16 Mayıs 2024 Perşembe

Ülkenin FETÖ ile Sınavı (2)

Tüm bunları derken birilerini üyelikten kurtarma değil niyetim. Aslında 25 Temmuz kanlı ve menfur darbe kalkışması devlet ve millet işbirliğiyle püskürtüldükten sonra darbenin başarılı olamamasında en büyük payın sahibi Cumhurbaşkanı’nın yapıyla ilgili tasnif ve tespiti çok mükemmel idi. Sayın Cumhurbaşkanı yapıyı üçe ayırmış. Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet şebekesi. Ticaret ve ihanet şebekesi ile mücadelemizi sürdüreceğiz. İbadet kesimine dokunmayacağız demişti.

Bu güzel ve yerinde tasnif ve tespitten maalesef sapıldı. İhanet şebekesi zaten atı alıp Üsküdar’ı geçmiş, yurtdışına kapağı atmıştı. Ticaret erbabının çoğu da mal, emval ve yatırımını yurtdışına kaçırmıştı. Geriye dokunmayacağız denen ve bir zamanlar altın nesil denen ibadet kesimi kaldı. Bunlar da yurt içinde işinde ve gücünde idi. Bir FETÖ varsa o zaman bu FETÖ ile nasıl mücadele edilmeliydi? Sonra halk ne derdi? Hani sizin FETÖ’cüler diyecekti? Devlet de sürek avına çıktı. Bula bula elde kalan ibadet kesimi kalmıştı. Darbeden bu yana içeri atılan, hakkında işlem yapılan, devlet göreviyle ilişiği kesilenlerin çoğu bu ibadet kesimi idi. Yani yapının cemaat boyutuydu. Yapı, örgüt ve cemaat boyutu itibariyle bir ayrıma tabi tutulmadığı için yapı ile şu ya da bu şekil irtibatı olan veya irtibat kurmuş olanlar FETÖ’cülükle damgalandı.

Yurtdışına kaçmadığı halde FETÖ’cü olan yok mu? Varsa da onların çoğu lekelenmedi. Onlar bir şekil paçayı kurtardı. Her biri gemisini kurtaran kaptan oldu. Lekelenmedikleri gibi bugün çoğu etkili ve yetkili durumdalar. Bu tipler dün yapıyı öven, göklere çıkaran, bugün küfreden ve bela anan kesimdir. Dün överek, yapının güçlü olduğu zamanlarda işlerini yürüttü. Bugün küfrederek işlerini yürütüyor. Çekirdekten yetiştirilmiş kişilerin devletin üst kademelerinde görev yapıyor olması, mahkeme kararıyla bylock kullandığı tespit edilen kişinin seçimli de olsa devletin bir organında başkan olması verebileceğim örneklerdendir.

Cumhurbaşkanı 17-25 Aralık süreci ile birlikte bu yapı ile mücadele etse de yapının iç yüzü 15 Temmuzda ortaya çıktı. Yapı mensuplarının kullandığı bylock 2017 yılında Yargıtay tarafından terör örgütü üyesi kabul edildi. 15 Temmuzdan sonra FETÖ ile mücadele adı altında kurulan komisyonların, kişinin FETÖ üyesi olup olmadığını tespit için ortaya koyduğu kıstaslar zamanla değişti. Hatta süreç için milat olarak 17-25’i mi, 15 Temmuzu mu baz alalım tartışması bile yapıldı. 17-25 Aralık daha baskın çıktı. 2016 yılında kurulan komisyonlar üç yıl öncesi olan 17-25 Aralık arası kişilerde yapı ile bağını aradı. Bu bile geriye dönük suç ihdasına bir örnektir.

Görevden atılması gerekenler mahkeme kararı ile atılması gerekirken içinde hakim, savcı olmayan kişiler eliyle görevlerine son verildi.

Yargıtay 2017 bylock içtihadını yeniledi. Daha önce bylock terör örgütü üyesi için yeterli iken yeni içtihadında bylock içeriklerine bakılması, kimlerle görüştüğünün tespit edilmesi isteniyor.

Daha önce Bank Asya hesabı, bu bankaya para yatırma, Aktif Sen üyeliği gibi kriterler örgüt üyeliği için yeterli iken sonraları bu kıstaslardan vazgeçildi.

Sorgusuz, sualsiz KHK ile atılanların sayısı az değil.

Birçok davalar Yargıtay ve Danıştay’da bekliyor. AHİM’e giden dosyalar Türkiye aleyhine verilmeye başlandı. Yıllarca açıkta olan veya görevine son verildiği halde geri dönenler var. AHİM’de bekleyen dosyalar karara bağlandıkça Türkiye’nin suç dosyası kabaracak ve ülke olarak durmadan yüklü tazminatlar ödeyeceğiz.

Anlatmak istediğim, FETÖ ile mücadelede objektif kriterlerimiz oturmadı. Durmadan değişiyor.

Çok uzatmadan FETÖ sınavını iyi veremedik. Haklı veya haksız çokça mağdur ürettik. Esas hainlere dokunmadık. Çünkü gücümüz yetmedi. Elde olanlarla yetindik. (Devam edecek) 

Ülkenin FETÖ ile Sınavı (1)

Yazılarımı takip edenler bilir. Her telden yazmaya çalışırım.

Yeter ki ilgimi çeken, dert edindiğim bir konu ve yüzeysel de olsa dağarcığım yeterli olsun. Yeter ki içimde yazma isteği, yazma imkanı bulduğum bir boşluk ve ortam olsun.

Gördüğümü nasıl okuyorsam çalakalem yazmaya başlarım. Ama evde ama bir çay ocağında.

Yeter ki bir başına olayım. Önünü, arkasını düşünmeden başlarım cepten yazmaya. 

Yazarken de konunun derinlemesine inmem. Ucu kime dokunur, ne mesaj verir demem.

Yazılarımın çoğunda mizah, hiciv olur. Bunu ciddi yazdığım yazılar da bile görmek mümkün.

İşlediğim konuya uygun bir anım varsa konuya ya anıyla başlar ya da anıyla bitiririm. 

Bir yazımda da değer verdiğim bir mülki amirin FETÖ'cü olmamasına rağmen görevden atıldığını, nice sonra suçsuz bulunup göreve iade edildiğini, göreve iadeden sonra emekliliğini isteyip köşesine çekildiğini ve içine kapandığını işlemeye çalışmıştım. Bu  şekil mağduriyet yaşayan çok sayıda kişi olduğuna değinmiştim.

Bu yazım üzerine bir arkadaş da "Biraz da gerçek FETÖ'cülerin hikayesini yazsan da mağdurlarını bilelim" yazdı.

Bu talep üzerine yazmaya çalışacağım. Bakalım becerebilecek miyim? Ki zor bir talep. Çünkü at izi, it izine karıştı dendiği bir ortamda kimin gerçek FETÖ'cü kimin FETÖ mağduru olduğunu tespit etmek mümkün değil.

Hikayesini bildiğimiz kişilerin mağduriyetinden söz edebiliriz. Burada soruyu soralım. Gerçek FETÖ'cü kim ya da kimlerdir? 

Bu konuyu irdelemek için önce bazı tespitlerde bulunmak lazım.

Adına şimdilerde FETÖ, önceleri Paralel Devlet Yapılanması, Hizmet Hareketi, Gülen Hareketi, cemaat denilen, bir zamanlar gelmiş geçmiş tüm hükümetler ve derin devlet tarafından açık veya gizli, korunup kollanan, gözetilen ve destek verilen yapı ile şu ya da bu şekilde irtibatlı olan milyonlar var. Bu yapının içinde olan herkesi FETÖ üyesi mi kabul edeceğiz? Yani toptancılık mı yapacağız? Bu konuda kanaatim, yapının cemaat boyutu ile örgüt boyutunu ayırmakla bu işe başlanmalıydı. Önce bunda bir konsensüs olmalıydı. 

Bunu ayırmak zor denirse 15 Temmuzda kim, nerede, buna bakılmalıydı. 15 Temmuz darbesine bilfiil katılmış, asker ve polise kurşun sıkmış, darbeyi teşvik etmiş, propagandasını yapmış; maddi, manevi  ve finansal destek sağlamış, darbeyi övmüş ise bu kişiler gerçek FETÖ'cü kabul edilmeliydi. Cemaatin içinde olduğu halde darbeye katılıp destek vermemiş kişiler FETÖ'cü sayılmamalıydı. Ayrıca darbe esnasında, darbe öncesi ve sonrası yurtdışına kaçanlar, kaçtığı halde dışarıda yapıyı över bir tavır içine girenler, devlet aleyhine çalışanlar, hakkında isnat olduğu için çağrıldığı halde ülkeye gelmiyorsa bu kişiler de gerçek FETÖ'cü kabul edilmeliydi. Bu bahsettiğim kesim (darbeye bilfiil katılan ve arandığı için yurtdışına kaçan) bir zamanlar tasnif yapılan ihanet kesimidir. Darbeye katılmadığı ve kaçmadığı halde bu ülke içinde kalanlar direk FETÖ'cü ilan edilmemeliydi. Bu kişiler hakkında acaba denmeli ve o değilden izlenmeliydi. Kendilerine bu yapıyla geçmiş bağınız var. Sizi takip ediyoruz. Hal ve hareketlerinize dikkat edin denebilirdi. Bu yapının gerçek yüzü ortaya çıktığı halde bu yapıyla iletişime geçip geçmedikleri takip edilmeliydi. Böyle bir durum olursa suç üstü yapılmalıdır. 

Ayrıca bu kişilerin FETÖ üyesi olup olmadığını tespit için sürek avına çıkılmamalıydı. 17-25 Aralığı baz alarak geriye dönük inceleme ve araştırma yapılmamalıydı. Yapılacaksa da üyelik için objektif ve ölçülebilir kriterler ortaya konmalıydı. Zamanında suç olmayan söz ve eylemler suç unsuru kabul edilmemeliydi. Çünkü aksi durum suç tespit edilmiş. Sırada bu suça suçlu bulmak olurdu. Nitekim yaptığımız da bu.(Devam edecek) 

15 Mayıs 2024 Çarşamba

Bir Hasbi Adam

Falan kimse çok hasbi biri şeklinde ifade duyarız. Bu kimse hakkında iyi bir şey olduğunu anlamakla beraber kelimenin ne anlama geldiğini pek bilmeyiz. Hoş, cümle içerisinde kullandığımız çoğu kelimelerin de ne anlama geldiğini bilmiyoruz. 

Hasbi ya da hasbilik kelimesi de anlamı çok güzel olmakla beraber son yıllarda unutulmaya yüz tutan kelimelerimizden biri. 

Bize gittikçe yabancılaşan hasbilik; bile isteye, karşılıksız, çıkarsız, gönüllü, beklentisiz, bedava, meccanen, canı gönülden, ücretsiz, parasız anlamlarına geliyor. 

Hasbi ise beklenti içerisine girmeden, gönüllü ve içten demektir. 

Falan çok hasbi biri dendiği zaman da karşılık beklemeden yapılan bir iyilik akla gelir. Bu yönüyle hasbi anlam yüklü bir kelime. Bir işi hasbi yapan insan da çok kalite ve kişiliği oturmuş demektir. Gerçekten kaçımız yaptığımız bir iş veya birine yardım ettiğimizden dolayı karşılık beklemeyiz. Bu yönüyle hasbi insana evliya gibi adam dense yeridir. 

Hesabilik hesapçılık, hesabi ise hesapçı demektir. Çoğumuz hesabi işler adamıyız. Düğünlerde takılan takılar için bile karşılılık ilkesi gözetiliyor desem, be kadar hesapçı olduğumuz daha iyi anlaşılmış olur.

Hesabilik, çoğumuzun damarlarına işlemiş. İçimizde bol miktar var. Hasbi insanlara bakalım en iyisi. Belki hesabiliği bırakıp hasbiliğe döneriz. 

Şu ilkeleri hayatına düstur edinmiş insanın hasbiliğe en güzel örnek olduğunu düşünüyorum:

Gelmeyene gideceksin. 

Vermeyene vereceksin. 

Zulmedeni affedeceksin. 

Bu üç özelliği kendinde barındıran katıksız hasbi olur.

Böyle birini tanıyorum. Şehir dışında olmasına rağmen kimin cenazesi varsa, ya cenazeye ya da taziyeye katılır. Yeter ki şu gün taziyeye gidiliyor mesajını gruptan alsın. Atlar gelir. Yine WhatsApp grubundan birinin düğün davetiyesini mi aldı. Bir bakmışsın düğüne katılır. Gelirken de hediyesini getirir. Şayet düğüne katılamayacaksa düğün sahibine ulaştırılmak üzere bir başkasının ibanına para gönderir. Hatır güder.

Düğün, davetiye, arkadaş toplantısı türünden katıldığı programların haddi hesabı yok. İşim yoğun demez, masraf olur diye düşünmez, yorulurum aklına gelmez. 

Hiç hesap kitap yapmaz. Bir adım atana on adım atar. Hatta hiç adım atmasa bile gelmekten kaçınmaz.

Bu hasbi kişi de bir düğün yaptı bir ay kadar önce. Düğününe gittik on kişi kadar. Mutlu gününde yanında yer aldık. 

Düğününe gitmeyen, gidenlerle hediye göndermeyen bir başka arkadaş düğün yapıyor. Bu hasbi adam arıyor beni. Hal hatırdan sonra sadede geliyor. Ağabey, bugünler benim yoğun günler. Arkadaşımızın düğününe gelemiyorum. İbanına şu kadar gönderiyorum. Lütfen düğün sahibine emanetimi verir misin diye.

Onun yapmadığı hesabı ben yaptım. Kardeş, o arkadaş düğününe gelmedi. Üstelik davetiye gönderdin. Diyelim ki düğününe katılamadı. Düğününe gelenlerden biriyle çam sakızı çoban armağanı hediye gönderdi mi dedim. Göndermedi abi. Biliyorsun ben öyle hesap yapmam dedi. Tamam yapma kardeş de senin yerine ben hesap yapayım. Hesabıma para falan gönderme dedim. Yine de göndermiş.

Bana sorsanız, dünyada hasbi bir adam söyle. Ben bu arkadaşı söylerim. Helal olsun. İyi ki tanımışım onu. Allah kendisine huzur, saadet ve sağlık versin. Allah kendisinden razı olsun. 

Unuttuğumuz Değerlerden

Bu ülke 2,5 yıl kadar Nurettin Nebati’nin Hazine ve Maliye Bakanlığını gördü. Şimdilerde adı sanı duyulmuyor. Halbuki görevi başında iken hiç gündemden düşmüyordu.

Ekranlarda “göz ışıltısından” bahsediyordu bir zamanlar.

“Ortodoks ekonomiden heteradoks ekonomiye geçtik” diyordu.

“TL yeterince değer kaybetti. Düşeceği yere düştü. Daha da belini doğrultamaz. İçiniz rahat olsun” dedi.

“Enflasyon şu ay, bu mevsim düşecek. Göreceksiniz baz etkisini” dedi.

“Başarılı olamazsam çocuklarımın yüzüne bakamam” dedi. Dedi oğlu dedi.

Kimse kendisine inanmasa da o hep kendine inandı.

İnandığı hiçbir şey gerçekleşmedi.

TL daha da değersizleşti.

Enflasyon daha da fırladı.

Daha da gidecekti bu heteradoks yolda.

Yeter bu kadar yaptığın hizmet. Bayrağı başkasına devret. Yaptığın hizmetlere karşın bir ödülü daha hak ettin. Seni vekil yapalım dendi.

O şimdi vekil.

Vekil olarak Bakanlığı dönemindeki gibi pek orta yerde görünmese de Bakanlığı bıraktığının seneyi devriyesinde, hakkında yazdığım bir yazıyı hatırası adına bloğuma kaydetmek istedim. Şöyle yazmışım 15 Mayıs 2022 yılında kendisi hakkında:

''Küresel enflasyon sorunuyla karşı karşıya kalmış olsak da ülkemizde enflasyon ataletini hep birlikte yeneceğiz. Enflasyonla mücadelede önceliğimizdir. Para ve maliye politikalarımızın etkin kullanılmasıyla önümüzdeki dönemde tek haneye indireceğiz''.

Sayın Nebati'nin bu konuşmasındaki "...enflasyon ataletini hep birlikte beraber yeneceğiz" cümlesindeki atalet dikkatimi çekti. Acaba atalet kelimesinin anlamını yanlış mı biliyorum diye sözlüğe bir daha baktım. Bildiğim gibi tembellik demekmiş atalet. Benim bildiğim atalet (tembellik) yerinde saymak ya da gerisin geriye gitmektir. Halihazırda yaşadığımız enflasyon coşuyor maşallah. Her ay bir önceki rekorunu egale ediyor. Daha nerede duracağını Bakan’ın kendisi bile bilmiyor. Yani enflasyon aksine çok çalışkan. O zaman Bakan’ın sözündeki ataleti nasıl anlayacağız?

Bakan,

Ya ataletin anlamını bilmiyor.

Ya sürçülisan bir kullanım.

Ya bizimle özellikle benimle dalga geçiyor.

Ya bu Ramazan, bugünlerde yazacak bir şey bulamıyor. Ona bir malzeme vereyim dedi.

Ya bugünlerde hakkında çıkan skeçler hoşuna gitti. Alın size bir skeçlik daha dedi.

Ya da mevcut bastırılmış enflasyonu hala yeterli görmüyor. Daha da çıksın istiyor. 15 Mayıs 2022

13 Mayıs 2024 Pazartesi

FB'nin Matematiksel İddiasını Yabana Atmayın

Bu spor yorumcularını anlamak zor. Kafaya koymuşlar bir defa GS'i şampiyon yapmaya. Neymiş de efendim, % 99 GS şampiyon. Size kim verdi böyle yorum yapma yetkisini? Bu oranın neresinde mantık var? 

Diyelim ki dediğiniz takım % 99 şampiyon. Geriye % 1 var. Bu oranı niye küçümsersiniz? Az mı yüzde 1 oran? İki maç sonra bu oran tutmazsa mahcup olmayacak mısınız?

Bir defa top yuvarlak. Yuvarlak olan üzerine hesap kitap yapılmaz. Buna bir ayak oyunu olan futbola  ayak oyunu eklerseniz sonucun değişmemesi mümkün değil. Bu top yuvarlanıp yüzde 1'in üzerine konar mı konar. Bal gibi konar. 

Ayrıca matematik olarak iddia devam ederken bu şampiyon ilanı da nereden çıktı? İhtimalleri ortaya koyarken tüm ihtimalleri masaya yatırmak daha objektif olmaz mı? Objektiflikle işi olmayan ne anlar bu kriterden değil mi? 

Gelin bir hesap yapalım. Sakın ola ki evdeki hesap çarşıya uymaz demeyin. Asıl sizin hesabınız ev hesabı. 

Mesela;

GS son iki maçı kaybeder, FB iki maçı da kazanırsa puanlar eşitlenir mi? Eşitlenir.

Geriye kalır averaj. 

Averajlara bakılacak. 

+4 averaj var. 

FB bunu da halledemez mi? Sonra çok mu artı dört averaj?

Daha dünkü Gaziantep, deplasmanda Adana Demirspor gibi bir takıma 6 gol atıyorsa, köklü bir geçmişi olan FB niçin atamasın bir bu kadar gol. Haftaya 4 GS'ye atsa, bir 6 da son hafta ligden düşmesi kesinleşen İstanbulspor'a 6 gol atamaz mı? Daha GS'nin yiyeceği goller bu hesaba dahil değil. 

Burada GS takımı 17 maçtır yenilmiyor. Eli armut toplamayacak son iki hafta. Mutlaka gol atar denebilir. 17 maç kaybetmedi. Bu iki maçı da kaybetmeyeceği anlamına gelmez. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar. Haydi sizin dediğiniz gibi 17 defa zıplasın. Bu çekirge eninde sonunda bitap düşüp zıplayamayacak. 

O yüzden siz siz olun, oturduğunuz yerde hesap yapmaya kalkmayın. Ayrıca matematiksel olarak şampiyonluk iddiamız devam ediyor sözünü yabana atmayın. Lütfen gözünüzü başka şeyler bürümesin. Bir defa matematik bir bilimdir. Her şeye karşı gelin ama bilime karşı gelmeyin. Maazallah, cehaletiniz ortaya çıkar. Unutmayın ki asrımız cehaletle mücadele ve karanlığa karşı aydınlık için mum yakmaktır. Bu millet için ise mum yakmak kolaydır.

11 Mayıs 2024 Cumartesi

Kaybettiğimiz Değerlerimizden Biri Anısına (5)

Bu çoğunluğun, bir tiyatroda sergilenen şu olay olsa bile FETÖ’cü damgası yiyenlerin mağduriyetine inanması mümkün değil. Bilmeyenler için kısaca anlatayım. Ülkenin birinde bir tiyatroda rol gereği kurusıkı tabancayla birinin vurulması gerekiyor. O kişi rol gereği acı çekerek ölecek. Ama arkadaşı gerçek silah kullanır. Adam yaralanır. Vücudundan kanlar boşalır. Yere yığılır. Yandım, bittim, imdat, beni kurtarın der can havliyle. Kimse yardımına koşmaz. Döner seyirciden yardım ister. Seyirci hep birlikte ayağa kalkar. Ne güzel ne samimi rol yapıyor, rolünü oynuyor diye tüm seyirci ayakta bu yaralı adamı alkışlar. İmdat dedikçe alkışın ses tonu artar. Yaralı adam, bakar ki kimseden umut yok. Bir başına sahnede seyircinin gözü önünde yere yığılır ve oracıkta can verir. Bu tiyatro oyunundaki gerçek ölüm gibi ölüm bekliyor bizim seyirci toplum FETÖ ile irtibatlı kişilerin ölümünü. Ancak böyle inanır arşı âlâya yükselmiş mağduriyetleri.

Hasılı biz tuzu kurular 15 Temmuzda 252 şehit verdik desin dursun. Biz nice okumuş insanımızı bu uğurda harcadık. Kiminin memuriyetine son verdik kimini hapse koyduk kimi kaçıp gitti kimi yıllarca açıkta bekledi. Sonra pardon dendi. İçlerinde ne kadarı masum ne kadarı suçluydu, bunun tespiti yapılmadı. Çünkü at izi ile it izi birbirine karıştı. Hatta işi o kadar ileri götürdük ki memuriyetten atıldıktan sonra özelde çalışmak isteyen hekimlere, zorunlu hizmetini tamamlamadın. Daha şu kadar zorunludan süren var. Bu süre bitmeden çalışamazsın engeli konarak görevden atılanlar süresini dolduruncaya kadar özelde çalışamadı. Tam süre bitti. Anayasa Mahkemesi kanuna eklenen bu maddeyi iptal etti. Adaletimiz bu isi aslında.

Ayrıca nice FETÖ’cü olanlar yırttı. Hiç ceza almadı. FETÖ’cü denen niceleri de kapının önüne kondu. Kapı önüne konan lar, arkası olmayan kişiler idi. Hala ihya olan ve imkanlardan yararlananlar ise arkası sağlam olanlar. Hatta iki bylock çıktığı mahkeme kararıyla ispatlanan bir kişinin göz önündeki bir yerde başkan olduğu yazılıp çiziliyor.

Tarih FETÖ’cüleri, mağdurlarını, mağdur edenleri, seyredenleri yazacak ama neye yarar. Basta harap olduktan sonra. Basra’yı bir şekil ihya edersin ama ölmeden mezara koyduklarımı izı fitilmrk mümkün değil.

Demek istediğim FETÖ’ye sadece 252 kişi vermedik. FETÖ üzerinden yüz binlerce insanımızı feda ettik. Ölenler gitti, kurtuldu ama FETÖ üzerinden mağdur edilenler her gün ölmeye devam ediyor ama maddi ama manevi. Sicillerine işlenen örgüt üyeliği de bu işin tuzu ve biberi. Esas hainler ise dışarıda keyif çatıyor. Dün FETÖ’yü övüp bugün küfredenler ise el üstünde tutuluyor. Yesinler sizin adaletinizi. Üstelik FETÖ üzerinden mağdur edilenler FETÖ’ye ne istedilerse verenlerden değildi.

FETÖ üyesi olmakla suçlanıp kapının önüne konan İrfan Bey de FETÖ’cü değildi. Ki FETÖ’cülüğü s.ksan geçmezdi İrfan Bey’e. Ama olan İrfan Bey’e oldu. Sadece İrfan Bey değil, binlerce İrfan ve Ayşeler bu uğurda telef oldu.

Geciken adalet, adalet olmayınca masumluğu anlaşılmasına rağmen devlet ve toplum İrfan Bey ve onun gibi değerleri kaybetti. Başımız sağ olsun. İrfan Bey’in kulakları çınlasın. Kötülere de kalmasın bu dünya. Eden bu dünyada çeksin cezasını hem de kat kat. Yandım Allah dedikçe, anam dedikçe ne güzel rol yapıyor diye tüm insanlık alkış tutsun tıpkı tiyatro oyununda gerçek rol oynayan gibi. Alkışı sevmem. Birilerinin mutluluğu üzerine mutluluk kurmam ama söz, alkışa ben de eşlik edeceğim.

Hatıralar yaşlıların koltuk değneğidir sözü gereği ne benim hatırlatın bitecek ne de FETÖ mağdurlarının hikayesi. 

Kaybettiğimiz Değerlerimizden Biri Anısına (4)

Para çıkartmanın yolunu biliyordum artık. İlçe MEM’e yazı yazmadan soluğu il özel idaresinde alıyordum. Sonraki çıkarttığım para ile okulun içini, dışını bir güzel boyattım. Müdür ve yardımcı odası bir arada idi. Giriş kapısının birini kapattırarak müdür odası yaptırdım ödenekle. Öğretmenlere, boşaltılan müdür odasını verdim. Geniş geniş oturdular. Müdür yardımcısı da öğretmenlerin kullandığı küçük odaya geçti. 

Zamanın Meram Kaymakam’ından bahsetmek üzere bu yazıyı kaleme almak istemiştim. İşin içine inşaat, onarım girince gördüğünüz gibi yazı nerelere gitti. İnşaat işine girince ne inşaat biter ne de onarım. Ben en iyisi Meram Kaymakam’ına değinip bu yazıyı bitireyim. Çünkü farklı bir mülki amirdi.

Zamanın Meram Kaymakam’ı Konya’nın değeri İrfan Kenanoğlu idi. Bilgi, donanım, birikim, hoşgörü, hoşsohbet, muhabbet ehli, özgüveni yüksek, sosyal ve iletişim yönü güçlü, mütevazılığı elden bırakmayan, çocukla çocuk, büyükle büyük bir devlet adamı idi.

Bazı mülki amirler gibi insanlara ve özellikle devlet memurlarına mesafe koyan kibir abidesi ve ne oldum delisi biri değildi. Oturmasını, kalkmasını bilen biri idi. Devlet adamlığı ciddiyetini elden bırakmadan espri yeteneği, hazır cevaplılığı, taşı gediğine koyması, espri ile cevap vermesi unutamadığım yönlerinden.

Aynı zamanda çok zeki ve güçlü bir hafızaya sahip biriydi. Gördüğünü ve dediğini unutmazdı. Kendisi için Konya’nın hafızası dense yeridir. Konya’dan Ankara vali yardımcılığı gitti.

Ankara’da vali yardımcılığı yaparken kanlı 15 Temmuz darbesi oldu. Üzerine kayıtlı olan telefonlarının birinde By-Lock yüklü olduğu iddiasıyla KHK ile memuriyetten atıldı. Binlerce köşesine çekilen ve içine kapananlardan biri oldu. Sonra duydum ki masumluğu anlaşılmış, göreve iade edilmiş ama emekliliğini isteyip bana eyvallah, benden bu kadar demiş. Öyle zannediyorum hayata ve bu hayatı kendisine reva görenlere küsmüştür.

Geri iade olunca göreve dönmesini isterdim. Çünkü devletin böyle değerlere ihtiyacı vardı. Ama dönmedi.

Niçin dönsündü ki? Kolay değil FETÖ isnadını kaldırmak.

Hoş dönse de işini halletti, döndü diyecekti çoğumuz. Çünkü bu çoğumuza göre ateş olmayan yerden duman çıkmazdı. FETÖ’cü denmişse vardı bir şeyler.

Yine bu çoğumuza göre kendisine niye böyle bir isnat yoktu. Yeter ki birine FETÖ’cü densin. O kişi masum olduğunu kimseye anlatamaz, kimseye ispat edemezdi. Aklansa bile bu toplumun çoğuna göre o kimsenin aklanması şaibeliydi.

Ki bu toplumun o çoğumuza göre bu tipleri memuriyetten atmak da yetmezdi. Hapis cezası olmak üzere her türlü ceza bunlara verilmeliydi.

Bilir bilmez, elde belge olmadan insanlara FETÖ iftirası, açığa alınması, görevden atılması bizim çoğumuza göre bir şey değildi. Masum ise dönerdi. Göreve geri dönenin psikolojisi nasıl olur, hiç düşünülmedi.

Hasılı toplumun sesi çok çıkan, rüzgara ve güce göre tavır alan çoğunluğa göre kişinin FETÖ’den dolayı mağdur olduğu hiç ikna edici bulunmadı. Çünkü onlar ateş düştüğü yeri yakan familyadan değildi. Bol keseden atan tuzu kuru insanlardı. (Devam edecek)