30 Ekim 2025 Perşembe

Aile Birliği Adına

Dört çocuğum var. Üçü evlenip evden uçtu. Bir tanesi kaldı şimdilik evde. O da giderse koca evde Edi ile Büdü kalacağız.

Halbuki bir zamanlar evde bir ve beraberdik.

Bir düşüncedir aldı beni. Çünkü aile toplumun en temel taşı.

Son sözü söylemeyen ben olmasam da kağıt üzerinde aile reisi benim. Bu durumda evlenip gitseler de aile birliğini sağlamak benim görevim. Şayet ailem parçalanırsa, “aile reisi olarak bir aileni koruyamadın, ne biçim babasın” diye beni suçlayacaklar.

Bu durumda ne yapmalıyım diye kendimi zorladım.

Sonunda çocukları bir gün evde toplamaya karar verdim.

Bir baba olarak onlara sorumluluk vereceğim.

Diyeceğim ki onlara;

Babam! Ben bu ailenin reisiyim. Ailenin birliğinden ben sorumluyum. Sorumluluk varsa yetkim de var.

Şimdi size bir sorumluluk veriyorum. Bu bir emirdir.

Hepiniz bir posterimi bastıracak. Yalnız bu posterler aynı ebat olacak. Posterin altına da “Birliğimizin teminatı ailemizin direği babamız” yazdıracak.

Bastırdığınız bu posterleri evinizin camından sarkıtacaksınız. Bu posterler 7/24-365 gün asılı duracak.

Biriniz bir tane fazla bastırsın. Onu da bizim evin camından sarkıtalım.

Posterim; güneşten, yağmurdan, soğuk ve sıcaktan etkilenebilir. Yıprandıkça posterimi yenileyeceksiniz.

Doğum günüm geldiği zaman sadece bir pencereden değil, evlerinizin tüm pencerelerinden posterimi sarkıtın. Doğum günüme özel olarak “İyi ki doğdun babam” yazdırın.

Akşam karanlığında gelip geçen belki posterimi göremeyebilir. Bunun için posterlerime otomatik ışıklandırma yaptırın.

Gelip geçen benim posterimi gördükçe, “Helal olsun adamın evlatlarına. Ne hayırlı evlatlarmış. Babalarının posterlerini yaptırmışlar. Bunun için hiç masraftan kaçınmamışlar. Ne de çok seviyorlar babalarını. Babalarının posterini baktıkça aile birliğine katkıda bulunuyorlar” desin.

Aile birliği adına astığımız bu posterden alt ve üst komşular rahatsız olabilir. Asla tabi vermeyin. Hemen savcılığa giderek, “Komşumuz aile birliğimizi bozmaya yelteniyor. Çünkü bizi kıskanıyor” diye suç duyurusunda bulunsunlar.

Düşündüğüm bu konuyu hayata geçirmede kararlıyım. İnadım inat. Kim ne derse desin, bu inadımdan beni kimse vazgeçiremez. Belki de çocuklarım, baba, ele güne karşı bizi gülünç duruma düşürme diyecekler. Ama ne derlerse desinler. Zira bana vız gelir. Çünkü aile birliği Anayasal bir hak. Anayasanın bana verdiği bu yetkimi tepe tepe kullanırım. Kime ne?

Bakalım, bu düşünceme çocuklarım ne diyecek? Sizin gibi ben de merak içinde sonucu bekliyorum.

İyi de hangi fotoğrafımı bastırsınlar? Öyle ya bu da bir sorun. En iyisi birlik adına şu fotoğrafımı bastırın diyeyim. 

Bakış Açımız Ne Derece Sağlıklı?

“Bir gün baltamı kaybettim. Sağa sola, öteye beriye baktım balta yok.

Bu baltayı olsa olsa şu komşum çalmıştır dedim ve adamı uzaktan yakından takip etmeye başladım. Adamın yürüyüşü, konuşması ve her davranışı, bana onun tam bir hırsız olduğunu söylüyordu.

Olay gününün gecesi sabaha kadar rahat uyuyamadım. Çalınmış baltamı nasıl ortaya çıkarabileceğimi uzun uzun düşünüp durdum. Sabahleyin sersem sersem kalktım ve baltamın ortalıkta olduğunu gördüm. Meğer küçük oğlum yerdeki baltanın üzerine bir kucak ot bırakmış, ben de onu görememişim.

Baltayı bulduğum gün o komşumu gene gördüm. Ama adamın hırsıza benzer bir tarafı yoktu. Konuşması ve yürüyüşünde de hırsızınkine benzer bir durum hissetmedim. Tam aksine, adam gayet emin ve güvenilir bir şekilde görünüyordu bana.

Ve sonra birazcık oturup muhasebe ettim. Dün gördüğüm adam ile bugün gördüğüm adam neden birbirinin tersiydi, bu farklılığa sebep neydi acaba? Biraz insafla düşününce adamın değil, asıl hırsızın ben olduğumu anladım.

Komşumun güvenirlik ve masumluğunu çalmıştım. Kendimi de ruhen kirletmiş, ruhumun saflığını çalmıştım. Uykusuz kalarak da ömrümden bir geceyi çalmıştım.
Anladım ki nasıl bakarsan öyle görürsün. Aslında gördüğün sadece sensin”. (Mehmet Cömert’in çevirilerinden)

Bu hikayeyi nasıl buldunuz bilmem. Bana ilginç geldi. Burada hırsızlığından şüphelendiği komşusunun her hareketini tam bir hırsıza benzetiyor. Hırsız olmadığı ortaya çıkınca da komşusunun hareketlerinin hırsıza benzer bir yanı olmadığını kanaatine varıyor.

Hikaye hırsızlık üzerine olsa da bu bakış açısını hayatın her alanında görebiliriz. Mesela siyaseten karşıt cephede yer alan kişiyi yerden yere vururken, bir zaman sonra yan yana yürümeye başlayınca bir bakmışsın dünkü düşman dost görülebiliyor. Dün her hareketine tepki gösterirken bugün göklere çıkarabiliyoruz.

Aslında bu hikaye, insanları değerlendirmede ne kadar sübjektif davrandığımızı ortaya koyuyor. İnsanlara bakış açımızın o an ki haletiruhiye çerçevesinde anlık değiştiğine bir örnektir. Suçlu gördüğümüz, itici bulduğumuz her insanın her hareketinden değişik anlamlar çıkarıyoruz.

Esas problemin insanlardan ziyade bizim insanlara bakış açımızın sağlıklı olmadığını gösteriyor. Adeta borsa gibi anlık iniyor, çıkıyor.
Bu demektir ki kızgın ve öfke, sakin, duygusal, alıngan, aç ve tok, duygudaşlık, karşıtlık, suçluluk, savunma, suçlu görme, yaş hali, kişiyi yakından tanıma ya da tanıyamama vb. durumlarda kişilere davranışımız, değerlendirmemiz ve tespitlerimiz değişebiliyor.

29 Ekim 2025 Çarşamba

Konya Semt Pazarları

Cuma akşamı bir arkadaşa oturmaya gittim. Arabayı park ederken saat 20.30 olmasına rağmen evin karşısında ışıkları yanan kapalı semt pazarı dikkatimi çekti.

Pazar dağılmıştı dağılmaya. Ama içi berbattı. İnanın, birileri pazar yerini bile isteye kirletmek istese bir pazar bu şekil kirletilemez. Eski savaşlar gibi burada meydan savaşı yapılsa burası yine bu derece berbat bırakılamaz.

Gördüğüm semt pazarı Özalkent semtinde cuma günleri kurulan semt pazarı.

Pazarcı esnafı, akşam giderken satılmayan çürük, çarık ne kadar çöpü varsa bulunduğu yere döküp gitmiş.

Bu semt pazarı kapalı değilken de böyleydi, açıkken de. Ne zaman bu arkadaşa gitsem, tüm pazar yeri ne kadar sebze, meyve artığıyla dolu olur.

Kapalı pazarla açık pazarın arasındaki fark, kapalıda tüm pislik içeride kalır. Açıkta ise pazarın içi, dışı sebze, meyve artığıyla dolu olur. Bir de rüzgar çıkarsa, rüzgarın etkisiyle tüm çer çöp mahalleye yayılır.

Ardından belediyenin temizlik ekibi hummalı bir çalışmayla gecenin geç vaktine kadar diğer hafta yeniden kirletilmek üzere pazar yerini bir güzel süpürür ve yıkar.

Verdiğim bu örnek sadece Özalkent'te kurulan pazarla sınırlı değil. Bu şehrin hangi mahallesinde haftanın her günü kurulan açık, kapalı ne kadar pazar varsa tüm semt pazarlarının hali pürmelali bu şekil.

Konya semt pazarlarının pazar sonrası görüntülerine dair yazdığım yazıların sayısını hatırlamıyorum. Nerede müşterinin çekildiği, pazarcı esnafının evinin yolunu tuttuğu, pazarın boşaldığı bir semt pazarını görsem, inanın içim sızlar. Şu görüntü yakışmıyor bize derim.

Bu konuyu bir zaman bir arkadaş ortamında dile getirdim. Biri, “Abi, dert edindiğin şeye bak. Problem yok. Çünkü belediyenin sırf pazar yerlerini temizleyen ekibi var. Pazar dağıldıktan sonra tüm ekipmanıyla burayı tertemiz yapıyor” dedi. Bu açıklamaya da hayıflandığımı söylemeliyim.

Doğrudur. Pazar dağıldıktan sonra gecenin geç vaktine kadar belediye ekibi hummalı bir şekilde çalışarak pazar yerini tertemiz yapıyor. Harıl harıl çalışan araba sesleri tüm mahalleden duyulur.

Bu konuda ben mi çok hassasım. İnsanımızın böyle bir derdi yok mu bilmiyorum. Belediyenin temizlik ekibi var ne demek? Bunu problem olarak görmemek ne demek?

Semt pazarları ortak kullanım yerlerinden. Buralar kullandıkça kirlenmez mi? Kirlenir elbet. Kalabalık dağıldıktan sonra da temizlik yapılması kadar doğal bir şey olamaz. Yalnız bu kirlilik bile isteye insan eliyle olmamalı bence. Kendisine yük olan her şey pazar yerine dökülmemeli. Mandalina, portakal, kavun ve karpuzun tadına bakıldıktan sonra kabuğu yere atılmamalı. Pazarcı, işe yaramayan çürük ve çarığını, ben buraya işgaliye parası verdim. İstediğim şekilde kirletirim düşüncesiyle yere saçamaz. Daha doğrusu bulunduğu yeri azami ölçüde temiz bırakmalı.

Kirlilik nasıl olur? Tartarken ya da seçerken* soğanın kabuğu dökülür, sağa sola uçar. Yeşilliğin kopan parçaları yere saçılabilir. Dışarıda yağmur, yağış vardır. Müşterinin ıslanan ayakkabı izi pazarda leke yapabilir. Kısaca istemeden kirlenme meydana gelir. Bu tür kirliliğe eyvallah.

Görünen o ki ortak kullanım alanlarını temiz kullanma kültürü bizde pek daha doğrusu hiç oluşmadı. Böyle bir kültürün oluşması için bu şehrin yönetenleri bu işe ön ayak olmalı ve gerekli tedbiri almalı.

İsterim ki şehrin valisi, büyükşehir ve ilçe belediye başkanları ve pazarcılar odası, bir semt pazarının dağıldıktan sonraki halini birlikte bir ziyaret etsin. Ardından ne yapılabilir diye bir toplantı yapsın. Bir dizi önlem, tedbir alsın. Bunu pazarcı esnafına duyursun. Her pazarcı esnafı tezgahının uygun yerinde çöp kovası bulundurun. İkram ettiğinin kabuğunu müşteri buraya atsın. Esnaf, çöpe gidecekleri koyabileceği büyük boy poşet bulundursun. Pazarcı esnafı akşam giderken ağzı bağlı bir şekilde çöp poşetini uygun yere bıraksın ya da işgal ettiği yere koysun. Akşam pazar dağıldıktan sonra belediyenin çöp arabası da bu çöpleri alsın.

İnan, çok zor değil bu sorunu çözmek. Yeter ki şehri yönetenler bu konuyu dert edinsin. Takibinin yapıldığını ve ceza uygulandığını bilen insanımız bulunduğu yeri tertemiz bırakır.

Yetkililerimizden, ilgili birimleri harekete geçirerek semt pazarlarına el atmasını bir Konyalı olarak istiyorum. Dikkate alınacağını ümit ediyorum.

*Tabii pazarcı seçtirirse. Çünkü bu şehrin bir de sebze ve meyvesini seçememe sorunu var.