26 Ağustos 2020 Çarşamba

Kabak Tadı Veren Söz ve Eylemler *

Bir şey yerinde, zamanında ve kıvamında söylendiği takdirde faydalıdır. Bu faydalı olan şeyi olur olmaz tekrarlamak, rutine bindirmek o şeyin değerini düşürür. Bir müddet sonra insanlar tınlamamaya ve önem vermemeye başlarlar. Bir şeyi olduğundan fazla tekrar, aynı zamanda kişiyi bezdirir. Hatta "Tamam, anladık. Geri zekalı değiliz. Yetti artık! Papağan gibi tekrarlayıp durma. Biraz da farklı bir şeyler söyle" dedirtir.

Ne demek istediğimi vereceğim örneklerle izah etmek isterim:

√ Bir anne veya babanın çocuğuna "Ödevin var mı? Ödevlerini yaptın mı? Derslerine çok çalış" sözlerini sıkça tekrarlaması.

√ Salgın dolayısıyla;
Hemen hemen her yerde "Maske takalım, sosyal mesafeye riayet edelim, el temizliğine özen gösterelim" sözlerinin sıkça tekrarlanması.
Her perşembe yatsı namazı vaktinde minarelerden dua okunması ve salavat yapılması, (Marttan beri devam eden bu uygulamaya ben, minare duası diyorum.)

Her gün öğle ve ikindi namazı öncesi minarelerden yapılan "maske, mesafe ve el temizliği" uyarısı…

Bilim Kurulu üyelerinin her birinin her gün bir kanala çıkıp salgınla ilgili içimizi karartan açıklama ve uyarıları.

√ Başka şehir ve muhitleri bilmem ama Meram ilçesinde yere gömülü, ağzı kapaklı çöp konteynerlarının kapaklarının bu süreçte kapalı tutulması. (Çöp atmaya gelen çöpünü atmak için kapağı eliyle açması gerekiyor. Bu demektir ki akşama kadar aynı kapağa kaç kişinin eli değiyor. Halbuki bu dönemde temas olmaması için evlere mesafeli çöp kutularının kapağının açık tutulmasında fayda var.)

√ Kullanılmış maskeleri, ulu orta atmayın uyarılarına rağmen gözle görülür her yerde  atılmış maskelerin göze çarpması.

√ Kalabalık ve kapalı mekanlarda burun dışarıda görünecek şekilde maskenin takılması.

√ Düğün, taziye gibi yerlerde hastalığı başkasına satma veya kapma seanslarının devam etmesi. (Hastalık düğün, nişan, kına, ağız tadı, cenaze ve taziyeden ziyade temastan geçmektedir. Vatandaşımız mesafesini korusa bu tür organizasyonlarda da şifayı kapmayız. Ama biz sarılmadan duramayız ki... Samimiyetiniz batsın sizin! Bereket, bu tür organizasyonlara geç de olsa yasak gelmiş oldu.)

√ Aynı evde yaşamayan bireylerin çarşı, pazar ve cami gibi yerlerde bir tanıdığını gördükleri zaman tokalaşma ve sarılmak eyleminden vazgeçmemesi.

√ Bazıları, güya tokalaşmıyorum, ben bu konuda duyarlıyım dercesine getiriyor dirseğini, dirseğine değdiriyor. Ben buna dirsekleşme diyorum. (Üstüme iyilik sağlık! Bu da bir temas değil mi? Ne anladık biz bu işten. Üstelik bu eylemle sosyal mesafe de çiğneniyor. Duyarlılığınız batsın sizin!)

*29/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

23 Ağustos 2020 Pazar

Olmaz Olmaz Demeyin!*


—Alo, müdür bey!
—Buyrun Hocam!
—Basından okuduğuma göre yarın okulda olacakmışız, doğru mu?
—Doğru okumuşsun. Yarın okuldasınız.
—Anladım.
—Sizden bir şey istesem olur mu?
—Hayırdır hocam!
—Size zahmet okulun bir konumunu gönderebilir misiniz?
—Yarın zaten okuldasınız. Konumu ne yapacaksınız?
—Okula konumla geleceğim.
—Bir şey anlayamadım.
—Okula konumla geleceğim dedim ya...
—İyi de okulun yeni öğretmeni değilsin ki... Kaç yıldır bu okuldasın.
—Haklısın. Okulun gediklilerinden biriyim. Ama marttan beri okula uğramayınca insanlık hali unuttum. Unutamaz mıyım?
—Hakkın var. Gönderiyorum hemen. Ayrıca okulun whatsapp grubuna da bir konum göndereyim. İyi ki hatırlattın. İnsanlık hali belki başka unutanlar da çıkabilir.
—Teşekkür ederim müdür bey. Sizden bir şey daha isteyebilir miyim?
—Buyrun hocam.
—Okulumuzun adı neydi?
—Hocam, dalga mı geçiyorsun? Ne yapacaksın okulun adını?
—Aksine, hiç olmadığı kadar ciddiyim. Zira okulumun adını da unuttum. Olur ya konumdan okulu bulamazsam, gelip geçen birine 'Falan okul nerede' diye soracağım.
—Yav hocam!
—İnsanlık hali unutamaz mıyım hocam. Marttan bu yana kaç ay geçti. Unutamaz mıyım? Ki ben dün akşam ne yediğimi hatırlamıyorum.
—Anladım. Başka bir isteğin var mı?
—Çok teşekkür ediyorum hocam bu anlayışınız için. Zira bir üçüncüsünü sorma cesareti gösterememiştim. Okulumuzun oradan hangi numaralı otobüs geçerdi?
—1047 numaralı otobüs.
—Yolun sağından mı bineceğim yoksa solundan mı?
—Sağından.
—Hocam, otobüse binersem şifayı kapar mıyım? Ortam malum.
—O risk var elbet.
—Bu durumda ne yapacağım ben?
—Hocam, istersen evinin konumunu at. Seni sabahtan evinden alayım.
—Çok iyi olur hocam. Hemen atıyorum.
—Başka bir isteğin var mı?
—Canının sağlığı...
—Hocam, kusura bakmazsan bir soru da ben sorabilir miyim?
—Buyrun müdür bey!
—Bu salgın sürecinde otobüse binip hiç çarşıya gittiniz mi?
—Gittim de ne alaka?
—Çarşıya otobüsle gittiğinize göre okula gelirken de otobüse binip gelebilirdiniz.
—Aynı şey değil hocam. Lütfen karıştırmayalım. Mevzubahis olan eğitim ve öğretimdir. Başka şeye benzemez. Teessüf ediyorum.
—Tamam hocam. Soruyu sormamış kabul edin. Sabah gelip sizi alacağım.

*Hayal ürünüdür. Aslı astarı yoktur.

21 Ağustos 2020 Cuma

Mânâsız Mahlaslı Şair Mustafa Varel *


İnsanın unutamadığı kişiler vardır hayatta. Hiç içinden çıkmaz. Hep içinde bir özlem duyar: Ah bir görsem, bir araya gelsem, der durur. Her daim onu hayırla yâd eder. Çünkü gözünü ilk onda açmıştır; ilk okumayı, ilk yazmayı ondan öğrenmiştir. Küçük yaşta kendisine bir ufuk çizmiştir. Her şeyden öte sevmiş ve sevdirmiştir.
Kendisini ilk defa 1970-1971 öğretim yılında öğretmenim olarak tanımıştım. Dünyamız ondan ibaretti. Hem anamızdı, hem de babamız. İlkokul 1-3'ü onda, 4.ve 5.sınıfları ise başka öğretmenlerde okumuştum.  4 ve 5'te beni okutan öğretmenler bende bir iz bırakmadı. İlk öğretmenim ise bende  olumlu ve derin izler bıraktı. İlk sazı onda gördüm. Saz eşliğinde bize "Çırpınırdı Karadeniz/ Bakıp Türk'ün bayrağına…" marşını ilk ondan dinledim. O çalar biz sınıf olarak ona eşlik ederdik.
Adını unuttuğum bir hikaye kitabından zaman zaman bize bölümler okurdu. Kitaptan tek aklımda kalan hikayenin kahramanı Hayri Dede idi. O, koşa koşa cuma namazına gider, arkasına takılır ben de namaza giderdim. Namaz çıkışı hızlı adımlarla okula gider, ben de ardından ona eşlik ederdim.  
Evimize gelir biz de ona giderdik. Büyükle büyük, küçükle küçüktü. Ne kibir vardı, ne de enaniyet. Akşamleyin mahallelinin bir araya geldiği baranalara katılır, onlarla hemhal olurdu.
Karasınır'la ilgili “Destanı Karasınır” başlıklı, "Karasınır'ı dolan da gör bey/Ondaki her şey boldur ha boldur" dizeleriyle başlayan şiiri, herkesin dilindeydi.  Öğrencisi olarak bu şiiri ezberlemiştim. Gittiğim her yerde haydi bir oku derler, ben de seve seve okurdum.
Bir bayram dolayısıyla okumamı istediği Arif Nihat Asya'nın, "Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek" şiirini kürsüye çıkarak ezberden okumuş, dünyalar benim olmuştu.
1973 yılından beri görüşmediğim öğretmenimin 2017 yılında numarasını bularak önce telefonla görüşmüş, ardından üç arkadaşla Karaman’a giderek evinde ziyaret etmiştim. Telefonla haberleşip buluşmasaydık onun beni, benim de onu tanımam mümkün değildi. Çünkü ne bendeki sarı saçlar kalmıştı, ne de onun küçüklüğümdeki siması. Yaşını sordum 69 yaşındayım demişti. Çocukluğumda gördüğüm sinekkaydı tıraşının yerini bembeyaz sakallar almıştı. Öğrencisi iken kendisinin okuyup bizim dinlediğimiz hikayenin kahramanı 'Hayri Dede' gibi göründü bana. Zira o da tıpkı hocamız gibi nur yüzlü, piri fani birisi idi. "Size şiir okuyayım mı" dedi bize. Elbette dedik. Biri 80 öncesi anarşi ortamını anlatan şiir olmak üzere kendi yazdığı iki şiirini kendi sesinden dinledik.
Ziyaretten sonra irtibatımız telefonla devam etti. Ben aramasam o beni arardı. Bazen müsait olup olmadığımı sorar. Hocam, müsaidim deyince “O zaman sana bir şiir okuyayım” der, bana telefonda şiir ziyafeti verirdi.
Öğretmenim bir şairdi zira. Nerede bir müsvedde kağıt bulmuşsa onun arkasını değerlendirip şiir yazmaya devam etmiş. Mânâsız mahlasıyla 600’den fazla şiire imzasını atmıştı. En büyük hayali üç bölüm halinde şiir kitaplarının yayımlanması, okumaları için eşe-dosta hediye etmesi idi. Maalesef kitabını bastıramadı. Zira dövizin dalgalanmasıyla birlikte baskı fiyatları artınca maddi imkansızlıktan dolayı kitabın yayımlanması askıya alındı.
4 Şubat 2020 günü Meram Tıp Fakültesine kontrole geldiği gün beni aradı. “Şiirlerimi fotokopi ederek kitap haline getirdim. Hastaneye uğrarsan bir tanesini sana hediye edeyim” dedi. 360 sayfadan ibaret şiir kitabını ve bilgisayar ortamına aktarılmamış çok sayıda el yazması şiirini “okursun” diye hediye etmişti bana.
En son bayramını kutlamak için Kurban Bayramının birinci günü aramıştım. Daha önceki görüşmelerimizden farklı olarak konuyu babam rahmetliye getirdi.  Babamın samimi bir Müslüman olduğundan ve kendisini çok sevdiğinden bahsetmişti.
Bu görüşmemizin ardından görüşmediğim öğretmenimiz, 12 Ağustos günü covid 19’a yakalanarak yoğun bakıma alınmış ve 20 Ağustos günü de bu hastalığa yenik düşerek 72 yaşında iken maalesef vefat etmiştir. Üzüntüm büyüktür gerçekten. Unutamayacağım insanlardan biri olarak hayatımda yer almaya devam edecektir. Aynı şekilde yazdığım bu yazı da benim için zor yazılardan biri olarak aklımda kalacaktır.  
Erken yaşta kaybettiğim muhterem hocama bu vesileyle Allah’tan rahmet diliyorum. Hastalığında ve kontrollerde her daim yanında olan eşi Hatice Teyze’ye, oğlu Ali Haydar’a ve ailesine başsağlığı diliyorum. Allah onlara sabır versin inşallah. Öğretmen camiasının, tüm şiir severlerin ve Karamanlıların da başı sağ olsun.
Hocam! Biz senden razıydık. İnşallah Allah da razı olur. Mekanın cennet olsun inşallah.
Not (Oğlu Ali Haydar’ın 14 Ağustos tarihli paylaşımından alıntıdır): “Belki de bazılarınıza maske takmak zor geldiği için babam, yoğun bakımda yatıyor şu an. Emin olun bunun vebalini ödeyemezsiniz. Bu duruma vesile olan ve acı çekmemize sebep olan kim varsa üzerinde, zerre hakkım varsa hiçbirine hakkımı helal etmiyorum. (Bu sözler kural tanımayan ve kul hakkına riayet etmeyenlere efendim! Duyurulur.)

*22/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.