21 Aralık 2015 Pazartesi

İçki kimin yanında içilir?


Nizip müftüsü Arapça’yı ana dili gibi konuşmaktadır. Türk askeri yetkililerle Suriye askeri yetkilileri zaman zaman ikili görüşme yapmak istedikleri zaman Nizip müftüsünü tercümanlık yapması için Suriye’ye götürürler.

Yine böyle bir görüşmenin ardından Suriye yetkilileri, yemekli bir ziyafet hazırlarlar. Garsonların içki servisi de yaptıklarını gören müftü:
“-Müslüman içki içer mi? Siz Müslüman değil misiniz? Lütfen içkileri kaldırın” der. Garsonlar pek kaldırmak istemezler. Bu tartışmayı anlamadan izleyen Türk komutan:
”-Müftü Efendi! Ne diyorsun” der. Müftü:
“-İçkiyi kaldırın, Müslüman içki içer mi dedim” deyince komutan:
“-Tabii kaldırın, müftünün yanında içki içilir mi” diyerek içki servisini kaldırtır. 29/05/2015

Dayakla yoğrulmuş bir nesiliz biz...

Yıl 1981. Orta 3.sınıf öğrencisiyim. Yurtta kalıyorum. Mevsim Sonbahar. Okula gitmek için hazırlık yapıyordum ki, hemşerim ve okul arkadaşım yanıma geldi. Bu gün sana dersten önce Beşyol çay ocağında bir çay içireyim dedi.

Hemşerimin çay ikramını kaçırmamalıyım. Belki ömürde bir denk gelir böylesi. Çünkü cebindeki parayı sigaraya verir, genelde cebinde parası olmazdı. Çay ocağı da okula 300 metrelik bir mesafedeydi. Birlikte girdik.

Bizimki hemen sigarasını yaktı. Söylenen çayı beklerken okulumuz müdür baş yardımcısı bir kaç  yardımcısıyla birlikte kapıyı açtı. Sabah sabah tümü öğrenci olan öğrencilerin  öğrenci kimliklerini topladı gitti. Çayı da içemeden kalktık derse girdik.
***
İlk derste nöbetçi öğrenci, müdür başyardımcısı odasına çağırdı. Küçük odanın önü çay ocağında kimliği alınanlarla doluydu. Son sınıf öğrencilerinden başlanarak sırayla içeri çağrılıyordu. İçeriden çıkanlardan birine “ İçeride ne yapıyorlar” diye malumun ilamı bir soru sordum. “Dövüyorlar” dedi. “Dövüyorlar biliyorum da, kim dövüyor” dedim. Cevap: “ Herkesin kendi müdür yardımcısı” olunca sevindim. Çünkü 3.sınıflara bakan muavin merhametliydi. Aynı zamanda çok saftı. Dövmezdi ya da dövemezdi. Dövse ne dövecekti.

Kurbanlık koyun gibi dışarıda beklerken sevinçliydim. Çünkü muavin yönünden şanslıydım. İsmimin çağrılmasıyla birlikte girdim içeri. O küçücük odaya okulun tüm yöneticileri müdür dahil oturmuşlar. Geleni gideni sorguya çekip cezasını verip gönderiyorlardı. Tek suçum kahveye çay içmek için girmekti. Ahiret soruları gelmeye başladı:
-Kahveye niçin gittin?
-Çay içmeye.
-Okulun kantininde çay yok mu?
-Var.
-Peki niçin gittin o zaman?
-Yurttan erken çıkardılar. Hava soğuktu. Çay ocağına girdim ısınmak için.
-Bugün hava soğuk mu?
-Değil efendim. ( Aksine her gün soğuk olan hava o gün güneşliydi.)
-Sigara içiyor musun?
-Hayır efendim. Ben içmem.
(M. Başyardımcımız): -Ben bunu içerken gördüm. ( İşin garibi üniversiteye başladığımda içmeye başlamıştım. Yiyeceğim dayağa eyvallah. Ama iftiraya asla...)
-Bu, yurtta kalıyor.
-Bu, hafız.
-Bu, sınıf başkanı.
O zamana kadar yardımcının biri bıraktı diğeri sormuştu. Son noktayı müdür koydu:
- Bunu başkanlıktan alacaksın.
Her bir soruya cevap verdim hem de hazır ol vaziyetinde. Başım öne eğik duruyorum. Sorular bitti. Bir sessizlik.
-Çat sesiyle birlikte kendimi yerde buldum. Tokat öyle böyle değil. Tam bir Osmanlı tokadıydı. Adam orta 1.sınıfta Beden Eğitimi dersinde bize top yüzü ve dışarı yüzü göstermeden bir dönem boyunca sınıfta “Ecdadımız Osmanlı  sıraya nasıl otururdu” dersini bugünler için anlatmıştı demek ki.  Güvendiğim, dövemez dediğim muavinim beni yere yapıştırmıştı. “Kalk eşek herif” sözüyle tekrar kalktım. Bir daha, bir daha. Maşaallah. Benim saf dediğim galeyana gelmişti. Şükür durdu şiddet sonunda. Bana çık dendi. Çıkarken kapıda duran müdür başyardımcım elime kimliğimi verdi. Vurulan Osmanlı tokadını yeterli görmemiş olmalı ki, iki tokat da o vurdu.
Dövmeyip de ne yapacaklardı. Suçluydum çünkü. Nasıl olur da kahvehaneye çay içmeye giderdim. Herkes haddini bilmeliydi. Sonunda haddini bilmeyen Anadolu’nun köyünden gelmiş bana, haddim bildirildi. Çıktıktan sonra bir başka kurban girdi içeri. O gün, tüm yöneticilerimiz işi gücü bırakıp suç aleti çay, suç mahalli kahvehane olan suçluları cezalandırdılar. Mutluluklarına diyecek yoktu. Vicdanları da rahat olmalı ki sonradan gönül falan almadılar. Yapılan muameleyi kime söyleyip şikayet edecektim ki. Babama söylesem anama söyler. İki tokat da anam atardı. Dayağa değil de beleş çayı içememiştim ona yanarım. Hele ikram, hiç çayını içemediğim dostumdan olunca derdim bir kat daha arttı. Bunu da içime gömdüm. Onlara kızgın mıyım asla. Kötü niyetli değillerdi. Ne gördülerse onu uyguladılar bizde.

Birkaç gün sonra ders bitimi sınıf defterini teslim etmek için bana Osmanlı tokatlarını bir bir saydıran, her vurdukça ters istikamete yatırtan muavinimin yanına gittim. Defteri verdim.
-Hocam, ben başkanlığı bırakıyorum.
-Niçin?
-Hocam beni zorla sınıf başkanı seçtiler. Ben gönüllü yapmıyorum zaten.
-Devam et, oğlum. Bırakma.
-Hocam ben bırakmak istiyorum. Zaten siz de kabul etmelisiniz.
-Niye ki?
-Zaten müdür geçen gün size, bunu başkanlıktan alacaksınız dedi ya.
-Oğlum, sen boş ver müdürü. Ara sıra kahvehaneye ben de gidiyorum. Ben orada müdür döv dediği için dövdüm. Kusura bakma. Başkanlığına da devam et.
Yediğim dayağı unutmuştum. Hocam gönlümü almıştı sağ olsun. Yukarıda gönlümü almadılar demiştim. Dayak atan gönlümü aldı bu vesileyle. Teşvik ve tahrikçilerden ne o gün ne de bugün hiç ses seda çıkmadı. Canları sağ olsun.
***
Bitti mi demeyin. Daha bitmedi. Yıl 1986. Lise son sınıfın son haftası sınıf öğretmenimiz dersi değerlendirmek için “Anılarınızı anlatın, haydi” dedi. Ben de kalkıp yediğim bu dayağı anı olarak anlattım. Yıllar sonra çekilen sıkıntıları anlatmak zevkli oluyormuş. Ben anlattıkça Öğretmenimiz ve tüm sınıf kahkahaya boğuldu.
***
Mezun oldum. Yaz döneminde millet ÖSS'ye hazırlanırken ben de diğer hafızlar gibi yurtta hıfzımı tekrarladım. Hafızlığımı sağladığım hocam okuldaki muavinim idi.
***
Ders bitimi hocamla beraber bir kaç hafız yurdun önünde oturuyorduk. Baktım ki hocam ciddi bir şekilde -zaten hep ciddiydi- benim olduğunu bilmeden 4 yıl önceki benim dayakla ilgili olayı anlatıyor. Benim güldüğümü görünce:
-Sen niçin gülüyorsun?
-Hocam anlattığın kişi benim.
-Sen o zaman bu olayı sınıfta niye anlattın?
-Anı olarak anlattım.
-Bunun neresi anı?
-Hocam dayaktan iyi anı mı olur? Babalarımız askerde dayak yerler. Hayatları boyunca anı olarak anlatırlar.
-Sahi sen o zaman benden için “Dövmez mi dedin yoksa dövemez mi?”
-Hocam ne dediğimi bilmiyorum ama. Sanırım dövemez demişimdir dövmez anlamında.
Mesele “Dövmez-dövemez” kelimeleriydi. Derste bu anıyı anlattıktan sonra hocamız, muavinimizin yanına giderek (Sanırım o zaman muavin değildi.) “Öğrencinin biri senden için dövemez” dedi demiş. Hasılı bizim anı, dövmez-dövemeze dönüşmüş. Biraz tartışmışlar sanırım.
***
Yıl 2010. Bir ortaokulda yöneticiyim. Okul alış verişi için bir kırtasiyeye uğradım. Baktım bizim yöneticilerden iki tanesi emeklilik sonrası esnaf olmuşlar. 1981’deki dayağa rağmen zaman zaman alavere dolayısıyla geçmişi yad ettik. Alış veriş yapan okul sayısı çok olduğu için her bir okula da numara vermişler. Bana okulumun numarasını sordu bir hocam. Hocam bilmem numarayı. Söylerseniz bir daha numaramı söylerim alış veriş esnasında dedim. Numarayı söyledi. Bu esnada bana orta 3’de iki tokat atan hocam: “ Söyleme, söyleme. Söylesen de yine unutur bu, numarayı” deyince, “ Ne unutması hocam. Ben orta 3’de yediğim iki yıları bile unutmadım” diye cevap verdim. Dayak atan hocam ne mi dedi? “O yılları ve oraları karıştırma” dedi.

Bu vesileyle yaptıkları yanlış olsa da iyi niyetli olduklarına inanıyorum. Hepsini hayırla yad ediyorum. Vefat  edenlere rahmet, kalanlara hayırlı uzun ömürler diliyorum. 21/12/2015

20 Aralık 2015 Pazar

KUR’AN HER ASRA HİTAP EDER Mİ?

KUR’AN HER ASRA HİTAP EDER Mİ?

Arka sıralarda oturan bir öğrenci parmak kaldırır:
-“Hocam, K.Kerim ihtiyaca cevap vermiyor artık, yenisi yazılmalı değil mi?” Bu soru karşısında öğretmen, “yeniden yazılamaz ve devamlı ihtiyaca cevap verir tabii anlayana” şeklinde cevap verir ve konu kapanır.

Aylar sonra Kuranı Kerimi tanıtmak için bir adet meal ile birlikte öğretmen derse girer. Kitabı tanıtır. Daha yakından görmeleri için öğrencilere vermeye hazırlanırken öğretmen yukarıdaki soruyu soran öğrenciyi ayağa kaldırır ve sorar:
-Cenk! Bu kitaptan evinizde var mı?
-Bilmiyorum hocam, vardır herhalde,
-Okudun mu?
-Hayır, okumadım.
-İçinde ne yazıyor, biliyor musun?
-Hayır, bilmiyorum.
-Okumadan, içinde ne yazdığını bilmeden niye değiştirmeye kalkıyorsun o zaman be adam!

29/05/2015

Büyüyünce hangi mesleği seçeyim?



-Amca, büyüyünce ne olayım?
-Sevdiğin işi yap.
-Biraz ortada olmadı mı bu cevap?
-Ne  söylememi istersin?
-Biraz örneklendirsen.
-Ne söylesem bilmem ki, bu ülkede her 10 yılda bazı meslekler yok olur, yenileri ortaya çıkar.
-Anlaşılan açık konuşmayacaksın.
-En iyisi sen sor, ben söyleyeyim.
-Doktor olmamı ister misin?
-Önce karete kursuna git.
-Anlamadım.
-Parası belki iyi ama, pek özel hayatın olmaz, bir de hasta yakınlarının saldırısına karşı kendini koruyabilmen gerek.
-Mühendis?
-Eskiden yüksek mühendisler vardı, şimdi yükseği kalmadı, sadece mühendis olursun. Konya gibi yerde mühendisler ortalama 1500,00 TL alır.
- Avukatlık?
-Parası, pulu iyi, serbest çalışırsın. Ama az sayıda mağdurun yanında hep suçluyu savunacaksın.
-Öğretmenliğe ne dersin?
-Eski veli ve öğrenciler olsaydı ol derdim, şimdiki anne-babalar ve devlet korumacı, çocukları ise  nazlı ve kıymetli. Kazara çocuğa elini kaldırır, kulağını çekersen, polis kapına dayanır, savcı harekete geçer, aile şikayetçi olmasa da hakim kamu davası açar, en az 4 ay hapis ile tecziye eder. Bir defaya mahsus  cezan 5 yıl ertelenir. Bitmedi daha; kurumun inceleme  ve soruşturma başlatır. Üstüne de 1/8-1/30 arasında  maaş kesim cezası bonus olarak  verilir ve siciline işlenir. Ayrıca zorunlu hizmet, tayin adı altında  bölge bölge gezer, durmadan  eşya taşırsın.
-Polis olsam,
-Bir üniforman, tabancan ve jopun olur. Maaşın da fena olmaz. Ama diyar diyar dolaşırsın, suçluya karşı cebindeki tabancayı ve belindeki jopu asla kullanamazsın, kazara kullanırsan basın, medya, Baro, adliye ve yasalar yani suçluyu koruma kurulu hemen harekete geçer, ömrünün geri kalan kısmını sürünerek  geçirirsin.
-Belediyeye girsem...
-Buna bir şey demem, memur olarak  başlarsın, kademe kademe yükselirsin. Diğer memurlar tayin, atama  adı altında değişik bölgelerde çalışırken sen girdiğin yerden emekli olursun, ev eşyası taşıma derdin olmaz, eşyan yıpranmaz, yol ücreti vermezsin, kurumun sana servis verir, ya da toplu ulaşım araçlarından ücretsiz faydalanırsın, çünkü sen işe gidip geliyorsun, diğer  memurlar gezmeye gidiyorlar zaten. Zaman zaman bayram ve seyranlarda  kurumun yine seni gözetir, hatta bayram şekerini bile verir. Yükseldikçe altına makam arabası da verirler. Rotasyon derdin de olmaz. Ben hayata yeniden başlasam belediyeci olurdum bilesin.
-Serbest çalışsam.
-Belki de en iyisi. Tabii maharetin ve sermayen varsa. Ticareti kurallarına göre oynayacaksın. Düzgün çalışacaksın. Ya batar, ya da çıkarsın. Kendi işinin patronu olursun. Kimseye eyvallah demezsin. Rızkının peşinde koşarsın. Zaten ticaretin onda dokuzu buradadır. Diğer işlerde hep emir alırsın.
-Siyasetçi olmaya ne dersin?
-Paran var mı, siyaset yapmak için?
-Yok.
-Siyaset parası ve arkası olanların işi, sana göre değil.
-Peki amca, hangi mesleğin itibarı var?
-Parası iyi olan meslek iyi meslektir, vatandaş nezdinde.
-Amca, teşekkür ederim, müsaadenle gitmek istiyorum. Son söz ne dersin?
-Asgari ücretli bir işte çalışan olma da, nerede ne iş yaparsan yap.
-Hoşça kal amca.
Güle güle, sınavda başarılar, gerçi büyümesen daha iyi ama neyse..

Helalinden, düzgün, sürekli, alınteri ile kazanabileceğin  bir işte çalışman temenisi ile.  31.05.2015

Reklam Mesajlar

-Üstad, reklam amaçlı mesajların yasaklanması iyi oldu değil mi?
-İyi oldu olmasına da, şimdi de parti propagandaları geliyor.
-Hangisinden geliyor?
-Hangisinden gelmiyor ki,
-İlginç olan mesaj var mı?
-Olmaz mı? Bak, bir tanesini okuyayım:
" Yaratmak da Emretmek de Allah'a Mahsustur (Araf Suresi, 54. Ayet) Oy Kullanma, Yaratıcına şirk Koşma "
-İlginçmiş, sen ne dedin?
- "Bak, Sen de emrediyorsun ama" dedim.
04.06.2015

Cehennem Çukuru

Cehennem Çukuru

Denir ki, aynı milletten Cehennemlikler bir çukura doldurulur, kimse kaçmasın diye her çukura 2 'şer tane Zebani bekçi olarak görevlendirilir. Bizim Cehennemliklerin başına görevli verilmez. Diğer milletler:
-Ya Rabbi! Haksızlık bu, neden bizim başımızda zebaniler var da, onların başında zebani yok... Gaipten Bir ses:
-Haksızlık yok, çünkü onlardan biri çukurdan çıkmaya çalışırsa diğerleri ayaklarından çeker, tekrar düşürür ve kaçamazlar der.

Kim daha güçlü?...

Keçecizade Fuat Paşa, Hasta adam diye adlandırılan Osmanlı'nın Sefiri olarak Avrupada elçiler toplantısına katılır.

Toplantı öncesi sefirler kendi aralarında sohbet ederlerken Avrupalı bir sefir ortaya bir soru atar:
-Hangi devlet daha güçlüdür?
-Osmanlı, diye cevap verir Fuat Paşa. Bu cevap karşısında diğer sefirler şaşırır ve Keçecizadenin yüzüne bakarlar. Fuat Paşa:
-Evet Osmanlı daha güçlüdür. Çünkü sizinkiler dışarıdan, bizimkiler içeriden yıkmaya çalışıyorsunuz, hâlâ yıkamadınız, der diğerleri cevap veremezler ama pes etmezler, düşman kardeşler ve hatta 7 düvel bir araya gelerek sonunda Osmanlı'yı yıkmayı başardılar. 07.06.2015