28 Ocak 2019 Pazartesi

Bir Siyasi Parti mi Kursam Acaba?

—Beklediğin başkan adaylığı gelmediğine göre bundan sonra ne yapmayı düşünüyorsun?
—Bir parti mi kursam diyorum.
—Parti kurmayı kolay mı sanıyorsun? Tüm Türkiye'de teşkilatlanabilmen için para lazım. Haydi parayı buldun, ekip gerek. Ekibi de buldun diyelim, halkta bir karşılığın olacak mı? Malum yüzde 10 barajı var.
—Kolay değil elbet. Siyaset zoru başarma sanatıdır. Biz de sanatımızı göstereceğiz. Ayrıca baraj problemi yaşayacağımızı sanmıyorum. Olursa da sorun olmaz.
—Sorun olmaz olur mu? Baraj altında kalınca siyasetin bir anlamı olur mu?
—Türkiye yeni sistemle birlikte ittifaklar yapıyor. İrili-ufaklı partiler bir araya geliyor. Bizim parti de ittifakların birinde yerini alır. Bu işe 3-5 vekil ile başlasak fena olmaz.
—Buna da tamam diyelim. Seçmenler kutuplaşmış durumda. Her biri takım tutar gibi partisine oy veriyor. Senin partin hangi kesime hitap edecek?
—Niyetimiz Türkiye partisi olmakla birlikte kararsız seçmeni kararlı hale getirmektir. Açıkçası partisi olan seçmenden ziyade kararsız seçmen bizim seçmen kitlemiz olacaktır. Her seçim öncesinde nereden baksan yüzde 20-25 civarında bir kitle var. Bu kesimin oylarına talip olacağız öncelikli olarak. Ardından her seçimde sandığa gitmeyen yüzde 15'lik bir kesim var. Bunları sandığa getirmek ikinci hedefimiz. Bir üçüncü kesim daha var: Tepki oyları. Bnların da oylarına talip olacağız. Partilerine kızan bize gelebilir.
—Diyelim ki kararsızları, sandığa gitmeyenleri size oy vermesi için çaba sarf ettiniz, tepki oyları gelmedi, yaptığınız ittifaklar da fayda etmedi, siyasette fazla bir varlık gösteremediniz. Bu durumda kurduğunuz bu partiyi feshetmeyi düşünür müsünüz?
—Dediğiniz gibi olmaz da... Diyelim ki seçmenin güvenini kazanamadık, ittifaklar fayda vermedi. Bu durumda pes etmek yok. Partimiz Türk siyasetinde tabela partisi olarak yerini almaya devam edecektir. 
—Tabela partileri ha var, ha yoklar. Her seçim girerler, binde bir bile oy alamıyorlar. Partilerini feshetmeyip hala durmalarının bir anlamı var mı?
—Diğer tabela partileri için bir şey söyleyemem ama bizim tabela partimiz siyasetimize bir renk getirecektir, siyasetten uzak olanları bile siyasetin içine çekecektir. Çünkü onlara güven verecektir.
—Ne rengi getirecek, ne güveni vereceksiniz? Zaten halka güven verseydiniz halk size oy verirdi.
—Öyle deme! Halkın arasında biz yapamayız diye siyasetten uzak duran o kadar insan var. Benim parti kurduğumu gören vatandaş "Bu da siyaset yapıyorsa biz hayli hayli yaparız" deyip siyasete girecektir. Siyasetten uzak kalanların kendilerine güven duymalarını sağlayacaktır bu yaptığımız. Bu da bizim siyasetimize katkımız olsun.



Sigarayla Topyekûn Mücadele *

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş yaptığı açıklamada "Bu sene hac ve umreye görevli olarak gidecek din görevlilerini seçerken sigara içmeyenlerin tercih sebebi olacağını, önümüzdeki yıllarda ise sigara içenlerin hac ve umreye görevli olarak götürülmeyeceğini, hatta sınava bile giremeyeceklerini, belki de ileride sigara içenlerin din görevlisi olarak tercih edilmeyeceğini; sigaranın birçok âlime göre haram olduğunu, kendisinin de aynı görüşte olduğunu" söyledi.

Yaptığı bu açıklamayla Sayın Erbaş, camiasında sigara içen personelini sigarayı bırakmaya özendirmek istediği anlaşılmaktadır. Başarabilirse doğrusu da budur. Çünkü sigara ile din görevliliği yan yana gelmemeli. Aslında Erbaş'ın sigara konusundaki bu hassasiyeti bir devlet politikası haline gelmeli. Yani sigarayla topyekûn bir mücadele başlatılmalı. Kamuya eleman alımında sigara içmeme tercih nedeni olmalı. Fakat devletten böyle bir şey yapması beklenebilir mi? Şahsen ben beklemiyorum. Çünkü bizim devlet bir şeyle topyekûn mücadele etmez, yani bataklığı kurutma gibi bir derdi bugüne kadar hiç olmadı. Tek yaptığı Yeşilay'ı kurarak sigarayla mücadele eder, kamu spotu hazırlatır, kapalı yerlerde sigara yasağı koyar. O da pek uygulanmaz. 18 yaş altındakilere sigara yasağı koyar. Nedense 10-12 yaşındaki çocuklar sigaraya başlar. Sigarayı nereden, nasıl alırlar bilinmez. Yani mücadele eder gibi görünür.

Devletin aklına tütün ektirmemek, sigara fabrikası kurdurmamak, sigara ithalatına için vermemek, kaçak sigaranın ülkeye girişine izi vermemek vs gelmiyor. Çünkü devlet topyekûn mücadeleyi sevmiyor. Ya gücü yetmiyor, ya da samimi değil. Belki ikisi de var. Çünkü sigara sektörü buna izin vermez. Diyelim ki her şeye gücü yetti, başardı. Sonra devlet ne iş yapacak? Devlete iş lazım değil mi?

Gördüğüm kadarıyla devlet ipe un seriyor, bataklığı kurutma yerine sivrisinekle mücadele ediyor. Halbuki devletin başta çocuk ve gençler olmak üzere tüm vatandaşlarının sağlığını koruma gibi bir görevi var. Bu görev sadece Diyanet İşleri Başkanının kendi personelini korumaktan ibaret değildir.

Konu sigaradan açılmışken bu konuda devletiyle, milletiyle topyekûn bir mücadele başlatalım. Devlet sigarayla mücadelesinde samimi olsun, en büyük desteği sigara tiryakileri verir. Çünkü zevkten veya kederden sigaraya başlayıp bağımlı hale gelen nice insanımız bu meretten kurtulmak ister. Bakmayın siz tiryakilerin biz sigarayı bırakamayız dediklerine. Hemen hemen hepsi bu bataklıktan kurtulmayı canı gönülden istiyor.

*30/01/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

26 Ocak 2019 Cumartesi

Geçmişinle Yüzleş! ***

—Efendim demokrasiye falan inanmıyorum artık!
—Niye ki?
—Kaç nesil geçti, partim bir türlü iktidar yüzü görmedi. Böyle giderse torunlarımın torunları da göremeyecek. Müzmin muhalif olmaya devam ediyoruz.
—Çalışmanız yeterli değil demek ki!
—Ne alaka? Didinip çırpınıyoruz gece gündüz durmadan.
—Partinizin görüşlerini halk tasvip etmiyor olabilir mi?
—Tüm haksızlıklara karşı çıkıyoruz. Mesela adalet yürüyüşü yaptım. Bayram-seyran demeden km'lerce yürüdüm. Kim yürür benim kadar.
—Ekibinde mi iş yok acaba?
—Türkiye'nin en okumuş ekibi, hatta seçmeni de bende.
—Halkta karşılığınız yok o zaman.
—Efendim! Türkiye'nin kurucu unsuruyuz, biz Türkiye'yiz. Nasıl karşılığımız olmaz?
—Güven sorunu olmalı.
—Benden güvenilir insan mı olur? Çalmadım çırpmadım.
—Halkın değerleriyle aranız nasıl?
—Fena değil. Son yıllarda meydan ve salon toplantılarında okumadığım ayet, hadis kalmadı. Cuma ve cenaze namazlarını da kaçırmıyorum. Partimi dönüştürmeye çalışıyorum. Karşı mahalleden siyasilere yer veriyorum. Daha ne yapabilirim ki?
—Mesajlarınız büyük kitlelerde karşılık bulmuyor anlaşılan. Demek ki hitap ettiğiniz kesimin verdiği oy, sizi iktidara taşımaya yetmiyor.
—Bunu da aşmak ve geniş kitlelerden oy almak için denemediğim yol kalmadı. Çatı aday çıkardım olmadı. Birkaç partiyi bir araya getirerek ittifak kurdum, olmadı. Ülkenin tüm farklı kutuplarıyla dirsek temasına geçip iktidara yürümek istedim, yine de iktidarı devralamadım. Bu iktidar yürüyüşü bana Ankara-İstanbul arası yürümekten daha zor geliyor.
—Anladığım kadarıyla siz seçmenin oyunu almak için her fırsatı değerlendiriyorsunuz ama seçmen yine de size yetki vermiyor. 
—Öyle!
—Siz hiç geçmişte bu ülkede iktidar oldunuz mu?
—Olduk. Hem de uzun yıllar... Ama biz iktidarı bıraktıktan bu yana yarım asrı geçti.
—O zaman nasıl iktidar olmuştunuz?
—Rakibimiz yoktu. Çünkü tek partiydik. Çok partili sistem bize yaramadı anlayacağın.
—Demek ki kötü bir iz bırakmış partiniz. Halkın size yetki vermemesinin nedeni bu geçmişiniz olmasın. Belki de sizin yumuşak karnınız geçmişinizdir.
—Ama bu geçti gitti. O gün iktidar olup ülkeyi yönetenler öldü gittiler. Sonra güzel hizmetler de yapıldı.
—Güzel hizmetler yapılmış olabilir. Ki böyle olsa halk yapılan iyiliği kolay kolay unutmaz, kötülüğü de unutmaz. Demek ki o zamanın halkı sizin tasarruflarınızdan pek memnun kalmamış. Bu geçmişinizle hiç yüzleşmeyi düşündünüz mü?
—Ama geçmişi o günün şartlarına göre düşünmek lazım.
—O günü savunuyorsun.
—Başka ne yapacaktım?
—Bence siz o sırtınızda taşıdığınız yükten kurtulmalısınız. Geçmişimiz diyerek hatalarınızı savunursanız bu halk size prim vermez. 
—Ben bu ülkede iktidar olmak istiyorum. Bu durumda gelemeyecek miyim?
—Gelirsiniz efendim. Bu halkın kimseye önyargısı yok. Kimleri getirdi, kimleri götürdü. Yapacağınız tek şey, geçmişinizle samimi bir şekilde yüzleşmek. Halkın karşısına geçip "Bizim partimiz geçmişte şu şu yanlışları yapmıştır. Bunlar bizim yanlışlarımızdır. Partimiz geçmişte halkın değerleriyle mücadele etmiştir. "Biz bugün o yanlışları reddediyoruz. Yapılan bu yanlışlardan dolayı mağdur ettiklerimizden özür diliyoruz" demelisiniz. Bu dediklerinizde samimi olduğunuza inanırsa halk size koyduğu iktidar rezervini kaldırır, size iktidar yolunu açar.
—Olur mu dersin?
—Bu durumda başka seçeneğiniz yok gibi.  

***31/01/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.