17 Eylül 2025 Çarşamba

Çin İşi Yerli Mal

Yazın ayağımı serin tutacak, kışın da su geçirmeyecek, yürüyüş yaparken ayağımı yormayacak yazlık ve kışlık spor ayakkabısına baktım bugünlerde.

Girdiğim mağazada, birden fazla seçenek arasında kararsız kaldığım zaman beni yönlendirsin diye çalışanlardan destek aldığım da oldu.

Sağ olsunlar destek oldular. Şu mu, bu mu dediğimde, “Şu olsun. Çünkü bu yerli. Böylece yerli üretime destek olmuş olursunuz” diyen de oldu.

İşin içine yerli üretim girince akan sular durur. Çünkü yerli üretim memleket meselesi. Hemen elimi yerli üretime uzatıp tamam bunu alıyorum dedim farklı zamanlarda aldığım yazlık ve kışlık ayakkabılar için.

Ödemeyi yapıp çıktıktan sonra evimin yolunu tutarken, iyi de bu sporun neresi yerli? Çünkü ismi hiç yerli bir isme benzemiyor dedim kendi kendime. Belki de satılsın diye yabancı bir isim tercih edilmiş olmalı deyip kendimi ikna ettim.

Eve geldikten sonra sporları elime alıp bir kez daha göz gezdirdim. Gözüm "Made in Turkey" etiketini aradı. Öyle ya yerli diye aldım. Fakat bulamadım. Yaşlılıktan görememiş olabilir dedim her ne kadar okumak için daha yakın gözlüğü kullanmaya ihtiyaç hissetmeme rağmen.

Sonra göz gezdirmeyi bırakıp daha titiz baktım. Aldığım her iki sporda da "Made in Chine" yazıyordu.

Şaşırdım. Nasıl olur dedim. Güya yerli spor dedi çalışanlar. Onlara güvenerek yerli üretime destek olsun diye yerliyi tercih ettim ama ayakkabı markası yabancı kelime. Üreten yer de başka ülke. Anladıysam harap olayım.

Ne anlama geldiğini bilmeme rağmen Google'a "Çin'de üretilmiştir" yazarak İngilizceye çevirttim. Karşıma "Made in Chine" çıktı. Nerede bir 'made' ve ülke ismi görsem, şu ülkenin malı imiş derdim. 'Made'ye üretilmiş anlamı da verildiğine göre demek ki bu fiil hem o ülkenin malı hem de o ülkede üretilmiş anlamına geliyor.

Anlayacağınız yerli denen ayakkabının ismi yabancı, üretim yeri yabancı. Yerli bunun neresinde derseniz, aman neyse ne. Yerlilikten kastedilen, zannedersem, benim ayak olmalı. Öyle ya ayak benim, bastığım yer benim ülkemin toprağı. Çin'de üretilmiş ne fark eder. Bunu, üzerine basa basa eskiteceğim Çin düşünsün.

Sonra tekrar bir bilen ve tek bilen Google'a başvurdum. Aldığım ayakkabı markasını yazıp, nerede üretildiğini sordum. “İstanbul, İzmir ve Gaziantep'teki modern üretim tesislerinde yüksek kalite standartlarında üretiliyor” yazıyor.

Tekrar markayı yazarak Türk malı mı diye yazdım. Bu sefer de karşıma, "2012 yılında İtalya'nın ikonik markalarından birini bünyemize katarak Türk markasına dönüştürdük" yazıyor.

Bu arada Türk firmayı da tebrik ederim. Genelde biz satardık. Bu firma ise İtalyanlardan satın almış. Hep böyle olsun inşallah.

Yalnız ikonik ne demek bilmem. Öğrenmek için tekrar Google'a soracağım ama şu demekmiş diye buraya yazmayacağım. Merak ederseniz, lütfen Google'a müracaat. Zira babanızın hamalı yok burada. (Kolay kolay parantez içi ünlem kullanmam. Size ev ödevi. Siz olsanız bu cümlenin neresine (!) işareti koyarsınız?).

Şimdi anlaşıldı bu yerli markanın niye yabancı isim olduğu. İyi de benim aldığım sporların etiketinde niye Çin yazıyor? Acaba firma bana özel Çin'e mi yaptırdı? Yoksa Çin'e yaptırarak daha mı ucuza mal ediyor firma? Ne de olsa bizde işçilik maliyeti yüksek. Belki de hem burada yapılıyor hem de Çin’de.

İşin yoksa düşünüp durayım. Hele durun, buldum galiba. Bir ara döviz fırlamıştı da sonra bir gece operasyonuyla döviz tepetaklak inmişti. (Hoş, sonra kaç kaçı fırladı.) Gece gece bir açıklama yapılmıştı. Yeni ekonomik modelimiz Çin olmak denmişti. Galiba Çin olmak bu imiş. Yani yerli de olsa yabancı da olsa herkes Çin'e yaptırıyor, biz de Çin'e yaptıracağız. Öyle ya bizim başka ülke ve firmalardan neyimiz eksik. Şaka maka gördüğünüz gibi Çin olmuşuz da haberim yokmuş. Vah kafam vah. Bir de yıllar yılı, "Çin İşi, Japon işi. Bunu yapan iki kişi" deyip durmuşuz. Halbuki Çin tek başına tüm dünyanın işini yapıyormuş.

Bu arada Çin'e yaptırılan Türk malı spor ayakkabıdan memnunum. Kıskanmayın. Herkes halinden memnun ise ben niye memnun olmayayım, öyle değil mi?

16 Eylül 2025 Salı

Konya Tıp Fakülteleri

Konya, tıp fakültesi ve hastanesi yönünden çoğu büyükşehirlere göre daha şanslı. Çünkü iki tane devlete ait tıp fakültesi ve hastanesi var. Biri Meram Tıp Fakültesi. Necmettin Erbakan Üniversitesi bünyesinde. Diğeri, Selçuk Üniversitesine bağlı Selçuklu Tıp Fakültesi. Diğer özel ve vakıf tıp hastanelerini saymıyorum.

Konya'daki bu hastanelerden Konya dışında Karaman ve Aksaray gibi yakın iller de faydalanıyor.

Konya'daki bu imkan Ankara, İstanbul ve İzmir dışındaki çoğu büyükşehirlerde yok.

Birçok il ve büyükşehre nasip olmayan bu imkan niçin Konya'da var? Devlet buraya bu iki fakülteyi ve hastanesini açarak neyi hedefledi? Bir hedef varsa bu hedefe ulaşılmış mıdır?

Burada, Selçuk Üniversitesi ikiye bölündü. Bu üniversiteden Necmettin Erbakan Üniversitesi doğdu. İki üniversite olunca, iki tıp fakültesi de bundan dolayı denebilir.

Yalnız bildiğim kadarıyla Selçuk Üniversitesi (SÜ), bölünmeden önce Meram ve Selçuklu adıyla iki fakülte ve iki hastaneyi zaten bünyesinde barındırıyordu.

Birçok ile nasip olmayan bu iki tıp fakültesi ve hastanesini diğerinden ayıran belirgin bir özelliği var mı? Bildiğim kadarıyla yok.

Fazla eveleyip gevelemeden ağzımdaki baklayı çıkarayım.

Konya'daki bu iki hastaneden biri niçin Antalya'daki Akdeniz Üniversitesi gibi adından söz ettirmiyor? Bu hastane, yaptığı nakillerle meşhur. Kalp, böbrek vb. nakil olacak ne kadar Konyalı varsa soluğu Antalya'da alıyor. Belki Türkiye'nin her yerinden nakil için hastalar Antalya’ya gidiyor.

Antalya Tıp Fakültesinin yaptığı bu nakilleri niçin Konya'daki iki hastaneden biri de yapmasın? Üstelik Antalya'daki tek tıp fakültesi. Bu hastane hem diğer hastalara hizmet veriyor hem de nakil yapıyor.

Merak ettiğim, Antalya'daki doktorlardan Konya'daki doktorların neyi eksik?

Acaba devlet nakiller için sadece Antalya'yı mı seçti?

Konya tıp fakülteleri nakli yapabiliyor da devlet mi izin vermiyor?

Antalya Tıp Fakültesindeki donatım ve imkanlar Konya'da yok mu?

Eğer nakiller konusunda tıp fakülteleri serbest ise Konya'daki tıp fakülteleri hastanelerinden biri niçin nakillerle anılmasın?

Devlet bu imkanı her tıp fakültesine veriyor da Konya'daki doktorlar buna yanaşmıyor mu?

Sebep her ne ise isterdim ki birçok ile nasip olmayan bu iki tıp fakültesinden bir tanesi hem Konya'ya tüm Türkiye'ye hitap edebilsin. Uzak illerden hasta çekebilsin.

Cadde Meram

Bir arkadaş bir ara Cadde Meram'ı niye yazı konusu edinmiyorsun? Bir de burayı yaz dedi. Nasip, belki bir gün yazarım dedim.

Yazayım yazmasına da Cadde Meram hakkında ne yazacaktım. Hakkında olumlu mu yazmalıydım, olumsuz mu? Arkadaşa, bura hakkında ne düşünüyorsun da demedim.

Bu isteğin üzerinden epey geçti. Bugüne kadar kalem oynatmadım. Bugün nasip oldu.

Cadde Meram'ın yerini bilmeyenler için kısaca bilgi vereyim:

Meram Yeniyol yolundan Meram bağlarına doğru giderken, Konya'nın Battıçıktı diye nam salmış ilk yapılan alt geçidi geçtikten sonra ilk ışıkları geçince cadde üzerinde yapılmış AVM'ye Cadde Meram deniyor.

Bu mevki sadece bu alışveriş merkezinden ibaret değil. Cadde önlü, arkalı, yan yana ağırlıklı olarak kafelerden oluşuyor.

Bir iki defa öğün savmak bahanesiyle bu çarşıya girmişliğim var. Karnımı doyurup çıktım. Çarşıda ne var, hangi sektörler var diye alıcı gözle bakmadım. Evimin yakınlığı dolayısıyla karın doyurmak bahanesiyle gittiğim lokanta da kapandığı için başka da gitmedim.

Çarşının içine girmesem de yürüyüş yapmak için akşamları önünden, Çarşamba pazarı dönüşü zaman zaman Cadde Meram'ın arka sokağından geçerim. Elimde pazar arabasıyla geçebilirsem tabi. Çünkü cadde ya da sokak sağlı sollu park edilmiş araçlarla dolu. Yolun geniş kaldırımı da yok. Mecburen tek taraflı bir aracın geçtiği yoldan yürümek zorundasın. Arkadan araç geldikçe sağa sola çekilmek ya da beklemek gerekiyor.

Bir zamanların tenha ve sessiz bilinen bu mevkii, Cadde Meram'la birlikte hem araç hem de insan yönünden çok hareketli. Bu bölgede sabahtan akşama ve geç vakte kadar ne insan ne de araç yoğunluğu eksiliyor. Haliyle gürültü de eksik olmuyor.

Bir zamanlar ailelerin oturduğu bu bölgede ikamet etmek bir hayli zor olsa gerek. Çünkü cadde önlü, arkalı genelde hizmet sektörüne dönük işletmelerle dolu. Bu muhitte oturan birinin, aracına park yeri bulması kolay değil. Çünkü buralar başka yerden gelen müşterilerin park edilmiş araçlarıyla dolu. Bir müşteri aracını çekse, oraya hemen bir başkası park ediyor. Park ederken trafik duruyor, parktan çıkarken trafik duruyor.

Cadde Meram’a gelmek için Meram Yeniyol'u kullananlar ise ışıktan kalkar kalkmaz sağa dönmek için yolun trafiğini zaman zaman kilitliyor. İki şeritli akan trafik tek şeride düşüyor. Sadece sağa dönenler değil, arka taraftan ana caddeye çıkanlar da trafiği aksatıyor.

Cadde Meram'daki insan yoğunluğunu görünce, görünen o ki bu bölgedeki işletmeler bir ihtiyacı gideriyor.

Yalnız bir ihtiyacı gidermek için sessiz sakin ve havası temiz bir muhiti çarşı merkezine döndürmek de doğru değil. Pekala bu ihtiyacın giderilmesi için meskûn mahallin dışında başka bir yer düşünülebilirdi. Mesela bunun için eski Meram son durak bölgesi daha uygun olurdu. Çünkü burada bol miktarda kafe var. Üstelik meskûn mahal yok.

Hasılı Cadde Meram, 41 Evler diye bilinen mevkiinin dokusunu bozdu. Öyle zannediyorum, bu bölgede oturanların ağzının tadını kaçırdı. İşinden evine dinlenmek için gelen, ev yerine çarşıya gelir oldu. Bol miktarda girip çıkan her araç bol miktarda egzoz dumanı bırakıyor. Mahalleli de oksijen ve temiz hava yerine egzoz soluyor. Hizmet sektöründe pişen yemeklerin kokusu da mahalleye yayılıyor.

Cadde Meram çevresinde oturanlara, sabırlar temenni etmekten başka elimden bir şey gelmiyor.