20 Haziran 2016 Pazartesi

Babalar gününde babasının sözünü dinlemeyen kız*

Haziran ayı okulların kapandığı, lise son sınıf öğrencilerinin iki hafta boyunca hafta sonları merkezi sınavlara girdiği ay biliyorsunuz. Mevsim Ramazan. Öğrenci ve veliler: “Oruç tutulsun mu, tutulmasın mı” ikilemi içerisinde. Fetva veren verene: “Daha sonra güne gün tutarsınız” şeklinde. Bazı öğretmenler de bu duruma teşne oluyor maalesef.  Bana birisi gelse dese ki: “Sınava gireceğim, oruç tutayım mı, tutmayayım mı” diye. Yarım mürekkep yalamış biri olarak ‘Tutmayabilirsin’ demem. En azından ben böyle bir sorumluluğu alamam. Kimsenin tutup tutmadığına da karışmam. Çünkü her koyun kendi bacağından asılacak.

Pazar günü yapılan  LYS sınavında görev aldım. Salonuma giren ergen olmuş çocuklarımıza bir göz attım. 21 kişilik salonda biri gelmedi. On tanesinin elinde ise pet şişe vardı. Öyle zannediyorum. Bunlar fetva alanlardan. Diğer on tanesi ise, verilen fetva içlerine sinmemiş olmalı ki oruçlu bir şekilde sınavlarını oldular.
***
Meslek hayatım boyunca öğrencilerime yazılı kağıdını uzatırken, “ Gençler! Şu anda iki sınav olacaksınız. Bir dürüstlük sınavı, bir diğeri de bu dersten geçer not almak için olduğunuz sınav. Bu dersin telafisi mutlaka vardır. Ama  dürüstlüğün asla telafisi yoktur. Kağıdınızda size ait olmayan bilgiye yer vermeyin” şeklinde açıklamalar yaparım. Bu ayda yapılan merkezi sınavlarda bir diğer sınav daha var: oruç sınavı. 

Sınavın bitimine doğru öğrencilerin yaptığı soru sayısına bir baktım. 20 kişilik salonda bir öğrencinin dışında tüm öğrencilerin işaretlediği soru sayısı 8-10 soruyu geçmemiş. Oruç tutanın  işaretlediği ile tutmayanların işaretlediği arasında pek fark yoktu. Geometri’den işaretledikleri soru sayısı ise neredeyse yok gibiydi. ÖSYM okumak için uğraşmayacak.
***
Sınavdan çıkıp çarşıya geldim. Otobüs bekliyorum. Baba önde kızı arkasında gidiyor. Baba kızına: “Ben sana söyledim oruç tutma” diye homurdanıyordu. Anlaşılan kızın sınavı iyi gitmemiş olmalı ki, baba şimdiden suçu bulmuş: Kızının oruçlu olması. Aferin kızım sana. Babanı dinlemediğin iyi olmuş. Hem de onun gününde. Sen kaybederken kazandın bilesin. Zira oruç, sadece boşta kalanların yerine getireceği bir ibadet değildir.
***
Bu haftanın sınavları geçti, sırada haftaya yapılacak üç sınav daha var. Yine kimisi oruç tutacak, kimisi tutmayacak. Öğrenci ve veliler için hayat-memat meselesi bu sınavlar. İnsanımız “Oruç tutayım mı, tutmayayım mı” ikilemi içerisine girmeden ÖSYM bu sınavları Ramazan sonrası yani temmuz ayına alsa ne olurdu. İllaki haziranda olacak diye hakkında nass mı var. Zaten ÖSYM birkaç yıldır erken okumada rekorlar kırıyor. Sınavları önceden planlasa da öğrencilerimiz zaten başlı başına stres olan sınavlarını rahat rahat olsalar ne olurdu yani. İnanın takvimde bir aksama meydana gelmezdi. Kıyamet de kopmazdı. Başarı ve başarısızlıkta oruç tutanın da tutmayanın da bir mazereti olmazdı.

Oruç bir sınavdır. Beyinde bitirilen bir sınav. Bir irade meselesi. Psikolojik bir durumdur. Nefse hakim olma durumu. Yaratana söz verme halidir. Bu çocukların yüzde doksanı zaten kahvaltı yapmadan okullarının yolunu tuttular yıllar yılı. Teneffüs aralarında abur-cubur atıştırmalıklarla eğitimlerini tamamladılar. Bu sınavlarda da tahammül gösterirlerdi. Unutmayalım ki Bedir savaşını yaparken Peygamber, Ramazan orucunu tuttu ve orucunu bozmadı. Yarına niyetlenmeyeyim demedi… 

Geçici mürüvvet için ebedi saadetimize halel getirecek tasarruflardan uzak durmamız temennisiyle, hem bu dünyalık sınavları hem de ahirete taalluk eden sınavları kazanmamız dileklerimle… Öğrencilerimize başarılar dilerim. Allah yar ve yardımcıları olsun. 20/06/2016

* 22.06.2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır

19 Haziran 2016 Pazar

"Üslup üslup"

Sanal âlemde yazmaya başlayalıdan beri görüştüğüm eş-dost, yazılarımdaki üsluba dikkat çekerek: " Kardeş çok farklı bir üslubun var..." şeklinde tepki verdiler.  Bugün okulda karne verme hazırlıkları yaptığım esnada  2005 yılında bir seminerde birlikte olduğum bir meslektaşım aradı: "Hocam sanal alemde sizi takip ediyorum. En son  yazıp paylaştığın  'Ben devlete iş yapmam' yazını okudum. Çok farklı bir üslubun var..." dedi. Çok farklı yerlerde olan eş-dostumun, aralarında anlaşmışcasına üslubuma dikkat çekmesi bu konuda bir konsensüsün oluştuğunu göstermekte.

Dostlarımın iltifatları nefsime hoş gelmiyor değil hani. Sağ olsunlar, var olsunlar. Fakat ne zaman üslup dense ilk önce içim cız eder, kısa bir tereddüt geçiririm, acaba bir pot mu kırdım diye. Adam seni methetmiş, üzerine bonus mu istersin diyebilirsiniz. Haklısınız. İşin içinde üslup olunca hemen beni 11 yıl öncesine götürür.

2007 yılında okuluma bir öğretmen atanmıştı. Senebaşı toplantısını yaparken "Hocam üslup, üslup" dedi. Gündem konularını görüşmeye devam ettik. Bir iki ay sonra yine mini bir toplantı için bir araya geldik. Konuşmamın arasına aynı bayan girerek " Hocam üslup, üslup" dedi. Toplantıyı bitirdikten sonra bayan öğretmeni odama çağırdım. Hocam iki defadır toplantılarda 'Üslup üslup' diyorsun. Benim üslubumda benim farkına varmadığım bir sorun mu var dedim. "Hayır hocam üslubunuzda bir sorun yok. Zira konuşmalarınıza özür ile başlayıp özürle bitiriyorsunuz. Hatta hoşuma da gidiyor üslubunuz" dedi. O zaman mesele ne dediğimde: " Bak hocam! Ben bu okula sizinle ilgili ön yargıyla geldim" dedi. İyi de hanımefendi, siz beni tanımıyorsunuz, daha tanışalı iki ay oldu. Birbirimizi yeterince tanımıyoruz, ben meslektaşlarımı, meslektaşlarım da beni çalışarak tanısınlar dedim.  " Benim eski okulumun müdür yardımcısı sizin okulunuzdaki ... öğretmenin arkadaşıymış. Ben buraya gelmeden önce sizi nasıl biri diye araştırdım. O yardımcı, sizin hakkınızda arkadaşı olan öğretmeninizden aldığı bilgileri  bana aktardı. Hakkınızda hiç olumlu bir şey söylemedi. Davranışınıza, üslubunuza bir şey diyemiyorum. Ders programını da çok güzel yapıyorsunuz. Sizinle ilgili hiçbir sıkıntım da yok. Ama sizinle ilgili kafamda oluşan ön yargılardan kurtulamıyorum. Hatta hep acaba diyorum, ne zaman kötülük yapacak diye hop oturup hop kalkıyorum, kusura bakmayın" dedi. Hocahanım kusura bakacak bir şey yok. Ama hakkımda bilgi veren ve size bilgi aktaran arkadaş anladığım kadarıyla dedikodumu yapmış, hatta iftira atmış. Sizin eski okulun yardımcısını bilmem ama bizim buradaki arkadaş üstelik namaz da kılıyor. Dedikodu yapmak ve iftira atmak bir Müslüman kimliğine yaraşmaz. Çünkü kıldığı 'namaz fuhşuyat ve kötülüklerden Müslümanı uzaklaştırması' lazım. Gördüğüm kadarıyla uzaklaştırmamış dedikodumu yaptığına göre... Arkadaşın benimle bir sorunu varsa tüm toplantılarda herkese, aramızda iletişimi, okula devamı ve derslerde verimi eksik etmeyelim.  Benimle ilgili her türlü eleştiriyi yapabilirsiniz diye açık çek veririm. Demek ki bu arkadaşın kendine öz güveni yok. Benimle konuşacak medeni cesareti yok. Ancak arkadan konuşuyor. Seni bana doldurmak suretiyle neyi amaçlıyor gerçekten anlayamadım... Üstelik dedikodumu yapan bu arkadaşla geçen sene bazı meseleleri konuşmak için okul dışında bir yerde buluştum. Kendisine anlat derdin ne dedim. Bana, "Ben senden korkuyorum. Sizi araştırdım okul dışında çok iyisiniz, okulda kötüsünüz" dedi. Ne kötülük yaptım dedim. "İşte, yok bir şey" dedi. Kendisine, hocam müdür olarak sana 3 şekilde kötülük yapabilirim. Şimdi ben sana sorayım sen cevap ver dedim. Haftalık ders programını bozuk yapabilirim, bozuk mu dedim. "Hayır, çok iyi" dedi. Yaptığın en ufak bir hatada -ki hataların var- soruşturma açar, ifadeni alırım. Var mı böyle şey dedim. "Hayır yok" dedi. Yıl sonu sicil notunu düşük veririm, git notunu il milli eğitimden öğren dedim: "Gittim il milli eğitime. Sicil notumu öğrendim. Notum da düşük değil. Hatta 90 puan vermişsin" dedi. O zaman derdin ne senin dediğimde: Bilmem ben, ben sizden korkuyorum" dedi. Hoca hanım adam kafasında korku dağları oluşturmuş, saplantısından kurtulamıyorsa ben ne yapayım, haydi sen söyle dedim. Hoca hanım: " Söylenecek bir şey yok, durum ortada maalesef" dedi ve teşekkür edip odamdan ayrılırken, keşke kıldığı namazı ona dedikodu ve iftira yapmasına engel olsaydı dedim.

Hasılı yazılarımla ilgili kim farklı bir üslubun var derse hep aklıma " Hocam üslup, üslup" sözü gelir nedense.

Dedikodu, iftirasız, insanlara ön yargısız bakan, iyi üslupla hitap eden ve edilen  bir ömür dilerim efendim hepinize... 19.06.2016


18 Haziran 2016 Cumartesi

Ayin yapmak isteyenlere camiyi açar mıydık?

Adana'da çalışırken işine ve mesleğine aşık bir Coğrafya Öğretmeni meslektaşım vardı. 06/06/2016 günü sanal alemde şöyle bir yazı paylaşmıştı: "Bu cuma namazını  kısmet oldu Boston'da kilisede kıldık. Kiliseyi cuma günleri Müslümanların ibadeti için tahsis ediyorlarmış. Kendince kutsal olanların üzerini örterek. Bizde olsa camiyi Hristiyanlara ibadet için verir miydik takdir sizin."

Paylaşımına  şu şekilde yorumlar yapıldı: "Camiye gavur girdii diye camiyi yıkardık... Sözde İslamiyette baskı yok deriz. Müslümanlar olarak özümüzle sözümüzün tutmadığını Dünya aleme gösterirdik çok şükür..."

Ben de yorum olarak: "Kendisini ziyarete gelen Necran Hristiyanlarına ayin için Mescidi Nebeviyi açtırmıştır Hz Muhammed. İslami esas uygulayan peygamberin tavrı ve uygulaması bu şekilde olmuştur sayın hocam." dedim.  Ardından: "Peygamberden bahsediyorsunuz biz ise bu günkü islam’dan...” şeklinde yorumlar hız kesmeden gelmeye devam etti. Tekrar: "Kilisenin cuma namazı için verilmesi takdire şayan. Bu hareketin benzerini takip ettiğimiz peygamber uygulamıştır. Bugünkü biz Müslümanlardan Hristiyanlar ayin için yer istese vermeyiz. Hoşgörü göstermeyiz. İslam’ın kendisinde sorun yok. Sorun bizim algılayışımızda. Peygamberin uygulamasını yazarken niyetim Mehmet beye cevap vermek değil. En güzelini peygamberimiz uygulamış. Biz de uygulayalım demek istedim. Hiçbirimiz Muhammed'den daha iyi Müslüman değiliz." şeklinde yorum yazdımsa da hem paylaşım sahibini hem de yorum yazanları ikna edemedim.

Boston'da kilisede cuma namazı kılan ve bunu paylaşırken oradaki insanlardaki hoşgörüye işaret eden arkadaşımız ve onun paylaşımına yorum yazanlar haksız değiller. Bugün Boston'da kiliseyi Müslümanlar'a tahsis edenlerin ilk öncülüğünü Peygamberimiz yapmış ve hoşgörünün zirvesini bizlere göstermiştir. Bize İslam'ı örnek yaşantısıyla anlatan ve "Allah'a ve ahiret gününe inananlar için Allah'ın Rasûlü'nde sizin için güzel örnekler vardır" denmesine rağmen günümüzdeki aynı inancı paylaştığımız ve Peygamberin izinden giden bizlerin hoşgörüsüzlük ve tahammülsüzlüğüne dikkat çekmeye çalışıyorlardı. Bize dünü değil, bugünü anlat, sadede gel diyorlardı. Gerçekten bir an için düşünelim: Türkiye'nin herhangi bir yerleşim yerine Gayri Müslimler gelse: "Efendim burada bizim ibadet mekanımız yok. Bize uygun bir mabet gösterebilir misiniz" deseler  kaçımız onlara öncülük yapar, bir mabedimizi açarız? İstisnalar kaideyi bozmaz, ya da az sayıda tolerans gösterenimizin dışında biz onlara maalesef yer göstermeyiz. Çünkü görünen köy kılavuz istemiyor.


Gerçekten kaçımız onlara yer veririz? Unutmayalım ki dinin uygulayıcısı Muhammed Peygamber'den daha dindar, daha Müslüman değildir hiç birimiz. O zaman empati yapalım. Kendimiz için istediğimizi başkası için de isteyelim. Özünde hoşgörü ve toleransın olduğu gerçek İslam ne diyorsa onu sadece sözde değil özde, yani pratikte de uygulayalım. 18/06/2016