Boğaziçi
Üniversitesine yapılan rektör ataması Türkiye’nin gündemine oturdu. Atanan
rektör üzerinden taraflarca olurdu, olmazdı tartışması yapıldı. Boş bir
tartışma bana göre. Bu yapısıyla üniversitelerin başına Ali gelse ne olur, Veli
gelse ne olur? Bilirim ki bu tartışma bir süre devam eder sonra herkes mevcut
duruma alışır gider.
İsterdim
ki üniversiteler masaya yatırılsın. Çünkü üniversitelerimiz toplumun
beklentilerinden, gençleri mesleğe hazırlamaktan ve Türkiye’nin istihdam
alanını gözetmekten, buna göre eğitim-öğretim planı ve bilimsel çalışma
yapmaktan, bu ülkeye bir katma değer üretmekten çok uzak. Hatta çoğu üniversite
ve çoğu bölümler bu ülkenin sırtında bir kambur.
İsterdim
ki üniversitede okuyan öğrenciler arasında, okuduğu bölümden memnun olup
olmadığına dair bir memnuniyet araştırması yapılsın. Böyle bir çalışma yapılırsa,
yüzde 90’ın üzerinde bir öğrencinin, bölümünden memnun olmadığını görürsek hiç
şaşırmayalım. Çünkü istihdam alanı itibariyle birkaç bölüm dışında hiçbir bölüm
çocuklara umut vermiyor.
İsterdim
ki 20 bin üniversite içerisinde ilk beş yüze giren kaç üniversitemizin olduğu
tartışılsın. Görüyoruz ki ilk beş yüzde, otuz yıllık bir geçmişi bile olmayan
sadece Koç Üniversitesi var. İlk bine giren üniversitelerimiz arasında
sırasıyla Sabancı, Bilkent, Orta Doğu, Boğaziçi, İTÜ, Ankara, Hacettepe ve
İstanbul Üniversitesi var. Diğer köklü üniversitelerin sıralamada esemesi
okunmuyor. Halbuki çoğu üniversite, rektöründen öğretim görevlisine varıncaya
kadar -tepeden tırnağa- tüm personeli belli dini, etnik grup, STK ve düşünceye
mensup kişilerden oluşuyor. Buna ahbap çavuş ilişkisi ve beşik ulemalığı da
diyebiliriz. Bunların önlerinde akademik çalışma yapmak, bilimsel makale yazmak
ve üniversitelerinin itibarını yükseltmek ve korumak için hiçbir engel yok.
İsterdim
ki 2020 Mart ayından itibaren bu üniversiteler niçin yüz yüze öğretim yapmıyor,
tartışılsın. MEB, “Şu gün açacağım, bugün açacağım, kademeli açacağım, seyreltilmiş
eğitim yapacağım, Bilim Kurulunun önerisini bekliyorum…” diyerek verdiği
umutlar gerçekleşmese de okullarını açma çabası var. Üniversitelerin böyle bir
derdini ben göremedim. Hepsi, 2020-2021 öğretim yılı başlamadan “Biz uzaktan
eğitim yapacağız” diyerek köşelerine çekildiler. Herkesin gözü MEB’e bağlı
okullarda olduğu için üniversiteler bu uzaktan eğitimi de ne derece yapıyorlar?
Bunu bilmiyoruz. Her şeyden geçtim. Mesleği, uygulamaya dayalı tıp, hemşire,
ebe, mühendis vs. olanlar, pratik yapmadan ya bir üst sınıfa geçiyor ya da
mezun oluyor. Bu kişiler, mesleklerini ne derece sağlıklı ifa edebilecekler,
tartışılır. İleride bunlara pandemi mezunu/nesli denirse hiç şaşırmam.
İsterdim
ki belli düşüncelere peşkeş çekilmiş ya da parsellenmiş 200’ün üzerindeki üniversitelerimizin,
kaçında farklı düşüncede kaç akademisyen var? Hangi üniversite hangi düşüncenin
kalesi ya da çiftliği? Belli bir düşünce ve fikrin kalesi olan bu üniversiteler
ne derece özgür ve özerk ne derece bilimsel çalışma yapıyor? Adrese teslim
öğretim görevlisi almakla, bu ülkede bilim adamı yetişir mi? Üniversitelerin
bugünkü durumundan, her devirde hiç
elini çekmeyen siyasilerin payı yok mu? Bunlar tartışılsın. Üniversitelerin bu
görüntüsü çok iyi ise aynen devam edelim. Yok, iyi değilse bu hastalığımızdan
ne zaman kurtulmayı düşünürüz? Gecikmiş de olsa bunu konuşalım.
Yazımı
bitirirken üniversitelerimizin kendini bulabilmesi, bu ülkeye katkı
sunabilmesi, bilimsel çalışma yapabilmesi ve itibar kazanabilmesi isteniyorsa,
öncelikle şu yolu açmamız lazım: Tüm üniversitelerimiz, her düşüncedeki
insanın, bileğinin hakkıyla akademisyen olabileceği yerler olabilmeli. Hiçbir
üniversitemiz belli bir düşüncenin kalesi olmamalı. (Mevcut çöreklenmenin önüne
geçmek için belli bir süre bir üniversitede görev yapan öğretim görevlilerine
rotasyon getirilebilir.) Üniversitelerin yönetim kadroları da birilerine ulufe
dağıtılan yerler olmaktan çıkarılmalı. Öğretim görevlilerine de bilime hizmet
ve bilimsel çalışmaya teşvik amacıyla yazdığı makale ve alanında yaptığı bilimsel
çalışmalara göre performans sistemi getirilebilir.
*15/01/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.