9 Şubat 2025 Pazar
Farkımız Besmele
8 Şubat 2025 Cumartesi
Ağızlara Fermuar
Bir zamanların vazgeçilmez haber kaynağı radyoların kapama düğmesi var. Dinlemek istemezsen veya kafanı ağrıtmaya başlayınca düğmeyi kapatarak kurtulursun, oh be dünya varmış dersin.
Televizyonların da açma, kapama düğmesi var. Hem de uzaktan kumandalı. İzliyorsun. Yeter artık deyip oturduğun yerden uzaktan kapatıyorsun.
Elektrikli süpürgelerin, çamaşır ve bulaşık makinelerinin, cep telefonlarının, başka akla gelecek her türlü elektronik vs. aletin açma ve kapama düğmeleri var. İhtiyacın kadar kullanıyorsun, işin bitince kapatıyorsun.
Bildiğim kadarıyla sadece insanın ağzının düğmesi yok. Dilde düğmeye ne gerek var? İhtiyaç olursa konuşur, yoksa iki dudak zaten kapatıyor diyebilirsiniz.
Bu işler hiç öyle olmuyor. İki dudakla kapaması olsa da ağız daha baskın çıkıyor. Dil konuşmak isteyince dudak buyur deyip ipin ucunu salıveriyor.
Ağza düğme veya fermuar niçin istiyorum? Çünkü başta ben olmak üzere toplumda o kadar boş ve çok konuşan insan var ki susturabilene aşk olsun. Boş teneke gibi ses çıkarıp duruyor. Ne kafa kalıyor ne beyin.
Yerinde ve zamanında ihtiyaç kadar konuşulsa problem değil. Öyle insanlar var ki sabahtan akşama hatta bir ömür konuştukları bir incir çekirdeğini doldurmuyor.
Özellikle okur yazar olmayan, televizyon izlemeyen, yaşı itibariyle çalışmaya mecali kalmamış, yapacak bir meşgalesi olmayan öyle yaşlılar var ki sırf çene. Hep çene, sadece çene. Ne çeneymiş. Yorulmak bilmiyor. Dağarcıklarına ne kadar boş bilgi varsa yerleştirmişler. Döndürüp döndürüp içindekini bulduğuna boşaltıyor. Bu, papazın seyise tüm vaazı anlatmasına falan benzemiyor. Böylelerine yakalanıp da bunları dinleyen direk cennetliktir. Çünkü dünya kuruldu kurulalı böyle eziyete maruz kalmaz bir insan.
Bol konuşan, sadece konuşan, hep konuşan bu tiplerden insanlığı kurtarmak lazım. O yüzden ne yapıp ne edip insanlık kendi selameti için buna bir çözüm bulması gerekir.
Hazır teknoloji, bu kadar ilerlemişken bu şekil kafa ütüleyenlerin çenesini kapatacak bir düğme mi icat eder, fermuar mı üretir, uzaktan kumandalı bir alet mi yapar, bilmiyorum. Eğer teknoloji böyle bir çözüm bulmazsa bu kadar ilerlemiş teknoloji ne işe yarar? Bu teknolojiye bilin ki ben teknoloji falan demem.
Hem öyle bir icat yapsın ki konuşan farkına bile aramasın. Biz oturduğumuz yerden ona sus demeden hafif bir hareketle onu sessize alalım. O kendi kendine konuşmaya devam etsin. Sessize alındığını bilemesin.
Şayet teknoloji geveze insanların ağzını kapatacak bir düğme veya fermuar hatta uzaktan kapatacak bir kumanda aleti icat ederse, bu teknolojiye minnettar kalacağımı şimdiden cümle aleme buradan ilan ediyorum.
Kar Niye Yağsın?
7 Şubat 2025 Cuma
Namaz ve Mesai *
6 Şubat 2025 Perşembe
Huzur ve Huzursuzluğu Seçmenin Yolu
İnanmak, ikna olmak, hazmetmek ve tasdiklemek kadar güzel bir şey olamaz. Çünkü inanmak, ikna olmak, hazmetmek ve tasdiklemek insana huzur verir.
Huzur bulunca insan, herhangi bir şeyde Çapanoğlu var demez, öküzün altında buzağı aramaz, var bunda bir hinoğlu hinlik demez. Ağlayıp sızlamaz. Niçin böyle diye sormaz, sorgulamaz, kafasını zorlamaz. Üç maymuna oynamasına gerek kalmaz.
Olmaz da içine acaba şüphesi düşerse bundan dolayı şeytandan Allah'a sığınır. Var bir hikmeti der. Niçin böyle düşündüm diye aklını, fikrini, beynini sorgular. İçine gelen bu iğvadan dolayı nasuh tövbesi ile tövbe eder. Çünkü onun için her şey kontrol altında ve sütlimandır.
Böyle bir kafa yapısı için böyle tiplerin kendini bir güce yaslaması gerek. Yapanın, dökenin, kıranın kendinden olması gerek. Böyle biri ya da birileri için bu dünyada çiğ tavuk bile yenir.
Bu tiplerin çoğu tuzu kuru insanlardır. Çünkü mevcut hayat ve düzen onların menfaatinedir. Çıkar devam ettiği müddetçe yapılan her şeyi savunmayı bir görev telakki ederler. Çünkü inanmak, ikna olmak, hazmetmek ve tasdiklemek böyle bir şey.
Bu kafa yapısına sahip insanları gütmek çok kolay. Nereye sürersen oraya giderler. Tek sorunları, kullanmadıkları akılları ve beyinleridir. Çünkü kullanmayınca ister istemez ağırlık yapıyor. Bu da gülü sevenin dikenine katlanması gibi bir şey.
Böyle olunca, dünyada bunlardan huzurlusu yok. İnsanda huzur varsa başka ne ister değil mi? Hepimizin tek istediği huzur değil mi zaten.
Kızıp eleştirsem de bu tipleri takdir ediyorum. Belki de kıskandığım için bunlara kızıyorum. Belki de onlar gibi oh oh diyemediğim için her şey bende hazımsızlık yapıyor. Her hazımsızlık karnımı şişiriyor.
Son pişmanlık fayda vermez ama ah, keşke bunlar gibi olabilseydim. Şayet böyle bir kafa yapısına sahip olsaydım;
"İşçi, memuru ve emekliyi bugüne kadar enflasyona ezdirmedik, yine ezdirmeyeceğiz" siyasi vecizeleri hazmederdim. Çünkü tüm iş hazım meselesi.
"Mülakat ve alımlarda zerre miktarı; torpil, adam kayırma, iltimas, ahbap çavuş ilişkisi, kul hakkı yemek ve adaletsizlik söz konusu değil. Her bir şeyi Ömer adaletiyle yaptık. Bizde her şey şeffaf" sözlerine ikna olurdum. Bu da ağrımaz başım demektir.
"Bugüne kadar boğazımdan haram lokma geçmedi" diyene şu helal lokmandan biraz ver de midem temizlensin derdim.
Herhangi bir doğal afette, insanımız enkaz altında can verdiğinde, bir yangında yanarak öldüğünde, sel felaketinde boğulduğunda, "Sorumlularından hesap soracağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın" dendiğinde, bundan ne şüphe, aha adalet geldi. Bundan sonra suçlular kaçacak delik arasın dediğimde, bilin ki benden huzurlusu olmazdı.
"Cebimizden beş kuruş çıkmayacak" dendiğinde, oh be yine beleşe konduk diyebilseydim, bende mutlusu olmazdı.
Ama gel gör ki inanmayı, ikna olmayı, hazmetmeyi ve tasdiklemeyi seçmedim. Daha doğrusu seçemedim. Bu da huzuru ve huzurlu olmayı tepmek demektir. Ne diyeyim, kendi düşen ağlamaz.
Sizin için koca bir sayfayı doldurdum. Artık huzuru seçmek de elinizde, huzursuzluğu da. Tercih sizin. Aklınız varsa huzuru seçin. Yoksa huzursuzluğu mu seçersiniz? Eyvah ki eyvah...