11 Haziran 2022 Cumartesi

Mental Yorgunu *

—Babacığım, falanı niye görevden aldın? 

—Yaramazdı evlat. 

—Falanı? 

—Güvenilmez biriydi. 

—Şunu? 

—Para düşkünü. 

—Ya şu? 

—Amaları çoktu.

—Falan? 

—Gösteriş budalasıydı. 

—Şu? 

—Makam, mevki hastasıydı. 

—Şu? 

—Ön plana çıkmaya çalışıyordu. Yerimde gözü vardı. 

—Falan? 

—Sorma, çok nankör biriydi.

—Ya bu?

—Sözümü dinlemedi. Sor sor. Herkesi sor. Zira hepsine verebilecek cevabım var. 

—Bu kadar kafi, baba. Başka bir soru soracağım. 

—Sor evlat. 

—Anlattığın kadarıyla çevrendeki herkes kötü bir sen iyisin. Acaba, bu dünyada senden başka, başka iyi insan var mı? 

—Biraz sen varsın. O da sulbümden olduğun için. Bir sen, bir ben. Neyine yetmez bu dünyanın.

—Peki baba. Aklıma bazı kişiler daha geldi. Onlarla aran iyiydi. Onları niçin görevden aldın? 

—Onlar mental yorgunuydu. 

—Yorgunu anladım da mental ne demek? 

—Bir çeşit zihin yorgunu. 

—Daha da faydalanamaz mıydın onlardan? 

—Yok oğlum. Onların bana verebileceği bir şey kalmadı. 

—Ciddi olamazsın. 

—Hem de hiç olmadığı kadar. 

—Peki, sende de bu yorgunluk olamaz mı? 

—Kırıldım evlat sana. 

—Kırılma baba ama sanki sen de yorgun gibisin. Çok çalışınca insan yorulur haliyle.

—Yorgun olabilirim ama benimki mental yorgunluğu değil. Herkes yorulur, mental yorgunu olur ama ben olmam. Bunu böyle bil. Sonra diyelim ki mental yorgunu oldum. Kime bırakacağım? Yerimi dolduracak mı var sanki? Haydi ben bıraktım. Beni bana bırakacaklar mı sonra? Çevrem benden nasıl vazgeçecek? 

—Yerin doldurulur mu, doldurulamaz mı bilmiyorum. Çevren senden vazgeçer mi, onu da bilmiyorum. Bildiğim, mezarlıkların kendisini vazgeçilmez sanan insanlarla dolu olduğu.

*04/07/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

9 Haziran 2022 Perşembe

Kimlerin Bu Ülkeye Verebileceği Yoktur? *

Eleştiriye gelmeyenlerin ve eleştiri yapanları düşman belleyenlerin,

Gerçekleri örtenlerin, gerçeğin bir kısmını söyleyip bir kısmını gizleyenlerin,

Gözünün içine baka baka yalan söyleyenlerin,

Yok öyle değil diyerek yanlışı körü körüne savunanların,

Sevdiklerinin ve savunduklarının üzerine toz kondurmayanların, görüşlerini onlara göre ayarlayanların,

Tespitleri hakaret kabul edenlerin, başkasına ağzına geleni söyleyenlerin,

Realiteye, başkasında da var deyip savunmaya geçenlerin,

Acıyı, sıkıntıyı, gerçekleri yok kabul edenlerin,

Gerçekler ayan beyan iken gerçeklerle yüzleşmeyenlerin,

Ateşin düştüğü kimselere bir empatiyi esirgeyenlerin,

Acaba biz de hata yapmış olabilir miyiz dahi demekten kaçınanların,

Farklı görüşlere kulak tıkayanların,

Sorunları pansuman tedbirlerle geçiştirmeye çalışanların,

Algılarla gündem saptıranların, 

Yanlışta ısrar edenlerin ve bunu inatla sürdürenlerin,

Gülüp ayıpladıkları başlarına defalarca geldiği halde hiçbir şey yokmuş gibi pişkin pişkin sırıtanların,

İşler tersine gidince gerçekleri ve yanlışı kabul yerine, savunmaya geçip durmadan gerekçe ve bahane üretenlerin,

Yapacaklarını anlatacakları yerde durmadan başkasını kötüleyenlerin ve öcü gösterenlerin,

Ömürleri “u” dönüşüyle dolu olduğu halde benim kitabımda geri adım yok diyenlerin,

Düşmanlıkta ve sevgide aşırı gidenlerin, bir zaman sonra düşmanlarıyla kol kola girenlerin, dostlarını da düşman belleyenlerin,

Gerçekler yüzlerine söylendiği zaman ağzına gelen küfrü edenlerin,

Sorumsuzluklarını hoyratça kullananların,

Üslupları berbat olanların,

İnsanları durmadan kutuplaştıranların,

Söyledikleriyle yaptıkları örtüşmeyenlerin,

Dini ve değerlerini emellerine alet edenlerin,

Slogan ve hamasetten başka sermayesi olmayanların…

*16/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

8 Haziran 2022 Çarşamba

Kiracı mısın? Derdin Büyük *

Kiraların bin lira civarında olduğu birkaç yıl önce yeni evlenecek biri, "Ağabey, düğün yapacağım. Ev buldum. Yalnız ev sahibi ve emlakçı, memur kefil istiyor. Bana kefil olur musun" dedi. Olurum dedim. Ertesi günü emlakçı TC'ni istiyor dedi. Verdim. Bir sonraki gün imzaya gelirken görev yeri belgesi getirir misin dedi. Tamam dedim. 

Kontrat imzalamak için belirlenen gün, tarif edilen emlakçıya gittim. Randevuya erken varmışım. Kendimi tanıttım. Ev sahibi de oğlu ile birlikte oradaydı. Beklerken nüfus cüzdanınızı alabilir miyim dedi emlakçı. Ne yapacaksın dedim. Dosyaya fotokopisini koyacağım, ne olur ne olmaz, kendimizi garantiye alacağız dedi. Moralim bozuldu ve kardeşim, kefil olacağım genç ev kuracak. Bizde evlenen ile ev alana Allah yardım eder denir. Ben de evini kursun, hayır duasını alayım, işini kolaylaştırayım diye kefil olmaya geldim. TC. numaramı istediniz verdim. Görev yeri belgesi dediniz getirdim. Kimlik fotokopisi de neyin nesi? TC kimlik No işinizi görmüyor mu? Haydi kimlik istediniz. Görev yeri belgesi ne alaka? Çünkü bugün bu kurumdayım, seneye başka yere nakil gidebilirim. Devlet bile sizin kadar prosedür istemiyor. Siz kendinizi garantiye almak için tüm bunları istiyorsunuz. Anladığım kadarıyla güvenmiyorsunuz. Madem öyle. Ben size nasıl güveneceğim? Kimliğimi başka yerde kullanmayacağınızın garantisini verebilir misiniz? Sonra siz kim oluyor da fotokopi alıyorsunuz? Bugün devlet kurumları bile kimliğin fotokopisini almayı bıraktı. Ne olur, insanlara biraz güvenin. Bir şey kaybetmezsiniz. Siz her yönüyle işimizi sağlam yapacağız derken bu tavrınızla kendinizi çok akıllı sanmayın. Genç kirasını ödemez ya da ödeyemezse çıkarır, bir yıllık kirasını size sayarım.  Zaten bunun için buradayım. Bu para beni öldürmez. Ödemek istemezsem, bu gencin ödemediği kirayı benden almak isterseniz, benim maaşıma haciz koyduracaksınız. Ben size ödeme yapmak istemezsem, gider bir başkasını ayarlar, kendi maaşıma haciz koydururum. Bu haciz bitmeden de maaşımdan ikinci bir kesinti yapılamaz, değil mi dedim. Bu sözlerimden, baba-oğul ve emlakçının keyfi kaçtı. Ortamı buz kesti. Ardından kimliğimi uzattım. Kimliği almak istemediler. Israr ettim. Fotokopisini aldılar.

Ardından kefil olacağım genç geldi. Kontratta ismimin yazılı olduğu yere imzamı attım. Gence hayırlı olsun deyip oradan ayrıldım.

Gencimiz o evde yıllarca kaldı. Kefili olduğunuz kişi kirasını vermedi şeklinde bir telefon almadım emlakçıdan. Öyle zannediyorum, kiraya vereceği diğer evler için evrak isterken emlakçı çekinerek istemiştir ya da evrak azaltma yoluna gitmiştir.

*

Gelelim günümüze. Biraderim, 6500 lira civarında bir maaş alıyor. 1100 liraya bir evde oturuyor. Ev sahibinin Konya’ya tayini çıkmış. Evi boşaltması gerekiyor. Kaç haftadır kiralık ev arıyor, sağa sola haber salıyor, emlakçıları dolaşıyor. Piyasada kiralık ev yok. Sonunda Yazır Mahallesinde eski Real arkasında kiralık bir daire görüyor. Telefona sarılıyor. Evin kirası 5000 TL. imiş ama 4800 olurmuş. Artı memur kefil gerekli. Tutamam deyip teşekkür ederek ayrılıyor. Nasıl tutsun bu evi. Aldığını hemen hemen kiraya vermesi gerekiyor. Başka ev de bulamıyor ve evi 15 gün içinde de boşaltması gerek. Ne yapsın bu durumda, kara kara düşünmekten başka. 

*

Karşı komşum kiracı. 1400 liraya oturuyor. Daha doğrusu oturuyordu. Oturma süresi bitti. Ev sahibi önce evi satılığa çıkaracağım demiş. Ardından kira 3000 ama 2800 olur demiş. Biz bu artışı fahiş görürken piyasada uçuşan rakamları duyunca komşunun kira artışını çok makul görür oldum. 

Kiralık ev arayıp bulamayanların, bulup da yüksek kiradan dolayı evi kiralayamayanların sayısının az olduğunu düşünmüyorum. Fazla örneğe de gerek yok. Ama her birinin hikayesinin dramatik olduğunu söylemeye gerek yok. Gerçekten ne olacak böyle? Bu gidişat ne zaman durulur da kiralık ev bulunur ve makul fiyata oturulur? Ufukta daha da artacağına dair bir endişe var.

Kim ne derse desin, bu durum yönetilemez ve devam ettirilemez. Ülkemin dar gelirli insanını daha kötü günler bekliyor. Bu durum yönetilemezse ülke telafi edilemez, onulmaz yaralara ve aile facialarına gebe. Fiili olarak yaşadığımız bu hayat tek maaşla geçinmeye geçit vermiyor, asgari ücretliye yaşama şansı tanımıyor. Allah kimseyi işsiz-güçsüz, evsiz-barksız, tek maaşlı ve asgari ücretli yapmasın. 

Niyetim, felaket tellallığı yapmak değil ama görünen köye bir çözüm bulmak gerek. Bu çözümü de etkili ve yetkili kişiler bulacak ama nasıl? Geçici bir çözüm olarak şehirden şehre, kira fiyatlarına alt ve üst sınır getirebilir, kazancı yeterli olmayanlara kira yardımı yapabilir, kiralık ev sıkıntısı çekilen şehirlerde gerekirse prefabrik evler inşa edilebilir. 

 *11/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

6 Haziran 2022 Pazartesi

Enflasyonlu Hayatın En Büyük Mağdurları *

Yaşamış olduğumuz enflasyonlu hayat daha ne kadar devam eder bilinmez ama temennim, en kısa zamanda bu ülke sınırlarından çekip gitmesi. Çünkü böyle devam ettiği takdirde yıkıcı etkisi büyük olacaktır. Görüntü, yükselen fiyatların nerede duracağının kimse tarafından öngörülememesi.

Eskiden enflasyonu düşürmek, daha da yükselmesini önlemek için hükümetler gazetelerin ifadesiyle kemer sıkma politikası izlerdi. Yeni ekonomi paketi açıklanır, acil olmayan yatırımlar ötelenir, kamuda tasarruf tedbirleri devreye sokulur, aşırı harcamalardan kaçınılırdı. Yapılması zorunlu zamlar, enflasyonu azdırmasın diye ötelenirdi. Başta asgari ücretliler olmak üzere sabit gelirle çalışanların ocak ve temmuz zam oranları görüşülürken hükümetin hedeflediğinin dışına pek çıkılmazdı. Çünkü işçi ve memura verilecek ilave bir liralık artışın bütçeye çok büyük yük getireceği ve enflasyonla mücadelenin akim kalacağı endişesi dile getirilirdi. Bu yol ile enflasyon nispeten kontrol altına alınırdı.

Günümüzde ise hükümetin enflasyonla mücadele etmediğine, ipin ucunun kaçtığına dair genel bir kanaat var. Yapılması gereken zamları hemen yansıtıyor. Harcamalarda bir kısma, yatırımları durdurma yoluna gitmiyor. Köprü, yol, havaalanı gibi yatırımları yap-işlet-devret anlayışıyla bunlara garanti vermeye devam ediyor. Bu durumu açıklarken de bütçeden bir kuruş çıkmadı açıklamasına yer veriliyor. Gördüğüm kadarıyla enflasyonla daha doğrusu dövizle mücadele için hükümetin tek yaptığı, kur garantili mevduatı teşvik etmesi. Günü kurtarmak için yapılan bu tür garantilerin uzun vadede bütçeye ağır yük getireceği, bunun faturasının da yine millete çıkacağı maalesef düşünülmüyor.

Enflasyonlu hayattan başta orta ve dar gelirliler olmak üzere kıt kanaat geçinen, işi gücü olmayan ve evi kira olan herkes derinden etkileniyor. Çünkü enflasyonlu hayatla birlikte sosyal adalet dengesindeki uçurum daha da açılıyor. Piyasadaki para, fakirin aleyhine olacak şekilde zenginin ve birilerinin cebine giriyor. 

Sabit gelirli dışındaki esnaf, işletme vb. yerler enflasyondan en az etkilenenlerdir. Hatta bazıları bu ortamdan daha fazla kazanabiliyorlar. Çünkü esnaf ürününü satarken yerinde bu ürün kaç lira olmuş, ona göre fiyatını güncelliyor.

İstisnalar kaideyi bozmamakla beraber enflasyonlu hayattan en fazla etkilenen kesim, bordro mahkumu diyebileceğimiz sabit gelirlilerdir. Ocak ayında maaşlara verilen zam oranı daha ilk ayda enflasyonun altında kaldı. Bunun telafisi de haziran enflasyonu açıklandıktan sonra temmuzda yapılacak. Bu demektir ki siyasilerin işçi, memur ve emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğiz söylemlerinin realitede bir karşılığı yok. Çünkü bu anlayışla, sabit gelirli 5-6 ay boyunca enflasyonun altında ücret alacak demektir. Temmuzda gecikmeli yapılacak bu telafiye de ne kadar telafi denir, burası da muamma. Çünkü vatandaşın kahir ekseriyetinde, açıklanan enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığına dair genel bir kanı var. 

Burada işçi ve memurun aldığı maaşı alamayanlar ve bulamayanlar var diyebilirsiniz. Elbette alamayanlar var. Buna sözümüz yok. Ama adil olanı, işçi ve memur enflasyona ezdirilmeyecekse, TÜİK tarafından açıklanan enflasyon oranı gerçeği yansıtmalı, sabit gelirliler de tüm toplumun maruz kaldığı enflasyon oranından en az hasarla kurtulmalı ve enflasyon farklarını almak için de aylarca beklememeli, izleyen ayda enflasyon farklarını alabilmeliler. Bu açıdan enflasyon oranının gerçeği yansıtması ve farkların takip eden ayda ödenmesi önemli. İşçi ve memuru nasılsa sesleri çıkmaz ne uzarlar ne de kısalırlar diyerek daha fazla mağdur etmemek lazım.

*08/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

4 Haziran 2022 Cumartesi

TÜİK İlmini Öğrenme Zamanı *

Ne İş evlat, bu hazırlık niye ya da kime?

Özel hoca gelecek baba, bilmiyor musun?

Ne bileyim evlat. Akıl mı kaldı. Ben sadece özel hocaya döktüğüm parayı biliyorum. Bu hiç aklımdan çıkmıyor. Hangi ders bu arada?

Matematik.

Be evlat, kaç senedir matematikten ders alıyorsun bu arada? 

Ben de unuttum baba. 

İşe yarıyor mu bari. Döktüğümüz paraya değiyor mu? 

Ben de bilmiyorum. Öylesine ders alıyorum, sırf başkası alıyor diye.

Anladım. Özel hocaya kayıt dışı katkıda bulunuyoruz. Bu arada senin öğrenmeye çalıştığın, hala da öğrenemediğin bu matematiğin sosyal hayatta karşılığı var mı?

Ne gibi?

Mesela, TÜİK ilmi.

TÜİK ne alaka?

Sen TÜİK ilmini de bilmiyorsun anlaşılan. Uğruna para döktüğüm senin bu hoca sana hiç istatistikten bahsetmedi mi?

Bahsetse ne olacak?

En azından TÜİK'in özene bezene, ölçüp biçerek, bölerek ve çıkararak her ay çıkardığı TÜFE ve TEFE'nin nasıl ortaya çıktığını bilmiş oluruz. Ne de çok uğraşıyorlar. Yazık adamlara. Herkes bu TÜİK ilmini öğrense TÜİK'e iş düşmeyecek. İstenilen doğru sonucu bulamadıkları için de işinden olmayacaklar.

Baba, hoca ne bilsin bu ilmi. Çünkü bu ilim devlet sırrı gibi saklanıyor. Bu ilmi ne Tales biliyor ne Pisagor ne de Harezmi. 

Şimdi sen ne yap biliyor musun? Hocan bugün geldiğinde ona, hocam bugünden sonra esas ihtiyacım, TÜFE ve TEFE bilgisi. Bu konuda varsa bir hünerin, bana bunu anlat. Yoksa ders almayı bırakıyorum. Bugüne kadar babamın size döktüğü de helali hoş olsun. Ben senin bu attığın temelin ardından TÜİK'in istatistik ilmini öğreneceğim, de. Hocan buna üzülecek ama biz de önümüze bakacağız ve kendimizi düşüneceğiz. 

Ne düşünüyorsun baba? 

TÜİK'ten birilerine ulaşmaya çalışacağım. Kabul ederlerse bir çaylarını içeceğim. Kuruma kabul etmezlerse, bu ciddi kurumda çalışan biri ile kurum dışında görüşmeye çalışacağım. 

Ne görüşeceksin? 

Sana TÜİK istatistik ilmi için onlardan özel ders talep edeceğim. 

Ne işe yarayacak da?

Öyle deme evlat. Bence TÜİK geleceğin ilmi. Yakın bir zamanda herkes bu yeni ilmi öğrenmek için yarışacak. Harezmi, Tales ve Pisagor yaşasaydı, biz matematiği bildiğimizi sanıyorduk, TÜİK'i görünce bu ilmi bilmediğimizi öğrenmiş olduk deyip öğrenmek için onların önünde diz çökerlerdi. 

Tamam, ayarladın. Ben de bu ilmi öğrendim. Nerede kullanacağım? 

Hala kafan basmadı evlat. Geleceğin iş sahası TÜİK. İkmale kaldığı için o kurumla ilişiği kesilen çok kişi oldu. Kalanlar da sarı öküzün ardından kendilerine sıranın ne zaman geleceğini kara kara düşünüyorlar. 

Eee? 

Eeesi, af talepleri kabul edile edile TÜİK’te devamlı yeni çalışanlara ihtiyaç olacak. Oraya vasıfsız eleman alınamayacağına ve sen de bu ilmi öğrendiğine göre aranan eleman olacaksın. Ondan sonra gelsin paralar. Uğruna döktüğümüz özel ders paralarını da böyle çıkaracağız. 

Ya ben de ikmale kalırsam? 

Bu ilmi öğrenirken ilmi siyaseti de öğreneceksin. Çünkü tek başına TÜİK istatistik bilgisi yeterli gelmez. 

İlmi siyaset derken? 

Kısaca Çavuşesku Termometresi diyelim. 

Biraz kapalı kalmadı mı? 

Oğlum, sözün fazlası ahmağa söylenir. Anla artık. 

Anladıysam, harap olayım. 

Senden önce ben harap oldum evlat. Açtık madem, arkasını getirelim. 

Lütfen. 

Seni oraya yani TÜİK'e atayanlarla aranı iyi tut. Onların sözünü dinle. Uslu çocuk ol. Bir dediklerini iki etme. Onların beklentileri ne yönde, bunu öğrenmeye çalış ve beklentilerini gerçekleştir. Beklentilere cevap verdin mi senden iyisi yok ve kalıcı olursun. Senin için yükselmenin ve mukarrabünden olmanın sınırı da yok. 

Anladım. Diğer öğütlerinde olduğu gibi bu sefer dürüstlükten ayrılma demedin. 

Doğru, demedim. Zira burada amirlerine uyacaksın. Çünkü memur amirinin talimatına göre hareket eder. Yok, içine sinmedi, bordro mahkumunun hukukunu çiğneyemem dersen, oraya girmenle çıkman bir olur. Yani yeni bir sarı öküz olarak istatistiklere geçersin. Yanında da kimseyi göremezsin. 

Tamam, baba anladım. Alacağım maaşımı, sallayacağım başımı. Yalnız maaşı enflasyona göre belirlenen sabit gelirli bana gönül koymayacak mı, onların vebalini nasıl alırım? 

Zaman gönül alma ve vebal düşünme zamanı değil evlat. Paçayı ve kelleyi kurtarma zamanı. Sana bugüne kadar doğruluk adına ne demişsem, at onları kafandan. Önemli olan senin gönlünün olması. Bunun yolu da yukarıdakilerin gönlünü yapmaktan geçer. Onların gönlü olsun ki sen de gönüllenesin. Sırtını onlara ver ki hem onların gücüne güç katasın hem de sen güçlenesin. Yani ayakta tutunasın. Sabit gelirliden yana tavır alarak ayakta kalamazsın. Olmayalardı bordro mahkumu. Ben mi dedim onlara işçi, memur ve emekli olun diye. Bırak ne halleri varsa görsünler.

Biraz insafsızca olmadı mı?

Oğlum, insaf zamanı değil. Sen aşağıya insaf edersen, yukarıdan insaf bekleme. Gözünü yum, işini yap. Aşağıdakinin ve enflasyondan ezilenin canı çıksın. 

 *06/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

2 Haziran 2022 Perşembe

Allah Beni Affetsin *

—Efendim, hayatta hiç hata ve yanlış yaptığınız oldu mu?

—Ne münasebet!

—Efendim olur ya.

—Olmuştur olmaya.

—Bu durumlarda ne yaptın?

—Ne yaptın derken?

—Yani hatadan vazgeçip pişmanlık duydun mu?

—Benim kitabımda geri adım yoktur. Pişmanlık asla. Bu can, bu tende durduğu müddetçe bu böyle.

—Çok iddialı bir söz ve büyük lokma değil mi?

—Beni hayata bağlayan ve yaşatan da iddialarımdır. Büyük lokmayı da severim.

—Ya iddiaların yanlış ise?

—Allah beni affetsin der, yoluma devam ederim.

—Sadece bu mu? 

—Evet bu.

—Ne bileyim. Bir bedel ödemek gerekmiyor mu?

—Ne bedeli? Benim lügatimde bedel ödemek yoktur.

—Ya bu yanlış çıkan iddialar, birilerine bedel ödetiyorsa? Ki mağduriyet yaşayanlar eksik olmuyor.

—Benim için No problem. Zira bu onların meselesi.

—Ciddi misin?

—Hem de hiç olmadığı kadar.

—Benden dolayı oldu diye zaman zaman vicdanen rahatsızlık duyduğun oluyor mu?

—Niye duyayım ki. Herkes kendi ceremesini çeker. Ayrıca Allah beni affetsin diyorum ya. Yetmez mi bu?

—Yetmez mi efendim. Büyük lütuf bunu söylemen. Bu arada mağdur ettiklerin de senin gibi Allah affetsin dese yeterli olur mu?

—Tek başına yeterli olmaz.

—Niçin?

—Çünkü benimki ile onlarınki farklı. Ben içten söylüyorum, onlar ise korkularından böyle diyor. Bu yüzden bedel ödemeleri gerekiyor.

—Ne biliyorsun samimi olmadıklarını? İçlerini mi okuyorsun?

—Ben bilirim. Zira ben kaçın kurrasıyım.

*03/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

1 Haziran 2022 Çarşamba

Sıradaki Zam Gelsin

—Üstat, ürünlerin günbegün değişen fiyatları sana neyi hatırlatıyor?

—Neyi hatırlatıyor ki. 

—Mesela? 

—Sor ben söyleyeyim. 

—De bir tane. 

—Tilkiyi hatırlatıyor efendim. 

—Ne alaka tilki? 

—Alakası şu: Tilkinin yüz planı, bu yüz planından 99’u, horozu haklamak üzerine olurmuş. Yani aklı fikri horozmuş. Ne yapıp ne eder de günlük nasıl horoz yerim üzerineymiş. 

—Yüzde 1'i ne imiş? 

—Orasını bilmiyorum. Sanırım değişkendir. Ama önemli olan 99 planı. 

—Yani?

—Yanisi, birileri tilkiden mülhem, bu planı yüzde yüze çıkardı.

—Ne demek istiyorsun?

—Efendim, tilki horoz piyasasına yüzde bir de olsa bazen yaşama şansı verirmiş. Yani az da olsa merhameti varmış ya da her gün her öğünde horoz yemekten bıkıp usanıyor olmalı. Ama güne gün zam yapanlar zamma doymuyor. Zam da zam diyorlar. Maşallah, zam yapmaktan bıkıp usanmıyorlar. Her zamma, yetmez ama şimdilik evet, arkası yarın. Yeter ki bizi izlemeye devam edin. Zira yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır diyorlar. 

—Başka neyi hatırlatıyor?

—Acizliği ve tükenmişliği. 

—Başka? 

—Sıfırı tükettim. Çarkı döndürmek için bunu yapmaya mecburum demektir.

—Başka?

—Her zam bana, "bu daha iyi günlerin", turpun büyüğü heybede diyor. 

—"Bu daha iyi günlerin", başkasına yani birine söylenmemiş miydi? 

—Ben de öyle sanıyordum ama değilmiş. Hepimize imiş. Maalesef her zamanki gibi jetonum geç düştü. 

—Başka? 

—Dün bu günümden, bugünüm yarınımdan daha iyiydi dedirtiyor. 

—Başka? 

—Ümitsizlik. 

—Başka? 

—Çaresizlik. 

—Başka? 

—Bana ümit bağlamayın zira benim adım Hıdır, elimden gelen budur, başınızın çaresine bakın demektir. 

—Başka? 

Şu fıkrayı hatırlatıyor: "Olumsuz hava muhalefetine rağmen bir dağcı, arkadaşlarıyla birlikte dağa tırmanır. Ayaklarının kaymasıyla birlikte beraber tırmandığı tüm arkadaşları bir bir düşer ve ölür. Kalan son dağcı, kayarak yuvarlanırken ince bir dala tutunur. Dal kırıldı kırılacak. Ölümü burnunda hisseden dağcı, avazı çıktığı kadar bağırır: "Kisme yok mu? Kisme yok mu? Kisme yok mu?" diye.

Gaipten: "Ver kulum elini" şeklinde bir ses gelir. Daha da sesini yükselten dağcı: "Başka kisme yok mu? Başka kisme yok mu" diye var gücüyle bağırmaya devam eder.

Başka? 

Umutsuz vaka. 

Başka? 

Yok mu bu uğursuz gecenin sabahı. 

Başka? 

Empati yoksunluğu. 

Başka? 

Ağustos böceği. 

Yine cıvıttın. Ağustos böceği ne alaka? 

Öngörü ve tedbir eksikliği yani. Atalarımız sakla samanı gelir zamanı sözünü boşa söylememişler. Gelmesi muhtemel tehlikelere karşı tedbirini zamanında almazsan, ağustos böceği misali, kara kışta aç be aç kalırsın ve karıncadan bile yardım istersin. Bilirsin ama yine de bu fablı anlatmak isterim: "Karınca yaz boyunca çalışır, kışlık hazırlığını yapar, evini ve yiyeceklerini hazır eder. Ağustos böceği ise yaz boyunca gününü gün eder, yan gelir yan yatar. Hummalı bir şekilde çalışan karınca ile de dalga geçer. Günler, aylar böyle geçerken kış bastırır. Yazın biriktirmediği için yiyeceksiz kalan ağustos böceği, yiyecek istemek üzere karıncanın kapısını çalar ama yazın kendisiyle alay eden ağustos böceğini eli boş döndürür. Ağustos böceği amansız kışı nasıl geçirdi bilmiyoruz. Çünkü fabl burada bitiyor. Ama kışı iyi geçirmediği kesindir. 

Başka? 

Uykusuzluğu. 

Yani? 

Her zam gözleri fal taşı gibi açıyor. 

Başka? 

Mırıldanma, serzeniş, içe kapanma, dertlenme, dertlere gark olma vs. 

Başka? 

Verin elinizde ve avucunuzda ne varsa. Zira bunları sayemizde edinmiştiniz. Şimdi devran döndü. Almadan vermek Allah'a mahsustur. Verme sırası şimdi sizde. Hiç ağlayıp sızlamayın, size şemsiye hikayesini hatırlatırım demektir. Ömer Seyfettin'in diyetini hatırlatıyor. 

Şemsiye hikayesini hatırlayamadım. 

Hani biri hocaya, yağmur yağarken ıslanma diye şemsiye vermiş ya. Hoca, yağmurda bu şemsiyeyi kullanmış. Yağmur kesilince teşekkür ederek adama şemsiyesini vermiş. Bu yardım bir teşekkürle bitmemiş. Adam hocanın olduğu her ortamda benim şemsiye olmasaydı, o gün halin nice olurdu der dururmuş. Hoca her hatırlatmada, bu iyiliğe tekrar tekrar teşekkür eder. Yine bir gün bir havuz başında eşraftan birileriyle otururlarken adam yine şemsiye konusunu açmış ve şemsiyem olmasaydı, halin nice olurdu demiş. Hoca, kabak tadı veren bu bezdirici muhabbete daha fazla dayanamaz ve elbisesini çıkarmadan içi dolu havuza atlar ve sırılsıklam ıslanır. İşte böyle olurdum, bir daha da hatırlatma der. 

Başka? 

Bordro mahkumunu iyice ezeceğim demektir. 

Başka? 

Fakirden alıp zengine vereceğim demektir. 

Başka? 

Cebindeki paranın alım gücünü düşürmektir. Buna, modern hırsızlık da diyebiliriz. 

Başka? 

Sürünseler de hala yaşamaya devam ediyorlar. Hala bir şeyler alabildiklerine göre daha bunlarda var bir şeyler. Kaşıkla verdiğimi kazanla alayım ki beter olsunlar ve sürüm sürüm sürünsünler demektir. 

Başka? 

Yabancı paraya, enflasyon canavarına boyun eğmek ve teslim bayrağını çekmek, atacak kurşunu kalmamak demektir. 

Başka? 

Başka başka başka... Sen, zam gibi başka başka başka demekten başka elinde başka bir şey yok mu? Mübarek, zammı sordun. Zamdan fazla başka diyorsun. Milletçe sıfırı tükettiğimiz gibi kelime kıtlığı da mı çekiyoruz?

Tamam, başka demeyeceğim. Zira ne benim başka sözüm bitecek ne de zamlar bitecek. O zaman şöyle söyleyeyim. Millette para var ve çılgınlar gibi alışveriş yapıyor. Geçen yıla göre trafiğe çıkan araç sayısında yüzde 20 artış olmuş. Bu da millette para ve alım gücü olduğunu gösteriyor. 

Piyasada para yok değil. Orta ve dar gelirli gerisin geriye giderken belli bir zümre paraya para demiyor ve alıyor. Enflasyonlu hayat sosyal dengenin bozulması, aradaki uçurumun artması, zengin lehine dönmesi demektir. Ayrıca bir yerde veya bazı alanlarda alışveriş yapılması, tüm Türkiye'nin alışveriş yaptığı anlamına gelmez. Olaya böyle yani herkes lüksünden ödün vermeden çılgınlar gibi alışveriş yapıyor dersen, istersen bir de hastanenin yolunu tut. Orada da tıklım tıklım hasta görürsün. Sanki herkes hasta zehabına kapılırsın. Halbuki herkes hasta değil. Unutma ki bu ülke 84 milyondur. Tüm hayat, senin gördüğünden ibaret değil. Ateş düştüğü yeri yakar. 

Son sözün? 

Son sözüm olamaz. Zira sözün bittiği yerdeyiz. Milletçe, hep birlikte bindik bir alamete. Gidiyoruz kıyamete. Hoş, belki kıyamet kurtuluşumuz olur. Zira kalırsak, bu enflasyon canavarı, freni patlamış kamyon gibi herkese çarparak, emin adımlarla bir hızla yoluna devam ediyor. Kamyon kendinden emin ama kamyonun kadrajına takılanlar olup bitenden emin değiller. Hepsi kendilerini nasıl bir mukadderatın beklediğine dair endişeli bir bekleyiş içerisinde. Zamları bilmem ama bu tedirgin bekleyiş insanımızı ölmekten beter eder. Allah encamımızı hayreylesin. Yöneticilerimize feraset, basiret ve empati versin. 

Amin.