26 Kasım 2025 Çarşamba

Sıralı Ölüm

Bir sıralı ölümdür gidiyor bugünlerde. Nerede ayaküstü bir hastalık ve ölüm konuşulsa "Allah sıralı ölüm versin" diyorlar.

Tamam anladık. Sırası gelen ölsün deniyor. İstenilen ve olması gereken bu. Yalnız bunu nerede, kimin yanında söylüyorlar? Benim yanımda. Hem de gözümün içine bakarak. Sağıma, soluma, karşımdakilere bakıyorum. En yaşlıları benim. Hep birlikte kavilleşmişler. Gözlerini bana dikmişler. Sıra sende diyorlar akılları sıra. Beni gördükçe oh be daha bize sıra var. Çünkü sıra bu büyüğümüzde diyorlar. Kısaca ölüm sıralı olursa bize daha var demektir bu.

Geç de olsa insanların beklentisini ve temennisini anladım.

Bugünlerde bu sıklaştı. Sonra niye ben? Bu dünyada bir yaşlı ben mi varım? Benim yanımda gözünüzü bana dikerek söylediğinizi bir başka yaşlının yanında da söylüyor musunuz? Sonra başka işiniz yok mu sizin? Beni göndererek ya da benim ölüm sıramı bekleyerek mutlu mu oluyorsunuz? Derdiniz ne sizin? Başka işiniz yok mu? Bilin ki ölmeden öldürüyorsunuz beni. Ölmeden, beni mezara koymaya kalkmakla elinize ne geçecek? Hem ben ölür ölmez ölüm sırası size gelecek. Sonra hangi işinizde tertip, düzen ve sıra vardı da hepiniz ağız birliği etmişçesine bir düzen sevdasına kapıldınız. Azrail'e yön vermeye kalkıyorsunuz. Yalnız Azrail’e bel bağlamayın. Çünkü o işini sizin yönlendirmenize göre yapmaz.

Ölüm er veya geç hepimize geleceğine göre bırakın da ağzımızın tadıyla oturup kalkalım. Nasılsa öleceğiz. Ölmeyip bu dünyaya kazık çakan mı var sanki?

Kısaca Azrail sıralı ölüm gözetmiyor. Sırası geleni gönderiyor. Sıra derken yaşa göre hareket etmiyor. Bir bakıyorsunuz, sırası gelen yaşlıların arka arkaya defterini dürerken biraz ara verip okları gençlere ve çocuklara döndürüveriyor.

Neyse sadede geleyim. Ben biraz alınganlık göstersem de yaş 60’ı geçince ölüm kapıyı çalmaya daha yakın. Hele yakın büyüklerin bir bir gidince sıranın kendine gelmekte olduğunu anlıyorsun ve ölümün nefesini arkanda hissetmeye başlıyorsun. Bu gerçeği pek aklıma getirmek istemesem de gerçek bu.

Öleceğim de nasıl öleyim diyorsun. Hele bakıma muhtaç yatağa bağlı ölmeyi hiç istemiyorsun. Uzun yaşayayım ama sağlıklı olsun. Kimseye muhtaç ve yük olmadan ayakta çekip gideyim diye temenni ediyorsun.

İnsan bitiyor ama temenniler bitmiyor elbet. Nasıl bir ölümün bizi beklediğini kestirmek de mümkün değil.

İnsanların “Allah sıralı ölüm versin” demesi de bir dua, aynı zamanda bir temenni. Bu temenni de ne derece gerçekleşir, tartışılır. Şu var ki yukarıda dediğim gibi ölüm sıra takip etmiyor. Daha hayata doymadan ömrünün baharında çekip gidenler de az değil. En fazla üzen de çocuk ve genç yaşta gidenlere olur. Bu da doğaldır. Çünkü bir insanın dedesi, babaannesi ve anneannesi, babası, annesi, amcası, dayısı, ağabeyi ve ablası şeklinde gerçekleşen ölümler sıralı ölümlerdir. Böyle değil de dede yaşarken torunun gitmesi, baba ve anne yaşarken çocuğunun vefatı, kısaca büyükler yaşarken küçüklerin ölmesi sıra dışı bir ölüm kabul edilir. Yakınlarını haliyle üzer. Böylesi ölümlerde, “Allah kimseye evlat/kardeş acısı vermesin” diye dua edilir.

Hülasa sıralı veya sıra dışı ölümler tıpkı ölüm gibi bir gerçektir. Bu gerçekten kimsenin kaçınması da mümkün değil. Sırası gelen ahiret yolcusu olacağına göre yine de sıralı ölüm hepimizin beklediğidir. Ömrün de ölümün de hayırlısı temennisiyle. 

25 Kasım 2025 Salı

Üşümeye Değer

Tarihi Buğday Pazarı çarşısında yedi tane çay ocağı var. Bazısında tek tük oturan varken bazılarının müşterisi fazla. Ben de çarşının batı tarafında otururum çoğunlukla. Bu çay ocağının çayı güzel. Müşterisi de diğerlerine göre yoğun. Çoğu zaman gelenler oturacak yer arar burada.

Doğu tarafında masa ve sandalyesi fazla bir başka çay ocağı daha var. Buranın da bir zamanlar müşterisi fazla idi. Çünkü sonbahar ve kış mevsiminde güneş hafif çıktığı zaman oturanların hem sırtı ısınır hem de içi.

Nicedir kasım ayı serin ve soğuk geçiyor. Özellikle gölgeler üşütüyor. Böyle havalarda güneş gören çay ocağı tıklım tıklım olacağı yerde oturup çay içenlerin sayısı şimdilerde üçü beşi geçmiyor. Hava soğuk olmasına rağmen güneşin uğramadığı çay ocakları ise tıklım tıklım.

Güneş gören çay ocağı belli ki müşteri kaçırmış. Ya çayı iyi değil ya da müşteriye iyi davranmıyor dedim kendi kendime. Başka da bir sebep aklıma gelmedi.

Bir gün bir arkadaşla her zaman oturduğumuz çay ocağında buluşacağız. Baktım arkadaş oturduğumuz yerin yanındaki çay ocağına oturmuş. Yanına oturdum. Niye buraya oturdun dedim. Yan tarafta yer yoktu. Ben de buraya oturdum dedi. Çayı içtikten sonra haydi burası üşütüyor. Bu çaycıdan da haz almıyorum. Şu güneşli yere geçelim. Diğer çaylarımızı orada içelim dedim.

Sonradan katılan üç arkadaşla beraber müşterisi iyice azalmış güneşli yere geçtik. Çaylarımızı içtik. Muhabbetimizi yaptık. Kalkalım deyip çay parasını ödemeye gittim. Ödediğim miktar diğer çay ocaklarına göre yüksek geldi. Kafadan, içtiğim çayı bölünce burada çayın 15 lira olduğunu anladım. Daha önce bu çay ocağının niçin boş olduğunu, gölgede kalan diğer çay ocakları üşütürken bu güneşli yerin müşterisinin niçin az olduğunu da böylece anlamış oldum. Kendi kendime her şey aradaki beş lira içinmiş dedim. Meğer insanımız bir bardak çayı beş lira düşüğüne içmek için gölgede üşümeyi göze almış.

O yüzden beş lira değil mi ne değeri var diye dudak bükmeyin. Öyle ya adı üstünde çay ocağı. Burada çay içilir hem de birden fazla. Her içtiğini toplarsan her iki bardağı bedavaya getirmek var işin içinde. On çay içilse, birinde 100 lira ile kurtulurken, diğerinde 150 lira ödeme durumu söz konusu. O yüzden beş lira için üşümeye değer. Öyle ya devir hesap ve kitap devri.

23 Kasım 2025 Pazar

Anadolu Kulüpleri Haddini Bilmiyor

Süper Ligde oynatan Anadolu kulüplerini anlamak zor.

Süper Lige çıkıp büyük takımlarla aynı ligde oynayınca kendilerini bir şey sanıyorlar.

Aklı sıra kaşınıyorlar.

Ne yerlerini ne hadlerini ne çap ne de kapasitelerini biliyorlar.

Sanki şampiyon olacakmış gibi büyük takımlara karşı ölümüne top oynuyorlar.

Haydi oynasınlar. Büyük takımlara özellikle Fenerbahçe ve Galatasaray'a kafa tutuyorlar. Sahalarında ya da deplasmanda FB ve GS'ye kök söktürüyorlar. Gol atıyorlar. Yenmeye çalışıyorlar.

Halbuki Anadolu takımlarının FB ve GS'yi yenme gibi bir misyonları yok. Onlar ligden düşmemeye oynamak zorundalar. FB ve GS'yi rakip görmeyecekler. Onlar ligden düşmeye namzet takımlarla kıyasıya oynayacaklar. Çünkü onların rakipleri onlar. Ama hadsizlik yapıp FB ve GS'yi yenmeye kalkıyorlar ve şampiyonluk yolunda onlara darbe vuruyorlar. Yazık değil mi bu iki köklü kulübe? Merak ediyorum FB ve GS'yi yenerek şampiyon mu olacaklar? Ligde mi kalacaklar? Bu iki güzide ve köklü takımı yenerek göverip bostan mı olacaklar?

Durum bu iken Anadolu takımları iki büyüğe özellikle FB'ye karşı nasıl maç oynayacağını bilmeyince, bereket hakemlerimiz devreye giriyor. İyi ki hakemlerimiz var. Bakıyorlar ki Anadolu takımları bu iki kulübe kök söktürüyor. Hakemlerimiz hemen B ve C planını devreye sokuyor. Anadolu kulüpleri futbolcularından birine ya direk kırmızı kart gösteriyorlar ya da ikinci sarıdan atıyorlar. Daha da olmazsa FB ve GS lehine penaltı veriyorlar. Sonuç, FB ve GS galip ve daima ilk ikiyi kovalıyorlar.

Görünen o ki Anadolu kulüpleri kiminle aşık attığını bilmiyor. Bundandır ki 90 dakikayı on kişi tamamlıyorlar.

Bu durum bir maç, beş maç değil, mütemadiyen böyle. Yeter ki maç berabere devam etsin ya da Anadolu takımı galip durumda olsun.

Yalnız bu işi sadece hakemlere bırakmamak lazım. Çünkü onlar da insan evladı. Kırmızı karttan attıkça ta da penaltı verdikçe durmadan eleştiriliyorlar. Yazık değil mi bu güzide ve hak yemez hakemlerimize.

Burada Federasyona da bir görev düşüyor. Federasyon da taşın altına elini koymalı. Öyle ya her maç kırmızı nereye kadar. Federasyon ne yapabilir? Pekala şöyle bir karar alabilir. "FB ve GS ile maça çıkacak her Anadolu takımı maça bir eksik çıkar" demeli. Böylece maçta kırmızı kart çıkmasına gerek kalmaz. Böyle bir karar Anadolu kulüplerinin de işine gelir. Çünkü kırmızı kart gören futbolcu bir sonraki hafta oynayacağı maçta cezalı duruma düşmemiş olur. Böylece kıt kanaat kadrosu olan Anadolu kulüplerimiz kadro kurmada zorluk çekmezler.

Baktılar ki bir eksik oynamalarına rağmen Anadolu kulüpleri bu iki büyüğe yine kök söktürüyor. O zaman “İki eksik çıkarlar” kararı alınmalı.

Federasyon böyle radikal karar alamaz, buna cesaret edemez, tepki alır denirse, Federasyon başkanlığına talibim.