24 Aralık 2025 Çarşamba

O Artık Kadrolu

Galatasaray'da futbol oynarken başarılı bir oyun sergileyen Kerem Aktürkoğlu, Benfica'da oynarken de oynadığı oyun ve attığı gollerle adından söz ettirdi. Aynı zamanda Milli Takım'da da etkili bir futbolcu.

GS, Benfica'da ve Milli Takım'da başarılı olan Kerem, FB'ye maliyeti yüksek bir para ile transfer oldu.

Hem FB'nin hem de herkesin beklediği, Kerem'in FB'de yine adından söz ettirmesi, takımın vazgeçilmezi olması; oynadığı oyun, attığı gol ve asistleriyle konuşulması.

Kerem FB'ye geldiği andan itibaren yine hakkında konuşulan bir oyuncu. Tek farkla. Etkili olmaması yönüyle adından söz ettiriyor.

Her ne olduysa bildiğimiz başarılı Kerem gitti, başarısız bir Kerem geldi. 

Sebebi hikmeti nedir bilinmez ama Kerem'in başarılarından ardından başarısız bir profil çizmesi, bir fıkrayı aklıma getirdi. Teşbihte hata olmasın, fıkra şöyle:

İneğin biri günde 40 kilo süt verirmiş. İnekteki bu verim yetkilileri harekete geçirir. Derler ki "Ey inek! Biz seni devlet üretim çiftliği haraya almak istiyoruz". Bu teklif ineğin de hoşuna gider.

İnek haraya alınır.

İnek mutlu, devlet mutlu. 

Ama bir sorun var. Çünkü ineğin veriminde anormal bir düşüş var. Haliyle yetkililerdeki mutluluk her geçen gün önce hayret ve şaşkınlığa, sonra da üzüntüye dönüşür.

Sebebi hikmetini ineğe sormak isterler ve ineğin yanına gelirler ve derler:

"Ey inek! Sen çok verimli bir inek idin. Günlük kırk kilo süt veriyordun daha önce. Şimdi dört kilo vermeye başladın. Ne oldu sana? Gördüğümüz kadarıyla hiçbir şeyini eksik etmedik. Çünkü yediğin önünde, yemediğin arkanda. Nedir bunun sebebi?

İnek şöyle, böyle diyerek bir gerekçe öne sürmez. Yetkililere tek cümle söyler:

"Ben kadrolu oldum artık". 

Acaba Kerem Aktürkoğlu FB'ye geldikten sonra kadrolu mu oldu ya da kendini kadrolu biri olarak mı görüyor? 

22 Aralık 2025 Pazartesi

Vatandaşlık Maaşı Yolda *

Kısa videolara bakarken "Vatandaşlık maaşı geliyor" başlıklı bir video önüme düştü. İzledim. Birileri herhalde dalga geçiyor olmalı, haber asparagastır dedim ve habere temkinli yaklaştım. Videoya bakınca haber yapan kanalın ulusal bir kanal olduğunu gördüm. Birkaç video sonra bir başka kanalın aynı içerikli bir videosu daha geldi. 2 dakikalık bir videoyu dikkatlice dinledim.

Bu ikinci video benim için teyit oldu. Eğer bir erteleme ve aksilik olmazsa güzel bir uygulama olacak ve sosyal devletin gereği bilfiil yerine getirilmiş olacak.

Yeni duyduğum bu uygulamadan haberi olmayanlar için kısaca değineyim. Geliri asgari ücretin altında kalanlara asgari ücrete denklenecek maaş verilecek.

Uygulama nasıl olacak? Detaylarını çok iyi bilmiyorum.

Vatandaşlık maaşı 2026'da pilot olarak bazı illerde başlayacak. 2027 yılından itibaren de tüm illerde uygulamaya konacak.

Uygulama kimleri kapsıyor? Uygulamadan aylık geliri asgari gelirin altında kalanlar faydalanacak.

Asgari ücret halihazırda belli olmadı. 2025 yılında yuvarlak hesap 22 bin lira. Uygulamaya 2026 yılında başlanacağına göre asgari ücrete yüzde 25 zam yapılacağı konuşuluyor.

Diyelim ki bir haneye her ay 15 bin lira giriyor. Asgari ücreti de 26 bin lira oldu diyelim. 15 bin lira geliri olan hanenin maaşı 26 bine denklenecek.

Bu demektir ki hiç geliri olmayan bir haneye asgari ücret kadar her ay maaş girecek.

Bundan en düşük emekli maaşı alanlar da yararlanacak. Yıllardır maaşımız asgari ücret seviyesine bari çıkarılsın diyen emeklilerin bu isteği yerine getirilmiş olacak ve yüzleri bir nebze gülecek, rahat bir nefes alacaklar.

Bu durumda asgari ücretin altında maaş alan hiçbir hane kalmayacak. Her haneye maaş girecek.

Kişilerin gelirlerini tespit için her ilçenin bünyesinde bulunan Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfından yararlanılacak.

Bu uygulamanın sorunsuz ve kötüye kullanılmadan devam etmesinde kaymakamlıklara önemli görev düşüyor. Çünkü bu vatandaşlık maaşından yararlanmak için bazıları mevzuattaki boşluktan yararlanma yoluna gitmek isteyebilir. Serbest meslek erbabı kişilerin aldığı sabit maaş yok. Üzerinde kayıtlı tarla, ev olmadığı zaman geliri kayıt dışı olabiliyor veya beyana göre kazancı belirleniyor. Vakıf personeli bu kişilerin kazancını net ortaya çıkaramayabilir. Geliri yüksek olduğu halde resmiyette görünmediği ve tespit edilmediği için bazı kişiler bu vatandaşlık maaşından yararlanabilir. Geliri olmadığı halde üzerine kayıtlı gayrimenkul olan bazı kişiler de muhtaç olduğu halde bu haktan yararlanamayabilir. Öyle kişiler duyarım ki bir yer çalıştırdığı halde üzerinde göstermediği için devletin sağladığı yeşil karttan yararlanıyor. Üzerine niye almıyorsun dendiğinde, üzerine alırsam yeşil karttan faydalanamam diyor.

Hasılı, kötüye kullanılmazsa çok güzel bir uygulama. Bu durumda gerekli tedbirler alınmalı, mevzuatta boşluk bırakılmamalı. Vatandaş da fırsatçılık yapıp gelirini düşük gösterme ya da hiç göstermeme yoluna gitmemeli.

Her haneye asgari ücret kadar maaş girmesini sağlayacak bu düzenlemeyi düşünen, alt yapısını oluşturan, uygulamaya koyacak olan ve bu iradeyi gösterenler burada bir teşekkürü hak ediyor. İşte böyle güzel uygulamalara imza atın diyorum.

Meraklısına not: Ülkede hep olumsuzluklar ön planda olduğundan yazılarımda genelde eleştiriye yer veririm. Bazı okuyucular, "Hiç mi iyi bir şey yok. Hep eleştiriyorsun" türünden eleştiri getirir. İşte bu yazımda bir eleştiri yok. Hatta takdir var. Böyle güzel uygulamalar olursa her zaman yazmaya hazırım.

*22.12.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

21 Aralık 2025 Pazar

İsim Verme Kıstaslarımız

Ne zamandır hiçbir merkezi sınavda görev almıyorum. Sınav tarihinden haberim olursa açık lise sınavlarını tercih ediyorum.

Bir arkadaşın gruptan haber vermesiyle istekte bulundum. Sabah ve öğle olmak üzere iki oturumda görev çıktı.

Görevli olduğum salona sınav evraklarıyla geçtim. Gözetmenle birlikte salonda sınava girecek öğrencilerin kimlik ve salon bilgilerini kontrol ederek yerlerine oturttuk.

Sınavın başlamasına 15 dakika kala her bir öğrenciye kitapçık ve cevap kağıtlarını verdik. Sınavda dikkat etmeleri gereken kuralları hatırlattık.

Zil sesiyle birlikte öğrenciler sınava başladı. Masaya oturup beklemeye koyulduk.

Sınav olanlar için vaktin ne zaman geçtiği belli olmasa da salon görevlileri için vakit geçmek bilmiyor.

Ne yapıp ne edip kendime bir meşgale bulmalıydım.

Gözüme isim listesi ilişti. Bu listeden kendime bir şey çıkarmalıyım dedim. Listedeki isimlere baktım. 20 kişilik salonun yarısı kız, yarısı erkek.

Üşenmeyip çift isimli olanları saydım. 11 tanesi çift isim taşıyor. Kaçı erkek kaçı kız diye baktım. 9'u kız, iki tanesi de erkek ismi.

Yirmi kişilik bir salonda 11 kişinin iki isimli olması demek, Türkiye'de iki isim taşıyan insanımız sayısı hakkında az buçuk bilgi verir. Bu demektir ki bu ülkenin her iki kişiden biri çift isim taşıyor. Ümit ederim ki yirmi kişilik salonun yarıdan fazlasının çift isim taşıması bu salondan ibaret olur.

90'lı yıllarda çocuklara çift isim moda gibi bir şey idi. Şimdilerde azaldı sanıyordum. Görüyorum ki insanımız son gaz iki isim vermede yarışıyor.

Kız olsun, erkek olsun nerede bir çift isim görsem, bu çocuklar adına üzülürüm. Hele kız çocuklarına daha fazla üzülürüm. Çünkü kız çocuklarının çoğu, evlenirken eşinin soyadı yanında ailesinin soyadını da kullanıyor. İki isim, iki soyadla birlikte kızların ismi uzayıp gidiyor. Bazıları iki ismi de yeterli bulmuyor, kızlarına üç isim verenler de var.

İki isimli çocukların isimlerine bakıyorum. Çoğu iki isim birbiriyle uyumlu değil. Çoğu da iki isminden birini kullanıyor.

İki isim taşıyan çocukların çoğu; ana, baba, dede ve büyükanne kurbanı oluyor. Çift isimli isimlerin çoğu, biri klasik isim, biri de son yılların konan isimlerinden.

Hele öyle çocuklar var ki klasik ismini söyleyince, “Bu ismimi kullanmazsanız sevinirim” dediklerine şahit oluyoruz. Çünkü çoğu çocuk ad aldığını sevmiyor. Sevmeyince ismini de taşımak istemiyor. Öyle çocuklar bilirim ki “iki ismimden şunu mahkeme kararıyla değiştireceğim” der ismini zikredince.

İlk isme dedenin ya da büyükannenin gönlü olsun diye çift isim verilince diğer doğan çocuklara da çift isim veriliyor. Bazen de anne bir isim, baba bir isim düşünüyor. İkimizin de dediği olsun diye de iki isim veriliyor.

Belli ki anne babalar, çocukları erkekse dedenin, kız ise büyükannenin gönlünü almak için onların ismine yer veriyor. İkinci ismi de kendi gönüllerinden geçen ismi koyuyorlar.

Benim adımı vereceksiniz diye baskı yapan dede ve büyükanneler de var. İsimleri verilmeyince küsüp kırılanlar da eksik değil. Geçen gün bir öğrenci, “dedem anneme, benim adımı verirseniz beş bilezik yaparım” teklif ettiğini söyleyince hayretimi gizleyemedim.

Çift isim verirken birilerinin gönlü oluyor ya da gönlü alınıyor ama nedense bu çift isme çocuğun gönlü olur mu diye düşünülmüyor.

Büyüklerin gönlünü almak iyi de bu çift isimli çocukların gönlünü kim alacak? Çocuklar, hayatın bin bir sıkıntısı yetmez gibi bir de ölünceye kadar bu çift ismi taşıyacaklar. Üstelik biri kullanılacak, diğeri kullanılmayacak. Sadece kimlik kartında yer işgal edecek.

Keşke imkan olsa da çocuklara büyüyünce isim verilse, çocuk isimlerden bir ismi kendi seçse çok daha iyi olur. Maalesef bu da mümkün değil.

Bu durumda çocuklara isim verirken şu hususlara dikkat etmek lazım:

Çift isimlerden kesinlikle kaçınılmalı. Herkesin gönlü olacak diye çocuğa isim yükü vermemeli.

Çocuklara; anlamı güzel, telaffuzu kolay, uzun olmayan, yanlış anlama ve yazıma müsait olmayan isimler vermeli.

Büyükler isim vermede anne babanın elini rahatlatmalı. Benim ismimi vermeyin demeli.

Çocuklara isim verirken siyasi liderlerin, şeyhlerin, tarihi şahsiyetlerin vb. ismini vermekten mümkün olduğunca kaçınılmalı.

Kısaca, çocuğa taşıyabileceği, herhangi bir çağrışım yapmayan, anlamı güzel ve telaffuzu kolay kısa isimler konmalı. Ad aldığına çeksin, adını yaşatsın diye çocuğa doğar doğmaz altından kalkamayacağı isim yükü ya da sorumluluğu yüklenmemeli.