Tüm
bunları derken birilerini üyelikten kurtarma değil niyetim. Aslında 25
Temmuz kanlı ve menfur darbe kalkışması devlet ve millet işbirliğiyle
püskürtüldükten sonra darbenin başarılı olamamasında en büyük payın sahibi
Cumhurbaşkanı’nın yapıyla ilgili tasnif ve tespiti çok mükemmel idi. Sayın
Cumhurbaşkanı yapıyı üçe ayırmış. Altı ibadet, ortası ticaret, üstü ihanet
şebekesi. Ticaret ve ihanet şebekesi ile mücadelemizi sürdüreceğiz. İbadet
kesimine dokunmayacağız demişti.
Bu
güzel ve yerinde tasnif ve tespitten maalesef sapıldı. İhanet şebekesi zaten
atı alıp Üsküdar’ı geçmiş, yurtdışına kapağı atmıştı. Ticaret erbabının çoğu da
mal, emval ve yatırımını yurtdışına kaçırmıştı. Geriye dokunmayacağız denen ve
bir zamanlar altın nesil denen ibadet kesimi kaldı. Bunlar da yurt içinde
işinde ve gücünde idi. Bir FETÖ varsa o zaman bu FETÖ ile nasıl mücadele
edilmeliydi? Sonra halk ne derdi? Hani sizin FETÖ’cüler diyecekti? Devlet de
sürek avına çıktı. Bula bula elde kalan ibadet kesimi kalmıştı. Darbeden bu
yana içeri atılan, hakkında işlem yapılan, devlet göreviyle ilişiği
kesilenlerin çoğu bu ibadet kesimi idi. Yani yapının cemaat boyutuydu. Yapı,
örgüt ve cemaat boyutu itibariyle bir ayrıma tabi tutulmadığı için yapı ile şu ya
da bu şekil irtibatı olan veya irtibat kurmuş olanlar FETÖ’cülükle damgalandı.
Yurtdışına
kaçmadığı halde FETÖ’cü olan yok mu? Varsa da onların çoğu lekelenmedi. Onlar
bir şekil paçayı kurtardı. Her biri gemisini kurtaran kaptan oldu. Lekelenmedikleri
gibi bugün çoğu etkili ve yetkili durumdalar. Bu tipler dün yapıyı öven,
göklere çıkaran, bugün küfreden ve bela anan kesimdir. Dün överek, yapının
güçlü olduğu zamanlarda işlerini yürüttü. Bugün küfrederek işlerini yürütüyor.
Çekirdekten yetiştirilmiş kişilerin devletin üst kademelerinde görev yapıyor
olması, mahkeme kararıyla bylock kullandığı tespit edilen kişinin seçimli de
olsa devletin bir organında başkan olması verebileceğim örneklerdendir.
Cumhurbaşkanı
17-25 Aralık süreci ile birlikte bu yapı ile mücadele etse de yapının iç yüzü
15 Temmuzda ortaya çıktı. Yapı mensuplarının kullandığı bylock 2017 yılında
Yargıtay tarafından terör örgütü üyesi kabul edildi. 15 Temmuzdan sonra FETÖ
ile mücadele adı altında kurulan komisyonların, kişinin FETÖ üyesi olup
olmadığını tespit için ortaya koyduğu kıstaslar zamanla değişti. Hatta süreç
için milat olarak 17-25’i mi, 15 Temmuzu mu baz alalım tartışması bile yapıldı.
17-25 Aralık daha baskın çıktı. 2016 yılında kurulan komisyonlar üç yıl öncesi
olan 17-25 Aralık arası kişilerde yapı ile bağını aradı. Bu bile geriye dönük
suç ihdasına bir örnektir.
Görevden
atılması gerekenler mahkeme kararı ile atılması gerekirken içinde hakim, savcı
olmayan kişiler eliyle görevlerine son verildi.
Yargıtay
2017 bylock içtihadını yeniledi. Daha önce bylock terör örgütü üyesi için
yeterli iken yeni içtihadında bylock içeriklerine bakılması, kimlerle
görüştüğünün tespit edilmesi isteniyor.
Daha
önce Bank Asya hesabı, bu bankaya para yatırma, Aktif Sen üyeliği gibi
kriterler örgüt üyeliği için yeterli iken sonraları bu kıstaslardan vazgeçildi.
Sorgusuz,
sualsiz KHK ile atılanların sayısı az değil.
Birçok
davalar Yargıtay ve Danıştay’da bekliyor. AHİM’e giden dosyalar Türkiye
aleyhine verilmeye başlandı. Yıllarca açıkta olan veya görevine son verildiği
halde geri dönenler var. AHİM’de bekleyen dosyalar karara bağlandıkça
Türkiye’nin suç dosyası kabaracak ve ülke olarak durmadan yüklü tazminatlar
ödeyeceğiz.
Anlatmak
istediğim, FETÖ ile mücadelede objektif kriterlerimiz oturmadı. Durmadan
değişiyor.
Çok uzatmadan FETÖ sınavını iyi veremedik. Haklı veya haksız çokça mağdur ürettik. Esas hainlere dokunmadık. Çünkü gücümüz yetmedi. Elde olanlarla yetindik. (Devam edecek)