18 Aralık 2025 Perşembe

Şöhret Olmayı Gör!

Hangi alanda olursa olsun, işinde ve mesleğinde, iyice pişmeden, birden yükselerek paraya para demeyen niceleri, elde ettikleri şöhretin altında kalmıştır. Hiç ibret alan yok ki yine şöhretin altında ezilmeye devam ediyorlar.

Özellikle sanatçılar, futbolcular, televizyonların görünen yüzü olanlarda bu çok yaygın.

Çoğu da hızlıca tırmandıkları zirveden yuvarlanarak gözden düşüyorlar. Belli ki bunların imtihanı da bu.

Çoğumuzun bir ömür çalışıp didinerek elde edemeyeceği servete, bunlar birden konuyor. Para kolay ve birden gelince, bu parayı ne yapacaklarını şaşırıyorlar belli ki. Öyle ya yemekle, içmekle, gezip tozmak ve alışverişle bitecek bir para değil bu. Ne yapalım ne edelim derken, bir kısmı kadın kız işlerine giriyor bir kısmı kumara dadanıyor bir kısmı da kafayı bulmak için uyuşturucuya kaptırıyor kendini bir kısmı da girift ilişkilere giriyor. Bazısı birkaç dalda birden oynuyor.

Belli ki sınıf atladıklarına inandırıyorlar kendilerini. Belli ki bir şey olduklarına ve önemli biri olduklarına kani oluyorlar. Yeni çevreler edindikçe, kazandıkları deli parayı bir şekilde eritmenin yoluna gidiyorlar. Nasılsa harcadıkça bu şöhret sayesinde yine paraya para demeyecekler.

Para ve şöhret dedikleri bu olsa gerek.

Bir insanın nasıl kazandığını öğrenmek için nereye harcadığına bakın dedikleri böyle bir şey olsa gerek.

Belli ki kolay kazanıyorlar ki acımadan kolayca ve hovardaca harcıyorlar.

Eğer bir insan bin bir emek sarf ederek, alın terleterek, tırnaklarıyla kazıyarak para kazanırsa bu paranın kıymetini bilir ve boşa harcamaz.

Çabasız kazanılanların yine nedensizce veya kolayca elden çıkacağı anlamında, halk arasında "Haydan gelen huya gider" denir. Aslında bu cümlenin esas anlamı, "Allah'ın (Hay) verdikleri yine Allah'a (Hû) dönecektir". Gel gör ki anlam değişmesi olmuş. Kısaca parasını har vurup harman savuran, gününü gün eden ne oldum delisi insanlar için halk arasında, "Hay'dan gelen Hû'ya gider" deniyor. Kısa yoldan zirveye tırmanarak şöhret olanların çoğunun yaşadığı da budur. Kolay para kolayca çıkıyor.

Keşke elden giden sadece para olsa. Şöhretleri de heba oluyor. Dün el üstü ve ekranlarda. Bugün yerlerde sürünüyorlar. İşledikleri suçtan dolayı cezaevine girip çıkmayan ve ceza almayan yok gibi. Halk nezdinde bir itibarları da kalmıyor. Para bir şekil tekrar kazanılır ama giden itibar kolay kolay geri gelmez. Çünkü kişi kendi itibarını kendi elde eder ve kendi yok eder. Çünkü hiç kimse kimseye itibar elbisesi giydiremez.

Kazandıkları parayı nereye harcadıklarından, şöhretlerini kaybetmelerinden ve suç işlemelerinden geçtim. Gündemi boş yere işgal ediyorlar. En acısı da yapıp ettiklerinden dolayı değerlerimizin içi boşalıyor. Çünkü yapıp ettiklerinin ve kırdıkları yumurtaların bu toplumda bir karşılığı yok. Millet bu ne biçim aile bu ne biçim yaşantı bu ne biçim mide diyor. İşin en üzücü yanı da bu şöhret sahipleri gençlerin rol modeli. Çünkü günümüz rol modeli değişti. Futbolcular ve sanatçılar çoğu gencin idolü. Maalesef kendilerini idol kabul edenlere de kötü örnek oluyorlar. Değilse ne halleri varsa görsünler diyeceğim.

Şöhret sahipleri! Ne oldum demeyin, ne olacağım deyin olmaz mı? Yoksa sonunuz belli. Çünkü şöhret afettir. 

Soğuk Suyla Abdest Olmaz mı?

Konya Büyükşehir Belediyesinin şehrin belli bölgelerinde hizmete koyduğu umum tuvaletleri önemli bir işlev görüyor.

Umum tuvaletlerde ihtiyaç olan her şey düşünülmüş. Çoğunda lavabo dışında abdest alma yerleri bile var. Sıvı sabun da eksik değil. Temizliği ise 10 numara. İçin rahat bir şekilde girip ihtiyacını giderebiliyorsun.

Tüm bu hizmet için hiçbir ücret alınmıyor. Bazıları kızacak ama maliyetini karşılayacak şekilde ücret alınmasını daha uygun buluyorum. Çünkü belediye temizlik malzemesi, su ve görevli için masraf yapıyor. Sadece WC.lerden değil, tüm bedava hizmetlerden maliyeti alınmalı. Bu maliyeti de kim kullanıyorsa onlar karşılamalı.

Toplu taşımaların yaşlılar için devletin, umum tuvaletler de belediyenin tasarrufu. Bu beni aşar.

Ben esas sadede geleyim. Belediye WC’lerden maliyet ücretini almasını istesem de çarşıya çıktıkça bu tuvaletlerin müdavimlerindenim. Belediye, “Kardeşim sana da iyilik yaramıyor. O halde gör gününü. Aha paralı yaptım” dese, tuvalete az para ödemem. Ondan sonra da kendim ettim kendim buldum türküsünü söyler dururum.

Bir esnaf ziyaretinden sonra Aziziye’ye doğru giderken orada bulunan tuvalete defi hacet için girdim. Hemen sağ tarafta abdest almak için yapılmış şadırvanın üstündeki aynanın üzerine yapıştırılmış uyarı dikkatimi çekti. “Sıcak suyu abdest dışında kullanmayınız” uyarısıydı bu. Hem de üç ayrı kağıda yazılıp aynaya yapıştırılmış.

Daha önce birkaç defa daha gitmişliğim var bu WC’ye. Uyarı ilk mi kondu, daha önce de vardı da ben mi görmedim bilmiyorum.

İhtiyacımı giderdikten sonra lavaboda elimi yıkarken acaba sıcak su var mı diye baktım. Lavaboların sıcak suyu kesikti. İlla sıcak su arayan biri değilim. Su ve sıvı sabun benim için yeterli.

Yalnız illa sıcak su kullanacaksa tuvalet lavabolarında olmalı. Çünkü WC sonrası kullanım daha elzem. Buralarda olmayıp da şadırvanda sıcak suyun olması bana garip geldi. Bir de şadırvanda abdest almanın dışında sıcak su ne için kullanılabilir? Sıcak su vermişsen, buraya gelen elini, yüzünü ve temizliğini de yapar, abdestini de alır. Herhalde banyo yapacak değil. Eğer amacı dışında kullanılıyorsa umum yerde sıcak suyun ne işi var? Abdestini sıcak su ile abdest alacak olan işyerinde ya da evinde kullansın sıcak suyunu.

Tamam, vatandaşa hizmet güzel de sıcak suyuna kadar hizmet fazla.

Ayrıca abdest sıcak su dışında soğuk suyla caiz olmaz mı? Abdest alan biraz üşüsün. Sevabı da fazlaca olur.

“Abdest suyu dışında sıcak su kullanmayınız” uyarısını astıran belediye mi, orada çalışan görevlinin işgüzarlığa mı yoksa o bölgede esnaf olan birinin marifeti mi? Aynı uyarı diğer belediye WC.lerine de yapıştırılmış mı, bilmiyorum. Ama bilinsin ki şık olmamış.

17 Aralık 2025 Çarşamba

Utanmıyoruz Artık

Bir fıkra ile başlayayım bu yazıma.

Çocuğun biri yatağına işermiş. Her işeyişinde de utanırmış.

Ailesi doktora götürmüş tedavi etsin diye.

Doktor, tahlil ve tetkik sonucu kullansın diye reçete yazar. Sonuçları görmek için gün verir.

Doktor ne kadar ilaç değiştirdiyse de çocuğun işemesine çözüm bulamaz.

Sonuçta doktor pes eder. Son olarak çocuğa, “Çocuğum, sen bir de okulunun rehber öğretmenine git. Durumunu ona anlat” önerisinde bulunur.

Aylar sonra doktor tedavi edemediği bu çocukla karşılaşır. Nasıl olduğunu sorar. İyiyim der çocuk. Nasıl iyileştin deyince, çocuk, “Ben iyileşmedim. Yatağıma yine işemeye devam ediyorum. Fakat utanmıyorum artık” diye cevap verir ve yoluna devam eder.

Okulların rehber öğretmenleri alınganlık göstermesin. Adı üzerinde fıkra.

Fıkra da olsa hisse çıkarmak lazım. Çünkü nasıl ki kıssalardan hisse alınsın diye hikayeler anlatılıyorsa fıkralar da güldürürken düşündürsün diye anlatılır.

Gelin bir beyin jimnastiği yapalım. Bu fıkradan bir şeyler çıkarmaya çalışalım.

Rehber öğretmenler, doktorların tedavi edemediği çocuktaki utanma duygusunu yok edip rahatlattıkları için pekala “Biz neymişiz be abi” diyebilirler. Hatta doktorun parayla tedavi edemediği sorunu biz parasız çözdük diye övünebilirler de.

İşin şakası bir tarafa. Tıpkı yatağına işemeye devam eden çocuğun utanmayı terk ettiği gibi bizler de utanmıyoruz artık.

Nasıl ki her şeye şok geçire geçire şok geçirmez olduysak, utana utana, utanmayı da bıraktık.

Eskiden yüz kızartıcı bir şey yapan toplum içine çıkamaz, çıkarsa da başı öne eğik dolaşırdı. Bir müddet sonra ikamet ettiği mahalleyi hatta şehri terk ederek kendisini tanımayan insanlar içerisinde kendisine yeni bir hayat kurmaya çalışırdı. Çünkü suçlu da olsa utanma duygusu vardı. Şimdilerde her türlü yüz kızartıcı eyleme imza atanların yüzü kızarmıyor, kimse onları ayıplamıyor. Hatta helal olsun, ben olsam ben de yaparım deme noktasına geldik.

İçimizde insani bir duygu olan utanmayı hala devam ettiren istisnalar olsa da büyük çoğunluk yüz kızartıcı şeylere tepki bile göstermiyor. Hatta savunuyor. İstisnaları olmakla beraber dün ak dediğine bugün kara diyen, tükürdüğünü yalayan, sık sık U dönüşü yapan siyasetçimiz de utanmıyor, şöhret sahibi iken kırdığı yumurta kırkı geçen de utanmıyor. Sureti haktan görünüp gizli gizli her haltı işleyen de utanmıyor. İkili, üçlü ilişkileri itiraf ederken de utanmıyor. Çalıp çırpan da utanmıyor. Engellilere dağıtılması gereken parayı dağıtmış gibi göstererek cebe indiren de utanmıyor. Çalıştığı yerin parasını boşaltan da utanmıyor. İhalelerden komisyon alan da utanmıyor, fahiş fiyata satan esnaf da utanmıyor. Şimdi böylelerine çok realist davranıyor, bu işi biliyor diyoruz.

Utanma duygusu imandandır sözü de sözde kalmış. Üzüm üzüme baka baka kararır sözü gereğince birbirimize bakarak utanmamayı öğrendik. Utanmayı unutanlar ise ne yapsa yeridir. Çünkü utanmıyorsan dilediğini yapmanın önünde hiçbir engel yok. Kişi Allah’tan korkmuyor, kuldan da utanmıyorsa niye utansın, niye her haltı işlemesin değil mi? Nasılsa ne tepki var ne ses çıkaran. Haliyle herkes işini çıkarmaya bakıyor. Herkes üç maymuna oynuyor.

İnsani bir duygu olan utanmayı yeniden kazanmak istiyorsak, kimsenin yaptığı yanına kâr kalmamalı. Ayıplanmalı, mahalle baskısı uygulanmalı, dışlanmalı, demokratik tepki gösterilmeli. Kırıp döken, zarara uğratan, çalıp çırpan misliyle ödemeli, cezasını en ağır şekilde çekmeli. Kısaca utanmayı bırakanlara had bildirilmeli. Çünkü utanmazlık kokuşmuşluk demektir. Bu kokuşmuşluğun önüne geçilmezse, bu utanmazlık kokusu memleketin her bir yerini kaplar.