16 Ağustos 2020 Pazar

"...Namaz Olmaz" *

"Gömleğin kolunu katlarsan namaz olmaz."
"Kısa kollu kılarsan namaz olmaz."
"Başın açık olursa namaz mekruh olur."
"Çıplak ayakla namaz kılınmaz."
"Eşofman ve pijama ile kılarsan namaz olmaz."
"Ön safta boşluk varken arkada kılarsan namazın olmaz".
"Caminin içi boşken dışarıda kılarsan namazın olmaz."
"Caminin dışında namaz kılarken aradan yol geçiyorsa namaz olmaz."
"İçinden okurken okuduğunu kulağın duymaz ise namaz olmaz."
"Hutbe okunurken konuşursan namazın olmaz".

Yukarıda verdiğim daha da verebileceğim örnekleri; camiye gider, cemaate karışırsanız; imamdan, müezzinden, cemaatin ileri gelenlerinden zaman zaman duymanız mümkün. Bu konuda alnı secdeye değen çoğu kimse, bilir bilmez sana bu şekilde fetvalar verir. Camiye gitmekle sadece namaz kılmış olmaz aynı zamanda istemeden bu şekil fetvalar almış olursun. Kısa günün kârı.

Bilir bilmez bu kişilerin verdiği bu atmasyon fetvaları duyunca moralin bozuluyor, camiye geldiğine geleceğine pişman oluyorsun. Acaba bunların bildiği, benim bilmediğim bir şey mi var diye tereddüde düşüyorsun. Daha da ötesi, namazın özüne dair olmayan bu söylemler, bir kolaylık dini diye bildiğimiz İslam dinini zorlaştırmaktan başka bir amaca hizmet etmiyor. Allah adına konuşmak, namazın olup olmadığı hakkında ileri geri konuşmak, mektep medrese görmüş gibi işkembeyi kübradan atmak ancak bir cahil cesareti olsa gerek. Maalesef bu konuda vatandaşımız sınır tanımıyor ve haddini bilmiyor.

Tüm bunları sade vatandaş yapsa duyduğunu din diye sana satıyor diyeceğim. Maalesef değil. Bunu mürekkep yalamış bazı cami görevlisi de yapıyor. İki hafta önce cuma için camiye gittim. Namazı içeride mi kılayım, bahçedeki çimler üzerine mi seccademi sereyim derken cami girişinde maske kontrolü yapan müezzini gördüm. Dışarıya ses geliyor mu dedim. "Kapıya yakın yerlere gelebilir, diğer yerleri bilmiyorum ama içeride boş yer varken dışarıda namaz olmaz" demez mi? Mübareği sanırsın ki fetva kurulu başkanı. İlmihalde okuduğunu bana din diye satıyor. Üstelik salgın dolayısıyla olağanüstü günlerden geçtiğimiz bugünlerde devlet, avlusu uygun camilerin bahçelerinde yani açık alanlarda namaz kılmayı önerirken bizimki, önce caminin içini doldurmaya çalışıyor. Fetvası da hazır: Namaz olmaz. Halbuki az kafayı çalıştırıverse "Bu pandemi dolayısıyla saflara bile mesafe kondu. Artık yan yana saf tutulmuyor. Dışarısı namaz kılmak için daha uygun" şeklinde düşünebilirdi. Ama böyle düşünse kafasındaki ezber bozulur.

Sonra bu namaz nasıl bir ibadet ki bunlara göre şöyle olursa olmuyor, böyle olursa olmuyor. Bir defa müezzin efendi böyle fetva vermeyi bırakmalı. Yapacağı ilk iş, caminin dışına sesin gelip gelmediğini uygun bir zamanda öncelikli olarak test etmek olmalı. Çünkü ilk ve öncelikli görevi budur. Çünkü cemaatin kalabalık olduğu sair zamanlarda içeride yer olmayınca vatandaş dışarıda namazını kılıyor. 

*28/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Benim de Bir Baskülüm Oldu Artık

Hemen hemen herkesin evinde olan bir baskülüm yoktu. Olması için de pek dert edinmedim. Kilomu da dert edinmedim. Ne zamanki yürüyüşe başladım. Göbeğin biraz eridiğini görünce önceleri meraktan tartılan ben, tartılmak için terazi arar oldum. Kimin evine gitmişsem teraziniz var mı, bir tartılabilir miyim dedim. Kimseye gitmemişsen zaman zaman ilaç aldığım eczaneye uğradım. Bir tartıldım. İki, üç, beş derken eczacıya "Ya hep gelip böyle tartılacağım ya da bu baskülü bana vererek kurtulacaksınız" dedim. Sadece gülümsediler. Yani baskülü vermediler.
Bir, iki haftada her tartıldıkça kilomun düşmesi beni memnun etmeye başladı. Bu beni daha da kamçıladı. Yürüyüşümü artırdım. Dere, tepe, düz, yokuş, iniş, cadde, sokak demedim, yürüdüm. "Senin göbek gitmiş" diyenleri duydukça yürüyüş süresini ve tempoyu daha da artırdım. Ama tartılmam lazım. Neredeyim? Zira önümü görmeliydim. Her zaman eczaneye uğramak da olmazdı. Bir baskülüm olmalıydı.
Hangi marka baskül almalıydım, hangisi daha güzel tartar, hangisinin fiyatı daha uygun olurdu? Nihayet 80 lira vererek birine bir baskül aldırdım. Sabahı bekleyemedim. Gecenin onunda yürüyerek baskülü almaya gittim. 75 dakikada gittim. Elime baskülü aldıktan sonra bir an evvel eve varıp tartılmalıyım diyerek başka bir yoldan 55 dakikada evime geldim. 
Eve girer girmez baskülü ambalajından açıp kurdum. Bir sevindim bir sevindim. Sormayın. Nasıl sevinmeyeyim. Zira benim de bir baskülüm olmuştu. Hemen üzerine çıkıp tartıldım. Yine bir sevinç bir sevinç! Bu sefer neye sevindin demeyin. 80-82 kilo ile başlayan yürüyüş serüvenim, meyvesini vermiş ve kilom 72-73 bandına inmişti. 
Şimdi girip çıkıp tartılıyorum. Yiyorum, tartılıyorum. İçiyorum, tartılıyorum. Niye tartılmayayım ki... Kilom indikçe, göbek eridikçe moralim yerine geliyor. Üstelik tartı bedava. Bedeli peşin ödenmiştir. 
Hala bir baskülünüz yoksa almanızı ve girip çıkıp tartılmanızı öneririm. Tartılırken aç karna tartılmanızı tavsiye ederim. Çünkü kilonuzu daha düşük gösteriyor. Yok, ben tokken tartılırım diyorsanız o zaman kilonuzu sorun edinmeyeceksiniz. Sorun ederim diyorsanız o zaman yürümek için benim peşime takılacaksınız. 

Türk Telekom Ses Verdi *

Cumartesi günü gazetemizde yayımlanan "Türk Telekom'a Açık Mektup" başlıklı yazım üzerine, Türk Telekom aynı gün aradı. D... isimli müşteri yetkilisi "Bize yazdığınız açık mektup üzerine aradığını, yardımcı olmak istediğini söyledi. Kendisiyle yaklaşık 26 dakikalık bir görüşme yaptım. Görevliye, yazımda dile getirdiğim hususları kısaca izah ettim. 

Bu kısa girizgâhtan sonra temsilcinin verdiği cevaplara geçmeden önce bir hususu belirtmek isterim. Hem cumartesi ve bugün yayımlanan yazım, her ne kadar benim şahsi meselem olsa da cumartesi günkü yazımı sosyal medyada paylaşınca sorunun, sadece benim sorunum olmadığını, bu vb. konularda GSM operatörü müşterilerinin sorunlarının da ortak olduğunu yazdıkları yorumlarından anladım. Yazmış olduğum açık mektupla mağdurlara tercüman olmuş oldum. Bu açıklamadan sonra müşteri temsilcisinin yazıma ve söylediklerime binaen verdiği cevaplara kısaca yer vermek istiyorum:

Herhangi bir taahhüdüm bulunmamasına rağmen tahakkuk ettirilen 29 lirayı sorduğumda, “Bu bedelin bir cayma bedeli değil, son bir aya ait indirim bedeli olduğunu, şayet 19 Haziranda değil de 21 Haziranda geçiş yapmış olsaydım bu bedel de yansıtılmayacaktı” dedi. (Daha önceki müşteri temsilcileri bunun cayma bedeli olduğunu söylemişlerdi. Sonunda bu parayı ödemiş olsam da en azından cayma bedeli adı altında ödememiş oldum. İndirim-bindirim meselesi sanırım.)
Aynı anda geçiş yaptığım iki hattımdan birine 17, diğerine 19 lira gelen “telsiz ücreti”ndeki farkı sordum. “Devletle yaptıkları anlaşma gereği telsiz ücretinin peşin alındığını, iki hattaki farklılık ise hatlar faturalı iken bir tanesinin telsiz ücretinin daha önceki faturaya yansıtıldığını, diğerinin ise yansıtılmadığını, aradaki iki liralık farkın buradan kaynaklandığını” söyledi. (daha önceki müşteri yetkilileri farkı açıklama yerine fatura ayrıntısını tekraren okumuşlardı.)
“Fatura ayrıntıları ve yaptığım açıklamaları size yazılı olarak gönderebilirim” dedi temsilci. İstemedim. Zira gerek de görmedim. Yalnız aynı firmanın temsilcilerinin verdiği farklı cevaplar beni düşündürdü. Daha önceki müşteri temsilcileri, “kayıtlı e posta adresim olmadığı için yazılı cevap veremeyeceklerini, fatura detayını gönderemeyeceklerini, teknik olarak e posta adresimi kaydedemeyeceklerini” ifade etmişlerdi. Demek ki istenince gönderilebiliyormuş.
Hasılı 45+77 lira olarak ödediğim faturalardan bana herhangi bir geri dönüş olmasa da yazım üzerine arayan D…isimli müşteri temsilcisiyle verimli bir görüşme yaptım. Önceki temsilciler ile kendisinin verdiği cevaplar arasında nüanslar vardı. Kendisini, aynı işi yapan emsallerine göre daha donanımlı gördüm. Kendisine de “Arkadaşlarınız bu durumu bana böyle izah etmiş olsalardı, ayrıca açık mektup yazmaya ihtiyaç duymazdım” dedim ve kendisine teşekkür ettim.
Burada bir teşekkür de Türk Telekom’a olsun. Hakkında herhangi bir şikayet oluşturulduğunda hemen dönüş yapan Türk Telekom, yazılan bir yazıya da tatil demeden aynı gün dönüş yaptı. Gösterdiği hassasiyet ve duyarlılığından dolayı Türk Telekom’a ayrıca teşekkür ediyorum. Aynı hassasiyeti Ulaştırma Bakanlığından da beklerdim. Zira yazımda “Faturalı hattan faturasız hatta geçildiğinde devletin, yılbaşına kadar telsiz ücretini peşin almasını, belki ben yılbaşını beklemeden hattımı kapattırıp kullanmayacağımı, bu peşin işine aklımın yatmadığını ifade etmiştim.  Ulaştırma Bakanlığından “Şundan dolayı böyle alıyoruz” şeklinde maalesef bir cevap alamadım. Merak ediyorum, Türk Telekom, ayrı bir hatta geçiş yapmış olsa bile eski müşterisini arayıp cevap veriyor. Vatandaşına daha fazla değer vermesi gereken devlet bunu niçin yapmıyor? Niye cevap versin ki… Devlet sadece aldığı vergiyi bilir. Bu konuyu CİMER’e yazsan, sana “Falan kanunun şu maddesine göre bu ücret alınmaktadır” cevabı verilir, iş kapanır.
Buradan Türk Telekom ve diğer GSM operatörlerine bu vesileyle şunu söylemek isterim. GSM’ler arasında vatandaş ne zaman geçiş yapmış olsa çoğunluk şu ya da bu şekilde bir mağduriyet yaşamakta ve hesaba katılmayan bir ücretle karşı karşıya kalmaktadır. Geçişlerde servis ve bayilerin tek yaptıkları, nüfus cüzdanının fotokopisini almak, numaranı yazıp okutmadan altına imza attırmak... Bence bir mağduriyet yaşanmaması için geçiş işlemi yapılırken vatandaş ayrıntılı bir şekilde bilgilendirilmelidir.

*17/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.