13 Mart 2024 Çarşamba

Yüzü Soğuk İbadet

İbadet, kulun Allah'a inanmasının ve teslimiyetinin bir göstergesidir. 

Kulun Allah ile iletişim halidir. 

Kulun sorumluluğunu yerine getirmesi ve ev ödevini yapmasıdır.

İbadetlerin her biri insana ağır gelir. Çünkü insan nefsi boyun eğmeye değil, isyan etmeye meyillidir. O yüzden ibadetler kolay gibi gelse de insan için zordur.

İbadetlerin en zoru da oruç ibadetidir. Yüzü soğuktur bir defa orucun. Niye yüzü soğuk olmasın. Fecir vaktinden akşam gün batımına kadar yemeyeceksin, içmeyeceksin demektir bunun adı. 

Bir öğün yemek geçirince içi dışına çıkan insanın, saatlerce yeme ve içmeden uzak kalması nefse en büyük eziyettir. Bu yönüyle oruç, bir nefis terbiyesidir ve sözün eyleme geçtiği sağlam bir irade beyanıdır ve büyük sabır ister. 

Bu kadar vakit yemeden, içmeden kesilmesi insanı öldürmez. Ki bugüne kadar acından kim ölmüş. 

Kişi yeme ve içmeye dayansa bile bu kadar süre yemeden içmeden kesilmesi kişiyi psikolojik yönden çökertir. 

Açlık ve susuzluğu kafasından atamayınca haliyle kişi kendini işine veremez. 

İşi ağırsa zaten vücut kaldırmaz. İşi hafif ise vakit bitmek bilmez. 

O yüzden oruç başlı başına bir sınavdır. Bir aylık uzun bir maratondur.

Sözünü pratiğe dönüştüren kişi güçlü bir iradeye sahip demektir. Nefsini dizginlemiş demektir. Bu yüzden iradesiyle ne kadar övünse azdır.

Oruç gibi zor bir sınavı, herhangi bir mazeret üretmeden verebilen bir insan için başarının sınırı yoktur. Oruç sınavını başarıyla geçiren azmederse hayatın her alanında başarılı olur. Tek yapacağı, ben bunu yaparım diyerek kendisine güvenmesidir. Gerisi Allah kerimdir.

Oruç tutarken oruçlunun işini savsaklamaması ve aksatmaması gerekir. Tutulan oruç efor düşüklüğüne ve verim kaybına yol açıyorsa, bu yapılan bir işi yaparken diğerini ihmal etmek demektir ki bu durum oruçluya yakışmaz. Çünkü asıl olan işidir. Hiçbir ibadetin işini aksatmaması lazım.

Siyasetçi ile Devlet Adamı Arasındaki Fark

Milli Eğitim Eski Bakanlarından Hasan Ali Yücel'e atfedilen şu sözü takdirlerinize sunuyorum: "Siyaset adamları bir sonraki seçimi, devlet adamları bir sonraki nesli düşünürler."

Bu söz Sayın Yücel'e mi ait yoksa bir başkasına mı ait diye sanal alemde bir arama yapınca, bu sözün sahibinin Arthur Charles Clarke ait olduğu ortaya çıkıyor "Bir siyasetçi gelecek seçimi, bir devlet adamı ise gelecek kuşağı düşünür".

Şimdi arkamıza yaslanıp bu sözün doğruluğunu irdeleyelim ve Türkiye siyasetinde söz sahibi olup da devlet yönetenlerden kaç tanesi bir sonraki seçimi kaç tanesi de gelecek nesli düşünmüştür? Değerlendirme yaparken yukarıdaki sözü kıstas kabul edelim. Bakalım kaçı seçim kazanmak kaçı da ülkenin gelecek kuşaklarına yaşanabilir bir ülke bırakmak için çaba sarf etmiştir? Siyasi mülahazalardan uzak bir şekilde ve ön yargısız gelmiş geçmiş siyasileri gözümüzün önüne bir getirelim.

Sizi bilmem ama ben bu sözden hareketle herhangi bir siyasi ismine yer vermeden bir değerlendirmede bulunacağım. 

Eğer bir siyasi ülke, halk ve gelecek neslin menfaatine bir karar alıp da siyasi hayatına mal olmuşsa bilelim ki bu kişi devlet adamıdır. Ülkenin âli menfaatini kendi ikbaline tercih etmiştir ve kubbede hoş bir seda bırakmıştır. Bu ülkeye yaptıklarından dolayı saygıyı, rahmet ve minneti hak etmiştir. 

Eğer bir siyasi, ülke menfaatine olan bir kararı uyguladığım takdirde seçim kaybederim deyip çözüm bekleyen sorunu halının altına süpürmüşse,

Ülkenin zararına olduğunu bile bile eğer bir siyasetçi, seçimi kazanmak için daha önce yapmam dediklerini seçime giderken yapıyorsa,

Seçim öncesi seçim ekonomisi uyguluyorsa,

Devletin tüm imkanlarını, maddi ve manevi gücünü seçimlerde seferber ediyorsa, 

Yıllardır kronik hale gelmiş enflasyon ve hayat pahalılığına bir çözüm bulmuyorsa,

Sosyal Güvenlik Kurumu ile oynayıp emeklilik yaşını düşürüyor ve erken emekliliğe kapı açıyorsa, 

Türk parasının yabancı para karşısında pul olmasına tedbir almıyor ve seyirci kalıyorsa, 

Gayri safi milli hasılanın vatandaşlar arasında adil dağılımı için çaba sarf etmiyor, sosyal adalet dengesinin zengin lehine açılmasına yol açıyorsa, 

Olgular üzerinden siyaset yerine algı siyaseti yapıyorsa, 

Ortodoks ekonomi yerine heteradoks ekonomiyi tercih ediyorsa, 

Tüm imkan ve güç elinde olmasına rağmen ekonomi yangınını söndürmediği gibi yangına körükle gidiyorsa...

Bilin ki devlet adamı değildir. Sadece kendi, çevresi ve siyasi ikbali için çalışan bir siyasetçidir. Bu şekil siyaset yapan ise devletin tüm imkanlarıyla ihya olur, yükünü tutar ve bir gün çeker gider. Geriye bir yığın yük bırakır. Ne kadar şöhret sahibi olursa olsun kubbede hoş bir seda bırakmaz.

Devlet adamını da seçmen seçer, siyasetçiyi de. Karar seçmenindir. 

11 Mart 2024 Pazartesi

Mazeret Üretenlere Gelsin!

“Oruç o yıl (H. 2.yılında) Müslümanlara ilk defa farz olmuş. Aylardan ağustos.

Çok heyecanlı hepsi, çünkü Müslümanlar bu ibadeti ilk defa uyguluyor, ilk defa bu ibadet ile ruh restorasyonuna giriyorlar.

Orucun farz kılındığı sene Bedir için de cihat emri geliyor. İslam ordusu da toplanıp oruçlu olarak yola düşüyor.

Aylardan ağustos, yer Arabistan çölleri.

Öyle sıcak ki hava ayağın çöl kumunda 20 cm içeri giriyor, çıkarttığında yanmış buluyorsun ve bu halde 100 km yol gitmişsin.

Dilin damağına yapışmış, sahurda bir şey yememişsin. Su diye belki bir yudum içmişsin. Çöldesin. Kuyu yok, su yok.

Efendimiz nasıl zorlandıklarını görünce kıyamıyor: "İsterseniz iftar edin, siz seferisiniz" diyor.

Sahabe: "Ya Rasulallah bu bir mutlak emir midir yoksa bize bıraktığınız bir şey mi?" diye soruyor.

"Hayır" diyor efendimiz. "Bu bir emir değil, isterseniz yapabileceğiniz bir ruhsat."

"Efendim gittiğimiz yerde muhtemelen şehit olacağız, bırakın biz oruçlu olarak ölelim" diyerek oruçlarını bozmuyorlar.

Aylardan ağustos. Yer Arabistan Çölleri.

Gerçi bozsalar ne olacak?

Yanlarında en fazla 3 hurma var. Hatta bazıları akşam olunca hurmayı yemiyor sadece yalayabiliyor, öyle bir yokluk.

Yanlarında ne sodaları, ne limonataları, ne ayranları var.

Ama Ebu Cehil'in kafasına kılıç kaldıracak kadar motivasyonları ve sabırları yerinde.” (Alıntı.)

Müslümanların müşriklerle yaptığı ilk savaş budur. Bedir’de yapılmıştır. Tarihe Bedir Savaşı olarak geçmiştir.

Müşrikler 1000 kişi, Müslümanlar ise 300 kişi. Müşrikler Müslümanların üç katından fazla. Savaş teçhizatı yönünden de zayıftı Müslümanlar. Sadece savaşan tarafların sayısı bile savaşın orantısızlığını göstermeye yeter.

Bu savaş şimdiki savaşlar gibi tankla, tüfekle, uçakla yapılmamıştır. Omuz omuza, göğüs göğüse bir savaş. Yani tamamen beden gücüne dayalı bir savaş. Bu ise efor gerektirir.

Çöl sıcağında oruç oruç yapılan bu savaşın galibi Müslümanlar olmuştur.

Bu yazı; işim zor, sigara içemeyince işime kendimi veremiyorum, çabuk sinirlenip kalp kırıyorum mazeretlerinin arkasına sığınarak oruç tutmayanlara gelsin.