Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nihayet Bana İş Çıktı (1)

Bugünlerde pek bir işim yok. Hoş, hiçbir zaman dopdolu geçen bir hayatım ve işim olmadı. Hep bir işim olsun arayışı içinde geçirdim ömrümü desem yeridir. Nihayet bir iş çıktı. Şahit olduğum bir kavga adliyelik olmuş. Taraflardan biri de beni şahit olarak yazdırmış. Sağ olsun, var olsun. Mahkemenin tebligatını görünce haliyle bir sevindim bir sevindim. Çünkü nihayet bir iş çıkmış, beklediğime değmişti. Ne de olsa şahit olarak ilk defa hakim karşısına çıkacaktım. Hakim, savcı, avukat, adliye katibini görecektim. Adalet dağıtan mekanizmanın işleyişini görecektim. Dört gözle mahkeme gününü iple çekmeye başladım. Derken efendim, tebligatın altındaki ihtar başlığıyla yazılan yazı dikkatimi çekti. Daha mahkemeye gitmeden ihtarı yiyince haliyle üzüldüm. Çünkü ihtar aba altında sopa gösteriyordu: Belli gün ve saatte duruşma yerinde hazır olmadığınız ve mazerette bildirmediğiniz takdirde CMK 44 maddesi gereğince zorla getirileceğiniz ayrıca gelmediğinizden dolayı sebep olduğunuz mahkeme masra...

Niçin Dışa Yansımıyor?

Tanıdığım biri var. Her gördüğümde masasının üzerinde deste deste kitaplar bulunur. Bunlar ne dediğimizde, okuyorum, bunlar okunacak der. Gelen gidenin de dikkatini çeker bu kitaplar. Hatta bu tanıdığım masasının üzerindeki kitaplarla yetinmez. İnternet üzerinden kitap siparişi de verir. Masanın üzerindeki kitaplar bir başkasının da dikkatini çeker. Okuyor mu bunları diye sordu bana. Bunu daha önce ben de sordum. Okuduğunu, kitap okumayı sevdiğini söyledi üstelik dedim. İyi de madem bu kadar kitap okuyor. Peki, dışarıya niye bir şey sızmıyor, niye bir şey yok dedi. Yine bir başka tanıdığım var. Ne zaman görüşsek, kitap okuyorum durmadan. Şimdi de şu kitabı okuyorum der. Bu arkadaş da okuduğu kitapla orantılı değil. Okur gibi mi yapıyor, burasını bilmem. Bildiğim bir şey varsa okunan kitaplar beyninden süzülüp gelmiyor. Yani dibine bile ışık vermiyor. Öyle ya okunan kitap kişide bilgi, birikim ve donanıma dönüşmesi gerekiyor. Kişinin konuşmasına yansıması gerekir. Satıcılığı olmasa bil...

Niçin Böyle Olduğumuzun Fotoğrafı

Habertürk TV ana haber sunucusu Mehmet Akif Ersoy'un kısa bir videosu önüme düştü. Videoda şöyle diyor: "İki, üç hafta önce bir üniversiteye konferans vermek için gittim. Salonda 700 öğrenci vardı. Öğrencilere, 'Kendisini bu ülkede istediği gibi ifade edebiliyor mu? İstediğinizi, düşündüğünüzü söyleyebiliyor mu' diye sordum. Üç kişi el kaldırdı, isteğimizi söyleyebiliyoruz diye. 700 kişilik salonda 'söyleyemiyoruz' diyenler el kaldırsın dedim. 600 kişi elini kaldırdı. Hayırlısı dedim. Bir 10-15 kişi daha kaldırdı diyor. Sonrasında Mehmet Akif konuşmasına şöyle devam ediyor: Eğer bir üniversitede 700 kişiden 600 kişi fikrimizi ifade edemiyoruz diyorsa, burada bir sorun var. Yetkililerin bu sorunu gidermesi gerekir. Eğer böyle bir şey yoksa bile yani fikir açıklamanın önünde bir engel yok da üniversiteli gençler böyle bir algıya sahipse bu daha büyük bir sorundur. Üzerine gidilmesi gerekir" açıklamasını yapıyor. Ersoy'un başından geçen bu anekdot dü...

Sırplar Hem Öğretmenim Hem Değil

Sırbistan, Yugoslavya'nın dağılmasının ardından 2006 yılında kurulan devletlerden bir tanesi. Yüzölçümü 77.500 km² Daha 19 yıllık genç bir cumhuriyet olmasına rağmen 6.700 bin nüfuslu bu ülkenin, fert başına düşen milli geliri, 20.545 dolarmış. Geçim kaynakları neyse artık. Şapka çıkarıyorum. Bu yazımda Sırbistan’ı konu edinmemin sebebi, başbakanlarının istifası. Başbakanı istifaya götüren sebep ise “ Novi Sad kentindeki tren istasyonunun beton sundurmasının çökmesi sonucu 15 kişinin ölmesi” . Ne olmuş öldüyse. Adı üzerinde kaza. Bizde de 78 kişi otel yangınında yanarak öldü demeyin. 1 Kasım 2024 günü meydana gelen bu ölümlü kazanın ardından, üniversite ve lise öğrencilerinin, “ Dur Sırbistan ” sloganıyla başlattıkları protesto eylemleri, ülke geneline yayılır. Protestocu gençler hükümetten; 1.Tren istasyonundaki ölümlü kazaya ilişkin sorumluların cezalandırılmasını, 2.İhmal şüphesi bulunan istasyonun yapım onarım çalışmalarına ilişkin tüm belgelerin yayımlanmasını, 3.Önceki g...

Futbolda Kaht-ı Rical

İthalat ve ihracat ürünlerinde ithalatın daha fazla olduğu, gelir ve gider tablomuzun denk olmadığı, bu yüzden sürekli cari açığımızın olduğu bir gerçek. Gelir gideri karşılamadığından sürekli borç almak suretiyle devamlı faiz borcu ödemek durumunda kalıyoruz. Yani boyumuzdan büyük harcıyoruz ama boyumuz kadar üretmiyoruz. Ayağımızı da yorganımıza göre uzatmayınca ekonomik yönden iki yakamız bir araya gelmiyor. Bu durum sadece ekonomide değil, hemen hemen her alanda böyle. Mesela futbolumuzu ele alalım. Süper Lig kulüplerinin; Çoğu futbolcuları yabancı, Çoğu teknik direktörleri yabancı, 2024-2025 sezonunun ilk yarısında bazı kritik maçlarda görev yapan VAR hakemleri yabancı, Sezonun ikinci yarısından itibaren tüm maçlarda görev yapacak VAR hakemleri yabancı. Orta hakemlerin de yabancı hakem olması dillendiriliyor. Hele şuna bakar mısınız. Süper Lig kulüpleri 14 yabancı alabiliyor. İki tanesi tribünde olmak şartıyla 12 tanesi oynayabiliyor. Bu kadar yabancının içinde bu ülke futb...

Tarihi Buğday Pazarındaki Bir Çay Ocağının Duvarından (2)

Bir önceki yazımda, Tarihi Buğday Pazarındaki Bir Çay Ocağının duvarında bulunan yazılara yer vereceğimi söylemiştim. Bu yazımda bu duvar yazılarından okuyabildiklerime sayfamda yer vereceğim: "Kavga yok. Çay var". "Bana gönül koyma. Çay koy". "Çaysız bir hayat düşünsene. Tövbeeee bismillah". "Zabağnan zor uyanıyozzz". "Hayat, hesapla değil, nasiple yaşanır". "Papatya çayının beni sakinleştirmesi için bardağıyla beraber birinin KAFASINA VURMAM LAZIM". "Sahi, sevgi neydi?". (Bu yazının altında "Selvi boylum, al yazmalım" filminden bir fotoğraf. Türkay Şoray'ın kucağına başını koymuş Kadir İnanır'ın bir resmine yer verilmiş. "Oksijeni bilmem ama yaşamak için çay şart!". "Hayat kaç dakika nefes aldığınız değildir. Aslında hayat, nefesinizi kesen kaç dakika yaşadığınızdır". "Dobarlan, bırakma kendini". "Herkesin acısı sevgisi kadar!" (Müslim Gürses) “Bu...

Tarihi Buğday Pazarındaki Bir Çay Ocağının Duvarından (1)

İşim olmadığı zaman çarşıya yürür, Aziziye civarında bir çay ocağına oturur, arkadaşlarla laflarız. Bazen de kimseye haber vermeden çay ocağına gidip bir başıma oturduğum olur. Otururken bir, iki, bazen üç yazı yazdığım olur. Havanın güneşli olduğu zamanlarda da Tarihi Buğday Pazarının içinde çaylarımızı yudumlar, ardından dağılırız. Adı Tarihi Buğday Pazarı olsa da buğday namına bir şey yok burada. Buğday yerine bol çay ocağı açılmış. Bu tarihi yerin içinde ve dışında kaç esnaf var saymadım ama içinde 7-8 adet çay ocağı var. Bu kadar çay ocağı burası için fazla mı fazla. Çünkü esnafa çay vermekten ziyade dışarıdan gelen müşterilere çay satışı yapılıyor. Oturma yerleri de müsait olunca hem oturmak hem çay içmek hem de eşiyle dostuyla buluşmak isteyenlerin uğrak yeri oluyor burası. Tarihi Buğday Pazarında oturmak istediğimizde genelde tercihimiz, Doğu kapısının sağındaki çay ocağının önü olur. Bugün biraz erken çıktım. Hava da yaz günlerinden kalma olunca, Buğday Pazarına yöneldim....