Konya Millet Bahçesinin köşesine yapımı devam etmekte olan Merkez Camii ve Kur'an Kursunun hem ihtiyaç olmadığına hem konan ismine hem de büyüklüğüne oranla, kondurulan küçük kubbeyi estetik yönden eleştiren "Büyük Camiye Küçük Kubbe" başlıklı bir yazı kaleme alıp paylaşmıştım.
27 Mayıs 2024 Pazartesi
Merkez Camiine Haksızlık Yapmışım
26 Mayıs 2024 Pazar
Süper Lig Maratonu Sona Erdi
2023-2024 Süper Lig maratonu sona erdi.
Şampiyonluk yarışını, ezeli
rakibinin üç puan önünde tamamlayan GS kazandı.
24.şampiyonluğunu kazanarak 5.yıldızı
takmaya son bir adımı kaldı.
Bu sezonu şampiyon tamamlayan GS'i
tebrik etmek lazım.
Lige bir hafta kala on kişi
oynadığı maçta ezeli rakibini 1-0 yenerek umutları son haftaya taşıyan ve ligi
ikinci bitiren FB de tebriki hak etti.
Sezonun başından beri şampiyonluğun
en güçlü iki adayı olan GS ve FB'yi, rekabete kattıkları katkı ve getirdikleri
heyecan dolayısıyla tebrik etmek gerek.
Gönül isterdi ki şampiyonluğa oynayan takım sayısı daha fazla olsaydı. Çünkü lige renk, hey açan ve kalite gelirdi. Keşke ligin üst tarafı da düşme hattındaki takım sayısı kadar olsaydı. Çünkü esas heyecan ligin altında idi. İstanbulspor Karagümrük ve Pendikspor'un ardından ligden düşecek dördüncü takım son haftaya kadar sürdü. Bir doksan dakika kah Konyaspor kah Ankaragücü ligden düştü. Sonunda ligden düşecek 4.takımı Trabzonspor belirledi ve Başkent ekibi Ankaragücü Süper Lig'e veda etti. Ankaragücü'ne yazık oldu. Belki de Ankaragücü, Trabzon karşısında sarı lacivert renkli formasının kurbanı oldu.
Bir zamanların Ziraat Türkiye ve Süper
kupasını kazanmış Konyaspor’a, bu sezon sahasında çok maç kaybetmesi, çok
sayıda teknik direktör değiştirmesi ve oynadığı kötü oyun yakışmadı. Trabzon
sayesinde lige tutundu. Ümit ederim ki seneye daha iyi bir takım kurarak ligde
kendini gösterir. Oynayacağı oyunla iyi ki düşmemiş dedirtir. Yoksa ligden
düşmeyi bir sezon ötelemiş olur.
Depremden kötü bir şekilde
etkilenen ve bin bir sıkıntıyla boğuşan Hatayspor'un lige tutunması, memnuniyet
verici.
Karagümrükspor gibi iyi oynayan bir
takımın ligden düşmesi üzüntü verici.
Hatasıyla, sevabıyla, yanlış ve tartışmalı
kararların çokça olduğu ve algı oluşturmaya yönelik bir ligi geride bırakırken bu
sezonun garip bir lig olduğunu belirtmek isterim. Bu da ligimiz adına üzüntü verici.
Çünkü şampiyon olan takımla ligden düşen takım arasında 86 puan fark var. Lige son
sırada tutunan Konyaspor’la şampiyon takım arasında 61 puan var. Yine ilk iki ile
üçüncü takım arasında 35-32 puan fark var. Bu da Ligimizdeki takımlar arasında rekabet
ve Ligimize kalite gelmesi yönünden uçurum olduğunu göstermekte. Şampiyon ile son
takım arasında puan yönünden makas ne kadar daralırsa Ligimize kalite geleceğini
düşünüyorum.
Yazımı bitirirken kısa kısa şu hususlara da değinmek isterim.
Konyaspor ile GS maçının berabere bitmemesi şaibe yönünden iyi oldu.
Sezonun kaybedeni, nicedir ekranlarda boy gösteren ve bu sezonun
şampiyonunun FB olacağını söyleyen müneccim kızımız oldu. Attı ama tutmadı.
Şampiyonluk maçından bir gün önce kongre yaparak yeni başkanını
ve yönetim kurulunu seçen GS’yi tebrik etmek isterim. Sessiz, sedasız, kavgasız
ve nizasız bir seçim yaptılar. Kazananı ve kaybedeni birlik oldu. Gelmiş, geçmiş
tüm başkanlar GS’in başarısı için yan yana geldi ve kenetlendi. Takım seçimden olumsuz
etkilenmedi. Bu seviyeyi korumaları yönüyle başkan adayları ve üyeleri kocaman bir
tebriki hak etti.
On yıldır şampiyon olamayan ve ligi ikinci sırada bitiren FB’ye
de bir parantez açayım. FB büyük takım olarak kalmak istiyorsa, ezeli rakibi GS’in
yönetimini örnek almasında fayda var. FB, başkan adaylarının atışmasından, başkanlarının
kavgacı ve gerilimli yönetim anlayışından vazgeçmesi ve oyunuyla adından söz ettirmesi
iyi olur. Değilse, başkanları eliyle bu tarihi kulüp eski başarılarından gittikçe
uzaklaşacaktır.
Bir diğer husus, çoğu FB’lilerin ve başkanlarının GS fobisinden
ve nefretinden bir an evvel kurtulmaları gerekir. Çünkü bu kadar hazımsızlık rekabetten
öte bir şey. Belki de bu hazımsızlık, şampiyonluk sayısında FB’yi GS’in ardına düşürdü.
Çünkü çoğu FB’li için şampiyonluk mu, GS’i yenmek mi, bu ikisinden birini seçin
dense, öyle zannediyorum, çoğu GS’i yenmek şampiyonluktan önce gelir diyecektir.
Halbuki FB’nin buna ihtiyacı yoktur. GS’i yenmekle yetineceğine maratona odaklanması
başarıyı getirecektir.
Bir diğer husus, FB şampiyonlukta bir Çapanoğlu arayacağına, Şampiyonu sahasında bir eksikle yenebildiğimize göre zamanında daha kolay maçları sahamızda kaybetmeseydik, şimdi şampiyon biz olurduk özeleştirisini yapabilmelidir. Başarısızlığına gerekçe üretmemelidir.
Nüfusta Tehlike Çanları
Özal döneminde nüfus planlaması teşvik edildi. Az çocuk
yapın, bakabileceğiniz kadar çocuk sahibi olun bilgilendirilmesi yapıldı. Boy
boy kamu spotları yayımlandı. Sağlık ocaklarında planlama üzerine birimler
açıldı. Adeta ülke olarak bir seferberlik ilan edildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu nüfus planlamasının tam aksi
yönünde açıklamalarda bulundu. Gerek katıldığı nikah törenlerinde ve başka
konuşmalarında en az üç çocuk tavsiyesinde bulundu. Hala da ortamını bulduğu
zaman bu görüşünü yineliyor.
Aslında üç çocuk öylesine söylenmiş bir temenni ve
tavsiyeden ibaret olmasa gerek. Nüfus artışının makul seviyede artması için bu
şart. Çünkü bir çocuk nüfusu eksiye götürür. İki çocuk nüfusu yerinde saydırır.
Üç çocuk ise nüfusta artı artış demektir.
Özal dönemi nüfus planlaması üzerine çalışmalar, bildiğim
kadarıyla istenildiği gibi sonuç vermedi. İyi ki böyle oldu.
Açıklanan veriler dikkate alındığında, Erdoğan’ın üç çocuk
önerisi de sonuç vermemiş görünüyor. Çünkü önceki yıllarda binde yedi olan
nüfus artış hızımız, 2023 yılında binde 1,1'e düşmüş ve 2022 yılına göre 2023
yılında nüfusumuz sadece 92 bin kişi artmış.
Bu artış çok az. Böyle giderse bir müddet sonra nüfus önce
yerinde sayar. Sonra eksiye düşmeye başlarız. Bu da bir ülke için tehlike
çanlarının çalması demektir.
Nüfus artışımız onca teşvik, temenni ve öneriye rağmen
niçin düşüyor? Bunun üzerine kafa yormamızda fayda var. Öyle görünüyor ki az çocuk
yapın, üç çocuk yapın teşvikinin vatandaş nezdinde bir karşılığı yok. Kimse sipariş
üzerine bir planlama yoluna gitmiyor. Herkes bildiğini okuyor.
Nüfus artış hızının bu derece düşmesinde elimde bilimsel
bir veri yok. Kendimce nüfus artırışının düşmesine dair görüşlerimi yazacağım.
TÜİK’e göre 2023 yılında evlilikler de bir önceki yıla oranla
1,82 azalmış. Aynı şekilde boşanmalarda da 2,01 azalma olmuş. Evlenme yaşı da erkeklerde
28,3’e çıkarken kadınlarda 25,7’e yükselmiş.
İstatistiğe göre hem evlenme oranında azalma var hem de evlenenler
daha geç yaşta evlenme yoluna gidiyor. Nüfus artışının azalmasında bu iki verinin
etkisi var.
Evlenmelerde azalmanın sebebi başka sebepler olsa da herhalde
en önemlisi ekonomik maliyet olsa gerek. Çünkü haydi deyince bugün düğüne kalkan
600 bin ila 1 milyonu gözden çıkarması gerekir. Bu maliyetin altından kaç kişi kalkabilir
ve düğün yapabilir? Evlenenlerin de daha geç yaşta evlenmesinde bu ekonomik tablonun
etkili olduğunu düşünüyorum.
Diyelim ki düğün maliyetinin altından kalkıldı ve borç harç
evlilik yapıldı. Yeni evliler haydi deyince çocuk düşünmüyor. Bunda evliliğin devam
edip etmeyeceği neden olabilirse de bunda da en önemli sebebin evlenen çiftlerin
çalışıyor olması. Çünkü günümüzde kadın da erkek gibi çalışmak zorunda. Eskiden
çalışan kadın sayısı az iken günümüzde çalışan kadın nüfus, çoğu mesleklerde erkeği
solladı. Eskiden nasılsa anne çalışmıyor, çocuğa bakacak var denirken, günümüzde
çalışan çiftler çocuk düşünürken iyi de çocuğumuza kim bakacak düşüncesi içerisine
giriyor.
Çiftler daha çocuk planlamadan ve çocuk olmadan bakıcı planlaması
yapmak zorunda kalıyorlar. Çoğu çift ilk etapta ücretli bakıcı düşünmüyor. Çünkü
bakıcı için en az bir asgari ücreti gözden çıkarmak gerekiyor. Bu da bir maliyet
çiftler için. Bu maliyetin altından kalkabilseler bile çoğu kimse ücretli bakıcıyı
tercih etmiyor. Çünkü bu şekil bakıcıya güvenemiyor. Anne ilk etapta ücretsiz izin
alsa da ücretsiz iznin de belli bir süresi var. Ki maaş alamayacağı için çoğu kimse
ücretsiz izne de ayrılamıyor. Çocuğa bakma işi de genelde büyükannelere kalıyor.
Büyükanne de kaç çocuğa bakacak? Bir ya da iki toruna bakabiliyor. O yüzden çalışan
çiftler çoğu zaman tek çocukla yetiniyor. Bu da nüfusun eksiye doğru gerilemesi
demektir.
Bir diğer husus, bir çocuğun bakımı, annenin ücretsiz izin alması
ve büyükannelerin bakmasıyla bitmiyor. Çünkü ilkokul ve ortaokul bitinceye kadar
çocuk bakıma muhtaç durumda. Bu yüzden çalışan anne-baba, anasınıfı çağına gelinceye
kadar çocuğunu kreşe vermek durumunda kalabiliyor. Kreşler de cep yakıyor maalesef.
Bu da ayrı bir maliyet.
Çocuğun bezini, mamasını, çocuk odasını, çocuk koltuğunu, oyuncağını
üst baş vs. masrafını saymaya gerek yok.
Ailelerin doğacak veya büyüyecek çocuğunun geleceğini görememe,
ileride bunları baş göz etme, iş güç sahibi yapma ve bakma endişesinin de etkili
olduğunu düşünüyorum.
Hasılı günümüzde çocuk bir maliyet. Bakımı bir dert. Büyüyünce
okuması ve istihdam durumu ayrı bir dert.
Bu durumda nüfus azalmasın da ne yapsın?
Tehlike çanları çalmaya başlamışken bu konunun ele alınıp üzerine ciddiyetle gidilmesinde yarar görüyorum.
23 Mayıs 2024 Perşembe
Haset ve Fesat Dünyası (3)
Bu yazıda esas, İran’da içinde cumhurbaşkanları, dışişleri
ve üst düzey yöneticilerin olduğu helikopter kazası sonrasında helikopterin
enkazını bulma konusunda İran’ın ve Türkiye’nin açıklamalarına değinip hakkında
üç beş cümle söyleyecektim. Bu ülkeler adam olmaz diyecektim. Gördüğünüz gibi iş
nereye geldi.
İran’daki helikopter kazası hava muhalefetinden kaynaklı
bir kaza mı yoksa suikast mı? Kaza deniyor. Bu kaza İslam dünyasında olunca
açıkçası kaza diyesim gelmiyor. Kaza denip geçilecek ama öyle zannediyorum bir
suikast. Böyle kazalar da nedense hep fesat ve hasedin kol gezdiği, her türlü
Bizans ve Acem oyununun oynandığı İslam dünyasında oluyor.
Bu olayın benzeri bir uçak kazası sonucu Pakistan’da olmuş.
Tüm üst düzey ölmüştü. Daha önce bizde de Muhsin Yazıcıoğlu’nun başına gelmişti.
Dava hala devam ediyor ve azmettiriciyi bulamadık.
Reisi’nin ölümü bana Muhsin Yazıcıoğlu’nun suikast sonucu
ölümünü hatırlattı. Sonrasında, enkazın yerinin tespit edilememesi, enkaza geç
ulaşılması, helikopterin hava muhalefeti dolayısıyla düştüğünün açıklanması iki
suikastın ortak yönleri.
Kaza mı, suikast mı, bunu da geçelim. Esas sadede gelelim.
Bundan sonra yazacaklarım da yukarıda yazdığım gibi İslam dünyasının fesat
yuvası olduğuna ve birbirini çekemediğine bir örnek olsun.
Reisi’nin düşen helikopterinin yerinin tespit edilememesi
dolayısıyla İran dünyadan yardım istedi. Türkiye’den giden bir İHA kaza yerini
tespit edip geri döndü açıklaması yaptı Türkiye. İran ise yok öyle bir şey.
Türkiye İHA’sı yedi km uzaklıkta bir yeri belirledi. Halbuki kaza yerini ve
helikopterin enkazını bizim drone tespit etti açıklaması yaptı. Üstelik biz
dünyadan yardım talep etmedik dedi. İyi de yardım istenmediği halde Türkiye’nin
İHA’sının İran içinde ne işi var? Gezinti yapmaya mı gitti oraya?
Bu iki açıklamadan biri doğru, diğeri yalan söylüyor. Ya
Türkiye yalancı ya da İran. Türkiye enkaz yerini tespit ettik diye niye yalan
söylesin? İran niye yanlış yeri gösterdi desin? İki ülkeden biri bizimle oyun
oynuyor belli ki. Ama hangisi. Şimdi çıkın bu işin içinden.
Bizim İHA’nın enkazı bulduğuna dair şahidimiz İsrail. Bakalım
İran kimi şahit gösterecek? Herhalde o da Beşşar Esad’ı şahit gösterir.
Bu iki açıklama bile benim İslam dünyasını fesat ve haset
yuvası göstermeme bir örnek. İran dese ki sağ olsun, komşu ülke sıkıntılı
anımızda bize yardıma geldi. Faydalandık. Bu iyiliğini unutmayacağız dese ne olurdu?
Türkiye de acılı gününde komşumuzun yanında yer aldık. Destek verdik dese ne
olur?
Kazanın enkazını sen buldun, hayır ben buldum ne demek?
Neyin kafasını yaşıyoruz bu açıklamalarla. İnanın, çok anlamış değilim
diyeceğim ama biz bizi bildiğimiz için hiç garipsemedim bu açıklamaları. Bizde
herkes sayemde bulundu inisiyatifini alma ve reklam peşinde.
Adamların Cumhurbaşkanı ölmüş ya da öldürülmüş. Buna rağmen
ne hesap derdindeler.
Sahi bu İslam dünyasından bir cacık olur mu? Varın siz düşünün biraz da.
Haset ve Fesat Dünyası (2)
Faili meçhul cinayetler bu ülkelerde vakayıadiyedendir.
Engel görülenleri temizlemede, kaza süsü vererek cinayet işlemede çok
mahirdirler. Ağızları "Kim bir cana kıyarsa tüm insanlığı yok etmiş olur.
Ebediyen cehennemlik", "Kim bir canı kurtarırsa, tüm insanlığı
kurtarmış olur" der. Kafa yapıları, elleri, beyinleri, eylemleri ise
gözünü kırpmadan öldürme eylemini gerçekleştirir. Ölen öldüğüyle kalır, kim
vurduya gider.
İnsanlığın "İ"si, değerlerin "D"si,
"genel geçer kuralların "G" si bu ülkelere uğramaz. Hepsi değer
verir göründükleri değerlerin içini boşaltmakla meşgul.
Hepsi, Filistinlilere uyguladığı terör dolayısıyla İsrail'e
düşman. Her birini toplasan bir İsrail yapmaz. İsrail tüm Filistinlileri yok
etse, İsrail'den önce oh be Filistin belasından kurtulduk diye adeta zil takıp oynayacaklar.
Çünkü Filistin hepsinin en büyük kamburudur.
Devekuşu gibi kafalarını kuma gömüp kendilerini sütten
çıkmış ak kaşık göstermede üstlerine yoktur.
Dilleri alemin dürüstü olduklarını haykırır. Eylemleri ise
yok öyle bir şey der.
Olgularla değil, algılarla yaşarlar.
Bir türlü sadede gelmezler.
Ne Allah korkuları vardır ne de kuldan utanmaları.
Savundukları değerler yönüyle bu dünya mı ahirete inanıyor
yoksa doğru dürüst inancı olmayanlar mı diye düşünmeden edemiyor insan.
Ahiretten önce birbirlerine had bildirme yönleri ağır
basar.
Kazara niçin başka ülkeler gibi işleyen, kurum ve kuralları
oturmuş bir devlet yapımız, kurallara uyan halkımız yok desen, seni Batı
hayranı olarak gösterirler.
Haset, fesat, çekememezlik adına ne varsa bu ülkelerde var.
Nerede bir kural tanımazlık varsa bu ülkelerde.
Aynı çukura doldurulsalar aynı kazanda kaynamazlar.
Derdin ne bu kadar? İslam dünyası ile alıp veremediğin
nedir diyebilirsiniz. İslam dünyasının hali pürmelali dolayısıyla dertliyim
dertli olmasına. Zira İslam dünyası benim için bir hayal kırıklığıdır.
Aslında bu konuya başlarken fesat, Haset, İslam dünyasında gırla gidiyor deyip sadede gelecektim. Gördüğünüz gibi dolmuşum ki döşedim. Haset ve fesat dünyası dediğim İslam dünyasında diğerlerinden farklı ve istisna olan ülkeler vardır belki ama tepeden bakınca hiçbiri içimi açmadı. (Devam edecek)
Haset ve Fesat Dünyası (1)
Adına ister İslam dünyası ister Müslüman ister halkı
Müslüman ülkeler diyelim, bu ülkelere İslam dünyasından ziyade haset ve fesat dünyası
ya da yuvası diyesim geliyor.
Çünkü hiçbir İslam ülkesi birbirinin ne olmasını ne de
onmasını ister.
Bu ülkeler birbirinin kuyusunu kazmaktan, ayağını
kaydırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Ne birbirleriyle doğru dürüst bir araya gelirler ne ortak
hareket ederler ne de Batı'ya karşı tek vücut olurlar.
Her biri görünürde kendi başına buyruk ama her birinin ipi
başkasının elinde.
Başkalarına karşı süt dökmüş kedi gibi olurlar.
Birbirlerine karşı aslan kesilirler.
Ülkelerinin yeraltı kaynaklarını Batı'ya ve küresel güçlere
peşkeş çekerler.
Hiçbiri teknolojide, bilimde ve üretimde yok.
Ellerindeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını adeta bir
hayırsız evlat gibi harman savurmada üstlerine yoktur.
Birbirleriyle doğru dürüst alışverişleri bile yok. Varsa da
zorunluluktan. Birbirlerinden daha uyguna almak ve ticareti geliştirmek varken
gerekirse pahalı almak suretiyle bu dünyanın dışındaki ülkelerden
alırlar.
Utanmasalar birbirlerine selam vermeyecekler, selamı sabahı
kesecekler.
Ülkelerindeki yeraltı ve yerüstü kaynakları paylaşmada
adaletten eser yoktur. Zengini Karun gibi zengin, fakiri de ekmeğe muhtaç.
Sosyal devlet ve sosyal adalet yönünden her sene ikmale kalırlar.
Çoğu babadan oğula geçen saltanat ile yönetilir. Aile
devleti dense yeridir. Demokrasi bu ülkelere uğramaz. Kazara demokrasiye geçen
varsa da onların yönetim anlayışı, yönetime gelişleri ve yönetimde istikrar
abidesi olmaları yönüyle krallıktan başka bir şey değil.
Ahlak ve etik değerler, özgürlük ve huzur bu ülkelerde hak
getire. Kimin gücü kime yetiyorsa yok etmek için uğraşır. Mülkün temeli adalet
bu ülkelerin semtine uğramaz. Her şeyi kılıfına uydurmada üstlerine yoktur.
Zulüm, haksızlık, bedbahtlık, her türlü ahlaksızlık bu ülkelerin kaderi gibi
bir şey.
Hepsinde işleyen, kurum ve kurallarıyla oturmuş bir devlet
yapısı yoktur. Kişiye özgü yönetim anlayışları vardır. Devleti ele geçiren
mülkün sahibidir.
Her biri İslam dünyasının liderliğine oynar. Kendisini ve
ülkesini bulunmaz Hint kumaşı sanır. (Devam edecek)
Bastığımız Zemin Ne Derece Sağlam?
Zaman zaman Türkiye'nin değişik yerlerinde obruk adı verilen büyük yarık, geniş ve derin çukurların oluştuğu gündeme gelse de Karapınar ilçesi, oluşan ve tehlike arz eden çok sayıda obruklarla hop oturup hop kalkıyor. Şimdi de bir zamanlar yüzeye yakın su çıkıyor denilen Çumra'da da büyük çukurlar oluşmaya başladı.
Obruklar ekili arazilerde, sulama
yapılan yerlerde ve meskûn mahallerde ortaya çıkıyor.
Birden ve beklenmeyen yerden ortaya
çıkan obrukların büyüklüğü o kadar korkutuyor ki üzerinden araba geçse, kaç
arabayı içine çekecek cinsten. İçine düşen eşya, mal, insan ve aracı çıkarmak
mümkün değil. Çünkü görüntüler adeta dipsiz bir kuyuyu andırıyor. Ara ki
bulasın. Ki böyle bir tehlike arz eden obruklarda arama ve kurtarma çalışması
yapmak da mümkün değil. Çünkü ayağını bastığın toprağın da altının boşalma
riski var.
Oluşan bu obruklar bir şekilde
doldurulsa da başka yerlerde yine yeni obruklar oluşuyor.
Ne zaman, nerede ne büyüklük ve ne
derinlikte bir çukurun açılacağı muamma olan, özellikle obruk riski olan
mahallerde, çiftçi traktörüne binip nasıl tarlasını gönül rahatlığı içinde
sürmeye kalksın. Oluşacak bir çukur maazallah traktörüyle birlikte çiftçiyi
yutar. Bu durumda çiftçi ekin, harman ve çifte giderken kelle koltukta
gidecektir.
Sadece ekili araziler değil, hiç
ekilmeyen yerlerde de obruklar oluştuğuna göre insanımız özellikle obruk riski
olan bölgelerde gönül rahatlığıyla nasıl gezip dolaşabilsin.
Meskûn mahallerde de çukurlar
oluştuğuna göre oturduğumuz evler, üzerinden araçla geçtiğimiz yollar ne derece
güvenilir? Böyle giderse ölümümüz belki de bir kör kuyu yüzünden olacak.
Hasılı ayağını sağlam zemine bas,
yerden güç al, ayağını yerden kesme, denilen yer eskisi gibi güvenilir değil. Çünkü
güven vermiyor.
Küresel ısınma ile birlikte yeraltı
suları çekildikçe, yerine yeterince yağış gelmedikçe, yeraltında oluşan su
havzaları içme ve sulamada kullanıldıkça, su ile kaplı havzalar boşalacak. Biz
de altında büyük çukurların oluştuğu ama üstü toprakla kaplı zeminlerde
yürümeye ve yaşamaya devam edeceğiz.
Zemin etüdü yapılmadan, gerekli izin alınmadan zamanında su
kuyusu açılan ve suyu biten yerler birinci derece tehlike arz ediyor.
Kendiliğinden oluşan obrukların
etrafına güvenlik şeridi oluşturmanın ya da oluşan obruğu kapatmanın dışında
yetkililerin de yaptığı bir şey yok. Yetkililerin elinde şuralarda obruk riski
var şeklinde bir zemin etüdü yapılarak Türkiye'nin bir obruk haritası olduğunu
da sanmıyorum. Varsa da bilmiyorum. Şayet obruk riski haritası yoksa
yetkililerin bir eksikliği bu. İstenirse ve dert edinilirse böyle bir risk
haritası ortaya konabilir. Yerin km’lerce altından geçen deprem fay hatlarını
ortaya koyan bilim, obruk fay hattını da ortaya koyabilir. Vatandaşını bu
konuda bilgilendirir. Vatandaş da elinden geldiği kadar bu konuda dikkatli
olmaya çalışır. Özellikle bir zamanlar evinin altına ya da bahçesine su kuyusu
vurdurup şebeke suyundan ziyade bu suyu kullanan apartmanlar ve mahaller
belirlenip gerekirse boşaltılması yoluna gidilebilir. Aksi takdirde bu tür meskûn
mahallerde açılacak büyük obruklar binalarla birlikte insanımızı içine çeker ve
yutar.
Hasılı özellikle karasal iklimin hakim olduğu bölgelerde oturanlar için yer eskidi gibi sağlam ve güvenilir değil. Rabbim encamımızı hayreylesin.