6 Şubat 2020 Perşembe

Sona Doğru mu? *


-Elazığ’da meydana gelen 6,8 büyüklüğündeki deprem, Manisa ve çevresinin beşik gibi sallanması, olması muhtemel yıkıcı depremler…
-Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan, halen bir tedavisi olmayan, bulaşıcı özelliği olan Coronavirüs, şimdiden bazı ülkelere yayıldı. Dünya teyakkuzda. Dünya Sağlık Örgütü acil durum ilan etti. Küresel dünyada bu hastalık ne kadar kişiye bulaşır ne kadarını öldürür, bekleyip göreceğiz.
-2019 Eylül ayında başlayan, 2020 yılına sarkan Avustralya’daki orman yangınları halen söndürülebilmiş değil. Ülke bir yangını söndürürken diğer taraftan tekrar yangın çıkıyor. Ülke hem susuzluk hem aşırı sıcaklıkla mücadele ediyor. Ülke; sel baskınları, kum fırtınası ve ceviz büyüklüğünde yağan doluya maruz kalıyor. Milyonlarca hayvan telef ve itlaf edilmiş durumda. Avustralya hükümeti acizliğini ilan etmiş durumda.
-Şiddetli yağıştan dolayı dünyanın değişik ülkelerinde meydana gelen sel baskınları ve muhtemel sel baskınları…
-Çığ düşmesi dolayısıyla çığ altında can veren insanlar…
-Uçakların düşmesi ve düşürülmesi sonucu meydana gelen ölümler ve yaralanmalar…
-Ortadoğu’da gerilimin bir türlü düşmemesi, bombalama ve suikastların devam etmesi, Suriye ve Libya sorunu, askerlerimizin sık sık şehit düşmesi, arkasına Rusya ve İran’ı alan Esad rejiminin kendi insanlarını bombalaması…
-Açlık ve ölüme terk edilmiş bir Afrika…
-Ortadoğu’da cereyan eden savaş ve iç savaşlar dolayısıyla evini, barkını, işini kaybeden milyonların başta Türkiye olmak üzere komşu devletlerde sığınmacı ve mülteci durumunda yaşamaları…
-Silah ve bombalamaların hiç eksik olmadığı Afganistan…
-Ülkemizin maruz kaldığı, adı konmamış ekonomik kriz ve insanların alım gücünün her geçen gün daha azalması, işsizliğin artması,
-Küresel ısınma ile birlikte başta Türkiye olmak üzere dünyanın su sıkıntısı çekecek olması…
-Terör eylemlerinin hız kesmeden artarak devam etmesi…
-İçimizdeki kin ve intikam duygusuyla toplumsal barışı yok edecek şekilde yaptığımız adaletsizlikler…

Yukarıda özetleyerek verdiğim örnekler, Türkiye’nin ve dünyanın 2020 yılının ilk bir ayında maruz kaldığı bela ve musibetler… Bazısı doğal afet, bazısı da kendi yapıp ettiklerimizin bir sonucudur. Aslında tüm musibetlerin hepsine, kendi yapıp ettiklerimizin bir semeresi gözüyle bakabiliriz. İlk bir ayda görüp yaşadıklarımız, 2020’nin nasıl bir yıl olacağı hakkında da bize ipucu vermektedir. Halbuki 2019'a veda ederken fazla bir şey istememiştik: 2020'nin huzur ve mutluluk getirmesini temenni etmiştik hep birlikte. Tek istediğimiz huzur ve mutluluktu. Çünkü 2019 pek yüzümüzü güldürmemişti, tıpkı 2018 ve önceki yılların güldürmediği gibi. Bu demektir ki 2020 de bize huzur ve mutluluk getirmeyecek. Belki de 2021’de 2020’yi, 2022’de 2021’i mumla arayacağız.

Sonuç olarak içinden çıkılamaz bir dünya ile karşı karşıyayız. Çünkü bize emanet edilen dünyaya sahip çıkamadık, emaneti çok hor kullandık. Her bir bela ve musibette dolaylı veya dolaysız ‘içimizdeki beyinsizlerin’ imzası var ve bu dünyanın sonu yaklaşıyor. Bakalım bu dünya bize daha ne kadar tahammül edecek?

*07/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


5 Şubat 2020 Çarşamba

Bizde Muktedir Olmanın Yolu


Doğu toplumlarında devlet yönetimi doldur boşalt ya da boşalt doldur şeklinde yürür. İktidara kim gelirse, kendisini zafer kazanmış ve bir yeri ele geçirmiş muzaffer bir komutan gibi görür. İktidarı ele geçiren ilk önce muktedir olmak ister. Çünkü iktidar olmak tek başına yeterli değildir. Bunun için tüm mevzilerin de ele geçirilmesi gerekir. Muktedir olmasının önünde hangi kurum, kuruluş, zihniyet, kişi ve çalışan varsa onları yolunda ayak bağı ve başarılı olmasının önünde bir engel olarak görür. Onlarla mücadele yolunu seçer. Onları istemezük ilan eder, aba altından sopa göstererek onlara mobbing uygular. İster ki bu tipler kendiliğinden çekip gitsin. Kimse gitmez. Çünkü herkes bulunduğu yerde koltuğuna yapışıktır. Kendi gitmek istese de koltuk onu bırakmaz. Bunun için B, C, D planları devreye girer. Bu tipleri halka şikayet eder. Bak, ben çalışmak istiyorum ama bana engel olan tipler çok. Halk bunları düşman beller. 

Arkasına halk desteğini alan iktidarlar mevzuatı devreye sokar. Mevcutları yerinden edecek kanun, yönetmelik ne gerekiyorsa bunun alt yapısını hazırlar. Gücü ve çoğunluğu eliyle gerekli mevzuatı çıkartır. Çıkarılan mevzuat iktidarın elini güçlendirir ve ona yürü ya kulum der. Yapmak istediklerini bir bir gerçekleştirmek ister ama bunu yaparken idari hukuk jet hızıyla mevzuata aykırılığı gerekçesiyle çıkarılan kanun veya yönetmeliği iptal eder ya da yürütmeyi durdurur. Böylesi durumlarda yeni düşman da bellidir artık. Onunla da mücadele edilmesi gerekir. Bu yargıyı da halkın önüne atar, itibarsızlaştırmaya çalışır. Yazılı ve görsel medya aracılığıyla kamuoyu oluşturur. Köşe başlarını tutmuş yazarçizer eliyle yargı mensupları mercek altına alınır. Bu yargı mensuplarının cemaziyelevvelleri bir bir ortaya dökülür, nasıl bir zihniyet yapısına sahip oldukları bir güzel işlenir. Tüm bunlardan etkilenen yargı da pes eder, iktidarın çıkarttığı mevzuata taş koymamaya başlar. Tüm kaleler bu şekil fethedildikten sonra iktidarların önünde bir engel kalmaz. Kim tutar bundan sonra onları...

Değişik yol ve yöntemleri uygulamaya koyarken halkı arkasında görmek ve desteğini almak için iktidarlar, kısaca "Kalkın ey ehli vatan" sözünün arkasına sığınır. Bu hamasetin arkasında kim durabilir ki! Bürokrasi ve yargı boyun eğer. Mevziler bir bir boşalır veya boşaltılır. Boşalan yerlere birileri nokta atış oturtulur. İktidarın yerinden ettiği insanların yerine birileri otururken halk gidene bakar, gelene pek bakmaz. Çünkü gelenler “bizdendir” ne de olsa. Ayrıca hiç kimse giden kadar kötü olamaz. Bundan sonra yerine kim gelirse gelsin fark etmez. Bunun adı kadrolaşmadır. 

İktidar değişiminde tekrar başa dönülür. Yeni gelen de kendinden olanlara yol açmak için mevcut kadrolarla uğraşmaya başlar. Çünkü devleti ele geçirmenin yolu budur. Geçmişten günümüze gelen tüm iktidarların başvurduğu yöntem böyledir. Hepsi aslında birbirinin kötü bir kopyasıdır.

Bu tür iktidar olma değişir mi bizde? Değişmez. Böyle gelmiş böyle gider. Çünkü,
"Kalkın ey ehli vatan, dediler. Kalktık. 
Herkes oturdu, biz ayakta kaldık” sözü gereği "bizden olmayan" birileri yerlerinden kaldırılacak, yerine "bizden olan" birileri oturacak.

4 Şubat 2020 Salı

Mânâsız'dan Hediye Şiir Kitabı

Karaman'dan Konya'ya tedavi için gelen ilkokul öğretmenim Mustafa Varel'den en güzel hediyeyi kaptım bugün. 

Mânâsız mahlasıyla yıllardır yazdığı üç kitap olacak şiirlerini maddi imkansızlıklar dolayısıyla bastıramamıştır. 

Kendi imkanlarıyla şiirlerini fotokopi ederek 360 sayfadan oluşan bir kitap haline getirmiştir.

İlerlemiş yaşına rağmen(72) hala cebinde kağıt ve kalemini eksik etmeyen, hemen hemen her konuda şiir yazmaya devam eden Mânâsız mahlaslı Mustafa Varel, şiirlerini 11 hece vezni ile yazmaktadır. 

Hediye ettiği şiir kitabının yanında, bilgisayara aktarılmayan, el yazısıyla yazdığı şiirlerini de okursun diye çokça verdi bana. (Gördüğünüz gibi 360 sayfalık şiiri ve çokça verdiği el yazması şiirlerini okuma görevi verdi bana. Bir de ödev kalktı, öğrenciye ödev verilmez denir.)

Hastaneye getirerek hediye ettiği bu şiir kitabı benim için en güzel bir hediyedir. Ömür boyu saklayacağım bu kitaptaki şiirleri en kısa zamanda okuyacağım.

Mânâsız mahlaslı öğretmenim Mustafa Varel'e Allah'tan acil şifalar diliyorum. Allah kendisine uzun ömürler versin. İnşallah geçmişten günümüze yazdığı şiirlerini istediği şekilde yazdırmayı Allah nasip eder.

2 Şubat 2020 Pazar

Vergi Konusunda Hangisindensiniz?

1.Vergi kaçıranlardan mısınız?

2.Vergiden kaçınanlardan mısınız?

3.Bordro mahkumu olup maaşınız elinize geçmeden vergisi önceden alınanlardan mısınız?

4.Vergiden tamamen muaf mısınız?

5.Zarar gösterip vergi vermeyenlerden misiniz?

6.Nasılsa vergi barışı gelir diye imkânınız olduğu halde verginizi zamanında ödemeyenlerden misiniz?

7.Vergiden kaçınmak isteyenlere aracılık eden biri misiniz?

8.Vergisini kılıfına uyduranlardan mısınız?

9.Devlete vergi vermediği halde bir devlet memuruna "Benim vergilerimle buradan maaş alıyorsun" diyenlerden misin?

10.Yoksa vergi de ne diyenlerden misiniz?

11.Vergi vermemek için dolambaçlı yolları takip edenlerden misiniz?
Hangisisiniz?

Peşin Suda Ben

1.Bu suyun bir yıllık bedeli peşin ödenmiştir. O yüzden peşin alan gibi içiyorum. Bir yıl boyunca şahsıma su faturası gelmeyecekmiş. Yıl sonunda belediye ile mahsuplaşacakmışım. Bu yüzden yıl sonunu gözümün önüne getirmek bile istemiyorum.

2.Peşin su almam karşılığında suyu sizden yüzde 10 daha ucuza içip kullanıyorum. Yıl sonuna kadar gelecek zamlardan da etkilenmeyecekmişim. Bu,  sizi bitirir.

3.Yıl içinde suya gelebilecek indirim olursa bundan faydalanacağım söylenmedi. Faydalanamasam bu da beni bitirir.

4.Hasılı aynı suyu içiyoruz. Halihazırda siz benden aynı suyu daha pahalı içiyorsunuz.

5.Bugüne kadar bana katkı olsun, bundan kazanayım dediğim, hiçbir şeyden bana fayda hasıl olmadı, hep zarar ettim. Göreceğiz hep beraber.

6.Not:Belediyeler bugüne kadar hiç yaş tahtaya basmamıştır.

7.Sende su ucuzmuş diye lütfen su içmeye gelmeyelim. Herkes durumuna razı olsun. Oturmaya gelirken lütfen içeceğiniz suyu yanınızda getirin. Eğer derseniz ki yıl sonunda belediye ile mahsuplaşmamda hesap bize ait derseniz, bunu düşünebilir. Size suyumdan kredi açabilirim.

8.Efendim, sonu ne olursa olsun, bu durumdan biz de yararlanmak istiyoruz diyeniniz olursa kampanya* 31 Ocakta sona erdi. Sür eşeğini Niğde'ye. Belki orada kampanya devam ediyordur.

*Belediye, 2019 yılında kullandığın su kadar bir yıllık ödemeyi peşin yapanlara 2020 yılında suda yüzde 10 indirim yapmıştır. Bu kampanyadan yararlanacaklar, mart ayından itibaren suya gelecek yüzde 9 zamdan da etkilemeyecekler.

MEB'de İşler Nasıl Yürüyor? ***


—15 tatilini bitirdiniz.
—14'te kaldı, 15'i bulamadık. Zira tatil, hafta sonu tatilleriyle birlikte toplam 14 gündür.
—Adına niye 15 tatili demişler o zaman?
—Bilmiyorum. Bu ismi koyana sormalı.
—Bir gün eksik olsa da yeterince dinlenmiş olmalısınız.
—Biz dinlendik de, MEB çok yoruldu.
—Nasıl? Ne yaptı?
—Öyle hummalı çalıştı ki okulları ikinci döneme hazır etti. Durmadan öğretmen ataması ve nakil yaptı. Bazısı ikinci döneme yeni okullarında göreve başlayacak, bazısı da peyderpey.
—İlk yarı bitiminden sonra yarı dönemde ne ataması bu?
—Alan değişikliğine dayalı atama, norm fazlası olan öğretmenleri atama, engelli öğretmen ataması, özür grubu atamaları, sözleşmeli öğretmen alımı vs.
—Bu dediğin atamalar ihtiyaca binaen atamalar olmalı. Bunları niçin yaz döneminde veya ilk dönemin başında planlamıyor MEB?
—Orası öyle. Zira olması gereken bu. Ama MEB’de bizim gibi. Kervanı yolda dizer.
—Ama tam bir plansızlık bu. Eğitim ve öğretim dediğin tam bir plan işi değil mi? Böyle planlama mı olur?
—Ben sana olanı söylüyorum. Gerisini sen düşün, bu işte ne kadar plan ve program olduğunu.
***
—Üstat! Okulun ilk açıldığı gün çocuğumun, okula gitmesiyle gelmesi bir oldu. Ne iş bu?
—Senin çocuk, ikili öğretim mi yapıyor?
—Evet.
—İkinci dönemin ilk iş gününde MEB’in belirlediği takvime göre okullar öğretmenler kurulu toplantısı yapar. Bu toplantıya tüm öğretmen ve yöneticiler katılır. Okullar, bu toplantıda ikinci dönemin planlamasını yapar. İkili öğretim yapan okullar bu yüzden ilk iş günü kıvrak eğitim yaparlar.
—Hoppala! İki hafta boyunca öğrencinin tatil olduğu zaman aralığında bu toplantıyı yapmayıp okulların açıldığı ilk gün yapmayı aklım almıyor. Okulun açıldığı ilk gün mü koca bir dönem planlanacak?  Güldürme beni!
—Dedim ya kervan yolda dizilir diye. MEB’in planı bu…
—Şuna MEB’in plansızlığı paçasından akıyor desene. Bir de bu kıvrak eğitim ne? Çocuklar dersi hızlı mı işliyorlar?
—Hayır efendim! Kıvrak ile kastedilen, çocuğunuz bir günde kaç ders saati ders işliyorsa o güne mahsus derslerin yarısını işler.
***
—Azizim! I.Dönem çocuğumun dersine giren bazı öğretmenler değişmiş. Bazı dersleri de boş geçiyormuş. Bu da neyin nesi?
—Çocuğunuzun dersine giren öğretmen norm fazlasından, özür atamasından, alan değişikliğinden dolayı gitmiş olabilir. Giden öğretmenin yerine gelen bir başka öğretmene ders vermiş olmalılar. Değişiklik bundandır. Boş geçen dersi varsa demek ki giden öğretmenin yerine öğretmen gelmemiş demektir bu.
—Peki bu boş geçen ders nasıl doldurulacak?
—İlçe milli eğitim müdürlükleri boş geçen bu derslerin öğretmen ihtiyacını karşılamak için ücretli öğretmen planlaması yapar. Çocuğunuzun dersi biraz boş geçtikten sonra yerine bir ücretli öğretmen gelir.
***
—Hepsinden geçtim. Çocuğumun her hafta ders programı değişiyor.
—Normaldir bu. Okul yöneticilerinin işi ne? Ataması ve nakli yapılan öğretmenlerin hepsi aynı gün göreve başlamıyor. Öğretmen gittikçe veya yeni öğretmen geldikçe okullar yeniden ders programı hazırlar. Sık değişiklik bundandır.
—Sonra?
—Böyle böyle ikinci dönemi de bitirmiş olacağız.
—Anlamıyorum. Milli eğitim hep böyle midir?
—Ne sandın ya…

***04/02/2020 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.







Bayrak Hassasiyetimiz *

Sosyal medyaya bir göz attığımda paylaşımcıların çoğunun profilinde, Türk bayrağı paylaşımını görünce acaba şehitlerimiz mi var yine, demeden kendimi alamadım. Haberlere bakınca tepkinin, “Avrupa Parlamentosu Genel Kurulunda konuşma yapmak üzere kürsüye çıkan Yunanistan'ın bağımsız milletvekilinin cebinden çıkardığı Türk bayrağını yırtmasına” olduğunu anlamakta gecikmedim.

Yunanlı vekilin haddini aşan bu eylemi üzerine Yunan Parlamentosu bir kınama yayımlamış. AP, vekil hakkında soruşturma açmış. Üzerine de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da bir soruşturma başlatmış. Dışişleri Bakanımız ilgili vekile eyleminden dolayı tepkisini dile getirmiş. Gördüğüm kadarıyla bağımsız bir vekilin ırkçılık ve Türkiye düşmanlığını açık ettiği bireysel eylemine, başta kendi ülkesi olmak üzere destek veren yok. 

Provokasyon kokan bu eylemi yapan bir kişi de olsa elbette tepki gösterilmelidir. Elbette bayrağımız bizim için önemlidir. Gerekli hassasiyeti gösteririz ve tepki vermeliyiz. Ama sosyal medyadaki paylaşımlardan, bu tepkiyi abarttığımızı düşünüyorum. Bayrağımız üzerinden bize hezeyan göstererek kinini kusan, arkasında kimsenin olmadığı bu bağımsız vekili Yalova kaymakamı gibi görüp yolumuza devam etmeliydik. Hassasiyetimize duygularımızı karıştırmamalıydık. Daha soğukkanlı davranmalıydık Ötesi ve aşırısı provokasyona gelmek ya da buna açık kapı bırakmak olur. Kendini ve haddini bilmez bir vekil, başta sosyal medya olmak üzere bayrağımız üzerinden bizi teyakkuza geçirmiş oldu.
Bu vekile gösterdiğimiz aşırı tepki ile birileri, sosyal medya üzerinden bizi test etmiş oldu ve çabuk dolduruşa gelebileceğimizi göstermiş olduk.

Bayrağımıza yapılan bu davranışa gösterdiğimiz tepki sadece bu vekilin yaptığıyla sınırlı değil. 2005 yılında Mersin’de düzenlenen Nevruz kutlamalarında bir kendini bilmezin bayrağımızı indirmesi büyük bir infiale sebep olmuştu. Bayrağı indirenin kimliği de bu infiali arttırdı. Türkiye’nin her bir yerinde yürüyüş ve eylemler yapıldı. O zamanlar küçük bir ilçede görev yapıyordum. İlçe Milli Eğitim Müdürünün başkanlığında toplandık. İlçe olarak nasıl tepki verebilirdik? Bunun üzerine bir toplantı idi. İlçe müdürü: “Arkadaşlar! Kaymakam Beyin haberi var. Ama onun haberi yokmuş gibi davranacağız. Sizler öğrenci ve öğretmenlerinizi organize edin. Ellerine birer bayrak verin. Cuma günü saat 14.00’de ilçe meydanında toplanıp yürüyüş yapacağız. Bu konudaki görüşlerinizi alayım” dedi. Toplantıya katılan yöneticilerin hemen hemen hepsi “Çok iyi olur hocam. Bayrağımıza yapılan bu saygısızlığa gereken tepkimizi en üst perdeden göstermeliyiz” dedi. Ben ise “Bayrağımızı indirmeye kalkan kişiye polis müdahale etmiş ve ilgili provokatörü derdest ederek hakkında adli işlem yapılmasını sağlamıştır. Bir kişinin yaptığı hezeyan üzerinden öğrencilere varıncaya kadar tüm Türkiye ayağa kalkarsa, birilerinin ekmeğine yağ sürmüş oluruz. Mesela ilçemizi düşünelim: Bayrağı indirenin kişi bir PKK’lı. Bizim çoğumuz PKK ile Kürtleri özdeşleştirmekte. Halbuki aynı değil. Bu eylemi tasvip etmeyen nice Kürt bilirim. İlçemizde ikamet eden Kürt vatandaşlarımız var ve öğrencilerimiz kimin Kürt olup olmadığını biliyor. Yürüyüş esnasında Kürtlerin oturduğu evlerin önünden geçerken öğrencilerimizin o evlere taş atmayacağına dair bir garantimiz var mı? Böyle bir durumda heyecana gelmiş bu kalabalığa biz engel olabilecek miyiz? Belki de bayrağımızı indirenlerin istediği bu” dedim. Konuşmam üzerine yapılması düşünülen yürüyüşten vazgeçildi. Toplantı bitimi MEM müdürü “Hocam, niye böyle konuştun? Seni yanlış anlayacaklar” dedi. Görüşümü söyledim. Bu görüşümden dolayı kimse benim bayrak sevgimi yargılayamaz” dedim.

Sonuç olarak başta bayrak olmak üzere milli ve dini değerlerimize yapılan saygısızlıklara tepki verelim ama yerli yerinde ve abartmadan yapalım diyorum.

*03/02/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.