18 Ocak 2022 Salı

Milli İçeceğimiz *

Milli içeceğimiz dendiği zaman ilk aklımıza gelen çaydır. Sabahtan başlarız çay içmeye. Kahvaltıda çay, yemeklerden önce çay, yemeklerden sonra çay, aralarda çay içeriz. Çaydanlık biter, bir daha demleriz. Bir eve misafir gitmişsek, bir esnafa uğramışsak çay ikramından nasibimizi alırız. Nasıl bir içecek ki dertlenince de içeriz, keyiflenince de yorulunca da dingin iken de. Hem de çaydanlık bitinceye kadar içeriz. Hele bir de çay kıvamında ise doldur doldur içeriz. Kimimiz de çaydanlığı yanına alır, demlik bitinceye kadar içer. Hızımızı alamayız, gerekirse aşılama yapar, çay içmeye yine devam ederiz. Hararetimizi alsın diye içeriz, soğukta içimiz ısınsın diye yine çay içeriz. İçimiz, dışımız çay dense yeridir. İçeriz içeriz, ziyade olsun diyerek son noktayı koyarız. Mübareklerin midesinde sanki çamaşır yıkanıyor. Çay servisi yapan, çay getirip götüren de çaydanlık bitince, oh be, dünya varmış diyerek derin bir nefes alır. Bizim bu çay sevdamızdan olsa gerek, çarşı pazarın her yeri çay ocağı, çay bahçesi, kahvehane, kafe. Herhalde dünyada bizim kadar çay satışı yapılan yerler yoktur.

Çay konusunda istatistiklerde yerimiz nedir, bir de ona bakalım. Çay üretiminde Çin, Hindistan, Kenya ve Sri Lanka’nın ardından dünyada beşinci sırada iken çay tüketiminde dünya birincisiyiz. 2016 istatistiklerine göre kişi başı çay tüketiminde dünyada ilk beşi paylaşan ülkeler şöyle: Türkiye 3,16, İrlanda 2,19, Birleşik Krallık 1,94, İran 1,50, Rusya 1,38 kg. Çay tüketiminde son beşi paylaşan ülkeler ise Meksika 0,014, Brezilya 0,018, Kolombiya 0,018, Peru 0,023, Venezuela 0,023 kg. (tr.wikipedia.org). Her geçen yıl artarak devam eden çay tüketimimiz şimdilerde 3,5 kg. Görüleceği üzere çay içme şampiyonluğumuzu kimse elimizden alamaz. Bu arada demlik ve su şeklinde iki katlı çaydanlık sadece bize mahsus bir adetmiş. Bunu da burada söylemiş olayım.

Dünya birinciliğimize rağmen bu ülkede çayı sevmeyen var mı? Var. İçerlerse de 1 ya da iki bardak içerler. Ama bunların sayısı azdır. Yani içimizde hiç içmeyenimiz yok.

Her geçen yıl artış gösteren bu çay tiryakiliğimizin temelinde ne var? Bu konu araştırılmaya değer. Elimizde bildiğim bir araştırma olmamakla beraber bana göre çay fakirin içeceğidir ve çaya olan özlemimizdir. Yeni nesil pek bilmese de -ki yeni nesil pek çay içmez- bu millet çay bulamadığı günleri çok çekti. Aradığı zaman bulamadı. Buldu ise de temkinli içti. Şimdiki gibi her kahvaltıda çay içmedi, her misafire çay ikram etmedi ya da edemedi. Sabah kahvaltıda çay olduğu zaman bizim nesil bayram yaptı. Gittiği evde bir bardak çay ikram edilmişse dünya onun oldu. Pahalı veya yokluğundan mıdır, annelerimiz çay demlemede azami tasarruf sahibi idiler. Çoğu kimse demlenmiş çayı kurutarak yeniden demledi. Bugünkü çok ve aşırı çay içmemizin temelinde olsa olsa geçmişte çekilen yokluk ve pahalılık yatıyor olsa gerek. Yokluğunu çektiğimiz ise bizim için biz özlemdir. Geçmişte içemediğimiz çayın özlemini şimdi daha fazla içerek gideriyoruz belki de.

Hasılı, bugün yine pahalılıktan dert yansak da çay bizim için vazgeçilmezdir. Ki çay fakirin içeceğidir. İyi ki çayımız var. Değilse biz ne yapardık çaysızlıktan.

*14/03/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

Başıboş Sokak Köpekleri *

Bir sahibi olmayan, başıboş köpeklerle başımız dertte. Özellikle sabahın erken saatinde okulun yolunu tutan öğrenciler, köşe başlarında kümelenmiş sahipsiz köpeklerle yüz yüze geliyor, büyük badireler atlatıyorlar. Sadece öğrenciler değil, büyükler de geçemiyor köpeklerden. Çoğu yolunu değiştirmek zorunda kalıyor. Ortalık köpekten geçilmiyor dense yeridir. Bu sahipsiz köpeklerden veli dertli, öğrenciler dertli, büyükler dertli. Köyler de böyle, şehir merkezleri de.

Herkesin şikayetçi olduğu bu sahipsiz ve tehlike arz eden köpekler konusunda, devlet de bigane kalmadı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, 27.12.2021 tarihinde yayımladığı 2021/24 sayılı Genelge ile sahipsiz ve tehlike arz eden köpeklerle ilgili belediyelerin ne tür tedbirler alması ve neler yapması gerektiği hususunda, 17 maddelik bir yazı gönderdi. Her türlü ayrıntının yer aldığı Genelgenin gerekleri yerine getirildiği takdirde tehlike arz eden başıboş köpeklerle ilgili insanımızın bir sorunu kalmayacaktır. Çoluk-çocuk, herkes güvenli bir şekilde dışarıya çıkabilecek ve istediği yerden geçebilecektir. Genelge çıkalı bir aya yaklaştı. Köpeklerde bir eksilme söz konusu değil. Ne köpek sahibi köpeğini bağlıyor ne de belediyeler Genelgenin gereğini yapıyor. Genelge çıkaran Bakanlık ve devlet de sorumlu kıldıklarına, niye gereğini yapmıyorsunuz demiyor. Haliyle vatandaş için köpekler özellikle bu kış aylarında tehlike arz etmeye devam ediyor.

Garibime giden, bir mevzuatın gereği yerine getirilmeyecekse, yerine getirmeyen belediyelere bir yaptırım uygulanmayacaksa bu tür mevzuat niçin çıkarılır, vatandaşa niye umut verilir? Hoş, bu ülkede her türlü alanda, detaya varan mevzuat var. Maalesef uygulanmıyor. Sanırım, çıkarılmış olmak için çıkarılıyor. Bu ülkenin en büyük sorunu ve bahtsızlığı da budur. Şayet mevzuat uygulansa, uygulanıp uygulanmadığının takibi yapılsa, kurallara uymayan anında cezasını alsa, bu cezaların bedeli ağır olsa, öyle zannediyorum, bu ülke daha dertli toplu ve yaşanabilir bir ülke olur. Gördüğüm kadarıyla herkes üç maymuna oynuyor. Nasılsa vatandaş bir çözümünü bulur diye düşünülüyor olmalı.

Merak ettiğim, Avrupa’da köpek yok mu? Gidip gelenler cadde ve sokaklarda köpek görmediğini söylüyor. Oranın köpekleri, burası Avrupa. Burada dışarıda gezilmez diye bir yere kendini kapatıyor mu? Aklı olmayan köpeklerin böyle bir düşüncede olmadığını hepimiz biliriz. Demek ki zamanında tedbirler alınmış, konan kurallar tıkırında işliyor. Belki de Avrupa’yı Avrupa yapan da koyduğu kuralların arkasında olmasıdır. Aynı Avrupalı Türkiye’ye gelse hemen bizim araziye uyum sağlıyor. Bilir ki burada kurallar işlemez.

Aslında kuralların uygulanması için çok öteye gitmeye gerek yok. Zaman zaman bazı tasarruflarıyla tartışmanın odağı haline gelse de koyduğu kuralları uygulama konusunda Avrupa standartlarını yakalamış bir kurumumuz var: ÖSYM. Kuralları çok acımasız ve tavizsizdir. Gerekli veya gereksiz bir kural koymuşsa, o kural görevliler tarafından harfiyen yerine getirilir. Olur mu böyle şey desek de ÖSYM bugüne kadar hep bildiğini okudu ve herkes uydu. Uymayanlar da bedelini ödedi.

ÖSYM, acımasız olmaya acımasız. Bunu eleştirebiliriz. Ama bir hakkı teslim edelim. Bizim gibi kural tanımaz, kendi kuralını kendi koyan, yasak çiğnemekten haz alan bir toplum için ÖSYM kuralları gerekli. Bak o zaman nasıl yola geliriz. Bak bakalım, bundan sonra “Yasaklar, çiğnenmek için vardır” der miyiz?

Buradan devlet yetkililerine, valilik ve belediyelere seslenmek istiyorum. Bu vatandaşın ihtiyaçlarını gidermek, onların emniyetini korumak için oralardasınız. Devlet ciddiyeti de bunu gerektirir. Lütfen çıkarılan Genelgenin gereğini harfiyen uygulayın. Cadde, sokak, park ve bahçelerde sahipsiz köpek görmek istemiyoruz.

*24/01/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

17 Ocak 2022 Pazartesi

Doğal Gaz KDV Oranı ve Vergi Adaleti *

Enerya Konya Gaz Dağıtım Anonim Şirketi, 09.01.2022 tarihinde okunup 13.01.2022’de düzenlenen doğal gaz faturamı, 14 Ocakta e-posta adresime göndermiş. Kaç para gelmiş diye merak ettim. Telefonumda açamadım. Remi bir kurum bilgisayarında açmayı denedim. Kurum sakıncalı bulduğu için sayfayı engelledi. İki gün, gelen faturamın meblağını görmeden işime gücüme koyuldum. Sonunda ne zamandır açmadığım evdeki bilgisayarımı açarak faturaya baktım. 547,89 TL’yi görünce sevindim. 550,00 lirayı görmemişim dedim. Ama sevincim fazla sürmedi. Çünkü benim gördüğüm ara toplammış. Faturanın toplamı 645,00 lira imiş. Ara toplama KDV eklenmiş. Bu da 98,62 lira tutmuş. Bu vesileyle devletin doğal gazdan aldığı verginin yüzde 18 olduğunu öğrenmiş oldum. 

Alınan bu yüzde 18'lik dolaylı vergi, bana fazla geldi. Her daim vatandaşını yanında gören devlet, ısınma gibi zorunlu olan doğal gazdan bu kadar yüksek vergi almayarak vatandaşının yanında olduğunu pekâlâ gösterebilir, faturaların yüksek geldiği kış aylarında bu oranı yüzde 8'e düşürebilir, yaz dönemlerinde bu oranı yeniden yüzde 18'e yükseltebilirdi. Sembolik olan TRT payını kaldırıncaya kadar doğal gazdaki vergiyi asgariye indirebilirdi. Bu da vatandaşın bir derdine derman olurdu. Devlet bunu yapamaz mıydı? Yapardı. Yeter ki dert edinsin. Gördüğüm kadarıyla devleti yönetenlerin böyle bir derdi yok. Dertlendikleri başka alanlar ve sektörler var ki onların vergilerini hemen indirebiliyor, öteleyebiliyor.

Burada devlet vergi almasın mı diyebilirsiniz. Alsın elbet. Zira devlet vergiyle ayakta durur, hizmetleri vergiyle yürütür. Ama makul olan vergiden uzaklaşmamak gerek. Dolaysız vergiden doğru dürüst vergi alamıyorum, kayıt dışından vergi kaçıranlarla mücadele edemiyorum diye tüm yükü, dolaysız vergi yoluyla vatandaşın sırtına yüklemek hakkaniyete sığmaz. Hele fiyat istikrarının olmadığı, ürünlerin fiyatlarının sürekli yukarıya doğru güncellendiği, bundan doğal gazın da nasibini aldığı günümüzde, şu vatandaşa bir de ben vurayım demeyecek devlet. Hoş, bizden yüzde 18 değil, yüzde yüz vergi de alsa bu aldığı vergi, devletin dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Çünkü bu tür vergilerle devletin borcu ödenmediği gibi alınan borcun faizi bile ödenmez.

Neden böyle diyorum. Çünkü doğal gazda uygulanan % 18'lik verginin dışında devletin aldığı vergi çeşitleri o kadar çok ki say say bitmez. Elini veren vergiden kendini kurtaramaz. Devletin gözünü tıpkı şu hadiste olduğu gibi ancak toprak doldurur: "Âdemoğlunun iki vadi dolusu altını olsa üçüncüsünü ister. Onun karnını ancak toprak doldurur...” (Buhârî, Rikâk 10). 

Burada devletin vatandaşlardan aldığı vergilere kısaca değinmek isterim. Devlet iki çeşit vergi almaktadır. Bunlar dolaylı ve dolaysız vergilerdir. Dolaylı vergiler:  “Katma değer vergisi (KDV), özel tüketim vergisi (ÖTV), gümrük vergileri, banka ve sigorta muameleleri vergisi (BSMV). Dolaylı vergilerin özelliği, yansıtılması kolay vergilerdir. Kazanç veya gelir yerine, harcamalar üzerinden alınırlar. Verginin şahsileştirilmesi güçtür. Başka bir deyişle, dolaylı vergilerde vergiyi yüklenenin gelir düzeyi, medeni durumu ve benzeri şahsi özellikleri dikkate alınamaz”. “Dolaysız vergiler, kişilerin gelir veya kazançları üzerinden alınan vergilerdir. Gelir vergisi, kurumlar vergisi dolaysız veya doğrudan vergilere örnektir. Bu vergilerin yansıtılması dolaylı vergilere nispeten güçtür”. Dolaylı ve dolaysız vergileri kıyaslarsak, “Genel olarak dolaysız vergilerin, dolaylı vergilere kıyasla daha adil oldukları kabul edilir. Bunun nedeni ise; dolaysız vergilerin, yükümlünün ekonomik gücüne göre vergilendirme olanağının daha fazla olmasıdır. Ancak dolaylı vergilerin yükümlüsü anonim olduğu için, bu vergilerin şahsileştirilebilmesi mümkün değildir.”

Yukarıda da değindiğim gibi devlet vergi alsın. Yalnız devletin adalet ayaklarından bir tanesi de vergidir. Devleti yönetenlerin vergi konusunda adaleti gözetme gibi bir yükümlülükleri vardır. Dolaysız vergi adıyla aldığı vergilerde, kişilerin kazancının hesaba katılmadığını düşünürsek, zenginimiz de fakirimiz de aynı vergiyi ödüyor ve bu bir haksızlıktır. Bunun ayrımı zor olsa da adaletin gereği olarak devlet, insanların gelirine göre ÖTV ve KDV ayarlaması yapabilir; zenginden daha çok, fakirden daha az vergi alabilir. Devlet isterse bunu çözebilir. Yeter ki dert edinsin.

*19/01/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.