. 

Modadan geçtim. Lise çağındaki genç kızların makyajı, saçlarını boyamaları bana garip geliyor.

Daha genç yaşta saçları dökülse ya da ağarsa varsın boyasınlar diyeceğim. Bir defa boyama ile bu iş bitse varsın saçlarının rengini değiştirsinler diyeceğim. Gel gör ki saç boyandı mı sürekli boya ister. Bu da rapora bağlı hastaların bazı ilaçları ölünceye kadar kullanarak ilaç firmalarının vefalı müşterileri oldukları gibi saça boya girmişse ilanihaye güzellik salonlarının gedikli müşterisi olurlar. 

Bir diğer husus, genç kızların makyaj yapması. O kadar aşırı makyaj yapanlar görürüm ki sanırsın ki boya küpüne girip çıkmış. Çoğunun yüzüne bakılmaz. Çünkü bildiğin boya.

İnsan yaşlansa, yüzünde kırışıklar oluşsa, dersin ki gizlemek için makyaj yolunu seçti. Ama daha sıfır km denecek yaşta olan, yüzünde kırışıklık olmayan gencecik kızların makyajını hiç anlamadım. Anlamaya niyetim de yok. 

Kimsenin makyajında, saçını boyamasında, modayı takip etmesinde değilim. İsteyen makyajını yapsın isteyen modayı takip etsin isteyen saçını boyatsın.