14 Aralık 2025 Pazar

Şöyle Biri Olamadım Gitti

Sünnete uygun bir sakal koyacaksın.

Sözlerinde Müslümanca bir duruş sergileyeceksin. 

Referansın hep dini söylem olacak. 

Müslümanlığı kimseye vermeyeceksin. 

Siyasi duruşun olacak. 

Cemaat, vakıf ve STK'lere gidip geleceksin. 

Sureti haktan görüneceksin. 

Haşa, mahallen ne kadar hata ve yanlış yaparsa yapsın onları ölümüne savunacaksın. Karşı mahallenin Allah bir dediğini samimiyetsizlikle itham edeceksin. Müslümanlık onlara mı kaldı deyip Müslümanlık tekelini elinde bulunduracaksın. 

Gidişatını beğenmeyip sosyal medyada eleştiriye tabi tutanları; yazdığına, yazacağına pişman edip kaba üslubunla ağzının payını vereceksin. 

İnsanları inanç ve siyasi duruşuna göre yargılayacaksın. 

Bu Müslümanca duruş sana yeter de artar bile. 

İşine geç gitsen de olur. 

O gün işine gitmesen de olur. 

İşini yapmasan da olur. 

Görev yerine çıkmasan da olur. 

Sorumlu olduğun kişileri kimseye haber vermeden ve izin almadan habersizce göndersen de olur. 

Günü geldiği zaman maaşını çekip çatır çatır yiyeceksin.

Teknolojiyi çok iyi kullanacaksın. 

Konuşurken bürokrat gibi ve her şeyi bilirim havasında konuşacaksın. 

Görüşünden dolayı tavır aldıklarına selam vermeyeceksin. 

Acaba ben de hata yapmış olabilir miyim diye hiç düşünmeyeceksin. Çünkü hata ve sen ya yana gelmezsiniz. 

Burnundan hiç kıl aldırmayacaksın. 

Kısaca senin duruşun yeter.

Yaşıt Ormanları

Ülkemizde ağaç ve ormanlaşmanın yeterli olmadığı, bu eksikliği gidermek için her kasım ayında fidan dikme seferberliği yaptığımız, diktiğimiz fidanların çoğunun tutmadığı, çünkü fidanları bakımlarını yapmayarak kendi haline bıraktığımız bir gerçektir.

Ülkeyi yemyeşil yapmak ve ağaç sayısını çoğaltmak için ne yapılabilir?

Orman olacak yerlerin tespit ve tahsisi.

Yerel yönetimlere, özel idarelere veya Orman Bakanlığına bağlı ilçe ve il müdürlüklerine yetki ve sorumluluğun verilmesi.

Fidan dikilecek mevkiinin etrafının tellerle çevrilmesi.

Fidan dikim, bakım, budama, sulama, koruma vs. görevlerini yapacak yeteri kadar en az bir elemanın mevsimlik olarak görevlendirilmesi.

Sulama sisteminin getirilmesi. Buna imkan yoksa tankerlerle su getirilerek ekilen fidanların sulanması.

Fidanlar tutup dallanıp budaklanıncaya kadar buralara görevli dışında halkın ve hayvanların girişinin yasaklanması, kapısının kilitli tutulması.

Toprak ve mevkie uygun ağaçların ekilmesi için toprak analizinin yapılması.

Tutmayan ağaçların yerine yenisinin ekilmesi.

Buraya kadar getirdiğim önerilere; iyi, hoş, güzel de ödenek nasıl sağlanacak denebilir? Yer tahsisi dışında ödeneğe ihtiyaç olmayacak diye düşünüyorum. Nasıl derseniz? Şöyle ki:

Yer ve görevli masrafı dışında ağacın bedeli, maliyeti, bakım ve sulama masrafı vatandaştan karşılanmalı. Bunun için kanun çıkarılmalı. Zorunlu bağış adı altında vatandaştan alınmalı. Toplanan paralar ayrı bir kalemde toplanmalı ve ilgili birime aktarılmalı.

Zorunlu bağış derken kastım, önemli gün ve durumlara bağlı olarak vatandaştan ağaç bedelinin alınması. Belirlenen fiyat her yıl ekilen ağaca ve maliyete göre güncellenmeli.

Ağaç bedeli kimlerden alınmalı? Ne için ekilmeli? Bir kişi için asgari kaç fidan dikilmeli?

Kişi doğunca, ilkokul, ortaokul, lise ve üniversiteye başlayınca ve bitirince, askere giderken, evlenirken, işe başlayınca, iş değiştirince, emekli olunca; baba, anne, dede, büyük anne olunca, vefat edince vs.

Aklıma gelenler bunlar. Bu örnekler azaltılabilir, artırılabilir de. Anlatmak istediğim her önemli gün ve yılların anısına ağaç dikilmesini öneriyorum.

Yazımın başlığını yaşıt ormanları koydum. Akran ormanları da denebilir.

Yaşıt ormanları ya da ağaçları derken kastım aynı gün ya da aynı yıl doğanlar aynı yıl okula başlayıp aynı yıl bitirenler aynı yıl evlenenler aynı yıl askere gidenler vs. anısına dikilen ağaçları kastediyorum. Mesela 2025'liler, 2026'lılar ormanları gibi.

Her yaş ve akran grubu için ayrı ormanlık alanı belirlemeye gerek yok. Çünkü azalan nüfusla birlikte belirlenen ormanlık alanları dolmaz. Aynı gün doğanları alanın bir tarafına, aynı gün işe başlayanları, evlenenleri, okul başlangıcı ve mezuniyet günleri için belli yer belirlenir. Aynı aileye ait dikilecek ağaçlar için de o aile adına alan belirlenebilir.

Dikilen her ağaca kimlik verilir. Ne zaman dikildiği, kimin anısına dikildiği gibi.

Kişiler adına dikilen ve dikilecek ağaçlar için kişilere; ağacın türü, yeri, ada, pafta, parseli gibi bilgilerin yer aldığı bir makbuz verilir. Ağacını şu ada, pafta, parsele dikilmiştir ya da dikilecektir gibi.

Ağaçlar büyüdükten sonra bu ormanlık halka ve kişilere açılmalı. Kişiler yaşıtı olan ya da önemli günler adına dikilen ağacını görmeye gelebilmeli ve ağacının altında mangalsız piknik yapabilmeli, hoşça vakit geçirebilmeli.

Yazdığım öneriler bir yol gösterme ve ufuk açma olarak değerlendirilebilir. Bu öneriler geliştirilebilir. Hatta ormanlıklara dair halka sorulursa çok güzel önerilerin geleceğini de düşünüyorum. Şayet bu öneriler veya benzeri bir irademiz olursa biz bu memleketin her bir yerini yemyeşil yaparız. Günün anısına verilecek ağaç bedeline de hiç itiraz eden olmaz.

Eşkiyanın Sağdan Yaklaşanı

Yüz kızartıcı bir eyleme imza atan biri o yolun yolcusu ise kimse bu kişinin yaptığı yüz kızartıcı işe şaşırmaz. Mesela hırsızlığı meslek edinen bir kimsenin yaptığı hırsızlığın pek haber değeri olmaz.

Ama sureti haktan görünen, herkesin güvenini kazanmış, ağzı dualı, ayet ve hadis okuyan, karıncayı incitmekten korkan bir insan, bir hırsızlık ve bir yolsuzluk yapsa veya haram yese, bu kişinin yaptığına herkes şaşırır. İnanmakta zorlanır. Ben kendime güvenmem, ona güvenirdim denir. Hırsızlık veya dolandırıcılık yaptığı tescillenirse, bu da bunu yaptı ise kime güveneceksin. Bundan sonra kimseye güvenmem bile denir.

Son yıllarda görünen ve görünmeyen hırsızlıklar ve yolsuzluklar daha bir arttı. Belki eskiden de vardı ama sanal alemle birlikte daha bir gün yüzüne çıkmaya başladı.

Ne zaman sureti haktan görünüp kendisinden beklenmeyen bir hareketi yapan bir insan görsem, aklıma şu hikaye gelir.

Adına hikaye veya kıssa her ne dersek diyelim, kıssadan maksat hisse almaktır. Çünkü kıssalar hayatın bir gerçeği. Hisse alınsın diye yazılır, çizilir ve anlatılır. Yeter ki kıssalar yerinde ve zamanında anlatılsın.

İnternette “En Büyük Eşkiya Kim” başlığıyla dolaşımda olan, çoğumuzun okuduğu bir hikaye var. Hikaye biraz uzun. Özetleyerek anlatacağım:

Varlıklı bir çiftlik sahibinin son zamanlarıdır.

Yatağında son günlerini beklerken tek varisi oğlunu yanına çağırır. Vasiyetini söyler: “Yatağımın altında içi altın dolu iki kese altın var. Biri senin, diğeri de ülkenin en büyük eşkıyasının. Bunu niye en büyük eşkıyaya vermeni vasiyet ettiğimi de sorma” der.

Vasiyetinin ardından birkaç gün sonra vefat eder.

Oğlu teçhiz, tekfin, defin işlerini ve taziye süresini bitirdikten sonra babasının vasiyetini yerine getirmek için ülkenin en büyük eşkıyasını aramaya koyulur.

Eşkıyayı bulmak için nereye gitse, hangi eşkıyayı sorsa, daha beterinin olduğunu öğrenir. Şu eşkıya, bu eşkıya dolaşır. Şu eşkıya en meşhuruymuş dediği yerden de eli boş döner. Çünkü orada da başka eşkıyanın ününü işitir.

Genç şu, bu derken bir yıl böyle dolaşmış. Sonunda yedi dağın eşkıyası diye birini işitmiş. Eşkıyanın yaşadığı kuş uçmaz, kervan geçmez dağa gider. Eşkıyanın adamlarına durumu anlatır ve huzura çıkarılır. Babasının vasiyeti gereği şu altın kesesini size vermek için geldim deyince, eşkıya, “delikanlı, evet bu civarın eşkıyasıyım. Yalnız benden daha büyük bir eşkıya var. Bu eşkıya memleketin en büyük eşkıyasıdır. O da ülkenin kadısı. Bu altını ona götür der”.

Genç kadıyı bulmak için şehre iner. Bir taraftan da düşünür. Memleketin kadısından eşkıya olur mu? Çünkü adı üzerinde kadı. Şeriata göre hüküm verir. Haksızlık nedir bilmez. Çünkü ne de olsa hükmünü ayet ve hadise göre verir.

 Delikanlı, kadının konağının bulur, huzura çıkar. Olup biteni kadıya anlatır. Bu kese altın vasiyet gereği sizin efendim der.

 Bu sözleri duyan kadı küplere biner. Öyle ya en büyük eşkıya diye kendisine iftira atılmıştır. Üstelik kendisi harama el uzatmayan birisi. En azından halk böyle biliyor. Kendisi de görevi gereği böyle görünmek zorundadır. Zinhar harama el sürmez.

Genç, efendim, beni affedin. Zira ben böyle duydum. Siz yine de kitaba bir bakıp bu işin olurunu bulsanız deyince, kadı, şimdi oldu. Kitaba bakalım deyip kara kaplı kitabı açar ve şöyle der:

Bak delikanlı, bir din ve devlet temsilcisinin böyle açıktan para alması hem kanuna uymaz hem Allah bundan razı olmaz. En iyisi seninle aramızda bir alışveriş yapalım. Ben sana bir şey saracağım. Neticesinde sen de altınları bana teslim edersin der.

Ardından delikanlıya pencereden dışarıyı gösterir. “Şu gördüğün arazi bana ait. Bu arazinin üzerindeki karları sana bu kese altın karşılığında sattım” deyip karşılıklı bir sözleşme imzalarlar.

Delikanlı, vasiyeti yerine getirmenin huzuru içinde bir kese altını kadıya teslim edip çıkar.

Onca yorgunluğun ardından bir hana gider. Orada geceler.

Sabaha doğru zaptiyeler, kadı ile davan var diye derdest ederler.

Kadının huzuruna çıkan genci kadı bir güzel fırçalar. “Allah’tan korkmaz, benim arazinin üzerindeki şu karları niye götürmedin. Senin karlar arazimi işgal ediyor. Derhal bu karları kaldır. Yoksa seni arazimi işgalden içeri atarım” diye tehdit eder.

Delikanlı, bakar ki pabuç pahalı. “Ama kadı efendi, şu kara kaplı kitaba bir daha bak. Yok mu bunun bir yolu” deyince, kadı kitaba bakar. “Şu sendeki bir kese altını da verirsen varsın karların benim arazimi işgal etsin” der.

Bunun üzerine delikanlı elindeki bir kese altını da vererek kadının şerrinden kurtulur.

Dışarı çıkınca, “Yedi dağın eşkıyası! Sen haklı çıktın. Senden de büyük eşkıyalar varmış. Senin alenen yaptığın eşkıyalığı, kadı kanunla yapıyor. Bunların eşkıyalığının yanında senin ki ne ki” demiş.

Hasılı delikanlı, babasının vasiyetini güç bela yerine getirmiş. Bu vasiyeti yerine getireceğim diye kendi altın kesesinden de olmuş. Bu sayede memleketin en büyük eşkıyasının kadı olduğunu öğrenmiş olur. Bir ülkemin karısı böyle ise varın diğerlerini siz düşünün. Bu demektir ki o ülkede tuz kokmuştur. Tuz koktu ise her bir şey kokar.