18 Şubat 2024 Pazar

Rica ve Buyruk *

Buyruk, emir anlamına gelir. Buyruğumu vereceğim demek, bir işin yapılması veya bir sorunun giderilmesi için emrimi vereceğim demektir.

Rica, dileme; rica etmek, dilemek demektir.

Arz, sunma; arz etmek ise sunmak, göstermek ve saygı ile bildirmek anlamına gelir.

Devletin yazışma dilinde istek ve talepler arz ve rica ile belirtilir. Alt makamda olanlar yazının içeriğinde isteğini belirttikten sonra gereğini arz ederim şeklinde yazıyı bitirir. Makam yönünden aynı seviyede olanlar yine arz ederim şeklinde yazar. 

Rica ederim şeklinde biten yazılar ise üst makamdan gelen yazılarda kullanılır. Yukarıda belirttiğim hususların yapılmasını istiyorum anlamına gelse de üst makamdan gelen rica ederim ifadesi emir anlamını içerir. Mutlaka yerine getirilmesi gerekir. 

Rica, mutlaka yerine getirilmesi gereken bir talimat olsa da içerdiği anlam itibariyle meramını güzel bir şekilde ifade eden şık bir kelimedir. İtici değildir. Kendisine rica edilen bu ricada gocunma ve gereğini yerine getirmek için çaba sarf eder.

Resmi yazışma dilinde her ne kadar ricayı üst makamdaki alt makamdakine ifade için söylense de rica kelimesi halk arasında makam, mevki ve statü gözetilmeden herkes birbiri için kullanır. Efendim, sizden bir ricam olacak, bir ricam var, şeklinde. Bundan da kimse gocunmaz.

Yazışma dilinde alt makamdakinin kullandığı arz ederim ifadesi ise halk nazarında pek kullanılmaz. Kullanılsa da pek şık görülmez.

Emir ve talimat kelimeleri ise konuşma dilinde üst makamdakilerin özellikle siyasilerin, emrinde çalışanlar için söylediği kelimelerdir. Bu konunun çözümü için bakanıma emir verdim, talimat verdim denir. Bu ifadeler de çok itici değildir.

Hasılı arz ve rica, emir ve talimat bu ülkenin hem devlet dilinde hem de halk arasında az veya çok kullanılır.

Bu kelimelerin yanında emir ve talimat anlamına gelen buyruk kelimesi var ki bu kelime ne halk arasında kullanılır ne de de devlet dilinde. Bu kelime ancak masallarda ve padişahların fermanlarında kalmıştır.

Birileri, masal ve padişah fermanlarında geçen, ancak unutulmaya yüz tutmuş buyruk kelimesini kelime hazinemize yeniden kazandırmak istemiş olmalı ki “Buyruğumu vereceğim” deyiverdi.

Dedi demeye ama emir ve talimat anlamına gelse de çoğu dinleyenler nezdinde bu ifade garip karşılandı. Çünkü itici bir kelime buyruk. Aynı zamanda padişahlığa özenme şeklinde anlaşıldı.

İnternet sitelerinde haber olan bu “Buyruğumu vereceğim” sözü bana da itici geldi. İrticalen söylenen bir kelime olsa da ben olsam böyle bir ifade kullanmazdım. Bunun yerine “Emir vereceğim, talimat vereceğim, rica edeceğim” şeklinde ifade ederdim. Farklı kelime kullanacağım diye bir şeylere özenti duymanın veya böyle algılatmanın bence hiç gereği yok. Çünkü bu buyruk, içinde kibir ve büyüklenme barındırır. Tevazu varken büyüklenme neyimize değil mi?

*21/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

17 Şubat 2024 Cumartesi

Ya Tuz Kokarsa *

Bir sorunun düzeltme ve iyileştirme imkanı varsa ona çözüm bulunabileceğini, fakat düzeltme ve iyileştirme aracı bozulduğunda durumun çözümsüz olduğunu ve işin daha da kötüye gittiğini ifade etmek için "Et kokarsa tuzlanır. Ya tuz kokarsa ne yapılır?" atasözü kullanılır. 

Bu atasözü genelde adaletle ilgili işlerin düzgün gitmediği, adaletin yerlerde süründüğü, adaletten ümit kesildiği, şeriatın kestiği parmağın acıdığı, ceza yasasının kişilere had bildirmek için kullanıldığı, adaletin yerini bulmadığı, adaletle ilgili kararların uygulanmadığı; yasama, yürütme ve yargı kuvvetler ayrılığına riayet edilmediği durumlar için söylenir.

Anayasamızda hukuk devleti olduğu yazsa da hukuk devleti olmaktan çok uzak olduğumuz aşikardır. Çünkü hukuk devletinde taşlar yerine oturmuştur ve bu hukuk adalet dağıtır. Biz olsak olsak kanun devleti olabiliriz. Kanun devletine ise gücün adaleti diyebiliriz ki buna dağ kanunu dense yeridir. Dağ kanunu ise gücün istediği şekilde karar vermek demektir.

Adına ister hukuk ister kanun devleti desek de mülkün temeli olan adaletimiz adalet dağıtmıyor. İnsanlara ceza vermek de çok kolay, ipten almak da. 

Anayasamız ve kanunlar mükemmel olmasa da ağır aksak işleyen bu yargıdan adalet dağıtması beklenir. Yargımızın da adalet dağıtmadığı bir gerçektir. Çünkü yargımız hiç olmadığı kadar müdahaleye açık durumda. Görüntü, kimseden emir ve talimat almaması gereken yargımızın emir ve talimatla iş yaptığı, işi kılıfına uydurarak karar verdiği yönünde. Kısaca adrese teslim kararlarla karşı karşıyayız.

Yine bir ülkenin adalet göstergesi, verilen kararların uygulanmasıyla da yakın ilişkilidir. Yargının verdiği kararlar içimize sinse de sinmese de uygulanması gerekir. Çünkü hukuk devleti olmanın gereğidir bu. Eğer kararlar uygulanmıyorsa o devlette adaletten bahsedilemez.

Örnek vermek gerekirse, Anayasa Mahkemesi bireysel hak ihlal kararı veriyor ama bu karar uygulanmadığı gibi aksi karar uygulanıyor. 

Bir başka örnek, Danıştay 400 kadar hakim ve savcının göreve iade kararını veriyor. Yürütme bunu yerine getireceği yerde uygulamayacağı yönünde ihsası reyde bulunuyor. 

Bir başka örnek, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bir vatandaşın müracaatını değerlendiriyor. Yargılamada ortaya konan delillerin sübjektif olduğu, kişinin mağduriyetinin giderilmesi gerektiği yönündeki kararını ülkemiz uygulamıyor. 

Bu konuda vereceğimiz örnekler çok. Bu üç örnek bile mevcut Anayasa ve yasaları çiğnediğimizin bir göstergesi. Nihai merci olan Anayasa Mahkemesinin kararı yok hükmünde sayılıyor. Yine uygulamak zorunluluğumuz olan Danıştay kararını hiçe sayıyoruz. Yine imza koyduğumuz ve bizdeki kanunların üstünde kabul ettiğimiz AİHM kararını siyasi deyip uygulamıyoruz. Halbuki karar siyasi olsa da yanlış olsa da hoşumuza gidip gitmese de bu kararları uygulama yükümlülüğümüz var. 

Kısaca ülkemizde adalet adına katliam yapılıyor, hukuk yok sayılıyor. Bu da meselenin etin kokmasının da ötesine geçildiğini ve tuzun koktuğunu işaret eder.

*23/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

14 Şubat 2024 Çarşamba

Ülkenin CHP Sorunu *

Şu iyice belli oldu ki bu ülkenin en büyük sorunu müzmin muhalif, kurultay ve birçok kliği bünyesinde barındıran CHP'dir.

Bu partinin ne kendine ne seçmenine ne de ülkeye hayrı vardır.

Bu parti için ülkenin  önündeki en büyük takoz dense yeridir.

Kendisi bir türlü iktidar olamadığı gibi yeni bir alternatifin ortaya çıkmasının önündeki en büyük engeldir.

Ülkeyi alternatifsizliğe mahkum eden yegane ve tek partidir.

Ne iktidar olur ne de kalabalık ettiği alanı bir başkasına bırakır.

2023 Cumhurbaşkanı ve genel seçimleri, 31 Mart 2024 mahalli seçimleri iyice gösterdi ki bu partinin iktidar olma, ülkeyi yönetme diye bir derdi yoktur.

Bugün bütün partiler bir araya gelip şu parti bir iktidar yüzü görsün, hiçbirimiz aday göstermesin, aday gösterecekse de formalite gereği aday göstersin ve kimse seçime asılmasın. Yeter ki bu parti bu ülkeyi yönetsin dese, inanın iktidar olmamak ve ülkeyi yönetmemek için ellerinden geleni artlarına koymazlar. Ne yapıp ne edip rakiplerine seçimi altın tepsi içerisinde sunarlar. Çünkü 2023 seçimlerinden beri yaşadığımız, bu partinin iktidar olma gibi bir derdi, ideali ve hesabı yok. Mahalli seçim sathı mailine girilmiş olmasına rağmen partide suların bir türlü durulmaması da bunu göstermiyor mu?

Partileri, Cumhuriyet'in adı olsa da partileri Cumhuriyet ile yaşıt olsa da partilerinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olsa da Türkiye'nin en eski partisi olsa da Cumhuriyet'i kuran parti olsa da üzerinden bin yıl geçse de bu parti daha partileşmesini bile gerçekleştirememiş bir partidir.

Partinin misyonunun, hep kaybetmek ve başkasını kazandırmak için bir aksesuar görevini üstlenmek olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır.

Bu parti ne kitle partisidir ne de ideolojik bir partidir. 

Bu parti mutlu azınlık partisidir. Kendilerinin kalesi olan az sayıdaki şehrin belediyesini kazanıp bu belediyeleri yönetmek kendilerine yetiyor da artıyor. Parti içinde bunun kavgasını veriyorlar.

Bu parti sorumluluktan kaçıyor. Seçmeniyle ve ülkeyle dalga geçiyor.

Bu partinin seçim kazanma yerine bir başkasına nasıl seçim kazandırırız misyonu var. Bu misyonun dışına çıkmıyor.

Ne halkı tanır ne halkın değerlerini bilir ne kendisini yeniler ne seçime asılır.

Bu partiden, bir seçim nasıl kaybedilir

O yüzden ülkenin bu kötü gidişatına ve yönetim zaafından dolayı ülkeyi nicedir yönetenlere kızmayı bırakalım. Kızılacaksa, siyaseti kendi içinde rekabet ve kavga etmek olarak gören bu partiyi yönetenlere kızalım. Çünkü bu parti sayesinde bu ülke alternatif çıkaramıyor ve eli mahkum tek parti ile yönetiliyor.

Hakkını yemeyelim. Bu parti hala partileşmesini sürecini tamamlamasa da bir seçim nasıl kaybedilir tecrübesinden faydalanılabilir. Çünkü bu konunun uzmanı bu partidir. Bu konuda kimse bu partinin eline su dökemez.

*19/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

Siyasette Ceket Dönemi *

Efendim, nicedir takım elbise diktirmiyordun. Şimdi o kadar ceket ölçüsü aldırdın ki size ceket dikmekten bitap düştüm. Bu kadar ceketi ne yapacaksınız? Giyeceksiniz diyeceğim ama hepsini giymeye zamanınız bile olmaz.

Memnun değil misin bu durumdan?

Memnun olmaya memnunum. Bu sayede işlerim açıldı. Paraya para demiyorum. Üstelik kaça dikersin diye eskisi gibi pazarlık da yapmıyorsun. Ne diyorsam hemen veriyorsun. Allah başımızdan eksik etmesin. Yalnız merak ettim. Ne yapacaksın bu kadar ceketi?

Devir ceket devri. Malum seçim zamanı. Kendimi her yerden aday gösterme imkanım yok. Banko dediğim yerlere ehil aday arayışına da ihtiyacım yok. Elimin ulaşmadığı, kendimin aday olmadığı yerlere bu ceketlerden bir tanesini koyacağım. Bu kadar ceket bu hayat pahalılığında bana biraz tuzlu oluyor ama işin ucunda çokça belediye başkanlığını kazanma olunca bu kadar masrafa değer. 

Eskiden söylenen "Ceketimi koysam kazanırım" mı demek istiyorsun?

Aynen öyle. 

Çok iddialı değil mi bu söz? Kendine çok güvenmenin bu kadarı riskli değil mi?

Değil terzi değil. Hiç olmadığı kadar meydan benim. Seviyorum şu alternatifsiz olmayı. Seçmen sağına soluna bakıyor. Bir de bana. Rakip görünenlerin durumuna bir bakıyor. Bunlar kendilerini yönetmekten acizler. Değil ki bir şehri yönetebilsinler deyip bana yöneliyor tekrar ya da kazanamayacak adaya veriyor.

Bu kadar yani?

Görmüyor musun hallerini. Doğru dürüst aday gösteremiyorlar. Başkasını aday gösterince verip veriştiriyorlar. Ardından istifa ediyorlar. Dün karşıma birleşip çıkanlar neredeyse birbirlerinin topuğuna sıkıyor. Birbirinin karşısına aday çıkarma yarışına girdiler. Adeta kaybetmek ve beni kazandırmak için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar. Gördüğün gibi her şey lehimde. Bugüne kadar bu kadar kolay bir seçime hiç girmemiştim. Bugüne kadar nice zorlu seçimleri galip bitirdim. Değil ki bunu. 

Bu durumda seçim çalışması yapmana bile gerek yok. 

Yok tabi. Bu kadar ceketi boşuna mı diktiriyorum. Seçmen bir birbirine girmiş rakiplerime bakıyor, bir de benim cekete. Bunun ceketi yeter, bunun ceketi onlara beş çeker diyecek. Üstelik bu seçimde mevcut seçmenimin dışında kendilerinden de oy alacağım.

Nasıl? Adamlar sizden nefret ediyor. 

İki nefretten birini seçecek. Partisi kendisini aday göstermeyince kızıp bana oy verecek ya da benim dışımda parçalanmış irili, ufaklı adaylardan birine oy verecek. Bu durumda ben bu kadar adayın arasından en yüksek oyu alıp başarılarıma yeni başarılar ekleyeceğim. Bu durumda ben sevinmeyeyim de kim sevinsin.

*16/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

13 Şubat 2024 Salı

Gölge Etmemek

“İki çocuk bütün sabahı, donmuş bir göl üzerinde kayarak geçirdi. Ama sonra aniden buz kırıldı ve çocuklardan biri suya düştü. Akım onu birkaç metre uzağa çekti, çocuk bir buz tabakasının altında kalmıştı. Onu kurtarmanın tek yolu, o buz tabakasını kırmaktı.

Arkadaşı yardım istemek için bağırmaya başladı. Kimsenin gelmediğini görünce hızlıca bir kaya aradı ve olabildiğince sert bir şekilde buza vurmaya başladı.

Bir delik açana kadar tekrar tekrar vurdu, sonra kolunu suya soktu, arkadaşını tutup dışarı çekti. Birkaç dakika sonra, çocuğun bağırışlarını duyan komşular sayesinde itfaiyeciler geldi. Çocuk olanları anlatınca, küçücük bir çocuğun böylesi kalın bir buz tabakasını kırabilmesine şaştılar.

“Küçücük elleriyle buzu kırmasının imkânı yok. Bu imkansız, gücü yetmez. Bunu nasıl yaptı?” diye sordular birbirlerine.

Yakınlarda yaşlı bir adam, konuştuklarını duyunca itfaiyecilerin yanına geldi.

Yaşlı adam, “Çocuğun bunu nasıl yaptığını biliyorum” dedi.

“Nasıl?” diye sordular şaşırarak.

“Ona yapamayacağını söyleyecek kimse yoktu yanında.”

Yukarıdaki alıntı bizim için bir yol gösterici. Öyle yol gösterici ki kulağımıza küpe olacak türden. Niye derseniz? Başarılı olamamış, tabir yerinde ise bir baltaya sağ olamamış, ideal ve hayallerini gerçekleştirememiş nice insanın geçmişinde, etrafındaki insanların “Yapamazsın, edemezsin. Mümkün değil. Sen ha. Lütfen hayal kurmayalım. Senden hiçbir şey olmaz. Senden adam olmaz” türünden moral ve motive bozucu sözlerin olduğunu düşünmek lazım. Bu türden sözleri duyan birçok insan hedefine ulaşamadan pes etmiştir.

Halbuki yapamazsın, edemezsin şeyler yerine azmedersen, pes etmezsen, şöyle şöyle yaparsan, başarılı olursun şeklinde söylemek en güzeli. Çünkü böyle demek kişiyi motive eder, moral verir. Kişi en azından kendisine güvenen insanların olduğuna inanır.

Sonunda başarır ya da başaramaz. Başarırsa tebrik edilir. Başaramazsa çabası takdir edilir. En azından moral bozucu şeyler söylememek suretiyle başarısızlıkta pay sahibi olmamış oluruz.

Bu açıklamaların ardından yeniden hikayeye gelirsek, bu çocuk buzun altına düşen arkadaşını kurtarmak için etrafından bu buzu kıramazsın diyenler olsaydı, çocuk o zaman uğraşmaya gerek yok deyip arkadaşının boğulmasını beklemekten başka bir şey yapmayacaktı. Moralini bozacak kimsenin olmaması, çocuğun arkadaşını kurtarmak için arayış içine girmesi sonucunu doğurmuştur. Bu çabası da arkadaşını kurtarmasına sebep olmuştur.

O yüzden bir şey yapamıyorsak, taşın altına elimizi koymuyorsak bile birilerinin ideallerini yok etmemek için en azından gölge etmemek lazım. 

Siyasete Girmelisin!

Moralin bozuk gibi?

Nasıl bozuk olmasın. 

Hayırdır?

Bir meşgale arıyorum. 

Var ya meşgalen. 

Var olmaya vardı ama yol göründü bana. 

Niye?

65'imi doldurunca postalayacaklar beni.

Yeter çalıştığın. Çekil köşene otur. Torun sev. Gez dolaş. 

İyi de ben çalışmadan edemem ki. Üstelik vücudum dinç. 

Dinç olmaya dinç. Nice gençleri cebinden çıkarırsın. 

Öyle de kimse iş vermiyor. Şöyle bir nabız yokladım. Yaşımı gören bize yaramazsın diyor. Devlet kapının önüne koyuyor. Özel sektör yüzüme bakmıyor. Geri kalan ömür gezip dolaşmakla, evi beklemekle geçer mi? Bana bir yol göster.

Seni bu yaşta kabul eden bir yer var. 

Neresi neresi? Söyle lütfen.

Siyasete atıl. 

Olur mu bu yaştan sonra? Kim kabul eder beni? Sonra ne anlarım ben siyasetten?

Her işin ve yerin yaşı vardır ama siyasetin yaşı yoktur. Ayrıca bizde siyaset genç ve orta yaş işi değil, yaşlı işi. Nice yaşını başını almış kişiler bu sektörde hala at koşturuyor. Konuşmakta zorlanıyor, yürümekte güçlük çekiyor ama yeter artık, benden bu kadar demiyor. Siyasetten anlamam demen de bir nevi tecahülüarif. Bu ülkede yaşayıp da siyasetten anlamayan var mı? Hepimiz birer siyasetçiyiz. Bugün siyaset yapanların senden bir artısı yok. Bir de vekil ya da belediye başkanı falan seçilirsen, yaşadın. Bırakmak istesen bile bırakamazsın.  Çünkü talih kuşu ahir ömründe konmuş demektir. Bil ki cenazen devlet töreniyle Meclisin önünden kalkar. Emekliliğin üzerine bir dönem de vekillik yaptın mı senden sonra eşin de ihya olur.

Sevdim bu işi şimdiden.

Isınmaya başla vakit geçirmeden. Gelecek vadeden partilerin kapısını aşındırmaya başla şimdiden. Bu arada beni de görmeyi unutma.

12 Şubat 2024 Pazartesi

Kale Şehirler *

Şu şehir, şu bölge falan partinin kalesi tabirlerini siyasette çok duyarız. Gerçekten de öyle ilçe, il ve bölgeler vardır ki siyasi partilerin kalesidir. Bu durum geçmişten günümüze hep böyle olmuştur. Bu şehirlerde kolay kolay ne vekil sayısı değişir ne de belediye başkanı. Partiler, adı geçen kalelerinde adeta ceketlerini koysalar seçimi kazanmaları kesindir.

Kale olan şehirler, siyasi partiler için seçimin altın tepside sunulduğu, sonucun baştan belli olduğu, heyecanın fazla olmadığı çantada keklik yerlerdir. Partiler daha önceki aldıkları oy oranını yükseltme ve rekor kırma peşindedir bu tür seçim bölgelerinde. Kalesi olmayan partiler için bu tür yerler bir önceki seçim sonucunu koruma ve artırma başarısını yakalama, aday çıkarmış olmak için ve laf olsun diye seçime girilen yerlerdir.

Kişilerin kimliği olduğu gibi şehirlerin de bir kimliğinin olması normaldir. Bu tür yerlerde vekil ve belediye başkanı seçilenler görevlerini layıkıyla yaptıkları, şehirlerini güzel bir şekilde temsil ettikleri, şehirlerine katma değer ürettikleri, seçmen oy verdiğine pişman olmadığı takdirde bu şehirlerin bir partinin kalesi olmasında hiçbir sakınca yoktur.

Siyasi partilerin kalesi olan şehirlerde sakınca, seçimin alternatifinin olmamasıdır. Seçim çantada keklik olunca siyasi parti ciddi ve donanımlı aday göstermeyebiliyor. Seçilecek aday doğru dürüst seçim çalışması yapmıyor. Seçildiği zaman doğru dürüst hizmet etmeyebiliyor. Niye hizmet etsin değil mi? Çünkü çalışsa da çalışmasa da nasılsa başka parti seçimi kazanamıyor. Partisi diğer seçimde kendisini aday göstermese bile gösterilecek aday nasılsa yine partisinden olacak. Yeni seçilen enkaz devraldım demeyecek. Eksik, aksak yönler ortaya dökülmeyecek.

Kale bilinen şehrin insanı ise belediye başkanının ve vekillerin çalışmasından memnun olmasa bile bizim partinin insanı deyip karizmayı çizdirmemek için yine oyunu aynı partiye veriyor. Bir nevi inatlaşıyor. Yeter ki kale başka partiye teslim edilmesin.

Kale olan şehirlerin rengi değişmeyince bu tür şehirler diğer şehirlere oranla daha az hizmet alıyor, birçok şehir daha da gelişirken buralar yerinde sayıyor.

Bu problemi çözmenin yolu, seçmenin bazen sağ gösterip sol vurmasıdır. Yani X partisinin kalesi olan şehirleri bazen Y partisi, Y partisine ait olan şehirleri de bazen X partisinin kazanmasıdır. Böyle olduğu takdirde siyasi partiler bir yeri kendilerinin kalesi görmez. Hizmeti aksatmaz. Çalışmadığım takdirde diğer parti burayı kazanır endişesi taşır ve var gücüyle şehrine hizmet eder. Bu da o şehir insanına yarar.

Kısaca, kale olan şehirler hiçbir partinin çiftliği olmamalı. Buralar sonucu baştan belli seçim bölgesi olmamalı. Buraları elinde bulunduran siyasiler rakibin nefesini arkasında hissetmeli. Partiler arasında eşit rekabet şartları olmalı. İyi olan, iyi aday çıkaran seçimi kazanmalı ve o şehri yönetmeli.

*14/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.