9 Haziran 2018 Cumartesi

Karneye Bakın, Hizaya Geçin!

Eğitim ve öğretimimizin hal ve ahvalini sormaya gerek yok. Hiç eğitimin içinde olmayan bile eğitim ve öğretim alanında bir şeylerin iyi gitmediğini bilir. Yan tarafta elde ettiğim iki karne bile maarifimizin içler acısı durumunu ayan beyan göstermektedir. Her iki karne de sekizinci sınıfı bitiren iki öğrenciye ait. 

İlk karnede öğrenci ilk dönem sadece Türkçe dersinin ilk sınavına girmiş ve 13 puan almış. Beden Eğitimi ve Müzik öğretmenleri muhtemelen öğrenciyi hiç görmeden 100'er puan vermiş. Öğrenci diğer derslerden sınava girmediği için başka da not almamış. Büyük bir ihtimalle okula da devam etmedi bu öğrenci. Sınıf öğretmeni hiç not almayan ve doğru dürüst devam etmeyen bu öğrenciye davranış notu olarak "çok iyi"yi döşemiş.

İkinci dönem hiçbir dersten not almamış ve sınav notu girilmemiş. Çünkü öğrenci okula gelmemiş. Yıl sonunda İlköğretim Kurumları Yönetmenliğine göre bu öğrenci şube öğretmenler kuruluna kalmış. Sonuç, öğrencimiz 13.1250 puan ile 8.sınıftan ŞÖK ile geçerek ikinci kademeden mezun olmuştur. 

İkinci karnedeki öğrenci karnedeki yazana göre ilk dönem 51, ikinci dönem ise 64 gün devam etmemiş okula. İkinci dönem hiçbir sınava girmemiş ve dönem notu oluşmamış. Bu öğrencimiz de şube öğretmenler kurulu kararıyla 41,9657 puanla 8.sınıftan mezun edilmiştir.

Size karneden tespit ettiğim iki örnek. Milyon kere kalmayı hak etmiş, okumamak ve geçmemek için direnmiş bu iki öğrenci gibi kaç öğrencimiz mezun oldu ve liseye devam etmeye hak kazandı? Varın gerisini siz düşünün. 

Okul yönetimleri bu şekil öğrencileri seneye başıma bela olmasın, mezun edeyim benden gitsin, ne halleri varsa görsünler, benim çektiğim yeter, biraz da başkası çeksin diye bu tip öğrencileri geçirmek suretiyle okulunda bir güzel temizlik harekatı yapıyor. Güya hem kendine, hem okuluna, hem de öğrenciye iyilik yapmış bu okul idaresi. Problem bitecek mi? Bitmeyecek. Bu öğrencilerin doğru dürüst okula gelmeden, sınava girmeden mezun olduğunu gören arkadaşları, "Alemin kerizi biz miyiz? Baksana arkadaşlarımız hiç yorulmadan, çalışmadan, sınava girmeden nasılsa mezun oluyorlar, biz niye devam edelim" deyip önümüzdeki sene aynı yolun yolcusu olma ihtimalleri yüksek. Burada ne şiş yanmış, ne de kebap. Herkes halinden memnun. 

Sonuçta olan eğitim ve öğretimimize oluyor, hep beraber topuğumuza sıkıyoruz. Geleceğimizi tüketiyoruz. Öğrenci, daha bu yaşta emek sarf etmeden yatarak sınıf geçebileceğini öğreniyor. Büyüyünce niye çalışsın. İçinizden suç okul idaresi ve öğretmenlerin, bu tip öğrencileri geçirmeyin olsun bitsin diyebilirsiniz. Böyle diyenler haklı. Fakat karşımızda herkesi okutmayı ve mezun etmeyi kafasına koymuş zorunlu bir eğitim var. Elin mahkum geçirmeye. Bu sene olmazsa öbür sene bu çocukları mezun edeceksin ve bu çocuk yarın ortaokul mezunuyum diye toplumda caka satacak. Belki liseyi bitirecek. Çünkü bizim eğitim sistemimiz diploma basıyor sadece. Hiç elek kullanmadan unu eler, eleği duvara artırır türdendir. İçerik hiç de önemli değil. Önemli olan kaç insanımızın ortaokul ve liseyi bitirdiğinin istatistiklere girmesidir.

Sonuç, bizim eğitim sistemimiz diplomalı cahil yetiştiriyor. Emek sarf etmeden kazanmayı vadediyor. Okumamak için direnenleri mezun edeceğim derken okumak isteyenlere kötülük yapan bir sistem dense yeridir. Sizce elemenin olmadığı bu sistemden bir cacık olur mu?

8 Haziran 2018 Cuma

İlkokulda Eğitim ve Öğretim

Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri iktidar oldukları zaman başarılı icraatlara imza atmak isterler. Her hükümetin başarılı olduğu icraatlarının yanında çok istemesine rağmen başaramadığı icraatları da vardır. Gelmiş geçmiş hükümetlerin isteseler de başarılı olamadığı tek alan eğitim ve öğretimdir. Mevcut hükümet de bundan nasibini alanlardandır.

Mevcut hükümet, öncekilerden farklı olarak eğitim ve öğretime bütçeden daha fazla pay ayırmış; bina ve derslik ihtiyacını minimize etmiş, okulların alt yapı ve fiziki yönden sorunlarını çözmüş, öğretmen ve personel ihtiyacının çoğunu karşılamış; elektrik, su, telefon, internet ve yakıt ihtiyacını gidermiş, farklı sınav sistemleri uygulamış, müfredatlarda gerekli değişikliği yapmış, okulları teknolojiyle donatmış, mevcut yöneticilerle bu iş olmuyor diye hemen hemen tüm yöneticileri değiştirmiş...Fakat istenilen başarıyı bir türlü yakalayamamıştır. Helva yapacak her türlü malzeme olmasına rağmen niçin iyi bir helva yapılamıyor? Öyle zannediyorum sorunu iyi teşhis edememiştir. Teşhis doğru olmayınca tedavisi de olmuyor.

Bir defa hükümetler eğitim alanında halka şirin görünmekten, mavi boncuk dağıtmaktan, herkesi okutacağım demekten vazgeçip eğitimi adam akıllı masaya yatırmalı.  Burada eğitim ve öğretimle ilgili daha önce defalarca yazdığım görüşlerimin bir hülasasını ilkokuldan almak suretiyle tekrar yazmak istiyorum:
-Haftalık ders yükü 25 saat ile sınıflandırılmalı.
-09.00-13.00 arası ders, öğleden sonra oyun. Çocuklar oyun ile büyümeli. Öğle yemeğini okulda yemeli. Okulda okurken çocukluğunu yaşamalı çocuk.
-İlkokul öğretmeni dört yıl boyunca aynı sınıfa girmemeli. Her bir sınıfa branş sınıf öğretmeni derse girmeli. Sınıf öğretmenliğinden mezun olan bir öğretmen hangi sınıf seviyesinde derse gireceğini bilmeli.
-İlkokul boyunca öğrenci okuma-yazma, anlama ve anladığını anlatma, basit matematik bilecek şekilde mezun edilmeli.
-Oyunlarda öğrencinin kişilik kazanması esas alınmalı. Çocuk oynarken sosyalleşmeli, görgü ve etik kurallarını öğrenmeli: Paylaşmayı, oyun kuruculuğu, yerlere kağıt atmamayı, yalan söylememeyi, sıra ve duvarları çizmemeyi, arkadaş edinmeyi, nazik ve kibar olmayı, adaletli olmayı...
-Öğrenciye geldiği gün ve dört yıl boyunca yardımcı kaynak aldıran, ona test yaptıran, oyun oynatmayan, oyun saatinde ders işlemeye kalkan, bir an evvel okuma-yazma öğretmeye kalkan, diğer öğrencilerle yarıştıran öğretmene önce uyarı, ardından inceleme ve soruşturma başlatılmalı, hala söz dinlemiyorsa görevine son verilmeli.
-Bu kademede kesinlikle sınav yapılmamalı.
-Eve ödev verilmemeli.
-Seviyesine göre çokça kitap okumasına imkan verilmeli.
-Öğrencinin, okulun belirlediği tek tip forma yerine serbest giyinmesi sağlanmalı.
-Öğretmen ders ve oyun saatlerinde sürekli öğrencileri gözlemlemeli. Çocuğun kabiliyet ve istidatlarıyla ilgili rapor düzenlemeli.
-Dört yılın sonunda öğrenci, istenen kazanımlardan neleri öğrenebildiği, neleri öğrenemediği ile ilgili belge ile mezun olmalı ve kayıt alanına göre kaydı merkezi olarak ortaokula yapılmalı.

Ortaokulda eğitim ve öğretim ne şekilde olmalıdır sorusuna bir başka yazımızda değinelim.

Zırcahil Hatta Cahil mi?

Allah kimseye en büyük nimet olan akıl noksanlığı vermesin. Toplumda aklını kullanmayan, söylediği sözün nereye gideceğini kestiremeyen, senin ne dediğini anlamayan, anlamadığını kabul etmeyen, senin kastettiğini başka şekil anlayan; nerede, ne konuşulacağını bilmeyen ve cahil hatta zırcahil olduğunu bilmeyen kişiler çoğunluktadır. 

Bu tiplerle karşılaşmayı gör. Bunlara kendini anlatamazsın. Yenme gibi bir düşüncen varsa havanı alır, pes edersin.  Çünkü hep bunlar galip gelir. İnsana saç-baş yoldurur. Anandan doğduğuna pişman eder. Bu tipler geri zekalı mı? Değil. Aklını kullanmayan embesildir. Sıfır akılla yaşar. Çünkü zerre kadar aklını kullanmaz. Allah'ın kendilerine verdiği akıl nimetini hiç kullanmadan öbür dünyaya tekrar götürürler. Götürmeden önce seni gönderir. Uzun ömürlüdürler. Seni toprağa gömer yine yaşamaya devam ederler.

Cahilliğine bakmaz, bakamaz. Çünkü paçasından akan cahilliğinin farkında değil. Senin her hareketini ayıplar, burun kıvırır. Bok böceği gibi ortamı kirletir. Ama farkında değil. Her olayda zeytin yağı gibi suyun yüzüne çıkar. Altta kalan sen olursun.

İçinizden bu tiplerden bu kadar muzdaripsin, o zaman uzak dur bunlardan diyeniniz çıkabilir. El-hakk doğru der böyle düşünen. Uzak biri olsa eyvallah diyeceğim. Ya böylesi bir akraban ise sılayı rahim gereği görüşmen gerekiyorsa o zaman ne yapacaksın? Elin mahkum! Yatıp ağlayacaksın, kalkıp anlayacaksın. Çünkü karşında aşılması, geçilmesi zor bir duvar var. Ne o seni, ne de sen onu anlarsın. Allah böyleleriyle karşılaştırmasın. Karşılaşırsan da Allah Eyyüp peygamber sabrı versin.