1 Haziran 2024 Cumartesi

FB'yi Bekleyen Son

Ellerinde, bütün istatistikleri alt üst etmiş,

Bütün rekorları kırmış,

Ezeli rakiplerini hep yenmiş,

En az yenilgi almış,

Deplasmanda hiç yenilgi almamış, 

En fazla gol atmış,

Şampiyonu kendi sahasında bir eksikle yenmiş,

Bu skorla şampiyonluk kutlamasını bir hafta ötelemiş, standların kurulmasını engellemiş

Ve şampiyon olmuş kadar önemli bir başarı elde etmiş, 

"Gönüllerin şampiyonu" ve "Gerçek şampiyon"  olmuş, bu şampiyonluğu şerefsizlere, hırsızlara göstermiş bir takım, bir teknik ekip, bir başkan varken, 

FB'nin kendi evladı mevcut teknik direktörü ile yolları ayırıp Mourinho ile anlaşması anlaşılır gibi değil.

Bu teknik direktör değişiminden anlaşılıyor ki FB yönetimi söylediklerine inanmamış.

Öyle ya başarılı bir takım ve teknik ekip varken bu arayış niye değil mi?

Geçmişte kurşunlanmış, her geldiğinde şampiyonluk dışında başarılı olmuş, şampiyon olamamasına rağmen kırılması zor rekorlara imza atmış başarılı bir teknik direktörün ardından Mourinho, İsmail Kartal'ın altında ezilmeyecek mi?

Öyle ya başarılı bir teknik direktörün ardından gelen, öncekinin başarısı altında ezilir. Anlatıldığına göre Mourinho kendini ispatlamış, birçok kupa kazanmış bir teknik direktör ama görünen o ki İsmail Kartal'ın rekorları yanında vasat kalacak. 

Bakalım dünya para vererek getirecekleri Mourinho, kendi rekorlarına kendini inandırmış bir İsmail Kartal'ın rekorlarını egale edebilecek mi?

Bekleyip göreceğiz.

Kanaatim odur ki yeni teknik direktörle birlikte FB belki şampiyon olur ama Kulüp büyük borç batağı altına girer. Muhtemel borcun altından bu kulübü zengin başkanları nasıl ayakta tutar, hep beraber göreceğiz.

Görünen o ki bu tarihi ve köklü kulüp kendi egolarını tatmin eden ve reklamlarını yapan zengin başkanlarının elinde şamar oğlanı olmaya devam edecek. Böyle böyle bu Kulüp sıradan bir takım olmaya doğru gider. 

29 Mayıs 2024 Çarşamba

Bir Otostopçu ile Elli Dakika (4)

Ağa olmasam da zamanında böyle bir teklif yapmıştım. Teklifle de kalmadım. Verdim:

Ortaokul veya lisede öğrenciyim 80’li yıllar. O zamanlar ilçe değildi Güneysınır.

Bizim Karasınır’ın otobüsleri öğle oldu mu Konya’dan hareket ederdi. Biz de akşamüstü Karaman otobüslerinden bilet alır, Karasınır’a on km.lik mesafede inerdik. Ondan sonra kah sırtında kah elinde, içi kirli valizi yayan yapırdak yürür dururduk. O zamanlar tekerlekli valizi nerede bulacaksın. Varsa da semtimize uğramazdı. Kaç defa yürümüşlüğümüz var elimizde ağır valizle bu on kilometrelik yolu.

Bazen tek tük araç gelirdi. Ama el kaldırmazdık. Çünkü cepte beş kuruş para kalmazdı. Zaten öğrenciyiz. Olan parayı da son kuruşuna kadar Karaman otobüslerine verirdik.

Bazen yalnız olurdum bu yolda bazen bir arkadaş.

Kendi halimde yürürken bazen arkadan gelen bir araba biz el kaldırmadan durur, alırdı bizi.

Yine bir gün Karaman otobüsünden indim. Elimde valiz yürüyorum. Ara ara arkaya bakıyorum gelen araba var mı diye. Çünkü cebimde bu sefer bir yirmi vardı ama o zamanlar o para 20 bin miydi yoksa 20 milyon muydu bilmiyorum.

Baktım, bir kamyon geliyor. Hiç yapmadığımı yaptım. Bu cesaret herhalde cebimdeki paradan olmalı.

Kamyon durdu. Kabinde yer yoktu. Kamyoncu da simaca tanıdık geldi. Ayakkabıcı amcaoğlunun dükkanında yaz dönemlerinde birkaç defa görmüştüm.

Kamyonun üstüne binersen bin dedi. Olur dedim. Güç bela valizi kamyona attım. Ardından ben bindim.

Karasınır’da indim. Şoföre, teşekkür ettim. Borcum ne kadar dedim. Ne verirsen ver dedi. Elimi cebime atarak son kurşunu uzattım. Buyur dedim. Bu fazla. Bozuk yok mu dedi. Yok dedim. Ne yapacağız ya dedi. Al fazla olsun. İşimi gördün dedim. Aldı. O yoluna devam etti. Ben ise son sermayem olan son kurşunun elden gitmesinden dolayı herhalde bir güzel ağırlık hissetmişimdir.

Birkaç gün sonra ayakkabıcı amcaoğlunu dükkanında ziyaret ettim. Hoşbeşten sonra ne zaman, nasıl geldiğimi sordu. Şu gün geldim. Karaman otobüsleri ile yolda indim. Bu tarafa da bir kamyona bindim. O şekilde geldim dedim. Tanıdık mı kamyoncu dedi. Sizin burada görmüşlüğüm var. Sanırım falan köylü olmalı. Şöyle biri dedi. Tarifinden şu köylü, bu olmalı dedi. O bizim tanıdık. Gelir laflarız dedi. Ardından para aldı mı dedi. Yok mok dedim ise de amcaoğlu, doğru söyle dedi. O istemedi de ben verdim. Almak istemedi. Zorla verdim dedim. Miktarı da söyletti bana.

Aradan birkaç gün geçti. Yine amcaoğlunu ziyaretteyim. Al şu paranı dedi. Ne parası dedim. Kamyoncuya verdiğin para dedi. Nasıl aldın dedim. Dün uğradı. Geçen gün 20/bin/milyon parasını aldığın kişi benim amcamın oğlu. Nasıl alırsın ondan? Ver şu parayı demiş. Sağ olsun benim son kurşunumu geri almış bu şekil. Kaybettiğim eşeğimi yeniden bulmuş gibi oldum. Bir sevindim bir sevindim. Sormayın.

Gördüğünüz gibi benim de yine bu yolda, zamanın behrinde otostopçuluk yapmışlığım var. Her ne kadar nakliye parası versem de ve bu otostopçuluk bana pahalıya patlasa da amcaoğlu sayesinde sermayemi geri aldım. Siz siz olun, otostopçuluk yapandan para falan ne umun ne de isteyin. Otostopçuluk yaptığına göre vardır bir derdi.

Neyse biz gelelim tekrar otostopçu Ali’ye. Namı diğer Siverekli Ali ile arabada 50 dakika böyle hasbihâl ettik. Hoşsohbet biriydi bu arada. Araya benim eski defterler girince hoşsohbetin içine ettim gördüğünüz gibi.

Sonunda Ali gitti geri yoluna, biz gittik yolumuza. Ali'nin başka da akıbetini bilmiyorum. 

İstedim ki bu anekdotu yazıp paylaşayım. Ülkemdeki insan manzaralarından bir kesit sunayım. Daha böyle ne kesitler ne hayatlar var bu ülkede, kim bilir... 

Bir Otostopçu ile Elli Dakika (3)

Üçüncü evliliği de düşünüyor musun dedim. Düşünüyorum da şimdilik değil dedi. Niye dedim. Evlilik iyi bir şey değil. Ama nüfus için evlenirim dedi. Çok çocuğum olmalı. Biz de hem hasım eksik olmaz hem de Türkler çok çocuk yapmıyor. Onlar askere fazla çocuk gönderemiyor. Biz daha çok gönderiyoruz. Bize terörist diyorlar ama biz terörist değiliz. Askerlik yapacak çocuklar büyüteceğiz. Terörist olmadığımızı da göstereceğiz dedi. 

Nereye gittiğini sorduk. Siverek'e gidip gelecekmiş. 

Ailen burada imiş. Tek başına ne iş dedik. Benim hanımın biri orada. Onun yanına gidiyorum. Biri de burada dedi. 

İki hanım arasında kıskançlık oluyor mu dedik. Kaçırdığım dayımın kızı çok kıskanç. Ama sorun yok. Evde biri sağımda, diğeri solumda yatar. Bir şey de diyemezler. Çünkü ben öyle istiyorum dedi. Ben kazara iki evlensem, yalarsan şayet, biriniz sağımda, biriniz de solumda yatacak, itiraz yok desem, en hafifiyle tavayı başıma yerim. Kafam önemli değil de tavalar da pahalıdır bu aralar.

Böyle laflara laflaya Konya'ya girdik. Yakıt için bir petrole girdim. Yakıt dolarken yanımdaki arkadaş, şimdi biz Ali'yi indirdikten sonra Karaman'a geri döneceğiz değil mi dedi şakasından. Ben de öyle dedim. Benim için mi geldiniz. Bileydim binmezdim dedi Ali. Yok yok. Biz de Konya'ya gidiyorduk dedim. 

Karaman yolundan çevre yolu kavşağına yaklaşırken Ali'ye bir telefon geldi. Konuştular karşılıklı. 

Seni nerede bırakalım demeye kalmadan, ben ineyim dedi. Hayırdır, Siverek'e gitmekten vaz mı geçtin dedik.

Hasımlar Güneysınır'da görülmüş. Onu haber verdiler. Belki bir şey yaparlar. Yanlarında bulunmam lazım dedi. 

Boşuna söylememiş, biz isimsiz yaşarız hasımsız yaşamayız diye. 

Buradan nasıl gideceksin demedim. Otostopla gelen, karşı yola geçerek tekrar otostopla geri döner gayri. Nasılsa bu işin yolunu ve yordamını öğrenmiş. 

Burada mı indireyim dedim. Şu polis çevirmesini geçince. Şimdi burada insem, polis bir şey var sanır dedi. Bizden de dikkatli maşallah.

Polis önümüzdeki beş altı aracı durdurdu. Bize geç dedi.

Geçince, arka sağ, makam koltuğunda misafir ettiğimiz Ali'yi indirdik. Sağ ol dedi mi, hatırlamıyorum. Demiştir. Demese de önemli değil. Ağalığını da görmedik. Hoş ağalığı da sökmezdi ama yine bir teklif fena olmazdı. (Devam edecek) 

Bir Otostopçu ile Elli Dakika (2)

15 yaşında iken kaçırmış ilk eşini. Dayısının kızıymış kaçırdığı. İki defa istemiş dayısından. Vermeyince kaçırmış. Dayısı telefon açmış. Telefonu açtığına göre benden korkmuyorsun. Şuraya gel demiş. Tabancayı alıp gitmiş. Dayısı ile buluşma yerine girerken tabancayı arabaya bırakmış. Dayısı yapmayacaktın demiş. Senden iki defa istedim. Kızın da beni istiyor. Başka ne yapabilirdim demiş.

Bu arada 15 yaşında araba kullanıyor, silah da taşıyor. Benim otuzu geçmiş çocuklarım ve 20'sindeki küçüğüm daha tabanca yüzü görmedi ki kullanmayı bilsinler. Ben de babayım, dört çocuk yetiştirdim diye kas kas kasalırım. 

Ailede ikinci evlilik yapan ilk kişiymiş. İkinci eşi de Arapmış. Şanlıurfa'da oturuyormuş. Gidip istemiş. Şanlıurfa'da oturmak şartıyla vermiş kayınvalidesi. Sözümü tutmayıp Şanlıurfa'da oturmuyorum gerçi dedi. İkna kabiliyetim iyi dedi laf arasında. 

Ortaokul 6.sınıftan terk. Okulu terke mecbur kalmış. Çünkü babası hapse girince aileye bakmak için çalışmak zorunda kalmış. 

Biz soruyoruz, o cevap veriyor. Atıyor mu, tutuyor mu, gerçekliği var mı, varsa ne kadarı gerçek bilmiyoruz.

15 yaşında kız kaçırmasına, belinde tabanca taşımasına ve ehliyetsiz araba sürmesine şaşırmayın. Bizim Ali 12 yaşında iken dükkan açmış. Dükkanım var benim dedi. 

Ne dükkanı olabilir? Sıkı durun. Galeri açmış.

Zengin misiniz, bu yaşta bu kadar parayı nereden buldun dedik.

Ne zengini. Ailecek çapa yaparız yıllardır. Oradan artırdıklarımıza açtım dedi. 

Galeri hala faal. 

Şimdi kim var galeride dedik. 

İş olmaz bu mevsim. Kapalı dedi. Belli ki kışın açıyor bizim Ali. Yazın çapa. Kışın galeri. İnşallah galeride el arabası yapmıyordur.

Desene şu anda arabamızda bir ağa var. Boşuna almamışız dedik. Para gani demedi. Canınız sağ olsun da demedi. 

Şu anda yanında tabanca var mı dedim. Yok dedi ama ikna edici gelmedi bana.

Nereden, nasıl, hangi soruya cevap verirken söylediğini hatırlamıyorum ama şu cevabı da ilginçti: "Biz isimsiz yaşarız, hasımsız yaşamayız dedi.

Amcası da içeride imiş bu arada. Eşiyle uygunsuz yakaladığı birinin kafasına 37 çivi çakmış amcası. Kanlıları, sanırım kan davası gütmemek için 4-5 milyon kan bedeli istiyormuş.

Babasının, zamanında niçin hapis yattığını sormadık. Amca da cinayetten içeride yattığına göre aşiret değillermiş ama ailecek suç makinesi mübarekler. Ali'nin içeriye girip girmediğini sormadım. Kim bilir, Ali de girmiştir oralara. (Devam edecek) 

Bir Otostopçu ile Elli Dakika (1)

Cumartesi günü iki arkadaşla birlikte Güneysınır'da bir cenazeye katıldık. Ardından eş dost ziyareti ve sılayırahimin ardından Konya'ya dönmek için hareket ettik.

Güneysınır'ın çıkışında, gençten biri el kaldırdı. Arabada nasılsa yer var, şunu da alalım deyip yavaşladım. 

Nasılsa güpegündüz. Üstelik yanımda da iki arkadaş var. Size güveniyorum dedim. Bize güvenme. Biz karışmayız dediler, iyi mi? 

Dururken bu civarın çocuğu olmadığını anladım. Çok tekin birine de benzemiyordu. Her yerine de dövme yaptırmış mübarek. 

Sakın nasıl alırsın tanımadığın birini demeyin. Riski varsa da huyumdur. Huylu huyundan vazgeçmeyeceğine göre başa gelen çekilir. Yeter ki yol üzerinde beklerken göreyim. İster el kaldırsın ister kaldırmasın. Varır yanına dururum. 

Çocuğu çok tekin biri görmesem de iki arkadaşa güvenerek almak istedim arabaya. Yeter ki arabada boşluk olsun. Hoş, arabada boşluk olmasa da arkayı dörtleyerek Ulukışla'dan Ereğli'ye dönüşte, elinde valizle yürüyen genci almışlığım ve Ereğli'ye kadar getirmişliğim var fi tarihinde. Hane halkı bu tasarrufa, nereye alacaksın diyerek  homurdanmıştı ama ne edersiniz ki huy. 

Neyse gelelim Güneysınır-Konya yolculuğumuza. 

Otostopçuyu aldım arabaya. 

Buralı değilsin belli. Kimsin, necisin, burada ne arıyorsun dedik.

İlçede çapa işleri yaparız. Siverekliyiz biz. Ailecek buradayız çapa mevsimi. Her yıl geliriz buraya dedi.

Yol boyu otostopçu ile konuşarak geldik. İsmi de Ali imiş.

İlginç bir kişilik bu arada. 

Yanında beraber oturdukları arkadaş, Şanlıurfa Siverek mi dedi. Siverek dedi. Soru tekrarında yine Siverek dedi. 

Sana Şanlıurfa Siverek mi diye bir kez daha sorsaydı, inecektin galiba dedim. İnerdim dedi. Biz Siverekliyiz. Şanlıurfalıyız demeyiz. Kimse bize Şanlıurfalı olduğumuzu söyletemez dedi.

Şanlıurfa'dan bu kadar niye nefret ettiğini söyledi bir arkadaş. Onlar bizi, biz onları sevmeyiz. Mekke müşrikleri Müslüman olur, biz yine de Şanlıurfalıyız demeyiz dedi.

Zaza mısın dedim. Hayır Kürdüm dedi. 

Biz sordukça, Ali açıldı. 

19 yaşında iki evli imiş.

Bu yaşta evli hem de iki evli. Vay anasına... (Devam edecek) 

28 Mayıs 2024 Salı

2023-2024 Süper Liginin Düşündürdükleri

Efendim, bu sezon Süper Lig tarihinde görülmemiş ilkleri yaşadık.

Ne gibi?

99 gol ve 99 puan alan FB, lig tarihinin rekorunu kırmasına rağmen şampiyon olamadı. Rakibi ise üç haneli puanlara geçerek 102 puanla şampiyonluğa uzandı. Bugüne kadar bu kadar gol ve bu kadar puan toplayan olmadı. Her iki ezeli rakip, kırılmayacak bir rekora imza attı. Bu sezon niye böyle oldu?

Ekonomiyle yani enflasyonla alakası olmasın?

Ne alaka?

Enflasyonla birlikte hayat pahalılığı aldı başını gitti. Fiyatlar uçtu. Düşük değerde bir ürün kalmadı. Haliyle enflasyona orantılı olarak takımlarımız buna uyum sağladı. Çift hanenin sonunu hatta üç haneyi buldu. Yani paramız gibi puan bolluğu oldu.

Enflasyon hep çift hanede kaldı. Hiç üç haneyi bulmadı. Attın ama tutmadı. 

Doğru. TÜİk'e göre çift hanedeyiz. Ama ENAG'a göre üç haneli enflasyon hayatı yaşıyoruz.

Ligin altındaki düşük puanlı takımlarla şampiyonluğa oynayan iki takım arasındaki uçuruma ne dersin?

Sosyal adalet dengesizliğine tipik bir örnek. Bu enflasyonlu hayatta zenginle fakir arasında uçurum oluştu. İlk iki takım, zenginler kulübünü temsil ediyor. Ki sayıları azdır. Aşağıdaki takımlar da fakirleri temsil ediyor. Ki sayıları çoktur. Açlık sınırının altında kalanlar ligden düştü. Yoksulluk sınırında olanlar ipten döndü. Yukarıdaki takımları, aldıkları yüksek puanla yüksek gelir sahibi kişilere benzetebiliriz. Alttakileri ise en düşük emekli maaşı alan kişilere hatta yaşlılık ve dul maaşı alanlara benzetebiliriz. Bunların çoğu sosyal yardımla ayakta kalıyor. Kendi kendine yetmeyince haliyle destek lazım. Takımlardan bir tanesi de mesela Konyaspor sosyal yardımla ayakta kaldı. Aradaki takımlar ise sayıları fazla olmasa da orta direği temsil ettiler bu sezon. Bunlar da asgari ücretle ya da hafif üstü bir ücrete talim ettiler denebilir.

Başkent ekibine de yazık oldu. Ankaragücü’nün suçu neydi? Ona niye sosyal yardım yapmadı Trabzonspor?

Ankaragücü’nün suçu forması. Formadan kaybetti. Bir de teknik direktöründen. Maç öncesi formayı değiştirseydi, değiştirmese bile “senin düşman bellediğin takımın formasıyla sadece renk benzerliğimiz var. Biz o takımla ve zamanında o takımda top koşturan, şimdilerde bizde teknik direktörlük yapan kişiyle organik ve inorganik bağımız yok. Biz onlardan değiliz, onlar da bizden değil” deseydi, belki de Trabzonspor’dan sosyal desteği bu takım alacaktı. Böyle dedilerse bile Trabzonspor formayı görünce sahasında dört-üç yenildiği Fenerbahçe maçını hatırladı. Ana len Fener forması. Bize üç atmışlardı. Biz Fenere atamadık. Bari renktaşından alalım rövanşı deyip yediğinin bir fazlası olan dört gol birden attı. Aslında bu goller Ankaragücü’ne değil, Fener’eydi anlayacağın. Hasılı Ankaragücü Fener formasının kurbanı oldu.

Fener’in bu sene şampiyon olamamasının ve 10 yıldır şampiyonluk yüzü görmemesinin sebebi ne olabilir?

Fener’in bazı yöneticileri ayak oyunu olan futbolu ayak ve beyinleriyle oynayacakları yerde akıl ve beyni bir tarafa bırakıp tamamen ayak oyunlarına yöneldi. Saha dışı işlerle uğraştı. Başkanları eliyle gelene çattı, gidene çattı. Topla oynayacağı yerde ayak oyununa yönelince şampiyonluk elden gitti. Zaten başkanları da benim başkanı olduğum kulübü şampiyon yapmazlar dedi. Nitekim şampiyon olamadı.

O zaman niye kulübün başında? Fener’e yazık değil mi?

Buna rağmen yine adaylığını açıkladı. Bir üç sene daha istiyor.

Amacı ne?

Kılıçdaroğlu’nun kırılamayan rekorunu yakalamak.

Ne alaka?

Kılıçdaroğlu da onca genel başkanlığı döneminde, ezeli rakibine karşı hiç başarılı olamadı. Buna rağmen tekrar tekrar genel başkan adayı oldu. Seçimleri kaybetse de genel başkanlığı hep kazandı. Son kaybettiği seçimin ardından yine aday oldu ama bu sefer delegesi yeter artık dedi. O hesap, Ali Koç da altı yıllık başkanlığı döneminde şampiyonluk yüzü görmedi. Yeniden aday olarak kulübün bir üç yıl daha şampiyon olmamasına katkı sağlamak istiyor anlaşılan. Kısaca ne kendisinin yüzü güldü ne kulübün ne de taraftarının.

Ali Koç çok seviyor ama kulübünü.

Rakibine karşı hep kaybeden sabık genel başkan da çok seviyordu partisini. Sevgi tek başına karın doyurmuyor şekil A da görüldüğü gibi.

Bu sene ve gelecek sezon olmak üzere iki sene Fener şampiyon diyen müneccim Meral’e de bel bağlamış çoğu Fenerli. Bu konuda ne dersin?

Şampiyonluk böyle gelmiyor. Belki bir umut deyip astroloğa  bel bağlamış olmalılar. Düşmeye gör. İnsan nelere umut bağlar böyle. Bu tip Fenerliler belki gelecek sezona umut bağlarlar. Çünkü iki yıl demişti astrolog. Bu sene tutmasa da belki seneye tutar.

Onu bilmem. Kimse de bilemez. Yalnız Fener taraftarının sabrı kalmadı. Şimdilik GS’yi yenerek tatmin oluyor. Sence Fener ne zaman şampiyon olur?

Onu ben de bilemem. Yalnız ezeli rakibine karşı her seçimi kaybeden genel başkan gidince partisi son seçimleri kazandı. Fener’de de demirbaş ve zengin başkanlar dönemi sona ererse neden olmasın. Yani başkanlar değil, kulüp ön plana çıkarsa neden olmasın.

27 Mayıs 2024 Pazartesi

Daha Ne Yapsın İsmail Kartal?

Hac görevini yapmasının ardından, büyük ve köklü kulübün teknik direktörlüğüne getirildi.

FB ilk defa bir hacı teknik direktör tarafından çalıştırıldı. 

İlk ikiden hiç aşağıya düşmedi. Kah birinci kah ikinci oldu. 

FB, başka güçler tarafından şampiyonluğu elinden alınarak ligi ikinci tamamladı ama teknik direktörleri, maçın yanında milli ve manevi değerleri de ihmal etmedi: 

99 puan aldı. 

99 gol attı. 

Sakın 99 puan ve 99 gol tesadüf demeyin. Zira tabiatta tesadüflere yer yoktur. Hactan gelip takımın başına tek yetkili olarak geçen Hacı İsmail'in mutlaka bir bildiği var. 

Bir defa 99, Allah'ın 99 ismidir. Aynı şekilde namazlardan sonra 33 sübhanallah, 33 elhamdülillah, 33 de Allahü ekber demek için tespihlerde 99 sayısı gerekli.

Ayrıca rakibinin attığı 92 golün ve topladığı 102 puanın herhangi bir mübarekliği yoktur. Okan ne bilsin haccı ne bilsin mübarek sayıları. Daha hacca bile gitmiş değil belki. Namazda gözü yok ki 99'lu tespihten haberi olsun. Var gör, Allah’ın 99 isminden de haberi yoktur.

Bu durumda İsmail, bilerek 99 puanı, 99 golle süsledi. Şayet 102 puanın herhangi bir anlamı olsaydı, İsmail puanını mutlaka 102'ye çıkarırdı. Öyle ya 99’u alan ve atan daha fazla puan alır ve gol atardı.

Ne edersin ki İsmail şeytan taşlamaktan futbola pek zaman ayıramadı. Taşlaya taşlaya bitiremedi.

Bunca olumsuzluğa rağmen Hacı İsmail Hoca tevazuu hiç elden bırakmadı. Belki ligi ikinci tamamladı ama istatistikler gerçek şampiyonun kendisi olduğunu gösteriyor:

Çünkü puan üstünlüğü, güzel oyun, psikolojik üstünlük ve fikstür üstünlüğü FB’den yanaydı. Astrolog Meral Hanım’ın kartları da İsmail’in şampiyonluğunu gösteriyordu ayrıca. Ama gel gör ki Meral Hanım’daki bu inanç, eski başkan Aziz Yıldırım’da yoktu. Ligin bitmesine iki hafta kala Mourinho'yu getirmeye kalktı.

Üstelik şampiyonluğun en büyük adayı ezeli rakibini, güzel bir oyunla, sahasında bir eksikle evire, çevire yenerek gerçek şampiyonluğun kim olduğunu cümle aleme göstermişti. Hem hırsızlara hem şerefsizlere rağmen üstelik.

Rakipleri, Hatayspor’a yenilmiş ama kendileri yenilmemişti. Trabzonspor’u ve BJK’yi deplasmanda yenmişlerdi.

Buna rağmen mevcut Başkanı “Ben bu kulübün başında olduğum müddetçe FB’yi şampiyon yapmazlar” diyerek İsmail’in önüne taş koydu. Eski Başkan kendisine hiç inanmadı ve kazanırsa teknik direktör arayışına gireceğini açıkladı.

Attığı gollerden sonra asker selamıyla ün yapmış eski futbolcuları Bülent, Sivas’ta kendilerine takoz oldu.

Ne olursan gel diyen Konya sağ gösterip sol vurdu. Halbuki Konya’nın hamisi ezeli ve ebedi hasımları Trabzon vardı. Ne diye kendilerine takoz oldu, anlaşılır gibi değil.

Hasılı içte ve dışta başka güçlerle uğraştı İsmail. Buna rağmen 99 puanı 99 golle süslemeyi bildi. Bu kadar puan ve golü bularak lig tarihine geçti. Kırılmadık rekor bırakmadı. Gel gör ki şampiyon yapmadılar.

Bu durumda şerefli ikincilik ve gönüllerin şampiyonluğu kalıyor İsmail’e. Önemli olan da bu değil mi?

Hasılı İsmail daha ne yapacaktı? Bence İsmail’i birileri emellerine alet ederek onu kurban seçti.