29 Ocak 2025 Çarşamba
Futbolda Kaht-ı Rical *
Tarihi Buğday Pazarındaki Bir Çay Ocağının Duvarından (2)
Bir önceki yazımda, Tarihi Buğday Pazarındaki Bir Çay Ocağının duvarında bulunan yazılara yer vereceğimi söylemiştim. Bu yazımda bu duvar yazılarından okuyabildiklerime sayfamda yer vereceğim:
"Kavga yok. Çay var"."Bana gönül koyma. Çay koy".
"Çaysız bir hayat düşünsene. Tövbeeee bismillah".
"Zabağnan zor uyanıyozzz".
"Hayat, hesapla değil, nasiple yaşanır".
"Papatya çayının beni sakinleştirmesi için bardağıyla beraber birinin KAFASINA VURMAM LAZIM".
"Sahi, sevgi neydi?". (Bu yazının altında "Selvi boylum, al yazmalım" filminden bir fotoğraf. Türkay Şoray'ın kucağına başını koymuş Kadir İnanır'ın bir resmine yer verilmiş.
"Oksijeni bilmem ama yaşamak için çay şart!".
"Hayat kaç dakika nefes aldığınız değildir. Aslında hayat, nefesinizi kesen kaç dakika yaşadığınızdır"."Dobarlan, bırakma kendini".
"Herkesin acısı sevgisi kadar!" (Müslim Gürses)
“Bugün de bitti. Gram akıllandık mı? HAYIR”.
“Seni seviyorum cümlesinden daha güzel bir cümle var elbette. Gel, ÇAY Koydum, içelim”.
“Gözlerimin kahvesinden koy ömrüme, kırk yılın hatrına sen kalayım..”.
“MÜSLÜMAN;
Nimetle buluşunca "Elhamdülillah"
Enteresanlıkla karşılaşınca; "Sübhanallah"
Hata edince; "Estağfurullah"
Darılınca ; "Hasbunallah"
Tevekkül anında; "Tevekkeltüalellah"
Zorlukla karşılaşınca; "La havle vela kuvvete illa billah"
Musibet anında; "İnna lillahi ve inna raciün" der..”.
“Çay içiyorsak sebebi var”.
“Gönül kimi severse aşk onda güzeldir”. Neşat Ertaş
“Çay neredeyse mutluluk oradadır”.
“Hiçbir zaman doğru insan çıkmaz karşına; ya zaman yanlıştır ya da insan”. Dostoyevski
“Her şeyden biraz kalır diyor birileri,
çoğulluk haklılıktır
kavanozda biraz kahve
kutuda biraz ekmek
insanda biraz acı
insanda biraz mutluluk...”. Turgut Uyar
“Çünkü sen ölüme yağmur oldun”. (Müslim Gürses’in resmi)
“Garibanın yüzü gülür mü?“.
“Kaybettiğim her şeyin sonunda kendimi kazandım”.
“Yaz dostum, güzel sevmeyene adam denir mi?” Barış Manço
“Çay, lav yuuu”. (çay bardağı resmi)
“Bize üç çay bir de wifi şifresi”.
“Sen benim ne çektiğimi biliyor musun?”.
“Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler”. (Sezen Aksu’nun resmi)
“Senin sesin güzeldir”. (çay resmi)
“DEVAMKE”.
“Sonra çay bize bir gerçeği daha öğretti. Bekleyen her şey soğur, acır ve bayatlar”. (çay resmi)
“Mars’ta su bulsam, önce bi çay koyarım. Çay önemli!”.
“Benim sana verebileceğim pek bir şey yok aslında. Çay var içersen, ben var seversen”.
“Mutluluğu bulan konum atsın”.
“Kendimi seviyorum. Çünkü bu işi biri yapması lazım”.
“Herkesi mutlu edemezsin. Çünkü sen kahve değilsin”.
“İyi şeyler zaman alır”.
“Oldu oldu. Olmadı, çay içeriz”.“Kahve neredeyse mutluluk oradadır”.
“Çayın demsizini, insanın denizini sevmem”.
“Olursa olur. Olmazsa sanki bir bize mi olmuyooo”.
“Biz keyifçi insanlarız. Her türlü güleriz”.
“Kahven’den bir yudum bile almamışsın. Korktun mu beni kırk yıl sevmekten? “.
“Seni seviyorum cümlesinden daha güzel bir cümle var elbette
Gel, oralet koydum içelim”.
“Üzülme param, ben de bittim”.
“Çay veren insan kötü olur mu hiç? “.
“Kahvesiz bir hayat düşünsene
Tövbeee bismillah”.
“Bir kahve içsek de
Kırk yıl kitlesem”.
Şükür ki bitti. Ben yaz yaz yoruldum. Çaycı ise tüm bunları ayrı ayrı duvara iliştirmekten üşenmemiş.
Not: Yazım hataları var. Halk ağzı var. Bir kısmını düzeltmekle beraber çoğunun yazımına sadık kaldım.
Tarihi Buğday Pazarındaki Bir Çay Ocağının Duvarından (1)
İşim olmadığı zaman çarşıya yürür, Aziziye civarında bir çay ocağına oturur, arkadaşlarla laflarız.
Bazen de kimseye haber vermeden çay ocağına gidip bir başıma oturduğum olur. Otururken bir, iki, bazen üç yazı yazdığım olur.
Havanın güneşli olduğu zamanlarda da Tarihi Buğday Pazarının içinde çaylarımızı yudumlar, ardından dağılırız.
Adı Tarihi Buğday Pazarı olsa da buğday namına bir şey yok burada. Buğday yerine bol çay ocağı açılmış. Bu tarihi yerin içinde ve dışında kaç esnaf var saymadım ama içinde 7-8 adet çay ocağı var.
Bu kadar çay ocağı burası için fazla mı fazla. Çünkü esnafa çay vermekten ziyade dışarıdan gelen müşterilere çay satışı yapılıyor.
Oturma yerleri de müsait olunca hem oturmak hem çay içmek hem de eşiyle dostuyla buluşmak isteyenlerin uğrak yeri oluyor burası.
Tarihi Buğday Pazarında oturmak istediğimizde genelde tercihimiz, Doğu kapısının sağındaki çay ocağının önü olur.
Bugün biraz erken çıktım.
Hava da yaz günlerinden kalma olunca, Buğday Pazarına yöneldim.
Arkadaşlar çıkıncaya kadar hem çayımı yudumlayayım hem de bir şeyler yazayım istedim.
Boş masa yoktu. Nereye oturayım derken çay ocağının önündeki masa boşaldı.
Yüzüm çay ocağına dönük oturunca, çay ocağının duvarlarındaki yazılar dikkatimi çekti.
Neler yoktu neler. Adeta her şey yazılmış. Yazılar çay ocağı sahibinin nelere ilgi gösterdiğini de ortaya koyuyor.Daha önceki oturmalarımızda çay ocağına uzak masalarda oturduğumuz için çay ocağının duvarı bu şekilde dikkatimi çekmemişti. Çay parasını vermek için içeriye girince de hesabı ödeyip çıkar gideriz.
Hiçbir çay ocağının duvarını bu şekil süslemeli ve yazılı görmemiştim. Adeta ilmek ilmek işlenmiş. Bu işi yaparken de hiç üşenilmemiş.Yazmak da canım istemeyince, camdan görünen yazıları üşenmeden okumaya başladım.
Dedim bu duvar yazılarından bir yazı çıkar.Çayı getiren görevliye, içerinin fotoğraflarını çekebilir miyim dedim. Elbette dedi.
Az sonra masama gelen bir arkadaşla oturup çayımızı içtikten sonra hesap ödemek için içeri girdiğimde, sahibinden tekrar izin aldım. Duvarın fotoğrafını çekebilir miyim dedim.
İzin çıkınca sizler için fotoğrafladım.
Sadece fotoğrafları koymakla da kalmayacağım.
Fotoğraftan okuyabildiğim yazıları da sizler için aktaracağım. Yalnız gevezeliğim bir sayfayı duvar yazılarına diğer sayfamda yer vereyim.
27 Ocak 2025 Pazartesi
Park ve Bahçelerin Ahvali
Ölümlerden Ölüm Beğen Anadolu İnsanı!
Orta Asya'dan Anadolu'ya
Kavimler Göçü sebebiyle hayata tutunmak için ta Orta Asya'dan gelip Anadolu'yu yurt edinmişiz.
Bu Anadolu ki onlarca medeniyete beşiklik etmiş ama hiçbiri kalıcı olmamış. Bir şekilde yok olmuşlar.
Bir sonraki medeniyet buralarda hüküm sürmüş.
Her biri hüküm sürmüş ama kalıcı olamamış. Sebebi her birinde farklı olsa da bu coğrafyada yaşamak zor ve şartları ağır olsa gerek. Bu zorluğa talip olanlar bir şekilde bedel ödemişlerdir.
Biz gelmeden önce Ermeni ve Rumlar varmış bu ülkede.
Biz gelip Anadolu Selçuklu Devletini, sonra Osmanlı Devletini kurmuşuz.
Anadolu Selçuklu Devletinin ömrü uzun olmamış.
Osmanlı, yüzyıllar boyu yurt edinmiş bu toprakları.
Anadolu merkez olacak şekilde üç kıtada at koşturmuş.
Koca koca devletler eyaleti olmuş.
Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının çoğu yeri bizim olmuş.
Buraları fetih mantığıyla almışız. İlayı kelimetullah demişiz. Bize göre fetih, toprağını kaybedene göre işgal.
Öyle zannediyorum, başkası da bizim toprağı alsa buna işgal demez.
Sonuçta adına fetih de dense işgal de dense hizmet de dense sömürü de dense bu topraklar sahiplik yönünden el değiştiriyor.
Aldığımız toprakları işleyememişiz.
Yeraltı ve yerüstü zengin doğal yatakları sanayiye döndürüp paraya tahvil edememişiz.
Gittiğimiz yerlerde bir mahalle kurup Anadolu'dan insan götürmüşüz. Bir vali atayarak buraları yönetmişiz.
Oralara kültür ve medeniyet götürdük mü bilmiyorum ama bıraktıktan sonra bizden pek bir iz kalmamış. Dilimizi konuşan bile yok.
Fethettiğimiz yerlerin kaçı Müslüman oldu, sonrasında kaçı Müslüman kaldı bilmiyorum.
Ademi merkeziyetten midir, gün geçtikçe güç kaybettiğimizden midir, çağın ruhunu okuyup çapa uygun kendimizi geliştiremediğimizden midir, fethettiğimiz topraklarda tutunamamışız.
Milliyetçilik veya başka sebeplerle elimizde tuttuğumuz, tutarken çok da yararlanamadığımız topraklar bir bir elimizden çıkmış. Arta kalanı da Birinci Dünya Savaşının akabinde yeni süper devletler kendi aralarında paylaşmışlar.
Bize kala kala Anadolu toprakları kalmış.
Cennet vatan dediğimiz bu vatanın bizim için ne derece cennet olduğu tartışılır. Çünkü başımızda bela ve musibet pek eksik olmuyor. Mesela bizi nasıl bir ölüm bekliyor, bu bile muamma bizim için.
Bizi bekleyen ölüm çeşitlerine “Ölümlerden Ölüm Beğen Anadolu İnsanı” başlıklı yazımda bahsedeyim.