Günümüzün haber alma, bilgi edinme yollarının başında sosyal medya ve sanal alem gelir. Kişinin; yemesini, içmesini, gezmesini, görüşmesini, hastalanmasını, ameliyatını, iyi ve kötü hissetmesini, bir konuda görüş bildirmesini, nerede olduğunu sanal alemden öğreniriz. Günümüzün paparazzisi yani.
Doğru-yanlış bilgilerin paylaşım adresi olan bu alem aynı zamanda kutuplaşma, taraftarına mesaj verme, taraftar kazanma ve egoların tatmin edildiği yerdir. Bu aleme karşı değilim. Yeter ki yerinde ve zamanında sadra şifa olacak paylaşımlar olsun.
Burada üzerinde vurgu yapacağım görüş bu alemin kutuplaşma aracı olarak kullanılması. Memleketi ilgilendiren konularda insanların görüşlerini objektif olacak şekilde değerlendirmesini faydalı da görürüm. Fakat oldum olası sloganvari paylaşımlara sıcak bakmam. Faydalı da görmem. Aklın örtüldüğü, duygu ve hislerin düşünce diye paylaşıldığı bu tip paylaşımlar taraftarına mesaj, rakiplerine kulağı kapalı paylaşımlardır. Kör ve sağırlara oynanır. Kimse kimseyi de ikna edemez, germekten başka.
Slogan paylaşımlarında dezenformasyon, bilgi kirliliği, tedhiş ve yıldırma söz konusu. Aşırı fanatikliğin bir ürünü olan bu paylaşımlarda bugüne kadar birbirini ikna eden görülmüş değildir. Çünkü her bir taraftarın diğerine karşı gözü, kulağı, kalbi kapalıdır. Bu aleme girenler cahil olsa derim ki cahilden fazla bir şey beklenmez zaten. Bu alemi kullanan ve milleti kutuplaştıranların ekseriyeti okumuş kesimdir. Maalesef farklı görüşe kapalı okumuşlardır bunlar. Ne genele bir şey verir, ne de alır. Dediğim dedikçidir bunlar. Kendisini akıllı, zeki, fikrini en doğru fikir olarak görür. Farkına varmadan birisinin peşine takılır, kılıçları kuşanır. Aklını birilerine kiraya verdiğini bile düşünemez. Görüşün kendisine değil, söyleyene göre tavır alır. Böylelerine sözün geçmez. Birinin fanatiğidir artık. Bu durumda belki cahile söz geçirirsin, fakat bu tiplere ağzınla kuş tutsan kendini ve fikrini beğendiremezsin. Bu pozisyonuyla cahilden beter bir durumdadır. Böylelerinden mümkün olduğu kadar uzak durmak ve tartışmamak gerek. Hani Gazali'ye ait "Cahillerle tartışmaya girmeyin. Çünkü ben onları hiç yenemedim" sözü zikredilir ya. İşte öyle bir şey. Bu tipler okumuş cahillerdir. Kendi fikrine ve zikrine de aşıktır. Ya şakşakçı, ya muhaliftir. Bunların biri Musa, diğeri İsa'dır. Her ikisi ne de söyleyecek söz zaittir, havanda su döğmedir. Nuh der, peygamber demezler.
Söz, ikisinin arasında kalan, sözü kimin söylemesinden ziyade söze bakan tiplere söylenir. Bunlar Muhammed'dir. Ne İsa'ya, ne de Musa'ya yaranırlar. Doğruya doğru, yanlışa yanlış derler. Sırtlarında yumurta küfesi yoktur. Kimseden bir beklentileri de olmaz. Kimsenin kınamasına aldırmazlar. Bunlar orta yolu tutanlardır. 30.01.2017
30 Ocak 2017 Pazartesi
Adı altın harflerle yazılacak vekil ***
Ülkenin gündemi hiç bitmiyor, her güne yeni bir gündemle
başlıyoruz. Hele bir haber var ki, gündemi takip etmediğime üzüldüm.
Bir vekilimizin telefon konuşması
ve posta giderleri bir milyon iki yüz bin lira gelmiş. Bu vekilimiz bu
temposuyla takdir alacağı yerde maalesef meyve veren ağacın taşlanması misali
tekdir görmeye başladı. Her türlü haberleşme vasıtalarında tu kaka yapılması
için düğmeye basıldı.
Ben aynı kanaatte değilim. Her
şeyden önce bu vekilimizin heykeli Meclis'in önüne dikilmeli, ismi altın
harflerle yazılıp Meclisin en uygun yerine kazınmalı. Hatta alanında kimsenin
kıramayacağı bir rekorun sahibi olduğu için Guinness Rekorlar kitabına direk
eklenmesi için ilgili mercilere girişimde bulunulmalı. Neden bu kadar iltifat
denirse? Öncelikle teessüf ederim iltifat değil, bir gerçek ve realite var orta
yerde. Bir defa vekilimiz çok çalışkan. Hiç bir günü diğer gününe eşit olmaması
için daha fazla konuşmuş. Kendisine verilen sınırsız konuşma ve posta hakkının
bir kısmını kullanmış. Çünkü zikredilen rakam bir sınırı ifade ediyor.
Bildiğim kadarıyla sayı ve rakamlar sınırsız. Meclis'in yanan ışıklarını söndürmesinde
de görüleceği gibi tasarruf sahibi biri vekilimiz. Aslında daha fazla fatura
bedelinin gelmesini de sağlayabilirdi. Sınırsız hatta sınır koymuş. Ah bu
tasarruf yok mu? Vekilimizi, bağrına taş bastırarak durduran da bu duygu olsa
gerek. Sonra vekil hiç konuşmayıp da domuz mu olsaydı. Kendisine vermişler bir
deniz, olmamak için domuz, vermiş kendini çeneye.
Her ne kadar basında kötü reklamı
yapılsa da reklamın iyisi kötüsü olmaz. Böyle yapmakla aynı zamanda meşhur
oldu. Daha önce adı-sanı duyulmayan bir vekil iken bu vesileyle Türkiye'nin
gündemine oturdu. Artık herkes "İşte bu, o vekil. Analar neler
doğurmuş" diyecek. Öyle zannediyorum bu vekilin bahtı da açılacak.
Çünkü GSM operatörleri hattını taşıması için öyle zannediyorum yüklü transfer
ücreti bile teklif edecekler.
Biliyorsunuz önceki yıllarda olduğu
gibi biz bu sene de Avrupa'da konuşma şampiyonuyuz. Bu şampiyonada bu vekilin
katkısı yadsınamaz. Bu yüzden biz ona minnet borçluyuz. Böylesi kalifiye ve
dili çalışan bu vekilin dilini eşek arısı sokmadan önce güvenliğini sağlamak
için emniyet tedbirlerini artırmak gerek.
Bu millet bu telefon faturasına
gelinceye kadar neler ödedi, neler ödedi. Yıkılmadı, hala dimdik ayakta. Merak
etmeyin, bunu da öder. Yeter ki vekilimiz bu işi nasıl becerdiğini bize bir
açıklasın. Yoksa merakımızdan çatlarız. Hani gencin biri köyden şehre amcasının
evine ziyarete gelmiş. Gece yatarken tuvalet ihtiyacı olmuş. Evin yabancısı
olduğu için wc'ye çıkamamış. Son çare cebinden çıkardığı mendilinin içine yapar
büyük abdestini. Sabah olmadan bu mendilin icabına bakayım derken pencereden
dışarıya atmaya karar verir. Maalesef attığı tavana yapışır. Sabahleyin amcası:
"Yeğenim, her şeyden geçtim, kokuya da aldırmıyorum, evin ve tavanın
battığına da. Sahi, sen bunu oraya nasıl yaptın? Bunu açıkla" diye sorar.
Hikaye burada biter. Çünkü gencin ne cevap verdiği hala bilinemiyor. Bu
vekilimiz bu hikayedeki gibi bizi merakta bırakmasın. Ne olur, bunu açıklasın.
Sahi, bunu nasıl yaptı?.. Belki de ülkenin bugünkü durumuna çok üzüldüğü için
üzüntüsünden ne yaptığını bilmiyordur. 30.01.2017
01/02/2017 tarihinde ladik.biz de yayımlanmıştır.
01/02/2017 tarihinde ladik.biz de yayımlanmıştır.
29 Ocak 2017 Pazar
Hiç sorumluluğu olmayan alan hep muhalif olmaktır
Hiç taşın altına elimi sokmayayım, hiç sadra şifa olmayayım, hiçbir iş ve şeyde sorumluluğum olmasın istiyorsan hayatta hep muhalif olacaksın.
Nasıl olacak bu iş dersen? Çok kolay. Birinci görev ve vazifen her şart ve ortamda iyi-kötü her şeye karşı çıkacaksın. Mesela bir bardakta su var. Bardağın dolu tarafını görmeyeceksin. Taşmasın veya taşınması kolay olsun diye üstünde dudak payı bırakılmıştır. İşte sen o boşluğu göreceksin. Bu konuda yapman gereken tek şey vicdanını bastırmaktır. Vicdanına mağlup olup da bardağın dolu tarafına bakarsan geçmiş olsun, artık senin muhalifliğinden söz edilemez. Cenazenin kılınması gerekir. Çünkü vicdanına söz geçiremeyenin muhalefette işi olamaz.
Bir gün beni başa, sorumlu makama getirirlerse diye fazla üzülme! Çünkü gelemezsin, gelmek istesen de halk getirmez. Bu yüzden için rahat olsun. Bol keseden atıp bol keseden konuşacaksın. Yapman gereken tek şey her şeye karşı çıkmaktır. Bu da zor değildir. Üstelik hiçbir maliyeti de yok.
Bir gün tüm insanlar ittifakla "Bu dünyada senden dürüst kimse yok, herkes denendi, senin ağzından bal damlıyor, gel seni başımıza başkan yapalım" derlerse ona da karşı çık, bu işte bir oyun var diye.
Gördün mü bu yolu izlediğin zaman konuşmanın, bağırıp çağırmanın hiçbir sorumluluğu yok. Tabi bu işi yaparken seni alkışlayacak, sürekli seni motive edecek, şakşakçılık yapacak, egonu tatmin edecek küçük de olsa bir grubun olacak. Öncelikle bunun için çaba sarf etmen gerekecek. Bunu yapmazsan seni kimse alkışlamazsa o zaman muhalefetin beş para etmez.
Muhalefet yaparken sakın ola, yapıcı muhalefet yapmayacaksın. Yol gösteren olmayacaksın. Alternatif yol gösterirsen de makul olmasın. Yapılması muhal olan yol göster. Sözlerine başlarken ben olduğumda diye başla. Zaten sen başa gelmeyeceğin için her söz senin için mubahtır. yani senin muhalefetin hep müzmin muhalefet olacak. haydi göreyim seni!.. 29/01/2017
Nasıl olacak bu iş dersen? Çok kolay. Birinci görev ve vazifen her şart ve ortamda iyi-kötü her şeye karşı çıkacaksın. Mesela bir bardakta su var. Bardağın dolu tarafını görmeyeceksin. Taşmasın veya taşınması kolay olsun diye üstünde dudak payı bırakılmıştır. İşte sen o boşluğu göreceksin. Bu konuda yapman gereken tek şey vicdanını bastırmaktır. Vicdanına mağlup olup da bardağın dolu tarafına bakarsan geçmiş olsun, artık senin muhalifliğinden söz edilemez. Cenazenin kılınması gerekir. Çünkü vicdanına söz geçiremeyenin muhalefette işi olamaz.
Bir gün beni başa, sorumlu makama getirirlerse diye fazla üzülme! Çünkü gelemezsin, gelmek istesen de halk getirmez. Bu yüzden için rahat olsun. Bol keseden atıp bol keseden konuşacaksın. Yapman gereken tek şey her şeye karşı çıkmaktır. Bu da zor değildir. Üstelik hiçbir maliyeti de yok.
Bir gün tüm insanlar ittifakla "Bu dünyada senden dürüst kimse yok, herkes denendi, senin ağzından bal damlıyor, gel seni başımıza başkan yapalım" derlerse ona da karşı çık, bu işte bir oyun var diye.
Gördün mü bu yolu izlediğin zaman konuşmanın, bağırıp çağırmanın hiçbir sorumluluğu yok. Tabi bu işi yaparken seni alkışlayacak, sürekli seni motive edecek, şakşakçılık yapacak, egonu tatmin edecek küçük de olsa bir grubun olacak. Öncelikle bunun için çaba sarf etmen gerekecek. Bunu yapmazsan seni kimse alkışlamazsa o zaman muhalefetin beş para etmez.
Muhalefet yaparken sakın ola, yapıcı muhalefet yapmayacaksın. Yol gösteren olmayacaksın. Alternatif yol gösterirsen de makul olmasın. Yapılması muhal olan yol göster. Sözlerine başlarken ben olduğumda diye başla. Zaten sen başa gelmeyeceğin için her söz senin için mubahtır. yani senin muhalefetin hep müzmin muhalefet olacak. haydi göreyim seni!.. 29/01/2017
28 Ocak 2017 Cumartesi
Bil ki istenmiyorsun!
Bir yerde istenmediğini nereden anlarsın? Birinin kalkıp
seni burada istemiyoruz diye ifade etmesine gerek yok. İstenmeyen yer, ortam
veya kişi bilerek veya bilmeyerek birçok ip ucu verir. Tabii anlayabilirsen.
Konuşursun; ya seni dinlemez, ya da
dinler gibi görünür. Test etmek için konuşmana biraz ara verdikten sonra
istersen "Nerede kalmıştık" diye bir sor. Bilirse dinleniyorsun, bilmezse
dinlenmiyorsun.
Konuşurken cümleni bitirmeden araya
giriliyorsa bil ki ne dinleniyor ne de isteniyorsun.
Seni tanıyan bir topluluğun içine
girdin, verdiğin selam bile alınmamışsa orada fazla eğlenme, istenmiyorsun.
Selamını ağızlarının ucuyla aldılar; sana merhaba, günaydın, iyi günler
demeden ara vermeden konuşmalarına devam ediyorlarsa yine istenmiyorsun.
Selamını aldıktan sonra yaptıkları konuşma kesilir, susarlarsa ya da konu
değiştirilirse senden rahatsız olmuşlardır, istenmiyorsun.
Birine konuşurken yüzüne bakmaz
uyuklarsa, bir başka yeri seyrediyorsa önemsenmiyor ve istenmiyorsun.
Vardığın yerde daha önce
tanımadığın biri var, diğer tanıdıkların onu sana, seni ona tanıtmazlarsa ya da
tanış olmadığın 'Kimsin, necisin' demeyip uzun bir süre bir ve beraber oturuyor
iseniz çok önemsenmediğin için tanıtma ihtiyacı hissetmemişlerdir. Burada da
etkisiz elemansın.
Daha önce birlikte çalışırken
iletişim numaranızı karşılıklı aldığınız birini ayrıldıktan nice sonra
aradığında "Kimsin, çıkartamadım" cevabı alıyorsan, ardından
"Hat değiştirmiştim...telefonum arızalanmıştı, servisten geldi...telefonum
suya düştü..." türünden açıklamaların bir kısmı gerçeği yansıtmayabilir.
Kalbini bozma ama yine de aklının bir köşesine yaz. Çünkü aklından çıkardığı
gibi cebinden de silmiş olabilir, çok da aranan biri değilsin.
Bir ortamda açılan bir konu üzerine
görüş ve düşünceni paylaşmış olabilirsin. Aylar ve yıllar sonra görüşünün
haklılığı ortaya çıktığında bilgi paylaşımı yaptığın kişilerden biri:
"Arkadaş, bunu sen daha önce söylemiştin" demezse veya "Bu
görüşü daha önce aranızda ben paylaşmıştım" dediğinde evet şeklinde bir
onay almıyorsan daha önce paylaştığın bilgi havaya gitmiş, öylesine söylenmiş,
kimsede iz bırakmamış, tesir etmemiş anlamına gelir.
Bir konuda duygu ve düşünceni
paylaştığın bir yazın arkadaş ve dost ortamlarında gündeme gelmiyor, yazdığına
paralel görüşler ortaya atılmasına rağmen "Bu konuya siz de bu açıdan
bakmışsınız" denerek atıf yapılmıyorsa demek mi yazın gündeme gelmiyor,
okunmuyor, tesir etmiyor demektir.
Sanal alem paylaşımların görmezden
geliniyor, tasvip ve eleştiri almayıp es geçiliyor ise ya yoksun, ya ilgi
çekmiyorsun, ya da yok kabul ediliyorsun. Dikkat et! Gölge etme denmek
isteniyor.
Çalıştığın, uğradığın yerde gelişin
ve gidişinden kimsenin haberi olmazsa ha varlığın, ha yokluğun. Etkisiz elemansın
yine.
Yazı gönderdiğin gazetende yazının
çıkıp çıkmadığından kimsenin haberi olmuyor, bir eksiklik var denmiyorsa
varlığın ve yokluğun hissedilmiyor.
Karşılaştığın biri sana hal ve
hatır sorduktan sonra ağzını açıp daha cevap vermeden başka bir işle
uğraşıyor veya başka bir soru soruyorsa: "Sana öylesine, adet yerini
bulsun diye sordum. Sakın bu jestimi sana değer veriyorum şeklinde anlama,
senin nasıl olduğun çok da umurumda değil" demektir bu.
Birlikte oturduğun kişi ile hal
hatırdan sonra sen ona o sana bakıyorsa ikinizin de birbirinize verebileceği
bir şey yok. Sözün, muhabbetin tükendiği yerdesiniz. Biriniz diğerine anlatıver
dediğinde ne anlatayım sen anlat dedikten sonra yine susmaya, susma orucuna
devam ederseniz en iyisi ayrı yerde oturacak şekilde ayrılın birbirinizden.
Yanına vardığın kişi elinde
telefon, doğru dürüst yüzüne bakmıyor; sen konuş ben seni dinlerim diyorsa,
konuştuğunu yarım ağız 'hı, mı' öyle ile geçiştiriyorsa vedalaşmadan yanından
ayrıl. Zaten haberi olmaz. Sen onu oyuncağıyla baş başa bırak.
Evine misafirliğe gelen biri daha
sen ona hoş geldin demeden senden evin internet şifresini istiyorsa şifreyi
ver, sen de öbür odana çekil istirahatına bak. Böylece sen onu, o da seni
rahatsız etmemiş olursunuz.
Yıllardır görüşmediğin bir
tanıdığın ile bir caddede karşılaştığın zaman seni görmezden gelip geçip
gidiyorsa ya da sadece kafasını selam verir gibi eğip geçip gidiyorsa
"Yıllardır görüşmemenize rağmen seni hiç özlemedim; ne soracağım var ne
de senden istediğim. Bu kafa sallama bile sana yeter. Ancak bu kadarsın, benden
daha fazlasını isteme" demek istiyor olabilir.
Bir tanıdığını telefonundan aradın,
cevap vermedi. Müsait değildir vermemiş olabilir. Cevapsız çağrıyı gördükten
sonra aramayıp sana geri dönmüyorsa ve günler sonra bir araya gelip
görüştüğünüzde hiçbir şey yokmuş gibi davranıyorsa, ya da 'Çağrını sonradan
gördüm' gibi sözler söylerse onu bir daha rahatsız etme. "Ne zaman aradın,
benim niye haberim yok, görsem mutlaka dönerdim" diyorsa yine aklının bir
köşesine yaz. Denemek için daha sonra istersen bir defa daha ara. Durum nedir,
senden öğrenmek isterim bu durumu.
Bir dostuna şu konuda senin bilgine
ihtiyacım var; şu konuyu, bu kişiyi bir araştırıver, senden haber bekliyorum
gibi bir sorumluluk vermişsen daha sonra karşılaştığında "Benim o işi ne
yaptın" dediğinde "Hangi iş diyorsa" içinden ya sabır çek. Bir
daha da ona iş verme. İlgi ve alakası için ona teşekkür et, hemen ayrıl
oradan...
Daha sayayım mı sana, istenmediğini anlatmak için? Yok hala
bir şey anlamadıysan dediklerimi yok say gitsin. Bil ki sana davul zurna bile az. 28/01/2017
Sormuşlar...
Ünlü bir filozofa sormuşlar:
-Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?
Filozof cevap vermiş:
-Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan...
***
Sokrat ölüme mahkum edildiğinde eşi:
-Haksız yere öldürülüyorsun diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
-Ne yani, bir de haklı yere mi öldürülseydim?
***
BEŞ İNCELİK
Konfüçyus dedi ki: "Beş inceliği yücelt, dört kötülükten kurtul."
Öğrenci sordu: "Bu beş incelik nedir?"
Konfüçyus dedi ki: İyi insanlar:
. Müsrif olmadan eli açık olurlar;
. Gocunmasız çalışkan olurlar;
. Haris olmadan istek duyarlar;
. Mağrur olmadan rahat davranırlar;
. Ürkütücü olmadan saygın olurlar."
Öğrenci sordu: Dört kötülük nedir?"
Konfüçyus yanıtladı:
. Nasihatsız infaz etmek, bu gaddarlıktır.
. Öğretmeden başarıları ölçmek, bu kabalıktır.
. Yönetimde gevşek olup sınırlar koymak, bu kötü niyettir.
. Başkalarının hakkını verirken cimri davranmak, bu bürokrat olmaktır. 28/01/2015
-Servet ayaklarınızın altında olduğu halde neden bu kadar fakirsiniz?
Filozof cevap vermiş:
-Ona ulaşmak için eğilmek lazım da ondan...
***
Sokrat ölüme mahkum edildiğinde eşi:
-Haksız yere öldürülüyorsun diye ağlamaya başlayınca,
Sokrat:
-Ne yani, bir de haklı yere mi öldürülseydim?
***
BEŞ İNCELİK
Konfüçyus dedi ki: "Beş inceliği yücelt, dört kötülükten kurtul."
Öğrenci sordu: "Bu beş incelik nedir?"
Konfüçyus dedi ki: İyi insanlar:
. Müsrif olmadan eli açık olurlar;
. Gocunmasız çalışkan olurlar;
. Haris olmadan istek duyarlar;
. Mağrur olmadan rahat davranırlar;
. Ürkütücü olmadan saygın olurlar."
Öğrenci sordu: Dört kötülük nedir?"
Konfüçyus yanıtladı:
. Nasihatsız infaz etmek, bu gaddarlıktır.
. Öğretmeden başarıları ölçmek, bu kabalıktır.
. Yönetimde gevşek olup sınırlar koymak, bu kötü niyettir.
. Başkalarının hakkını verirken cimri davranmak, bu bürokrat olmaktır. 28/01/2015
İncir çekirdeğini doldurmayan toplantılar...
-Nereden geliyorsun?
-Toplantıdan.
-Ne toplantısı bu durmadan?
-Yöneticilerimizin aklına estikçe...
-Sonuç, var mı bir gelişme. Neyi çözdünüz bugüne kadar?
-İncir çekirdeğini doldurmaya çalışıyoruz.
***
-Osmanlı niçin yıkıldı?
-Dışarıdakilerin emelleri, içerideki uzantıları sayesinde.
-Bizim yöneticiler armut mu topluyordu bu esnada?
-Bizimkiler yoğun bir şekilde çalışıyorlardı.
-Devlet yıkılırken ne işi bu?
-Toplantı üzerine toplantı yapıyorlardı. Birinden çıkıp diğer toplantıya geçiyorlardı.
-Toplantılardan sonuç almışlar mı bari?
-Nerede! Nafile turlarıydı onlarınki. O kadar toplantı sığdırmışlar bir güne. Ama, canım Osmanlı'yı yıkılmaktan kurtaramamışlar. 28/01/2016
-Ne toplantısı bu durmadan?
-Yöneticilerimizin aklına estikçe...
-Sonuç, var mı bir gelişme. Neyi çözdünüz bugüne kadar?
-İncir çekirdeğini doldurmaya çalışıyoruz.
***
-Osmanlı niçin yıkıldı?
-Dışarıdakilerin emelleri, içerideki uzantıları sayesinde.
-Bizim yöneticiler armut mu topluyordu bu esnada?
-Bizimkiler yoğun bir şekilde çalışıyorlardı.
-Devlet yıkılırken ne işi bu?
-Toplantı üzerine toplantı yapıyorlardı. Birinden çıkıp diğer toplantıya geçiyorlardı.
-Toplantılardan sonuç almışlar mı bari?
-Nerede! Nafile turlarıydı onlarınki. O kadar toplantı sığdırmışlar bir güne. Ama, canım Osmanlı'yı yıkılmaktan kurtaramamışlar. 28/01/2016
Alın turşusunu kurun! *
Yunanistan'a kaçan darbecilerin Türkiye'ye iadesini
komşumuz reddetmiş. Hayırlı olsun. Tepe tepe kullansınlar. Hatta turşularını
kursunlar. Batmış bir ekonomileri olmasına rağmen az bir fedakarlık daha
yaparak heykellerini diksinler. Geçmişe dayanan komşu düşman kardeşliğimiz var.
Düşmanımın düşmanı dostumdur mantığının gereğini yapmaları meşreplerine de
uygundur ne de olsa.
Açlıktan ağızları kokuyor,
neredeyse birbirlerini kıracaklar, personel maaşını vermek için dilenip
duruyorlar. Alışkınlar ne de olsa. Üç-beş kuruş daha dilenip bizim darbe
artığı, asker bozuntularını beslesinler. Ölmüş eşek kurttan mı korkar. Nasılsa
Batı'nın yaramaz çocuğu. Yıllardır DHKP-C'yi besliyorlardı zaten. Ha bir sekiz
tabak daha ilave ederler olur biter. Değil mi ki bunlar TC'ye düşmanlar. Gerekirse
devletlerini satar, yine bakarlar bizim başarısız, beceriksiz hainlerimize.
Hatta bu darbeci artıkları hoşlarına gittiyse bizde daha epey çok, bunların
general seviyesinde üst rütbelileri de var bizde. Verelim onlara da baksınlar
ömür boyu. Üstelik yetişmiş eleman. Rütbelerine göre Yunan ordusunda görev
versinler. Ordu adlarını da değiştirsinler. 'Yunan Hain Ordusu' adını
versinler. Hatta onlardan casus olarak bile faydalanabilirler. Ne de olsa
içimizde biz besledik, biz büyüttük onları. Kendilerine bilgi akışı da
sağlarlar.
Ağzından bal damlıyor, hay aklınla
bin yaşa. Biz bunu düşünemedik. Fakat biz bunların dilinden anlamayız, sonra
bizi dinler mi bunlar derseniz sizin için bir iyilik daha düşüneyim. Onların
dilinden anlayan, onların akıl hocası olan dış güçlerin maşası biri var, deniz
ötesinde. İsteyin. İnanın onu da size bedava verirler. Hazır yetişmiş eleman.
Bundan sonra sizin bize direk olarak düşmanlık beslemenize gerek yok. Maşa varken elinizi
niye ateşe sokacaksınız. Bu iyiliğimi de unutmayın. Onlar içinizde bize karşı
düşmanlık yaparken siz mızıkçılık yaparak gidin maşalığını yaptığınız
efendilerinizden yine para isteyin. İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü
kara denir bizde. Almanya, İngiltere, ABD vb para vermezse "Bak bu darbe
artığı, hainleri Türkiye'ye iade ederiz" deyin. Ağababalarınız hemen
kesenin ağzını açar. Hatta "Darbecilerle aynı helikopterde gelen, ismi gizli tutulan sivillerin adını
sızdırırız" diye şantaj yaparsanız belki tüm borçlarınızı bile öderler.
Koca devletsiniz. Hiç aklınız yok mu sizin? Bunları da mı ben söyleyeyim?
Hızınızı alamayıp bizden kaçan tüm
hainleri çağırın ülkenize. Bize karşı topyekûn bir saldırıya geçin. Belki
kurtuluş savaşında beceremediğinizi bu sefer bu hainler sürüsüyle becerirsiniz.
Siz bu şekilde saldırırken herhalde bizim elimiz armut toplamayacak. Kurtuluş
Savaşında dök/e/mediğimiz geri kalanlarınızı da dökeriz. Dünya hiç olmazsa bir
pislikten, bir hainler ordusundan daha kurtulmuş olur.
Bizden size giden darbeci artığı
hainlerin size de ihanet etmesinden korkarsanız işte buna garanti ederim. Hain
her zaman sıkıştığı zaman kaçar, ihanet eder, hatta sokar. Çünkü yılanın görevi
sokmaktır. Meşrebi bu. Bundan dolayı onlara kızmayın. Tabiatlarının gereğini
yapacaklardır.
Biz size hiç kızgın ve kırgın değiliz. Sağ olun. Bizim yükümüzü
aldınız. Bizde hain çok... Bizi sekiz pislikten kurtardınız. Bizim adımıza onlara bakacaksınız.
Kızılır mı size. Hatta müteşekkiriz bilesiniz. Hainlerinizle çok yaşayın.
28/01/2017
30/01/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
30/01/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)