Ana içeriğe atla

Büyüyünce hangi mesleği seçeyim?



-Amca, büyüyünce ne olayım?
-Sevdiğin işi yap.
-Biraz ortada olmadı mı bu cevap?
-Ne  söylememi istersin?
-Biraz örneklendirsen.
-Ne söylesem bilmem ki, bu ülkede her 10 yılda bazı meslekler yok olur, yenileri ortaya çıkar.
-Anlaşılan açık konuşmayacaksın.
-En iyisi sen sor, ben söyleyeyim.
-Doktor olmamı ister misin?
-Önce karete kursuna git.
-Anlamadım.
-Parası belki iyi ama, pek özel hayatın olmaz, bir de hasta yakınlarının saldırısına karşı kendini koruyabilmen gerek.
-Mühendis?
-Eskiden yüksek mühendisler vardı, şimdi yükseği kalmadı, sadece mühendis olursun. Konya gibi yerde mühendisler ortalama 1500,00 TL alır.
- Avukatlık?
-Parası, pulu iyi, serbest çalışırsın. Ama az sayıda mağdurun yanında hep suçluyu savunacaksın.
-Öğretmenliğe ne dersin?
-Eski veli ve öğrenciler olsaydı ol derdim, şimdiki anne-babalar ve devlet korumacı, çocukları ise  nazlı ve kıymetli. Kazara çocuğa elini kaldırır, kulağını çekersen, polis kapına dayanır, savcı harekete geçer, aile şikayetçi olmasa da hakim kamu davası açar, en az 4 ay hapis ile tecziye eder. Bir defaya mahsus  cezan 5 yıl ertelenir. Bitmedi daha; kurumun inceleme  ve soruşturma başlatır. Üstüne de 1/8-1/30 arasında  maaş kesim cezası bonus olarak  verilir ve siciline işlenir. Ayrıca zorunlu hizmet, tayin adı altında  bölge bölge gezer, durmadan  eşya taşırsın.
-Polis olsam,
-Bir üniforman, tabancan ve jopun olur. Maaşın da fena olmaz. Ama diyar diyar dolaşırsın, suçluya karşı cebindeki tabancayı ve belindeki jopu asla kullanamazsın, kazara kullanırsan basın, medya, Baro, adliye ve yasalar yani suçluyu koruma kurulu hemen harekete geçer, ömrünün geri kalan kısmını sürünerek  geçirirsin.
-Belediyeye girsem...
-Buna bir şey demem, memur olarak  başlarsın, kademe kademe yükselirsin. Diğer memurlar tayin, atama  adı altında değişik bölgelerde çalışırken sen girdiğin yerden emekli olursun, ev eşyası taşıma derdin olmaz, eşyan yıpranmaz, yol ücreti vermezsin, kurumun sana servis verir, ya da toplu ulaşım araçlarından ücretsiz faydalanırsın, çünkü sen işe gidip geliyorsun, diğer  memurlar gezmeye gidiyorlar zaten. Zaman zaman bayram ve seyranlarda  kurumun yine seni gözetir, hatta bayram şekerini bile verir. Yükseldikçe altına makam arabası da verirler. Rotasyon derdin de olmaz. Ben hayata yeniden başlasam belediyeci olurdum bilesin.
-Serbest çalışsam.
-Belki de en iyisi. Tabii maharetin ve sermayen varsa. Ticareti kurallarına göre oynayacaksın. Düzgün çalışacaksın. Ya batar, ya da çıkarsın. Kendi işinin patronu olursun. Kimseye eyvallah demezsin. Rızkının peşinde koşarsın. Zaten ticaretin onda dokuzu buradadır. Diğer işlerde hep emir alırsın.
-Siyasetçi olmaya ne dersin?
-Paran var mı, siyaset yapmak için?
-Yok.
-Siyaset parası ve arkası olanların işi, sana göre değil.
-Peki amca, hangi mesleğin itibarı var?
-Parası iyi olan meslek iyi meslektir, vatandaş nezdinde.
-Amca, teşekkür ederim, müsaadenle gitmek istiyorum. Son söz ne dersin?
-Asgari ücretli bir işte çalışan olma da, nerede ne iş yaparsan yap.
-Hoşça kal amca.
Güle güle, sınavda başarılar, gerçi büyümesen daha iyi ama neyse..

Helalinden, düzgün, sürekli, alınteri ile kazanabileceğin  bir işte çalışman temenisi ile.  31.05.2015

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde