1 Kasım 2021 Pazartesi

Kallavi Zammış!

2 Ekimde 71 kuruş, 21 Ekimde 22 kuruş gelen otogaz zammının ardından bu geceden (2 Kasım) geçerli 48 kuruş daha zam gelecekmiş. Okuduğum internet gazetesi bu haberi kallavi zam diye duyurmuş. Kuruşla gelen zammın neresi kallavi oluyor? Bu gazetecileri de anlamış değilim. Halbuki gelen bu kuruşa küçük, mini zam demeleri gerekiyordu. Felaket tellalları ne olacak. Ülkenin en büyük sorunu pireyi deve yapan bu gazeteciler. Amma ne yapacaksın. Elimizdeki basın bu. Gazeteciler, siz önce kallavi zam ne demektir onu öğrenin, ondan sonra gazeteciliğe soyunun. Bir defa kallavi zam Osmanlı tokadı gibi bir şey. Bir de bu tür küçük zamları niye haber diye verirler bilmem. Haber dediğin sıradışı olmalı. Vakayı adiyeden olan, otomatiğe bağlanmış ve gün aşırı gelen şeylerin haber değeri olamaz. Basın ne yazarsa, zammı ne şekilde duyurursa duyursun, ben bir zamma bakarım bir de zammı duyurana. Kuruşu görünce fena değil, bunun bir de beteri lira var diyorum ve oh be deyip rahatlıyorum. Zammı duyuranları zaten ciddiye almıyorum. Allah onları bildiği gibi yapsın. 

Bana gelince, yağmur gibi gelen bu zamlardan memnun olduğumu söyleyebilirim. Hatta hiç felaket tellallığı yapmadan ve karamsarlığa düşmeden bu "iyi günler"in tadını çıkarmak istiyorum. Çünkü;

*Azar azar gelen zamlar, kişideki bağımlılığı artırır. Vücut her türlü tehlikeye karşı daha dayanıklı olur. İnsana ölmedim, hala ayaktayım dedirtir. Ölmüş eşek kurttan mı korkar atasözünü hatırlatır. 

*Beni benden fazla düşünen devletim benim alım gücümü biliyor ki bu zamları yansıtıyor. Var demek ki bende para. Ne yapsın yani. Bedava mı versin, zarar mı etsin yakıttan.  Hem o değil mi ki beni enflasyona ezdirmeyen zamları veren. Bana zam verirken iyi, yakıta zam yaparken kötü. Nerede görülmüş almadan vermek. Bilelim ki almadan vermek bir Allah'a mahsus. Benden kepçe ile alacak ki bana kaşıkla zam verebilsin. 

*Bu arada Enerji ve Tabiat Bakanı, zammı yansıtmıyor, gelen zamları ÖTV'den karşılıyoruz diyor. Buna rağmen çığlığı basıyoruz. Bir de yansıtsa görürüz o zaman dünyamızı. 

*Zam gelsin ki devletim ayakta dursun. Devlet giderse zamsız hayat çekilir mi? Unutmayalım, bu ülkede huzurlu yaşamanın ve atılan her bir merminin bir bedeli var. Bedel ödenmeden ülkenin kıymeti bilinmez. 

*Fiyatların yerinde sayması durağanlığa işarettir. İnsanı uyuşturur. İnsan konu sıkıntısı çeker. Canı sıkılır. Her zaman petrolün yanından geçerken aynı fiyat insanı bezdirir ve uyuşturur. Fiyatlar değişecek ki petrolün önünden geçerken yeni fiyat farklılığını insan hissedecek. Fiyatı görünce feleğini şaşıracak. Uykusunu kaçıracak. Vay anasına, yine mi zam dedirtecek ve ağzına geleni kendi kendine saydıracak. Yani kendi kendine konuşacak. Bu da uyuşukluğu giderdiği gibi buz gibi havada insanı ısıtacak ve insan üşüdüğünü bile bilemeyecek. 

Şayet gelen zamlara ısınamadınız ve zamlar sizi ısıtmadı ise istasyondaki etiket ile AB etiketini karşılaştırın. Göreceksiniz ki AB'dekilere göre biz yakıtı bedavaya alıyoruz. Ya hükümet, ben yakıt fiyatlarını AB standartlarına çıkaracağım derse, o zaman ne yaparız? Bunu bir düşünün ya da TL ile değil, Euro ile yakıt alacaksınız dense, işte o zaman ayıklarız pirincin taşını. 

Durum bu iken benim gibi bazı kötü niyetliler hala gelen bu kuruş zamlarını ağzına dolayıp gününüzde iyi bir gün mü göreceğiz. Zamdan başka bir sermayeniz kalmadı mı? Ben bu zamları hazmedemiyorum şeklinde kem küm  ederse, kimse bu tipleri illa araca binin, araç kullanın diye zorlamıyor. Kişi isterse aracını yollara vuracağına kendini yollara verebilir. İstediği yere yürüyerek gider gelir. Üstelik bir maliyeti de olmaz. 

Hasılı, uzatmayayım, işe yani zamlara iyi niyetle yaklaşmak lazım, vesselam. Zira değer mi akıl sağlığımızı bozmaya...

Yeşil Sermayenin Hazin Sonu *

Yimpaş, İttifak, Kombassan doksanlı yılların kar ve zarar ortaklığına dayalı çok ortaklı öncü holdinglerdendi. Bu holdinglerin piyasadan iyi para çektiğini gören niceleri, üç beş kişi bir araya gelerek aynı usulle çalışan holdingler kurdular. Kısa zamanda holding sayısı sadece Konya bölgesinde 50 sayısına ulaştı. O günün basınının ve devlete hakim olan güçlerin yeşil sermaye adını verdiği bu holdingler kısa zamanda adından söz ettirdi. Arka arkaya sermaye artırımlarına gidildi. Holdinglerin en büyük sermayedarları da ağırlığı Avrupalı gurbetçiler olmak üzere Anadolu'nun mütedeyyin insanları oldu. Daha işin başında döviz ve altın bazında yüzde 20-30 kar verilmesi ve ortakların hep kar etmesi sebebiyle bu holdinglere paralar su gibi aktı. Kendi holdinglerine para çekmek için bilmem ne ile mücadele edeceğiz denerek din bolca kullanıldı. Holdingler, gelen parayı yatırıma dönüştürmeden yeni giriş yapan sıcak parayı ortaklarına kar payı olarak dağıttı ve bir saadet zinciri oluşturdu.

Holdinglerin kısa zamanda büyümesi, gücüne güç katması, Türkiye sermayesini elinde bulunduranları ve sermayeye yön verenleri korkuttu. Doğru ve yanlış bilgilerle holdinglerin üzerine gidildi. Battı-batıyor derken bu holdinglere sermaye girişi yani sıcak para kesildi. Sermayedarlar paralarını çekmek istedi. Yeni para girişi olmayınca adını zikrettiğim üç holdingin dışındakiler battı. Bu üçü de parasını isteyen ortaklarına para vermedi/veremedi ya da sınırlandırdı. Haliyle üyeler mağdur oldu. Öyle zannediyorum, hala parasını alamayan ortaklar var. Kar-zarar ortaklığına bağlı holdinglerin parlayan yıldızı da bu şekilde sönmüş oldu.

Çok ortaklı ve kar-zarara bağlı holdingler niçin bu akıbete uğradı ve kötü bir iz bıraktı?

*Holdingler, temellerini mevzuata uygun yani işlerini sağlam yapmadı. Gelen sıcak parayı yatırıma dönüştürmeden yüksek kar payı olarak dağıtma yoluna gitti. Kar-zarar hesabı yapmadan gördüğü işe atladı. Batak firmalara yüksek meblağlar ödedi, karlı yatırıma imza atmadı. Bünyesinde çalıştıracağı personel için bir kıstas koymadı. Holdingde parası olanın önerdiği kişiler işe alındı. Eleman alımında ahbap çavuş ilişkisine gidildi. Kalifiye eleman alma yoluna gidilmedi. Dün işe giren kişi ertesi günü en basitinden kasiyer koltuğuna oturtuldu.

*Holdinglerin temelleri sağlam olmamasına rağmen devlet sesini çıkarmadı. Siz biraz büyüyüp palazlanın, ben sizin kökünüzü kuruturum siyaseti güttü. Bu durum, öğrencisi kopya çektiği halde biraz daha yazsın, az sonra canını yakarım diyen öğretmenin durumuna benzer. Devlet holdingleri yasal zemine oturtmadı. Sıkı bir denetimden geçirmedi.

*Holdinglerin döviz ve altın bazında yüksek kar verdiğini gören insanımızın çoğunluğu, bu musluğun suyu nereden demeden gidip parasını bu holdinglere yatırdı. Yatırırken de kar etmeyi kafasına koyarak işin zarar kısmını unuttu. Holdingler para veremeyince de holding yetkililerine veryansın etti.

Hasılı, çok ortaklı ve kar zarar ortaklığına dayalı holdingler birçok mağduriyeti arkalarında bırakarak iflas etti. Parasını yatıranlar üzerine bir bardak soğuk su içmiş oldular. Holdingler belleklerde iyi bir imaj bırakmadı. Halkın kendilerine olan güvenini yok etti. Bildiğim kadarıyla ilk öncü holdinglerden Kombassan, İttifak ve Yimpaş’tan ilk ikisi holding faaliyetlerine hala devam ediyor. Yimpaş’ın son durumunu bilmiyorum. Kombassan sanırım genel merkezini İstanbul’a taşıdı. İttifak el değiştirmiş olabilir.

Kimsenin içini bilemem ama bugün kar ve zarar ortaklığına dayalı özelliği kalmasa da hala bu üçünün varlığına devam etmesi, bunların kuruluş aşamasındaki samimiyetlerini gösterir. Bunlara bakarak piyasaya giren diğer holdinglerin bugün esemesi okunmuyor. Bu üç holding keşke zamanında işi sıkı tutsaydı, çok açılmayıp ayaklarını yere sağlam bassaydı, ticaretin tüm kurallarını uygulayarak gıdım gıdım ilerleseydi, bu şekil bir ortaklık belki bugün Türkiye’ye güzel bir örnek olabilirdi. Ama olmadı.

Bu konuda yazılıp çizilecek ve söylenecek çok söz var ama sözü fazla uzatmadan son cümlelerimi de Haşim Bayram’a ayırmak istiyorum. Çünkü Kombassan denince Haşim Bayram, Haşim Bayram denince de Kombassan akla gelirdi. Hem kurucusu hem de onunla özdeşleşmişti. Öğretmen kökenli Bayram’ı Konya ve havalisinde tanımayan yok. Açtığı dershanede anlattığı kimya derslerini öğrencileri anlata anlata bitiremez. Ondan hep hayırla yad ederler. Ama kötü Kombassan tecrübesi ile Haşim Bayram karizmayı çizdirdi. Şimdi diyorum ki keşke Haşim Bayram ticarete atılacağına, öğretmen olarak kalıp öğrenci yetiştirmeye devam etseydi… Günahıyla sevabıyla Haşim Bayram vefat etti. Allah rahmet eylesin.

*03/11/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

31 Ekim 2021 Pazar

Kitabında Geri Adım Olmayanlar *

Hayatımızın bir parçası olan araçların her parçası önemli bir işlevi görmekle beraber manüel araçlar için söylüyorum, debriyaj, fren, gaz pedalı ve vites kutusu vazgeçilmezdir. Aracı hareket ettireceğimizde, hız yükselteceğimizde ve hız düşüreceğimizde debriyajdan destek alırız. Duracağımızda debriyajla birlikte freni kullanırız. Aracı çalıştırırken ve hızlanacağımızda gaz pedalına basarız. Araçlarda aynı şekilde 1.2.3.4.5. hatta 6.vitesler olur. 1.vitesle kalktıktan sonra yolun durumuna ve hız sınırına göre 2.3.4.5.6. vitese atarız. Vites yükseltirken de gaza yükleniriz. 

Araçlarda 5-6 vites olurken aynı zamanda geri vites de olur. Geri vites her zaman kullanılmasa da bir ihtiyaçtır. Park edileceği zaman, çıkmaz ve yanlış sokağa girildiğinde, yol kapalı olduğunda, gideceğin yeri geçip gittiğinde, eğer aracı döndürme imkanın yoksa gerisin geri gitmek için geri vites kullanılır. Araçlarda geri vitese atmak ve geri geri gitmek zor olsa da mecburiyetten kullanılır. Bir an için düşünelim. Araçlarda geri vites olmasaydı, dar yollarda gerisin geri gitme ve iki araç arasına park etme imkanı olmazdı. Bu açıdan bakıldığında, araçlarda geri vites bir nimet dense yeridir. Aynı şekilde düz yolda ilerlerken gideceğin menzil geride kalmışsa, uygun yoldan geriye dönmek için U dönüşü de yapmak bir gerekliliktir. 

İnsan da bir nevi araca benzer. Kendinden emin bir şekilde yoluna devam ederken gittiği yolun yanlış olduğunu öğrendiği zaman araç gibi geri geri gelmese de gittiği yoldan gerisin geriye dönerek u dönüşü yapar ve hatasını düzeltir. Bu geri dönmeyi ve u dönüşünü, insanın hata ve yanlışlarından vazgeçmesi olarak düşünebiliriz. Gerçekten hangi birimiz hata yapıp geri adım atmadı ki. Bakmayın siz bazılarının benim geçmişe dair hiç pişmanlığım olmadı dediğine. Bu mümkün değildir. Böyle diyen, kendi kendine öz eleştiri yapmayan ve yapmaktan kaçınan, aynı zamanda kendisini mükemmel sanan veya böyle göstermeye çalışan, burnundan kıl aldırmayan kibirli tip olsa gerek. Çünkü peygamberler bile hata yapmıştır. Ardından tövbe ederek nedamet duymuşlardır. Yaklaşması men edilmesine rağmen yasaklanan ağaçtan meyve yiyen Hz Adem ilk hatayı yapmıştır. Kendisine ne yaptın dendiğinde, Hz Adem’in bir takım gerekçelerin ardına sığınmadan ve hatasında ısrar etmeden girdiği yanlış yoldan vazgeçip tövbe etmesi, erdemli bir davranıştır. Bu hata Hz Adem'i küçültmediği gibi yüceltmiş ve hatasına rağmen peygamberlikle taltif edilmiştir. 

Durum bu iken yani yanlış yola girince araçlar nasıl ki geri vitese atılarak gerisin geri gidiyorsa, insan hata ve yanlış yaptığında yanlışından vazgeçiyorsa, peygamberler bile zelle adını verdiğimiz hatalar işleyebiliyor ve farkına vardığı zaman hatasından nedamet duyup geri dönebiliyorsa, tüm bunlar erdem kabul ediliyorsa, bazı insanlara ne oluyor ki bir marifetmiş gibi "Bizim geri vitesimiz yok" veya "Benim kitabımda geri adım yok" diyebiliyor? Bu nasıl bir psikoloji ve nasıl bir haleti ruhiye gerçekten? Özellikle dini hassasiyeti olan insanlara yakışıyor mu böyle demek? Anlamak istiyorum ama anlayamıyorum maalesef. Olsa olsa kibirdendir veya güç zehirlenmesi yaşıyor olmalılar. Bundan dolayı bu tipler özür bile dileyemezler. Sahi bu tipler hata yapıp hiç geri adım atmamışlar mıdır? Ne mümkün. İnsan olup da hata yapmayan mı olur? Belki de saymakla bitmez ve niceleri tükürdüklerini yaşamışlardır ama bilirler ki nasılsa karşılarında kral çıplak diyecek ve u dönüşü yaptığını söyleyecek kimse yoktur. 

Hatırlarsanız, FETÖ’nün ileri gelenlerinden ve yapılan okullara adı verilenlerden Abdullah AYMAZ, 17-25 Aralık hükümet darbe teşebbüsünden sonra 2014 yılında yaptığı bir açıklamada “Bizim geri dönüşümüz yok…” demişti. Şu anda firari olan bu zat, öyle zannediyorum, hala aynı görüştedir. Çünkü kibir ve güç zehirlenmesi böyle bir şey. Ki ben bu yapıyı, çok gözde olduğu bir zamanda test etmiş ve bu yapıdan birine, “Görüyorum ki sizin adamlar, tevazuu elden bırakmışlar ve aşırı bir kibre kapılmışlar. Ben nerede kibre yakalanmış birini görmüşsem, Allah onların burnunu sürtmüştür. Sizin de başınıza gelecek bu” demiştim ve o kişi de bana hak vermişti.

AYMAZ’ın geri vitesimiz yok sözünden bu yana 7 sene geçmiş. Görüyorum ki bu sözün ardından bu yapının başına neler geldiği düşünülmeden hala bu söze benzer sözlerin söylendiğini görüyorum. Bu da beni üzüyor gerçekten. Yolumuz düzgün olsun, ileriye doğru doludizgin gidelim gitmeye ama zaman zaman frene basıp yavaşlamayı hatta geri adım atmayı da ihmal etmeyelim. Çünkü kitabımda geri adım yok diyerek yolumuza devam eder, bir de çok uzun gitmişsek geri dönüşümüz bir o kadar zorlaşır aynı zamanda pirince giderken evdeki bulgurdan da olabiliriz. Unutmayalım ki şeytanı lanete götüren sebep de onun kibridir ve bu yol geri dönüşü olmayan tehlikeli bir yoldur.

Bir an için düşünelim. Hiç hata yapmıyoruz ve geri dönüşe hiç ihtiyacımız olmadı. Hiç hata yapmadığımızı yani geri dönüşümüzün olmadığını ve kitabımızda geri adım olmadığını bırakalım da bir başkası söylesin. Bunun bir anlamı olur. Ama kişinin kendisinin söylemesi, kişinin kendisini övmesinden başka bir şey değildir.

*06/11/2021 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.