4 Temmuz 2022 Pazartesi

Nasılsak Öyle mi Yönetiliriz? (2) *

“Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” cümlesinin kaynağı üzerine bir önceki yazımda bilgiler vermiş, halk arasında hadis diye bilinen bu sözün senet ve metin yönünden zayıf kabul edildiğine işaret etmeye çalışmış, zayıf hadisle amel edilebileceğini, inkarı halinde küfrü gerektirmediğini, bu yazımda da sözün içeriği üzerine değerlendirmede bulunacağımı ifade etmiştim.

Bu hadisle ilgili değerlendirmeye geçmeden önce bu hadisle uyumlu ya da birbirlerini tamamlayan iki ayet mealine yer vermek istiyorum: “Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez...” (Rad 11). Diğeri, “Bu, bir topluluk iyi gidişini değiştirmedikçe Allah'ın da verdiği nimeti değiştirmeyeceğinden ve Allah'ın işiten, bilen olmasındandır.” (Enfal 53)

Bu iki ayet değişmez toplumsal iki yasadır. Toplum veya insanlar bir şey elde etmek istiyorlarsa o konuda yapılması gerekeni yapacaklar. Yani sebeplere sarılacaklar ve sebep-sonuç çerçevesinde sebepleri yerine getireceklerdir. Bunun için mevcut yaptıklarını revize etmeleri veya değiştirmeleri gerekecek ki Allah da onları değiştirmiş yani istediklerini vermiş olsun. Eğer insanlar bu elde ettiklerini devam ettirmek istiyorlarsa mevcut durumlarını değiştirmeleri gerekiyor. Değilse Allah verdiklerini bir şekilde alır.

Şimdi “Nasılsanız öyle yönetilirsiniz” hadisinin içeriğine gelelim. Bu hadisten anlaşılan, siz kimseniz, sizi öyle biri yönetir. İyi iseniz iyi biri, kötü iseniz, kötü biri yönetir. Bu anlayış bir yere kadar doğru ise de derinlemesine düşününce, yöneticilerin sorumluluğunun halka yıkıldığını anlayabiliriz. Çünkü bu hadisi bilen ve baz alan bir yöneticiyi, yaptıklarından dolayı eleştirmeye kalkınca, o yöneticinin bize söyleyeceği, “Siz iyi biri misiniz ki benden iyi şeyler bekliyorsunuz? Siz buna müstahaksınız. Siz iyi olursanız, ben de iyi olurum” diyecektir. Bu ise yanlış kader anlayışına benzer. Kaderiye’nin doğuşu yanlış kader anlayışına dayanır. Çünkü Emeviler döneminde bazı idareciler, yaptıkları yanlış tasarrufları “takdiri ilahi” demek suretiyle kendilerini temize çıkarmaya ve suçu kadere atmaya çalışmışlardır. Bu yanlış anlayışa tepki olarak “İnsan hür iradesiyle yaptıklarından sorumludur” diyebileceğimiz Kaderiye doğmuştur.

Bir an için iyi insanların başına iyi insanlar, kötü insanların başına kötü insanlar geçer diyelim. Bunu da toplum aynı toplum olmasına rağmen o toplumun başına bazen iyi bazen de kötü idareciler gelebileceğini söylersek, bu hadisi nereye koyacağız?

Burada sorgulanması gereken bir başka husus, değişim aşağıdan yukarıya mı olmalı ya da yukarıdan aşağıya mı olmalı? Her ikisi ile de değişim olabilir. Yalnız aşağıdan yukarıya yani herkes iyi olacak, başa iyiler gelecek anlayışının pratikte bir anlamı olmaz. En kolayı, sonuç alıcı olanı ve pratikte karşılığı olanı, değişimin yukarıdan aşağıya olmasıdır. At sahibine göre kişner sözünü bu çerçevede hatırlayabiliriz. Burada bir başka soru daha soralım. Peygamberler iyi toplumlara mı gelmiş yoksa kötü toplumlara mı? Tarihen ve dinen sabittir ki tüm peygamberler Allah tarafından seçilmiş iyi kimselerden oluşur. Yine biliriz ki tüm peygamberler kötülükte aşırı giden toplumlara gelmiştir. Her bir peygamber, toplumu düzeltmek için çaba sarf etmiştir ve her biri değişimin ve dönüşümün öncüleri olmuştur. Kimi başarılı olmuş, kimi ise başarısız. Bu ayrı bir konudur.

Burada hadisi şerifi içerik yönünden tekrar ele alırsak, bu hadise göre peygamberler iyi toplumlara gelmeliydi. Çünkü peygamberler iyi kimselerdir. Ama biliriz ki tüm peygamberler haddi aşan toplumlara gelmiştir. Yani peygamberler iyi, toplumlar kötüdür.

Hülasa, toplum düzgün olacak ki başa iyi idareciler gelsin sözünün pratikte bir karşılığı olamaz. Zaten herkes iyi ise yöneticiye ne gerek var, öyle değil mi? Kimse kusura bakmasın, bu anlayış topu taca atmaktır. Yönetici planlayıp uygulayacak, makul şeylere imza atacak. İmzasının arkasında olacak, bunun takipçisi olacak. Halk da bunlara uyacaktır. Uymayanlara ise gereken yapılacaktır. Bu konuda en son şunu söyleyeyim. Bu hadisle, iyi kimselerden olmaları için halka sorumluluk yüklemek anlamını çıkarmak en uygunu diye düşünüyorum. Çünkü halk iyi olursa yöneticilerin yönetim işi daha kolaylaşacaktır.

*16/07/2022 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Nasılsak Öyle mi Yönetiliriz? (1) *

“Nasılsanız, öyle idare olunursunuz” cümlesi halk arasında sıkça dile getirilen ve hadis diye ifade edilen bir söz. Bu söz hadis mi değil mi, bunu üzerinde durmak istiyorum: Bu “söz ana hadis kitaplarında (Kütübü Sitte denen altı hadis kitabında ve Kütübü Tis’a denen ilave üç hadis kitabında) yer almamakta, tali derecedeki hadis kaynaklarında1 geçmektedir.

“Şevkâni Fevâidu’l-Mecmûa adlı eserinde bu rivayetin senedinde hadis uyduran biri olduğunu ve ayrıca senette kopukluk olduğunu belirterek rivayetin zayıflığına işaret etmiştir. (Şevkani, Fevâidu’l-Mecmûa, s. 210, hadis no: 624)”

“Son dönem hadis âlimlerinden Nâsıruddîn el-Albâni bu hadisin senet açısından “zayıf” olduğunu belirttikten sonra şu açıklamaları yapmıştır”:

“Bu hadisi Deylemi, İbn Cemi ve Kadai “merfû”2 olarak zikrederlerken Beyhakî ise bu hadisi “mürsel”3 olarak kabul etmiş ve hadisin ravilerinden biri olan Yahya b. Hişâm’ın hadis uyduran kişiler arasında olduğunu zikretmiştir. İbn Tâhir, İbn Hacer de hadisi Mübarek b. Fudâle’den rivayet eden kişinin “meçhul”4 olduğunu söylemiştir.”

“Albânî bu açıklamalardan sonra kendisi bu hadisin mana açısından da sahih olmadığını belirterek şunları söylemiştir”:

“Zaten vakıa da bunu yalanlamaktadır. Halk aynı halk olduğu halde, yani hiç değişmedikleri halde bazen iyi yöneticiler bazen de kötü yöneticiler başa geçebilmektedir.” (Bkz: Albâni, Silsiletü Ehâdîsi’d-Daîfe ve’l-Mevdûa, c: 1, 320, s. 491-492)

Albânî’nin bu tespiti bizce de oldukça makuldür.

Sonuç olarak bu bilgiler ışığında hadise baktığımızda hadisin hem senet hem de metin açısından zayıf olduğu anlaşılmaktadır”. (fetva.net)

Fetva.net sitesinden alıntıladığım bu sözle ilgili bilgileri özetlersek;

-Halk arasında hadis diye bilinen bu söz meşhur ve ana hadis kitaplarında geçmiyor.

-Sözün kaynağıyla ilgili merfu, mürsel ve meçhul denmesi sebebiyle hadisin hem senet hem de metin yönünden zayıf kabul edilmektedir.

-Hadisi sahih kabul etsek bile Albani’nin işaret ettiği gibi “halk aynı halk olmasına rağmen bazen iyi bazen de kötü idarecilerin yönetime geldiği” yönündeki tespitini de yabana atmamak gerek.

Zayıf hadisle amel edilse de inkarı küfrü gerektirmez.

Yıllardır her ortamda söylene söylene iyice belleğimize yerleşen bu söz, içerdiği anlam itibariyle kamuoyu tarafından doğruluğu kabul edilse de anlamı üzerinde biraz kafa yormak isterim. Bunu da diğer yazımızda ele alalım.

1.Rivayetin geçtiği yerler için bkz: Aclûni, Keşfu’l-Hafâ, c: 2, s. 126-127, hadis no: 1997; Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, c: 5, s. 47, hadis no: 6407; Albâni, Silsiletü Ehâdîsi’d-Daîfe ve’l-Mevdûa, c: 1, 320, s. 491

2.Merfu: Senedi Resûlullâh’a dayandırılan rivayet.

3.Mürsel: Tabîinden birinin sahabeyi zikretmeksizin doğrudan doğruya Resûlullâh’ın adını anarak rivayet ettiği hadis.

4.Meçhul: Hadis literatüründe, hadisle fazla meşgul olmadığı için muhaddisler arasında bilinmeyen kimse.

*15/07/2022 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

1 Temmuz 2022 Cuma

Eleştiri Görevi *

“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir”. (Ali İmran 104.ayet)

“Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz…”. (Ali İmran 110.ayet)

Yine bu çerçevede peygamber efendimiz, "Bir kötülük görüldüğü zaman el ile düzeltmeyi, buna güç yetmezse dil ile düzeltmeyi, buna da güç yetmezse -yapılan bu işten memnuniyetsizlik anlamında- kalp ile buğzetmeyi” emreder. Bunun da imanın en zayıf noktası olduğunu belirtir.

Bu iki ayet ve hadis, dindar ve mütedeyyin insanların dilinden hiç düşmez. Ki düşmemeli de. Çünkü emri bil maruf ve nehyi anil münker (iyiliği emretme, kötülükten sakındırma) prensibi, fıkıhta, yerine getirilmesi gereken farzı kifaye bir görevdir. Bu vazife toplumun tamamına değil, toplum içinde bir grubun yerine getirmesiyle tüm Müslümanların üzerinden düşer. Bu görevi kimse yerine getirmezse bu prensip her müminin üzerine farzı ayın olur. 

Bu görevi bir toplumda kimse yerine getirmezse akıbet felaket olur. Çünkü kötülüklere ses çıkarılmayınca kötülere gün doğar. Kimse karışmadığı için ortalık yerlerde cirit atarlar. Lut peygamberin kavminde homoseksüelliğin aleni bir şekilde yaygınlaşması, çoğunluğun bu eylemlere sesini çıkarmaması sonucunda o toplumun helak edildiği hepimizin malumudur. Yine aslı var veya yok bilmiyorum ama anlatılan bir anekdota burada yer vermek istiyorum. “Eski zamanların birinde Allah, melekleri bir bölgeyi helak etmeleri için görevlendiriyor. Melekler, ya Rabbi, o bölgede gece gündüz size ibadet eden kişiler de var. Onları da mı helak edelim sorusuna, Allah evet onları da. Çünkü onlar iyiliği emretme, kötülükten sakındırma görevini ihmal ettiler” der.

Bu çerçevede peygamberlerin bu görevi yerine getirmekle görevlendirildiğini söyleyebiliriz. Yine Yasin süresi ikinci sayfada geçen, elçilere kötülük yapmak isteyenlere karşı onları korumaya çalışan, yapmayın tavsiyesinde bulunan Habibi Neccar isimli şahsı da bu meyanda sayabiliriz. Ebu Zer el Gıfari'nin Hz Osman'ın akrabayı görüp gözetiyorum sadedinde Ümeyye Oğullarını devlet bürokrasisine getirmesini eleştirmesini ve Muaviye'nin Şam'da sürdüğü saltanata karşı çıkmasını bu prensibi yerine getirme olarak değerlendirebiliriz.

İyiliği emretme, kötülükten sakındırma kolay bir görev midir? Herkes bunu yapabilir mi? Bu konuda şunu söyleyebilirim. Bu görev göründüğü kadar kolay değil. Çoğu zaman bir bedel ödemeyi gerektirir. Peygamberler her türlü işkenceye maruz kalmış, memleketinden hicret etmek zorunda kalmış, kimi de canından olmuştur. Kötülere karşı elçileri korumaya çalışan Habibi Neccar öldürülmüş, Hz Osman ve Muaviye'nin tasarruflarını eleştiren Ebu Zer el Gıfari Rebeze çölünde sürgün hayatı yaşamış ve yalnız ölmüştür. Verdiğim örneklerde görüleceği üzere eleştirmek, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak, kötülerin kötülük yapmasına mani olmaya çalışmak çok kolay olmasa gerek. Bu yola çıkan başına her şeyin gelebileceğini göze alması gerekir. 

Günümüze gelirsek, her türlü kötülük ve yanlışa örnek vermeyeceğim. İktidarları ele alalım. Ülke yönetimini üstlenen iktidarlardan beklenen, iyi ve yararlı şeylere imza atmasıdır. İktidarların her icraatı iyi ve yerinde midir? Değil. Aynı şekilde her icraatı kötü müdür? Değil. Hükümetlerin, yararlı şeylere imza atması asli görevi iken icraatları isabetli değilse, yaptıklarından ve yapmadıklarından dolayı toplumun kahir ekseriyeti olumsuz etkileniyorsa, bu tür hükümetlere, gittiğin yol, yol değildir, gidişatını değiştir, vatandaş bundan muzdarip, şöyle yapman gerekir şeklinde yol göstermek bir nevi iyiliği emretme ve kötülükten sakındırmadır. Bunu da bugün adına eleştiri dediğimiz şeyle yapabiliriz. 

İktidarlar ve iktidarları savunanlar, eleştiriye ne kadar açıklar? Bu konuda evet demek çok zor. Her ne kadar başta iktidarlar olmak üzere herkes prensip olarak eleştiriye açığız dese de uygulamada pek öyle değiller. Hele iktidarları eleştirmek her kişinin harcı değil. Ben eleştiri görevimi yaparım diyenler her şeyi göze almalıdır. Bu açıdan iktidarları eleştirmek ateşten gömlek giymek gibidir. Yine de eleştiri, iktidarlar ve iktidarları sevenler tarafından hoşa gitmese de bu görevi birileri yerine getirmelidir.

*17/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Hediye Çıtası *

Son yıllarda vakıf, dernek ve STK’ler ortaokul ve lise seviyesindeki öğrencilere yönelik Hz Muhammed’in hayatı ile ilgili yarışmalar düzenliyor. Kimin hangi amaç ve niyetle yarışma yaptığını bilmiyorum ama bu yarışmalarla murat edilenin, öğrencilerin bizim için yaşantısı örnek olan Hz Muhammed’i daha iyi tanımalarını sağlamak olmalı diye düşünüyorum.

Yarışmaya katılacak öğrenciler belirlenen bir kitaptan sınava tabi tutuluyor. Dereceye giren öğrencilere de çeşitli hediyeler veriliyor.

Aynı şekilde değişik konularda ilçe ve il çapında yapılan yarışmalarda da okullar, kaymakamlıklar ve valilikler ödül veriyor.

Yaz aylarında belediyeler de ödüle dayalı etkinliklere imza atıyor.

Ne tür hediyeler veriliyor? Umre ziyareti, Kudüs İstanbul ve Çanakkale gezileri, altın, bilgisayar, tablet, bisiklet vs.

Bir yerde yarışma ve etkinlik varsa teşvik olsun diye hediye de olmalı elbet.

Burada değinmek istediğim hususlar var:

Yarışmalar sıklıkla yapılıyor. Öğrenciler takipte zorlanıyor. Hatta bazıları iç içe geçiyor.  Bu da bıkkınlığa sebebiyet verebiliyor. Bu tür yarışmalar için bir planlamanın yapılmasında fayda var diye düşünüyorum.

Öğrencilerin okuyacağı kitabın yaşlarına uygunluğu yetkili organlardan geçmeli. Çünkü bazen seçilen kitabın dili ve anlatımı öğrencilere ağır gelebiliyor, içerik yönünden ise hurafe bilgiler yer alabiliyor.

Zamanlamaya dikkat edilmiyor. Öğrenci bu tür yarışmalara mı hazırlansın, okul derslerine mi baksın. Bunun için öğrencinin sınav stresi yaşamadığı ve rahatladığı dönemler tercih edilebilir.

Bir diğer husus, hediye seçimi. Hediye belirlenmesinde çıtanın çok yükseltildiğini görüyorum. Yukarıda bazı hediye örneklerine yer verdim. Ne sakıncası var derseniz? Hediyeler abartılınca bir araç olması gereken hediyeler, amaç haline gelebiliyor. Yarışmalar iç içe geçtikçe ve hediyeler abartıldıkça öğrenci yarışmayı duyar duymaz ilk önce ödülü soruyor. Ödül çeyrek altın ise ben çeyrek için bu yarışmaya girmem diyebiliyor. Çeyreği küçümsüyor anlayacağınız. Halbuki hediyede asıl olan, manevi değeri olan hediyeler tercih edilmeli. Bugün çok klasik görülen kitap ve kalem hediyeleri bir zamanların vazgeçilmez hediyeleriydi. Bu ödülleri alan öğrenci sevinir; kalem kazandım, kitap kazandım derdi övünerek. Son yıllarda bilgisayar, bisiklet, altın vb. hediyeler verilince kitap ve kalemin yüzüne bakan yok. Bugün birileri yarışma sonucunda kazananlara kitap, defter, kalem vs. verilecek dese, bu tür yarışmalara giren olmaz.

Namaz alışkanlığını edindirme amacıyla farklı belediyelerin düzenledikleri etkinliklerin de niyet iyi olmasına rağmen sonuçları itibariyle amaca hizmet ettiğini söyleyemem. Kampanya bitince yorgan gitti, kavga bitti misali, camiye devam eden de kalmıyor.

Sonuç olarak, yarışma ve etkinliklerde öğrenci psikolojisinin ve pedagojinin gözetilmesini, hediye çıtasını çok yükseltilmemesi gerektiğini ve bu tür etkinliklerde amacın sonuç almak olduğunu gözden kaçırmamak gerektiğini düşünüyorum. Baktık ki istediğimiz sonuç amaca uygun değil, bu tür etkinliklere yer vermemek olmalıdır.  

*23/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

28 Haziran 2022 Salı

Olmasalardı Ne Yapardık *

Mesleğin nedir?

Muhtarım.

Mesleğini sordum. Zira muhtarlık meslek değil.

Ticaretle uğraşıyorum.

Tamam, şimdi oldu.

İki iş bir arada zor olmuyor mu?

Esas işimi yapıyorum. Muhtarlığı ise ek gelir ve itibar olarak yapıyorum.

Ticaretinde sana helalinden bol kazançlar.

İtibar derken?

Herkes bana muhtarım diyor. Muhtarlığı kaybetsek bile adımız eski muhtar kalıyor. Ayrıca tanışmalarda hep muhtarımız diye tanıtılıyorum. Ne de olsa seçilmiş kişiyiz.

Muhtar olarak ne yapıyorsun?

İşi çok muhtarlığın. Yapılacak iş değil.

Hem işin hem muhtarlık, iki ayrı yerde nasıl bulunabiliyorsun?

Benim ticarethanem aynı zamanda muhtarlık. İkisini aynı yerde götürüyorum.

Muhtarlık ofisin var mı?

Var ama oraya pek uğramıyorum. Zaman zaman öylesine açıp kapatıyorum.

İşi çok dedin muhtarlığın. Ne iş yapıyorsun?

Tüm yük üzerimizde.

Mesela?

Vatandaşı evinde bulamayan kargo ve benzeri yazışmaları firmalar bize bırakır. Vatandaş bizden alır. Sokak lambaları patlamışsa elektrik dairesine telefon açarım. Kaza ihtimali olan sokak ve caddelere ışık koyması için belediyeye giderim. Kasisler yaptırırım. Yollarda çukur oluşmuşsa bunları haber veririm. Mahallenin fakir fukarasını tespit ederim. Bayram vb. törenlere katılmak için protokoldeki yerimi alırım. Okulundaki etkinliğe katılmayan müdürleri kaymakama şikayet ederim.

İkametgah belgesi veriyor musun?

Hayır, e devletten alıyor vatandaş.

Adres kaydı yapıyor musun?

Hayır, e devletten alınıyor.

Başka ne iş yaparsın?

Ay çiçeği yağı stoku yapan bakkal varsa onları yetkililere haber veriyorum.

Başka?

Okulların kermeslerine ve diğer toplantılara katılırım.

Başka?

Zaman zaman kaymakam, vali ve belediye başkanları toplantıya çağırırlar. Burada görüşümü sorarlar. Mahallemin isteklerini dile getiririm.

Başka?

Seçim zamanı adaylık pusulası bastırır, seçmen kağıdıyla birlikte ev ev dolaşırım.

Başka?

Nerede bir açılış varsa ben oradayım.

Başka?

Beştepe’deki muhtarlar toplantısına katılırım.

Başka?

Belediyeler muhtarları değişik illere gezmeye götürürler. Bunlara katılırım.

Ödeneğin var mı?

Hayır.

Ekibin var mı?

Hayır, bir başınayım ve tüm yük üzerimde.

Yükün ağır gerçekten. Bir başına tüm bunların altından iyi kalkıyorsun. Pes doğrusu!

Son bir soru daha soracağım. Bu ülkede muhtarlığa gerek var mı?

Olmaz olur mu? Muhtarlıklar kalkarsa tüm bu işleri kim yapacak?

Haklısın. İyi ki varsınız. Zira siz olmasaydınız bu işleri kim yapacaktı…

*26/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Haspaya Yakışıyor *

—Hayırdır, canın sıkkın?

—Niye sıkılmasın. Bu insanları anlamak zor. Anlamıyorlar bir türlü. Nankör mü nankörler. Akıl, feraset yok. Gözleri de görmüyor üstelik.

—Neyi görmüyorlar, niye nankörler?

—Enflasyon var diyorlar. Tamam var ama dünyada da var.

Hayat pahalı diyorlar. Evet var ama dünyada da böyle.

Akaryakıt fiyatlarına sürekli zam geliyormuş. Her ülkede zam geliyor. Sonra bizim petrol kuyularımız yok ki. Buna rağmen zammı en az yansıtan ülkeyiz. Bizdeki yakıt fiyatını EURO’ya vur bakalım. Bizde ne kadar ucuz olduğunu görürsün.

Enerjide dışa bağımlıyız. Buna rağmen biz yine iyi altından kalkıyoruz. Üstelik devlet doğalgazda süspansiyon yapıyor. Başka ülkeler gibi hepsini yansıtsa o zaman ne yaparız. O yüzden halimize şükretmek lazım.

Kiralar yüksekmiş. Dünyada böyle değil mi sanki.

Bu devirde ev alınamazmış. Tamam alınamaz ama dünyada da böyle.

—Nereye gelmek istiyorsun verdiğin bu örneklerle?

—Tamam, zor durumdayız ama dünya böyle.

—Anladığım kadarıyla haspaya yakışıyor diyorsun.

—Anlamadım.

—Meşhur fıkrayı bilmiyor musun?

—Anlat da bilelim.

—Hani hocanın biri kürsüde açıklık ve saçıklık üzerine vaaz veriyormuş. Kılık kıyafetine dikkat etmeyen kadınlara vermiş veriştirmiş. Cemaatten biri hoca efendinin yanına yavaşça yanaşıp "Sizin kerimenin durumu ne olacak? Zira sizin kızınız da öyle giyiniyor demiş. Hoca efendi bu hatırlatma üzerine lafı fazla evirip çevirmeden "Yakışıyor da haspaya" diye kestirip atmış.

—Ne demek istiyorsun?

—Daha ne söyleyeyim. Fıkra açık değil mi? Bizde olan tüm bu olumsuzluklar başka ülkelerde de olduğuna göre bu demektir ki tüm bu olumsuzluklar bize de yakışıyor. Başkasında varsa bizde niye olmasın, bizim neyimiz eksik onlardan diyorsun.

—Tamam ama tüm bunlara rağmen bizim ülkemiz diğer ülkelere göre çok daha iyi. Çünkü başka ülkeler ürün bile bulamıyor. Allah’ın tuzuna bile hasretler. Pahalı ama bizler en azından bulabiliyoruz. Eleştirelim ama tüm bunları göz önünde bulunduralım.

*25/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

27 Haziran 2022 Pazartesi

Başarı Belgesinde Toptancı Anlayış *

Diğer bakanlıklar ne yaptı ne etti bilmem. Bildiğim, Milli Eğitim Bakanı’nın 2021-2022 öğretim yılının her bir döneminde tüm çalışanlarına başarı belgesi verdiği. Böylece bir öğretim yılında bir personel disiplin cezası ile tecziye edilmemişse iki başarı belgesi almış oldu. Bir de kaymakamlık veya valilik vermiş ise bir yıl içerisinde üstün başarı belgesi almaya hak kazandı. Bazıları da önceki yıllardan bir belge almışsa, bunlar da üstün başarı belgesi alabilecekler. 

Başarı belgesi hangi hallerde verilir, kriterlere bir bakalım:

"Olağanüstü gayret ve çalışmaları ile emsallerine göre başarılı görev yapmak suretiyle;

*kamu kaynağında önemli ölçüde tasarruf sağlanmasında, 

*kamu zararının oluşmasının önlenmesinde ve önlenemez kamu zararlarının önemli ölçüde azaltılmasında, 

*kamusal fayda ve gelirlerin beklenenin üzerinde artırılmasında veya sunulan hizmetlerin etkililik ve kalitesinin yükseltilmesinde somut olaylara ve verilere dayalı olarak katkı sağladıkları tespit edilenlere" verilir. 

Kriterlere baktığımız zaman bu belgeyi almak çok zor. Adeta kişinin ağzıyla kuş tutması, uçup kaçması gerekiyor. Bu demektir ki bu belgeyi alacak kişi sayısı kurumlarda bir elin parmağını geçmez. Almayı hak edecekler de azami gayret sarf etmek suretiyle kurumlarına olumlu yönde katkı sağlayan ve katma değer üreten vazgeçilmez kişiler olmalı. 

Durum bu iken çalışıp çalışmadıklarına, olumlu katkı verip vermediklerine, bir katma değer üretip üretmediklerine bakılmaksızın MEB'deki tüm çalışanların hepsine birden başarı belgesi verilmesinin izahı ne olabilir? 

Sanırım Bakan, salgın riskine rağmen okullar açık tutuldu. Personel işine devam etti, çok çalıştı ve olağanüstü işler yaptı. Bundan dolayı tüm personel bu belgeyi almaya hak kazandı şeklinde düşünmüş olmalı.

Takdirini personeline ödül verme yönünde kullanan Bakan’ın bu tasarrufuna saygı duymakla beraber bu düşüncesine katılmadığımı ifade etmek isterim. Niçin? Çünkü bu anlayış toptancı bir anlayıştır. Toptancı anlayışlarda ise maalesef sapla saman karıştırılmaktadır. Çalışanla çalışmayan aynı kefeye konmaktadır. Bu da bir kurumda çok verimli olan çalışanların çalışma azmini olumsuz yönde etkiler. Her şeyden önce çalışanın hakkını korumak lazım. Zira böyle birinin “nasılsa çalışsam da çalışmasam da başarı belgesi garanti. Baksana falan arkadaşımız aldı. Ben de onun gibi olursam, kendimi yormamış olurum” düşüncesine kapılması olasıdır. Biz bunu 90’lı yıllardan beri öğrenciyi sınıfta bırakmama adına yıllardır yapıyoruz. Sınıfta rahat durmayan, dersin ahengini bozan, dersleri zayıf öğrencileri bir üst sınıfa geçirmek suretiyle çalışan öğrencileri heba ettik. Çünkü çalışkan öğrenci baktı ki arkadaşı yatarak sınıf geçti. Benim de çalışmama gerek yok dedi. Böyle kaybettiğimiz nice başarılı öğrenci olmuştur. Hasılı ne öğrencinin hepsi birdir ne de personelin. Hepsini durumlarına göre değerlendirmek lazım. Kimi kalmalı, kimi geçmeli; kimi başarı belgesi almalı kimi de almamalı. Adalet de bunu gerektirir. Zira toptancı anlayışta adalet olmaz.

Bir diğer husus, herkesin başarı belgesi aldığı bir yerde başarı belgesinin öneminden bahsedilemez. Bu yüzden başarı ve başarısızlıkta ölçüyü kaçırmamak ve bu işin cılkını çıkarmamak lazım.

*06/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.