24 Kasım 2020 Salı

Bir 24 Kasım Günü Evimde Beklerken-e- Ben

Midem bayram ederdi her 24 Kasımda,

Çünkü hep bir yemek daveti alırdım o gün.

Önce ne gerek vardı? Zahmet ettiniz derdim.

Ardından tıka basa yer, bir güzel stoklardım.



Öyle yerdim ki “midem yeter artık” dedikçe,

Karnım, “daha stoklanacak yer var” derdi.

Ben ise bir yediğime, bir de kalana bakar,

Rabbim, “Ne olur, midemi büyüt” derdim.



Yediğim, beni biraz rahatsız etse de

Gözüm yiyemediklerimde kalırdı.

Çünkü diğer günleri de düşünmeliydim.

Zira kolay mı bir 364 gün daha beklemek.



Böyle günlerde karnım davul gibi şişerdi.

Neredeyse ayaklarımı göremez olurdum.

Ama olsun. Zira ayaklara düşman bakardı.

Ben ayağa değil, mideme bakmalıydım.



Zaman zaman bu öğretmenler gününü niçin Miladiye göre kutlarız?

Hicri takvime göre kutlasak olmaz mı derim.

Hiç olmazsa bir sonraki öğretmenler gününü bir 11 gün önce kutlar,

Midem böylece erkenden bayram eder derdim.



Dengesiz beslenmeden dolayı göbek iyice çıkınca,

Ayaklarıma bakanlar göbeğime bakar olunca,

Dedim ki şu göbeği eriteyim,

Bir sonraki günümde daha fazla stoklayayım.



İşin ucunca daha fazla yemek yemek olunca,

Yürümeye sarıldım dört elle.

Nasılsa ayaklarım çekecekti ceremesini,

Dağ, bayır demedim, uzun –ince yürüdüm.



Ayaklarıma kara sular indikçe,

Nefes nefese kaldıkça,

Kendi kendime yeter dedikçe,

İçimden bir ses 24 Kasımı hatırlatırım dedi.



Yürüdükçe yürüdüm, abarttıkça abarttım.

Sonunda göbeği erittim ve bir deri, bir kemik kaldım.

Zira midem boş, göbeğim stoklarını eritti.

Gördüğünüz gibi bir 24 Kasıma hazırım.



Dersim 16.30’da başlayacak olmasına rağmen

Olur ya bir telefon, bir davet alırım dedim.

Sabah erkenden kalktım.

Urbalarımı giydim.



Ama şu saat oldu,

Ne arayan var ne de soran,

Beklediğim yemek daveti gelmedi bir türlü.

Neymiş de salgın varmış.



Salgın var diye aç mı duruyorsunuz?

Yemeden-içmeden ne yapıyorsunuz?

Bilin ki salgın beni götürmezse,

Açlık alıp götürecek beni.



Diyelim ki salgın var,

Beni korumak istiyorsunuz.

İyi de! Bugün ben daş kökü mü yiyeceğim.

Sonra bu kadar hazırlığı niye yaptım ben?



Tamam, salgın var,

Lokantalarda servis yok.

Bunu bahane etmeyin.

Evlere servis yapıyorlar.



Bu alternatifi düşünün,

Öncesinde benden adresimi isteyin.

Ardından lokantacınıza bir alo deyin.

Ne olur! Bu garibi bugün, gününde sevindirin.



Şayet bunu yapmaz iseniz,

Umduğum dağlara karlar yağar ise,

Bağrıma taş bastırır,

Yemen fukarası gibi beklerim umutla.



Daha olmadı. Ne umdum ne buldum derim.

Kendi ikramımı kendime yaparım.

Giyerim eşofmanlarımı ve spor ayakkabımı,

Veririm kendimi yeniden yollara.



Zaten tok karna yürünmez,

Yürürken aç be aç olunmalı.

Zaten kim ölmüş acından?

Bu da benim kendime bir ödülüm olur.


Kaldı 800 km'yi bitirmeye 8 km,

Gider yürür gelirim onu da

Bugünkü ödülüm de bu olur.

Dönüşte tuz, ekmek yerim.



İnanmam, şaka yapıyorsun derseniz,

Derim ki hiç şaka yapar tarafım var mı?

Bilin ki hiç olmadığım kadar ciddiyim.

Zira aç ayı oynamaz ve aç köpek fırın deler.



Derseniz ki bu yazdığın nesir mi yoksa nazım mı?

Yüce der ki ne nesre benzer ne de nazma.

O zaman niye yazdın denirse,

Derim ki aç karna ne yazdığımı biliyor muyum ben?

 


22 Kasım 2020 Pazar

Sorunun Kaynağını Sonunda Tespit Edebildim *

Online ders için okul yönetiminin atadığı az sayıdaki derslere girdikten sonra MEB, EBA harici platformlarda ders işlemeye izin verdi ve EBA üzerinden ders atama işleri, öğretmene bırakıldı. 

Okul, pazar akşamı haftalık ders programını yaptıktan sonra programımızı e posta adresimize gönderdi.

EBA harici ders atama nasıl yapılır bilmem ama iş başa düştü. Oturdum bilgisayarın başına. Önce ders atamanın nasıl yapılacağını gösteren videoyu birkaç defa izledim. Videoyu izledikçe teknoloji özürlü benim cahilliğim gitti ve bu işi yapabileceğime güvenim geldi.

Verilen ders programına göre ilk atamayı yaptım. Kayıt yapmadı. Tekrar tekrar kaydettim yine olmadı. Bu durumu whatsapp grubu üzerinden öğretmenlere sordum. "Sistem öyle diyor bazen ama az sonra ders atamasını yapıyor" cevabını aldım. Atadığım dersi, bildirimlerde görmek için gözüm ekranın üzerine gitti gitti geldi. Nedense görmek istediğim bildirimi göremedim. Sisteme kızdım. Zira sistemin bana bir garezi olmalıydı. Sistem derken MEB'e kızıyorum. Daha doğru dürüst alt yapıyı hazırlamamış diyorum.

Bu sınıfın dersini bırakıp bir başka sınıfın ders atamasını yapmaya kalktım. "Ders atadığınız sınıfın o saatte atanmış bir başka dersi olduğundan dersiniz atanmamıştır" uyarısını aldım. Sil baştan yeniden denedim. Aynı uyarıyı aldım. Gruptan öğretmenlere "Arkadaşlar! Falan sınıfa şu saatte kim ders atadı ise düzeltebilir mi" şeklinde yazı yazdım. Kimse oralı olmadı. Bu öğretmen milleti de bir alemdi. Benim saatime ders ataması yapıyor ve üzerine almıyor. Vah ki vah!

Bu sınıfı da bırakıp bir başka sınıfın ders atamasını yapmayı denedim. "Canlı dersi ata butonu aktif olmadı. Bu da bir başkasının bu saate ders atadığı anlamına geliyormuş. Nasıl kızmam ilgili müdür yardımcısına. Kendisinin yapacağı işi bize bıraktı, üstelik bu işi nasıl yapacağımızı bir güzel izah bile etmedi diyorum.

Bir başka sınıfı denedim. Ekranın üstünde kırmızı bildirim göründü. Hele şükür ki oldu. Bir sevindim bir sevindim. Ne de olsa kedi olalı bir fare tutmuştum. Hemen diğer bir dersi atadım. O da oldu. 

Az sonra atadığım dersleri görmek için bildirimlere girdim. Ne de olsa uzun bir uğraştan sonra emeğimin karşılığını görmüş, bazı sınıflara ders atayamamışsam da ilk mahsulümü almıştım. O da ne! Bir anormallik vardı. 10.30'a atadığım ders, 11.30'a atanmış görünüyordu. Sanırım saati yanlış yazdım diyerek atadığım dersi sildim. Seçtiğim saati tekrar tekrar kontrol ettim ve dersi atadım. Zoom'da dersin başlangıcı 10.30 görünürken EBA'da yine 11.30 gösteriyordu. Atadığım dersi yeniden sildim ve tekrar atama işlemi yaptım. Saati seçeceğimde saati yine yanlış yazmayayım diye kol saatime, cep telefonunun saatine, bilgisayarın saatine ve seçtiğim saate baktım. Hepsini teyit ettikten sonra ders atamayı yaptım. 10.30'a atadığım ders yine 11.30 görünüyordu. Öğretmenler grubundan biri "Arkadaşlar, şu saate kim ders atadı? Silebilir mi" dediyse de bu sefer ben üzerime almadım.

Gecenin 11 sularında cepten bir öğretmeni aradım. 10.30'a atadığım ders, 11.30’a dönüşüyor. Sizde de böyle oluyor mu dedim. “Hayır” dedi. “Ben atama yaptım ve saat de doğru” dedi. Bilgisayarın saatini kontrol eder misin dedi. Hem de kaç defa kontrol ettim ve bilgisayarımın saati de doğru dedim. Teşekkür edip telefonu kapattım.

Gecenin bir vaktine kadar ders atayamamamın nedenini öğrenmeye çalıştım. Çoğunluk atama yapabildiğine göre acaba hata bende olabilir miydi? Bunu, daha içimden geçirir geçirmez egom ve nefsim "Ne münasebet! Senin ne suçun olabilir ki! Zira sen elinden geleni yaptın. Ki sen, sütten çıkmış ak kaşıksın" dedi. O zaman mesele ne idi? Alt yapısından dolayı MEB'e, okul idaresine, öğretmenlere kızdım. Ne kadar kızdımsa da kızgınlığım beni kesmedi. O zaman başka kime kızayım derken imdadıma dış güçler geldi. Tabi ya! Nasıl da aklıma gelmedi. Dersimi bir saat sonrasına atama işi, dersimi sabote etmek amacıyla ancak dış güçlerin işi olabilirdi. Zaten her taşın altından onlar çıkmıyor mu? Zira büyüklerimizden dış güçler sözünü çok duyduk. Onlara yapan dış güçler bana da hayli hayli yapabilirdi. Bu gerçeği, aklımın bir köşesine yazarak yatağa girdim ve sabahki derslerimi EBA yerine Zoom üzerinden yapma kararı aldım. Okul idaresi "Sayın hocam, ders atamanızı niçin yapmadınız" derse dış güçler bana engel çıkardı diyeceğim.

Okuldan kimse niçin EBA üzerinden dersini yapmadın demedi. Öğrencilerime mesaj göndererek onları Zoom'a yönlendirdim. 

Tüm öğretmenler, EBA üzerinden derslerine giriş yaparlarken ben, derslerimi üç gün boyunca Zoom'dan işledim. Aynı zamanda zaman zaman EBA üzerinden ders atamayı denedim, olmadı.

Sonunda burnumdan kıl aldırmayı göze alıp büyük bir tevazu örneği göstererek bilgisayarın sağ alt köşesindeki saate sağ tıkladım. “Tarih ve saati ayarla” kısmını seçtim. “Saat dilimini değiştir” seçeneğine girince, bir de ne göreyim! Benim bilgisayarımın saati İstanbul yerine Avrupa saatine ayarlı. Kimseye bir şey demeden ve belli etmeden, bir el çabukluğuyla Avrupa'yı, İstanbul'a çevirdim. Ardından perşembe ve cumanın derslerini tereyağından kıl çeker gibi bir çırpıda atadım. Gördüğüm şu ki ne sistemde bir sıkıntı vardı ne bir öğretmen benim dersimin yerine yanlış ders atamıştı ne de okuldan kaynaklanan bir hata vardı. Tüm suç, Avrupa ayarlı bilgisayarımın saatinde. Hasılı suç unsuru benim evimden çıktı. Dış güçler, bilgisayarım vasıtasıyla evime kadar girmiş, beni yönlendiriyor. "Ah şu dış güçler!" dedim. Ardından iyi ki varsınız dış güçler dedim ve içimin yağları eridi.

Konuyu yazı konusu edinmemin sebebi, bu işin arkasında dış güçlerin olduğuna sizi ikna etmektir. Sizi ikna edebilirsem ben de mecburen ikna olacağım.  


*25/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

Saygı Duyduğum ve Saygı Duymadığım Tipler *

Bir kişi, önceki fikir ve görüşlerini değiştirdiği zaman onun için "Hızlı bir 'U dönüşü' yaptı", zaten onun için " Dün dündür, bugün de bugün" ve nihayet "Tükürdüğünü yaladı" denir. Özellikle siyasilerimizde görünür bu özellikler. Hatta "Dün dündür..." deyimi bir siyasimizle özdeşleşmiştir. 

Fikrini değiştirenler, bu zikzakları yüzünden topluma pek güven vermezler. Bu güvensizliği ifade etmek için de "Onun son dediğine bakmak lazım" denir. 

Bir insan daha önce savunduğu bir fikir ve görüşünü değiştiremez mi? Elbette değiştirebilir. Yaş, ortam, şartlar, zaruretler, kişinin kendini geliştirmesi, olayın perde gerisini ve iç yüzünü öğrenmesi gibi nedenlerle kişi, önceki görüşlerini değiştirebilir. Çünkü yeni bir bakış açısı geliştirmiştir. Bu da doğaldır. Zaten görüşler değişmezse herkes ve her şey yerinde sayar. Bu da gelişmenin önündeki en büyük engeldir. Bundandır ki "Değişmeyen tek şey değişimdir".

Kendini geliştirerek veya gerçeği görerek fikrini değiştirenlere saygım vardır. Aynı zamanda önceki fikrini değiştirdikten sonra kamuoyuna yeni fikrini açıklamadan önce "Ben bu konuda daha önce şöyle düşünüyordum. Bunun yanlış olduğunu öğrenmiş ve tespit etmiş durumdayım. Kitleleri bu konuda yanılttığım için üzgünüm. Bundan sonra bu konuda şu görüşü savunuyorum" diyerek özeleştiri yapanlara da saygım vardır.

Yerinde sabit kalan sabit fikirlilere saygım olmaz. Zira bunlar gelişimin önündeki en büyük engeldir.

Şu tiplere ve fikir ve görüşünü şu şekil değiştirenlere hiç saygım olmaz:

1.Nabza göre şerbet verenlere,

2.Hem nalına hem mıhına vuranlara,

3."Bu benim kırmızıçizgimdir", " Nefes aldığım müddetçe bu böyle olacaktır... " şeklinde görüş belirtip sonra hiçbir şey olmamış gibi görüşünü değiştirenlere ve bu değiştirdiği fikrinden dolayı kamuoyunu bilgilendirmeyenlere,

4.“Efendim! Siz bu konuda daha önce şöyle demiştiniz” diyenleri azarlayanlara ve onları düşman belleyenlere, yok böyle bir şey diyenlere, (Böyle bir soruya karşılık, kızmadan “Evet efendim! Ben daha önce bu konuda dediğin gibi düşünüyordum. Maalesef yanlış olduğunu fark ettim. Şimdi o görüşümü terk ettim”, diyenlere de saygı duyarım. En azından görüş değiştirdiğini kabul etmiş demektir.)

5.Sevip saydığı kişilerin düştükleri çelişkisini görmeyenlere, görmek istemeyenlere, sessiz kalanlara, hatta bu durumu savunmaya kalkanlara,

6.Sevip saydığı kişinin çelişkisini dile getirenlere “Ama efendim, bunu yapmayan mı var. Siz de yaptınız ve yapıyorsunuz. Ayrıca bu konuda kimse sizin elinize su dökemez” savunması geliştirenlere,

7.Rakip gördüğü ve nefret ettiği kişilerin gözündeki çöpü görürken sevdiklerinin gözündeki merteği görmeyenlere vs.

Bu tip ve görüşte olanlar, itibarlı koltuklarda oturabilirler, şan ve şöhret sahibi olabilirler, kamuoyunda saygı da görebilirler. Benim nazarımda saygıya layık değildirler. Bunlar, yazımın girişinde yazdığım “Dün düncüler”, “U dönüşçüler” ve “Tükürdüklerini yalayanlardır”. Zira zamanında boyundan büyük laflar etmişler, büyük lokma yemeyip büyük konuşmuşlardır. Konuşurlarken de mangalda kül bırakmayanlardır. Bu tiplerin değiştirdiği fikir ve görüşlerin de kimseye bir faydası olmaz. Ancak zararı olur.


* 06/09/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

21 Kasım 2020 Cumartesi

Parkta Kahvaltı Keyfi *

 Yürüyüş rotamı bazen evimin yakınındaki meşhur parka çeviririm. 800 metre yazılı parkurda 10 tur atarım. Ayaklarım, tutturduğum bir tempo ile parkuru arşınlarken zaman zaman gözüm kamelyalara kayar. Niyetim, yürüyüşümü sonlandırdıktan sonra boş bir kamelya bulup orada teşehhüt miktarı soluklanmak.

Ama boş kamelya bulmak ne mümkün. Grubun biri gidiyor, diğeri geliyor. Zira kamelyalar sabahtan akşama kadar birçok gruba ev sahipliği yapıyor. Gelen gruplar, gelip geçenin soluklanmak için oturduğu gruplardan oluşmuyor. Çoğunluk, planlı ve programlı bir şekilde kimi arabasıyla kimi de yürüyerek gelip kamelyalara bir bir yerleşiyor. Hiçbirinin de eli boş değil. Hepsi hazırlıklı geliyor.

Yeter ki eşleri işe gitmiş olsun. Eşlerini işe gönderdikten sonra mutfağa inerek tüm hünerlerini sergiliyorlar. El emeği, göz nuru ve el yapımı nevalelerini, kurdukları sofranın üzerine boşaltıyorlar. Menüde kavun bile var. Milli içeceğimiz çayı söylemeye gerek yok. Ye ye bitmiyor. Zaten aceleleri de yok. Öğleye hatta öğle sonrasına kadar devam ediyor parktaki bu kahvaltı keyfi. Altı iyi dolunca muhabbet de çok koyu oluyor. Ne konuştuklarını en iyi kamelyalar bilir. Üzerine demli çay da çok iyi gider. Kahvaltı dediğin böyle olur, düşman çatlatan cinsten. Öyle sabahın köründe işe gidecek eşle birlikte kalkıp kahvaltı hazırlayıp kahvaltı yapmak, olacak şey değil.

Ağırlık müdavimlere bakınca sanırsın ki belediye bu parkları bunlar kahvaltı yapsın diye yapmış.

Parkın öğleden sonraki sakinleri ise yine eş-dost, yakın/uzak akraba, komşu ve gün arkadaşları... Bunların menüsü de zengin. Üzerine içilecek çay öncesi günlerde, ne yeniyorsa onlar var. Tek eksikleri kuş sütü. İnşallah o da olur bir gün. Öğle saatlerinde başlayan bu yemek, öğle ve akşam yemeğini kapsayacak şekilde akşam saatlerine kadar muhabbetle birlikte devam eder.  Muhabbeti bozan tek şey, akşama eve gelecek eşin işten aç gelmesi. Ha akşam yemeğini de sabah kahvaltısını işinde yaptığı gibi yiyerek gelse kıyamet mi kopar…

Neyse pandemiye rağmen parkta kahvaltı ve yemek keyfi hız kesmeden bu şekil devam etti.

Ama bugünlerde salgına bile meydan okuyan yemeli-içmeli park muhabbetleri bugünlerde kesildi. Ne kahvaltı yapan var ne yemek yemeye gelen ne de oturmaya gelen.  Yasak mı geldi? Hayır. Müdavimlerin parktan aldıkları zevk ve keyif sona mı erdi? Hayır. Kahvaltı yapmayı mı bıraktılar? Hayır.

Parkın bu müdavimlerini, parkta kahvaltı yapmaktan alıkoyan havaların soğumasıdır. Havalar soğuğunca parklar bir ıssız ve sakinleşti. Parkın tek kalabalık edenleri, tek tük yürüyüş yapanlar ve ağaçlardan dökülen yaprakları süpürmeye çalışan belediye görevlileri. Ne de olsa hazan mevsimindeyiz.

İşte beni üzen de bu. Üzüntüm, bizi kışa hazırlayan sonbahara değil, kışın cep yakacak doğalgaz fiyatlarına değil: Eşlerini işe gönderdikten sonra eşsiz kahvaltı yapanların bu keyiften, havalar ısınıncaya kadar mahrum kalacak olmalarıdır. Buna yürek mi dayanır? Ben size durumu arz etmeye çalıştım. Benim üzüldüğüm kadar biraz da siz üzülün.

*23/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

 

 

 


20 Kasım 2020 Cuma

Karşınızda Bir Ekonomi Uzmanı Var

Cahili olduğum konulardan biri de ekonomi ve mali işlerdi. Siz buna üçkâğıt ekonomisi de diyebilirsiniz. Ama yaşadığım süreçte ekonominin gidişatını ve yönetimini seyrede seyrede ekonominin uzmanı oldum. Artık ülkenin ekonomisini bana teslim ederseniz, ülkeyi ve sizleri asla mağdur etmem.

Nasıl yapacaksın derseniz;

Çok basit. Bunu aslında siz de yapabilirsiniz. Bunun için illa ekonomi, maliye ve işletme okumanız gerekmiyor.

√ Piyasalarda iç veya dış kaynaklı bir çalkalanma olup TL'ye karşı döviz yükselişe geçtiğinde, bu yükseliş nerede durur diye herkes bir tedirginlik içerisine girince ben istifimi bozmadığım gibi rahatımdan da hiç ödün vermem. Soğukkanlılığımı koruyarak bir hakem edasıyla seyrederim sadece. Niçin seyretmeyeyim ki... Çünkü ne döviz borcum var ne de kazancım dövizledir. Bu durumda bana düşen seyirdir. Öyle bir seyrederim ki bu seyrime doyum olmaz. Döviz her gün rekor üzerine rekor kırar. Ben yine kılımı kıpırdatmam. Ne zamana kadar seyrederim? Döviz, belirlenen kritik eşiği aşıncaya kadar beklerim. Baktım kritik eşik aşıldı. Merkez Bankasına, döviz satışı yaptırarak dövizi baskı altına almaya çalışırım. Benim döviz sattığımı gören piyasanın ateşi bir nebze de olsa düşer. Bu yolu MB rezervlerini bitirinceye kadar zaman zaman denerim.

√ Baktım olmuyor mu? Piyasa, faiz beklentisi içerisine mi girdi? Enflasyonu tetikleyeceği için faizde bir değişikliğe gitmem. Zira faiz lobisine kolay kolay teslim olmam. Hatta faizi indiririm. Bu durumda döviz yine fırlarmış. Fırlarsa fırlasın. Umurumda sanki! Ayrıca her şey kontrolüm altındadır. İstersem dövizi indiririm. Ama benim tek derdim, milli ve bağımsız bir ekonomiye geçmektir. Bunun için de ihracatı artırıp ithalatın azalmasını sağlamam gerek. Bu da dövizin yükselmesine bağlıdır. Bunu anlamayanlar sadece konuşur. Konuşsun. Zira onlar konuşur, ben ise yapılması gerekeni yapmayarak yeni bir icraata imza atarım. Böylece hep gündemde kalırım.

√ Yapmam gerekenlere zamanında tepki vermeyerek hiçbir insana nasip olmayacak şekilde dövizin yükselmesine en büyük katkıyı verdikten sonra baktım, halkın tepesi mi atacak, bana güvenenler mahcup mu olacak. Yerimde çakılıp kalmam. Herhangi bir gerekçe ile görevimi bırakır, dövizin tepetaklak aşağıya inmesine katkı veririm. Gördüğünüz gibi dövizi yükselten de benim, indiren de. Halbuki bunu yapabileceğime benden başka kimse inanmamıştı.

√ Ardımdan yerime gelen halefim, piyasaların beklentisine cevap vererek faizi yükseltir, dövizi düşürürmüş, piyasaları rahatlatırmış…hiç umurumda değil. Ben köşeme çekilerek yine seyre devam ederim.

Gördüğünüz gibi ekonomi yönetimim seyirden ibarettir. Benim bu seyrim ekonomiyi batırırmış, çıkarırmış, bunu hiç mesele edinmeden seyir işime devam ederim. Zira seyir gibisi yoktur ve seyir, benim işimdir.

Sanırım, ekonomi konusunda uzmanlığıma inandınız.

Size iyi seyirler!

18 Kasım 2020 Çarşamba

Yeniden Başa Döndük *

Malumunuz 2020 Mart’ından beri koronavirüsten korunma amacıyla bir olağanüstü dönemi yaşamaya devam ediyoruz. Salgın yayılmasın diye Bilim Kurulu’nun önerisiyle devlet, bir dizi kısıtlamalara gitti. Hazirandan önce 25 gün civarında sokağa çıkma yasağı ile müşerref olduk. Salgını tetikleme riski bulunan birçok sektör kepenk kapattı. Haziran sonrası, geçtiğimiz “Kontrollü sosyal hayat”a rağmen birçok sektör salgından etkilenmeye devam ediyor. Okullar kademeli olarak açıldı, açılıyor derken vaka sayısının iyice artması sonucu birçok şeye yasak geldiği gibi yüz yüze eğitime de yasak geldi.

Burada, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından salı akşamı açıklanan yasakları tek tek yer vermeyeceğim. Konan kısıtlılıklara göz atınca; kasım ayında, biz yeniden yasaklarla tanıştığımız mart ayına yani başa döndük. Sekiz aydır o kadar zorluğa katlandık. Aşı bulundu, inşallah bu olağanüstü durum en kısa zamanda ortadan kalkar derken sil baştan, başa dönünce nedense aklıma bir borsa fıkrası geldi: (Fıkrada geçen mide bulandırıcı kelime ve ifadelerden dolayı okuyucularımdan özür dilerim.)

“Bir borsacı, yanına yetiştirmek üzere yeni bir çırak alır. Birlikte bir parka gezintiye çıkarlar. Usta borsacı, borsanın inceliklerini anlatır çırağına ve aralarında şu konuşma geçer:

 — Bak evladım! Borsayı iyi değerlendireceksin. Fırsatları lehine çevirmeyi bileceksin. Ayağına gelen fırsatları asla geri tepmeyeceksin.

— Tamam, ustam!

(Bu arada parkın girişine gelirler. Usta, yerde bir köpek pisliği görür ve talebesine)

— İşte fırsat ayağına geldi. Şu köpek pisliğini yala ve al bir milyarı benden.
— 
Ustam olur mu öyle şey, pislik yalanır mı?

— Niye yalanmasın? Zira borsa fırsatları değerlendirme yeridir. İşte sana fırsat!

(Çırak, çaresiz köpek pisliğini yalar. Karşılığında ustasının uzattığı bir milyarı cebine koyar. Ağzı batsa da iş yapmadan kazandığı para, hoşuna gider.)

Yürürlerken parkın çıkışına gelirler. Çırak hemen ustasına seslenir:

— Ustam, aha bir köpek pisliği daha! Madem fırsatları değerlendireceğiz. Haydi, bu pisliği yala ve al bir milyarı benden.

Ustası da pisliği yalar. Çırak, az önce kendisinin verdiği bir milyarı ustasına geri verir. Az daha yürürler. Çırak şaşkınlıkla:

— Ustam! Senin bir milyar sen de benim bir milyar da bende. Köpeğin pisliği de ağzımızda kaldı. Biz bu pisliği niye yedik ve ne anladık bu işten?
— Öyle deme!
Tamam, senin bir milyar sende, benimki de bende. Köpeğim pisliği de ağzımızda ama biz böyle yapmakla borsaya iki milyarlık işlem hacmi gerçekleştirdik.

Çırak bir şey anlamasa da anlamış görünür ve yollarına devam ederler.”

Sahi, biz yeniden kısıtlama ve yasakların olduğu ilk güne döneceksek o kadar zorluğu, kısıtlama ve yasağı niye yaşadık? Koronavirüs hastalığının, ölümlerin bir gerçek olduğunu kabul etmekle beraber bunun arkasında bir oyun oynandığını, biz hiç evlerimizden çıkmasak da çıkıp kurallara harfiyen uymuş olsak da virüsün yayılmaya devam edeceğini, ülkelerin ve bizlerin de ister gönüllü ister zorunlu bu oyunun birer figürü olduğumuzu bir kenara bırakıyorum. Çünkü bizi aşan şeyler bunlar. Bu durumda ne yapılır, bilmiyorum ama en azından bu salgını zamana yayarak hafif atlatabiliriz. Böylece ekonomimiz iyice felç olmaz. Bunun için de yetkililerin koyduğu kuralarla uymaktan başka çaremiz yok. İçimizdeki kural tanımayan sorumsuzlar! Bırakıverin artık şu aymazlığı. Unutmayın ki yeni gelen bu kısıtlamalar sizin eserinizdir.

*20/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

17 Kasım 2020 Salı

“Sahibinden” Siteleri Üzerine *

Bir araba veya gayrimenkul alım-satım veya kiralama işi yapacak olanların veya alım-satım/kiralama işi olmadığı halde araç veya evinin değerini öğrenmek isteyenlerin ilk uğrak yeri, “sahibinden.com” türü sitelerdir. Birçok alım ve satım işleri de bu siteler üzerinden yapılıyor. Çünkü hem aracın hem de gayrimenkulün piyasası buralarda atıyor. Bu açıdan bakıldığı zaman “sahibinden com” siteleri hem alan hem satan, hem kiraya veren hem de kiralayan bakımından önemli bir işlev görüyor. Günde belki de binlerce araç ve ev, bu siteler aracılığıyla el değiştiriyor veya kiralanıyor.

İnsanımızın alım ve satımlarını emlak ve galeri işi yapanlardan ziyade “sahibinden” sitelerini tercih etmesinde şu sebeplerin etkili olduğunu düşünüyorum:

-Alım ve satış işlerinin daha kolay ve hızlı olması,

-Oturduğu yerden daha fazla araç veya gayrimenkul çeşidini görebilmesi, farklı alternatifleri değerlendirebilmesi ve emsalleri arasında kıyas yapabilme imkanının olması,

-Her türlü alım ve satım işlerinde komisyonun olmaması vs.

İnsanımızın her türlü kolaylığının yanında alım-satım ve kiralama işinde bu siteleri tercih etmesinin en önemli nedeninin, galerici veya emlakçiye komisyon ödemek istemeyişinin daha etkili olduğunu düşünüyorum. Çünkü daire kiralamalarda bir aylık bedelin emlakçiye ödenmesi, alım ve satım işlerinde de hem alanın hem de satanın komisyonculara % 2’lik bir komisyon ödemesi gerekiyor. Bu da önemli bir meblağ tutuyor.

“Sahibinden” siteleri hakkında bu kısa değerlendirmeden sonra bu sitelerde gördüğüm bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Sitelerin adı, adı üzerinde “sahibinden” olmasına rağmen bu sitelerde, “sahibinden” görünümlü galerici ve emlakçiler cirit atıyor. Hangi ilanı tıklasan genellikle karşına ya bir galerici çıkıyor ya da emlakçi. İlan versen bile seni müşteri yerine “Biz ilgilenelim” diye ilk önce ve ardı ardına komisyoncular arıyor. Güya komisyon vermeyeyim diye insanımız bu siteleri tercih ediyordu.

Burada yanlış anlaşılmasın, galerici ve emlakçilere ve bunların her türlü alım ve satım işlerinde aldıkları komisyonda gözüm yok. Zira galericilik ve emlakçilik denince akla komisyon gelir. Bunlar alıcıya ve satıcıya aracılık yapıyorlar, alıcı ve satıcı buluyorlar, onları bir araya getiriyorlar, gerekirse satılacak daireyi gösteriyorlar. Bir emek sarf ediyorlar. Bu işten ekmek yedikleri için elbette taraflardan komisyon da alacaklar. Zira bu işleri babalarının hayrına yapmıyorlar.

Burada galerici ve emlakçilere itirazım, bu sektörlerin “sahibinden” olan sitelerde ne işleri var? Çünkü bu siteler adı üzerinde ya “sahibinden kiralık” ya da “sahibinden satılık” ilanlarıyla dolu. “Sahibinden satılık” veya “sahibinden kiralık” ne demek? Alıcı ve satıcının her türlü alım ve satış işlemlerini aracısız ve komisyonsuz yapmaları demektir. Maalesef işler, hiç de adı üzerinde yazıldığı gibi değil. Çoğu “sahibinden” ilanının altından ya bir galerici ya da emlakçi çıkıyor.

Gerçekten “sahibinden.com” sitelerinde emlakçi ve galericilerin ne işi var? Bunlar galeri ve emlak ofislerinin yanında müşteriye daha kolay ulaşabilmek için “emlakciler.com” veya “galericiler.com” adıyla siteler kursalar, bunlara kim ne diyebilir? Alım, satım ve kiralama işlerinde vatandaş ister “emlakciler.com”, ister “galericiler.com”, ister “sahibinden.com” sitelerini tercih eder. Satıcı veya alıcı, hangi siteye girdiği zaman hangisine komisyon ödeyip ödemeyeceğini de böylece bilmiş ve evdeki hesabını çarşıya uydurmuş olur.

Hasılı, “sahibinden” sitelerinde “sahibinden” görünümlü emlakçi ve galerici görmek istemiyorum. Lütfen, her türlü alım ve satış işlemlerinizi, açacağınız siteler üzerinden yürütün. “Sahibinden” sitelerini de gerçek sahiplerine bırakın. İsteyen size gelsin, isteyen sahibine! Herkese hayırlı müşteriler…

*18/11/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.