12 Haziran 2016 Pazar

Ölüm Döşeği

Yaşlı Fred, hastaneye kaldırılır. Ailesi, aile papazını da kendilerine eşlik etmesi ve gereğinde görevini yapması için çağrılır.

Papaz, aile efradı yatağın etrafında beklerken, Fred'in durumu aniden kötüleşir. Yatağından doğrularak, el işareti ile yazacak bir şeyler ister. Papaz, anlayışlı bir şekilde Fred'e kağıt ve kalem uzatır. Fred titreyen ellerle hızlı hızlı kağıda bir şeyler yazıp kağıdı papaza uzatır ve aniden ölür.

Papaz, böyle acılı bir anda kağıttakileri okumanın doğru olmayacağını düşünerek kağıdı katlayıp cebine sokar. Bir kaç gün sonra, Fred'in cenazesi sırasında, Fred'in verdiği kağıdın cebinde olduğunu hatırlar. Cenazenin gömülmesinden hemen önce, papaz ileri çıkarak: ''Sevgili Fred, ölmeden hemen önce benden kağıt isteyerek bir şeyler yazdı. Zaman uygun olmadığı için o anda bakmadım ama şimdi, hepinizin önünde bu notu okumak istiyorum ''demiş ve cebinden kağıdı çıkararak yüksek sesle okumuş:

''LÜTFEN BİR ADIM SOLA ÇEKİL. OKSİJEN HORTUMUNA BASIYORSUN!''

Kişi nasılsa başkasını öyle görür (İyi insan-kötü insan)

Bir hükümdar bir gün valilerinin basiretini ve bilgeliğini ölçmek istedi. Önce zalim ve cimriliğiyle meşhur valisini çağırdı. Ona şöyle dedi:

“Bütün ülkeyi dolaşmanı ve gerçekten iyi bir insan bulmanı istiyorum.”
 Vali, ”Emredersiniz!” diyerek ayrıldı ve araştırmasına başladı. Bir çok yeri dolaştı, sayısız insanla görüştü. Nice zaman sonra kralın huzuruna çıkıp şunları söyledi:

“Hükümdarım! Emrettiğin gibi bütün ülkeyi dolaştım ve gerçekten iyi bir insan aradım, böyle birisi yok: Herkes bencil ve kötü. Sizin aradığınız gibi iyi bir adamın bulunması mümkün değil.”

Bu cevap üzerine bu valiyi görevden alır. Sonra başka bir valiyi çağırtır yanına. Bu vali cömertliği, hayırseverliği ve şefkatiyle tanınıyordu. Vali ondan da; ”Bütün ülkeyi gezmesini ve gerçekten kötü bir insan bulmasını” istedi.

Vali hükümdarın dediği şekilde bütün ülkeyi gezip birçok insanla görüştü. Nice zaman sonra hükümdarın huzuruna çıkıp şunları söyledi:

“Hükümdarım, arzu ettiğiniz şeyi yapamadım. Kimi insanlar aldatılmış, kimileri aldanmış, kimileri de bilmeden hareket ediyor. Ama hiçbir yerde gerçekten kötü bir adama rastlayamadım. En kötüleri bile o halden kurtulmak istiyor, ama beceremiyor.”

Bu cevaba hoşlanan hükümdar valisini baş vezir yaparak ödüllendirir.

           

Duanın yarısı


Fakirlere acıyan ve onlara yardım etmek için elinden geleni yapan bilge, bir gün sabahını fakirlere daha fazla yardım etmesi için dua etti.

Eve döndüğünde eşi sordu: “Nasıl duan kabul olundu mu?”
           
Bilge dudaklarında ince bir gülümsemeyle cevap verdi: “Yarı yarıya.”

Karısı şaşırdı ve bunun ne anlama geldiğini sordu. Bilgenin karşılığı şöyle oldu:

“Fakirler yardım almayı kabul ettiler...”

Devlette istatistikler ne işe yarar?

Tarım ve Köy İşleri Bakanlığında bir bürokrat bize devletin eskiden nasıl istatistik yaptığını ve bürokrasinin işleri takip etmesindeki duyarlılığı çok güzel bir örnekle anlattı.

Bürokratın anlattığına göre bir dönem Tarım Bakanlığı, İl Müdürlükleri'ne bir yazı yazar ve "İlinizin bulunduğu bölgedeki karga, yaban domuzu, üveyik gibi tarımsal üretime zarar veren yabani hayvanların sayısını çıkartın bize yollayın" der ve  komedi bu noktada başlar. Sayım işleminin devamını Referans gazetesinin başkent kulisinden aktarıyoruz:

İl müdürlerini alır bir düşünce... Adı üstünde zararlı ve yabani hayvan bunlar. Nasıl sayacaksın? Sonunda kendi aralarında 'istişare' ederek bir formül bulurlar. Buna göre bölgenin büyüklüğüyle orantılı olarak her il müdürü bir rakam yazıp bakanlığa yollar. Kimi 30, kimi 20 yaban domuzu olduğunu bildirir. Aradan 1 yıl geçer, "Ses seda çıkmadı Bakanlık'tan..." diye
sevinirlerken biz yazı daha... "Bölgenizdeki yaban domuzlarının son durumu nedir? Şayet  sayıları 150'yi aşarsa 'sürek avı' başlatın."

Sürek avı başlaması için gerekli bürokratik işlemler ve nasıl ekipler oluşturulacağı, vurulan domuzların kuyruklarının kesilerek ispatlanması gerektiği gibi formaliteler sıralanır. İl müdürleri yeni sayıyı, hayvanların çoğalabileceği varsayımıyla 5'er, 10'ar artırıp bildirmişler.  İş, yıllarca böyle devam etmiş. Bürokratımızın tayini bir gün Tunceli Tarım İl Müdürlüğü'ne çıkmış. Göreve başlamasının ardından yine bakanlığın aynı yazısı... Hemen, bir sene önce gönderilen yazıyı çıkarmış ki ne görsün. Domuz sayısı 149... Domuzu 1 tane artırsa sürek avı başlamak zorunda kalacak. Hayvanların kuyrukları, ödenek... Kendi kendine (Ben bu sayıyı 50'ye düşüreyim, kimse fark etmez) demiş ve yazıyı göndermiş.

Bir ay sonra Bakanlık'tan bir yazı. Yazıda (Geçen yıl bölgenizde yaban domuzu sayısı 149 idi. Siz 50 olduğunu yazmışsınız. Ne oldu 99 yaban domuzuna...) diye soruluyor. Bürokrat oturmuş ve düşünmüş, bir formül bulup Bakanlığa yazmış. Yazıda, (Evet geçen yıl sayı 149'du. Ancak sayıları artınca köylüler resmi olmayan yollardan sürek avı başlattılar, hiçbirini de vuramadılar. Domuzlar sınır ilimiz olan Erzincan'a geçti) demiş. Bürokratın belirttiğine göre "Hayvanları vurduk" dese, Bakanlık kuyruklarını isteyecek.

Bakanlık hemen olayın takipçisi olmuş ve Erzincan il müdürüne bir yazı yazmış. Yazıda (Bölgenizde 100 yaban domuzu olduğunu yazıyorsunuz. Ancak Tunceli İl Müdürlüğü 99 adet  domuzun bölgenize geçtiğini bildirdi. O hayvanları bulun. Sayı 150'yi aştığı için de hemen ekipleri toplayarak sürek avı yapın) diyormuş. Erzincan İl Müdürü düşünmüş ve Bakanlığa cevap yazmış. Cevapta, (Evet doğrudur. Tunceli'nin 99 domuzu sınırımızdan girdi. Ancak hızlarını alamayarak sınırımızı aşıp Erzurum il hudutlarına geçtiler) deyip işin içinden sıyrılmış. Bakanlık hemen Erzurum İl Müdürlüğü'nden hayvanların bulunup sürek avı başlatılmasını istemiş. Erzurum İl Müdürü Erzincan il müdürünü arayıp olayı sormuş, akıl almış. Bakanlığa (Doğru. 99 domuz bölgemize girdi ancak peşlerine düştük, ancak Ağrı İl Sınırına girdiler) demiş. Bakanlık bu kez Ağrı il müdürlüğüne bir yazı yazmış.

Ağrı il müdürü Erzurum il müdürünü aramış. Ve o da bakanlığa (Evet doğru bizim sınırdan girdi ama ülke sınırlarını aşıp Ermenistan'a geçti) diyerek olaya Tarım Bakanlığı nezdinde bir son vermiş.
Bürokratımız (artık Dışişleri Ermenistan'ı aramış mıdır bilmiyorum. Ama biz envanter işinden böyle sıyrıldık) diye kurnazca gülümsüyordu...



İyilikleri kuma, kötülükleri kayaya yazar olduk artık...



Çölde yolculuk eden iki arkadaş hakkında bir hikaye anlatılır:

Yolculuğun bir aşamasında iki arkadaş tartışırlar biri ötekine bir tokat atar. Tokadı yiyenin canı çok yanar ama tek kelime etmez ve kumun üzerine şu sözleri yazar:

BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BANA BİR TOKAT ATTI.´

Yıkanabilecekleri bir vahaya rastlayana dek yürümeyi sürdürürler. Tokadı yiyen yıkanırken batağa saplanır boğulmak üzereyken arkadaşı tarafından kurtarılır. Tam selamete çıktıktan sonra bir kaya parçası üzerine su sözleri kazır:

BUGÜN EN İYİ ARKADAŞIM BENİM HAYATIMI KURTARDI.´

Tokadı vuran ve sonra en iyi arkadaşının hayatını kurtaran kişi ona şöyle der: Senin canını yaktığımda bunu kum üzerine yazdın ama şimdi kayaya kazıyorsun, neden? 

Öbür arkadaş ona şöyle cevap verir. Biri bizi incittiğinde bunu kum üzerine yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı estiğinde onu silebilsin. Ama biri bize iyi bir şey yaparsa onu kayaya kazımalı ki onu hiçbir rüzgar yok etmesin.

İNCİNMELERİMİZİ KUMA, GÖRDÜĞÜMÜZ İYİLİKLERİ KAYALARA KAZIMAYI

ÖGRENELİM.

Otobüste üç ihtiyar delikanlı

Dün 18.30 suları Yaka otobüsüne orta kapıdan binebildim. Çünkü otobüs tıklım tıklım. Yolcunun yoğun olduğu bu saatte hikmeti bilinmez bir şekilde küçük otobüs verilmişti nedense. Orta kapıdan inenlere yol açmak için ben de onlarla birlikte indim, ardından tekrar bindim. Otobüs biraz boşalınca kapıdan biraz orta yere doğru yer bulabildim. Bir de ne göreyim 75'ini devirmiş üç ihtiyar delikanlı orta yerde düşmemek için sırtlarını pencereye vermiş, iki elleriyle demirlere tutunup ayakta yolculuk yapmaya çalışıyorlar. Otobüse bir göz gezdirdim acaba oturanlar bu ihtiyarlardan daha mı yaşlı diye. Nerede? Oturan şanslılarımız bu ihtiyar delikanlılardan bedenen genç ama ruhen daha yaşlı idiler.

Kendilerine selam verdim. Daha dönüt almadan: Hah gençler işte hep böyle olacaksınız, büyüklerinize yer vereceksiniz. Zaten büyükleriniz ayakta iken sizin oturmanız doğru olmazdı. Sizi tebrik ederim dedim. İki tanesi sağına soluna bakındı, acı acı gülümsediler. Üçüncüsü: "Ahir zaman dedikleri bu olsa gerek" dedi. Bu şekilde sizin bir fotoğrafınızı çekip sanal alemde paylaşayım dedim. Birlikte gülüştük.  Bir durak sonra da indiler.

Mevsim yaz, günlerden bir Ramazan günü idi bu bildik manzaranın olduğu an. Ardımızdan gelen gençlik adına üzüldüm gerçekten. Aslında daha otobüse binen ihtiyarı görür görmez yer vermek için ayağa kalkan gençlerimizin sayısı da az değil. Nedense bu gün yer vermeyen gençlerimizle doldurulmuş otobüs. Kim bilir belki de iftara yakın oruç tutmakta zorlandılar. Zaten oruç tutarak bir iyilik yaptılar. Bir günde bir iyilik yeter, ayrıca büyüklere yer verip ikinci bir iyilik yapmayı ihtiyaç hissetmediler.

Ne diyelim, canlarınız sağ olsun gençler! Sizler bizim geleceğimizin teminatısınız. Bu ihtiyarlar geldiler gidiyorlar, yaşamışlar yaşadıkları kadar. Önemli olan sizin rahatınız. Bu yaşlılar bindikçe, siz onları gördükçe görüntü olarak sizi rahatsız ediyorlar ama ne yapacaksınız, bu kadar rahatsızlığa tahammül edeceksiniz artık. Bu ihtiyar delikanlılar geçmişte bir çok konfordan mahrum olarak büyüdüler. Siz hiç çekmediniz şu ana kadar. Bundan sonra da çekerseniz hayat çekilmez olur.

İyi yolculuklar. 12/06/2016

11 Haziran 2016 Cumartesi

Eserin ile gurur duy öğretmenim!

MEB, senede iki defa okullarda TEOG sınavı yapar. Öğrenciler sınavlarına kendi okullarında girer. Sınavlarda görev alan öğretmenler ise kura ile okullarda başkan ve gözetmen olarak görev alır. Amaç sınavların sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamak. Aynı zamanda öğrencilere sınav esnasında rehberlik yapmak.

2015-2016 öğretim yılı ikinci TEOG sınavı 27-28 Nisan tarihleri arasında yapıldı. Sınavdan önce 'Sınavda  dikkat  etmesi gereken hususlar’ yapılan toplantıda görevlilere anlatıldı. 27 Nisan günü yapılan ilk sınav Fen ve Teknoloji dersi idi. Sınavın bitiminde sınav evrakını sınav komisyon odasında teslim aldık. İkinci dersin sınavı başlayacağında,  sınav görevlisinin biri yanımıza geldi: "Hocam bir öğrenciniz kodlamayı cevap kağıdına yapıp yapmadığını hatırlamadığını, herhalde yapmadığını söylüyor, ne yapalım" dedi. Hocam evrakınızı kapatmışsınız, kapatılan evrak açılamaz, iş işten geçti,  öğrenci evrakını verirken kontrol etmediniz mi dedim. Sınav salonuna girdim, öğrenci tedirgin ve üzgün bir şekilde 2.sınavın başlamasını bekliyordu. Kızım! Unutmamışsındır, ben senin kodladığına inanıyorum, şu anda Fen dersi geçti, şimdiki sınava odaklan diye moral verdim çıktım.

Dün TEOG sonuçları açıklandı. Başarılı, sorumlu ve hanım hanımcık  kızımız Fen ve Teknoloji dersinden 16 net yapmış olmasına rağmen sıfır çekti. Öğrencimiz kitapçık üzerinde çözüp işaretlediği seçenekleri maalesef cevap kağıdına kodlamamıştı. Korktuğu başına gelmişti. Öğrenci ile görüştüm, ağlamaklı idi. Bize gelmeden önce de epey ağlamışa benziyordu.

İçinizden bana, "Hocam gözetmen öğretmenin ne suçu var. Sorumluluk çocuğa ait. Suç varsa çocukta" diyebilirsiniz. Suçun sahibi olmaz biliyorsunuz. Ama burada bahsi geçen  14 yaşında bir çocuk. Daha ailesinin ekmek almaya bile göndermediği, hiç sorumluluk vermediği bir çocuk. Çocuğun imza, grup ve  kodlama gibi bilgilerini kontrol ettiğine  dair  salonda bulunan iki görevlinin imzası var. Üstelik çocuğumuz orta sıranın en önünde yani başkan ve gözetmenin önünde sınava girmiş. Bu çocuk kağıda kodlama yapmazken bu arkadaşlarımız o esnada armut mu topladı merak ediyorum. Hele sınav evrakını yapıştırıp bana teslim ettikten ve ikinci sınavın evrakını teslim aldıktan sonra söylemen yenilir yutulur cinsten bir kabahat değildir. Bari, evrakı inceledim, bilgiler doğrudur, kontrol ettim yerine adınızı yazıp imzalamasaydınız. Ya bu çocuk sizin kendi çocuğunuz olsaydı ne yapardınız bir düşünün. Hele sınavı bitirip teneffüs esnasında beklerken çalıştığın okulu ve kendinin nasıl başarılı bir öğretmen olduğunu anlatman yok muydu. Dilemediğin özrün kabahatinden büyük bilesin. 

Gözetmen öğretmenim eserin ile gurur duy. Bu sıfır, çocuğumuzun değil senin başarındır. Kendinle ne kadar övünsen azdır. Hatta 657 sayılı DMK'nın 122. maddesine göre "Görevli oldukları kurumlarda olağanüstü gayret ve çalışmaları ile emsallerine göre başarılı görev yapmak suretiyle" kendini ispatladın ve 'Başarı belgesi' almaya hak kazandın. Tebrikler... Bundan sonraki başarılarının artarak devam etmesini dilerim. Bir öğrenciyi sınavdan ekarte etmenin sevinç ve mutluluğunu bir ömür boyu yaşarsın artık. Sen rahat uyu öğretmenim. Bu vicdan rahatlığı sana yeter de artar bile. Sınav dolayısıyla hesabına yatırılan ücreti de afiyetle ye. "Boğazımdan haram lokma geçmedi diye övün" dur sağda solda. Çünkü sen hak ettin bunu.


Kızım! "El elin eşeğini türkü çağırarak arar" atasözümüz burada yine kendini gösterdi. Bu yaptığın masumane hata, sana ibret olsun. Bundan sonra  daha dikkatli ol, heyecanına yenik düşme. "Kendi tırnağınla başını kaşı." Böyle sorumsuz aymazlardan medet bekleme... Senin boş verdiğin cevap kağıdı kalbin gibi tertemiz. Lekeli olan: “Bilgileri kontrol ettim diyenlerdir. Geçmiş olsun... Başarılar dilerim... 11/06/2016