3 Haziran 2018 Pazar

Duvara Konuşmak

Bana toplumsal bir varlık olan insana Allah'ın verdiği en büyük nimet nedir diye bir soru sorulsa akıl, irade, düşünmenin yanında bunların sonucu olarak en başa koyabileceğim anlama nimetidir. Kişinin muhatabını anlaması ve kendini anlatabilmesi için verilen dil, amacına uygun bir şekilde kendini ifade edebildiği ve anlaşılabildiği oranda önemli bir işleve sahiptir. Ya konuştuğun dil muhatabınca anlaşılmazsa veya muhatabını anlayamazsan hiçbir işe yaramayan bir dile ve izansızlığa sahipsin demektir. Bu durumda yapacağın her konuşma kendini yormaktan öte bir anlam taşımaz.

Duvara konuşmadır bunun adı. Duvara istediğin kadar konuş, kellim kellim la yenfeudur. Yırtınsan, çırpınsan, dövünsen, kendini paralasan bir arpa boyu yol kat edemezsin. Çünkü karşında insan görünümlü fakat seni anlamayan ya da anlamak istemeyen bir varlık vardır. Böyle birinin karşısında Allah'ın aralarındaki sorunları çözsünler diye verdiği dil nimetinin işe yaramadığını görürsün. Bu tiplere karşı "Hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır" sözünün çöpe gittiğini anlamak hiç de zor olmaz. Sorun dilde değil. Zira aynı dili konuşmuyorsun. İzandan yoksun bir dildir muhatap olduğun. Bunun bir diğer adı Fransız olmaktır. Anlayış yoksunluğunun olduğu kişilere dünyanın hangi diliyle konuşursan konuş, nafiledir. Zaten gördüğümüz her kavganın, şiddetin, çekişmenin temelinde idrak yoksunluğu yatar.

Anlayışın olduğu yerde konuşma ve iletişim uzvu olan dile ihtiyaç duyulmaz. Kalpten kalbe geçiş olur böyle durumlarda. Gönülden gönüle bir köprü olur. Dilin olmadığı yerlerde jest ve mimikler, bakışlar bile çok şey ifade eder. Birbirini anlamayan insana davul zurna bile azdır. Keşke okuma ve yazmaya, başarmak için teste önem verdiğimiz kadar izana, feraset ve basirete, leb demeden leblebiyi kastettiğimizi öğretebilseydik... dili ne şekil kullanabileceğimizi uygulamalı olarak gösterebilseydik bugün yaşadığımız birçok sorunu yaşamazdık.

Birbirini anlama sorunu yaşayanlar, duvara konuştukları duvar dile gelseydi "Ne anlamaz ve anlaşılmaz kişilersiniz, ben duvar olarak anladım, siz bir türlü birbirinizi anlamadınız, anlayışsızlığınızı beni suçlayarak bir yere varamazsın" diyecektir. Ama duvar dile gelmez. Çünkü kaderinde konuşmak yoktur duvarın. Burada dilin duvarlaşması sorunu vardır. Kurban olsun böyleleri duvara. Duvar olan bu tipler sanmayın ki zihinsel engelli. Düpedüz sağlam görünümlü ebleh kişilerdir bunlar.

Allah böyleleriyle karşılaştırmasın bizi. Karşılaşırsanız şayet, deveye hendek atlatmayı veya balığı kavağa çıkarmayı tercih edin. Allah akıl noksanlığı, izansızlık vermesin kimseye. Kazara çevrende varsa böyleleri, bil ki dünyanın en bahtsız kişisisin. Sana sadece acınır bu durumda. Çekecek çilen varmış demek ki!

Seçmen Dediğin Sandıkta Konuşur

Siyasi partilerimiz hummalı bir şekilde seçime hazırlanıyor. Hepsi vekil adaylarını belirledi. Listeler hazırlanıp YSK'ya verildi. Siyasi partiler propaganda için sahaya indi ve meydanlar kızıştı.

Siyasi partiler propagandalarını yapadursun, seçmen şimdiden harekete geçti bile. Sosyal medyadan tutun da, kahvehane köşelerine varıncaya kadar her yerde seçim konuşuluyor. Keşke konuşulsa eyvallah diyeceğim. Şimdiden kılıçlar çekildi, gerginlikler başladı. Görüşünü açıklayandan, yorum yapana, adaylar belli olmadan adaylar hakkında değerlendirmeler özellikle sosyal medyada çarşaf çarşaf paylaşılıyor.

Siyasetin içinde olup konuşanı, propaganda yapanı anlarım. Çünkü işi siyaset. Merak ettiğim sandıkta konuşması gereken seçmen daha seçimlere günler kala niçin konuşur, yazar ve çizer. Sandık ne için var? Yediden yetmişe politize olmuşuz vesselam. Haydi diyelim ki birileri profesyonelce bu işi yaparken seçmen de amatörce veya fahri olarak yapıyor. Sosyal medyada siyasetin tam ortasına girmiş öyle insanlar var ki siyasilerin sosyal medya ayağı gibi. Yorum yazan ve paylaşan kişilerin çoğu da memur. Bildiğim kadarıyla memurların siyaset yapması, bir parti lehine ve aleyhine siyaset yapması yasak, cezayı gerektirir. Üstelik cezası da ağırdır. Başıma gelene razıyım, savunduğum parti için her şeyi yaparım. Zaten herkes yapıyor, nasılsa kimse bir şey demiyor deniyorsa ona bir şey diyemem. Ama herkes kendi işini; siyasetçi siyasetini, memur memurluğunu, amir amirliğini, esnaf esnaflığını yapsa daha iyi olmaz mı? 

Merak ettiğim sosyal medyadan bir partinin lehine veya bir başka partinin aleyhine doğru-yanlış demeden paylaşım yapanlar bugüne kadar rakip partiden bir kişiyi kendi safına çekebildiler mi? Hazırında herkes safında duruyor. Üstelik rakip hakkında sosyal medyada dolaşan ve algı oluşturmayı amaçlayan paylaşımları tedavüle sürmek ahlaka, etik ilkelere, savunduğumuz insani değerlere sığıyor mu? Rakibe belden aşağı vurmak, bu uğurda her yolu mübah görmek günah değil mi? Toplumu germekten, toplumda bilgi kirliliği oluşturmaktan başka bir işe yaramayan bir yöntemle elde edilecek başarının kime, ne yararı vardır?

Çamur at, izi kalsın siyaseti kirli bir siyasettir. Fazlasıyla siyasetimizde kullanılıyor. Bu kirli siyasetin içine gözü kara girmenin kendimizi de kirletmekten başka ne işe yarar? Yok illaki siyaset yapılacaksa temiz siyaset ne güne duruyor. Bari bu işi yaparken Allah'tan korkulmuyorsa kuldan utanılsa...

Siyasilerimiz İHL Üzerinden Siyaset Yapmamalı!

Bu yazımın muhatabı ister samimi, ister geçer akçe olması dolayısıyla seçim çalışması döneminde İHL üzerine konuşma yapan herkestir. Bunu baştan söyleyeyim. Kimse, kimi kastediyor diye belleğini yoklamasın. Yazımda belirli bir kesimi kastetmeyeceğim. Ama yarası olan da gocunsun.

İHL'ler bu ülkenin bir gerçekliği ve ihtiyacıdır. Açıldığı andan itibaren bunu da bu okullar ispatlamıştır. Maarifimizde bu okulların özel bir yeri olmasına rağmen bu okullar ekseriyetle üvey evlat muamelesi görmüş ve tu kaka yapılmıştır. Son yıllarda da öz evlat muamelesi görmektedir. Kimi biçmeye, kimi de ihya etmeye çalıştı. Her iki yaklaşımı da sağlıklı görmüyorum. Seven de sevmeyen de bu okulları tıpkı diğer okullar gibi kendi haline bırakmadı. 

Şunu herkes bilsin ki bu okullar kimsenin ne arka bahçesidir, ne de devlete dinamit koyan okuldur. Ne bazılarının yere-göğe sığdıramadığı gibi bu okullar dört dörtlük, ne de bazılarının sandığı gibi devlet düşmanının yetiştiği, gerici ve yobazı bol okullardır. Nasıl ki diğer okulları bu ülkenin vatansever insanlarının çocukları tercih ediyorsa bu okulları tercih edenler de aynı kaptan yiyen, aynı havayı teneffüs eden, üzüntü ve kıvançta aynı duyguları paylaşan kişilerdir. Bu okulların diğer okullardan farkı, müspet ilimlerin yanında öğrencilerin dini yönden eğitim almalarıdır. Buradan bu okula gidenler çok dindar, diğer okullara gidenler az dindar anlamı çıkmasın. İHL'lerde okuyup mezun olan kişiler içerisinde değerlerimizle barışık samimi kişiler olduğu gibi diğer okullardan mezun olanlar içerisinde de değerlerimizi yaşamaya çalışanların sayısı çoktur.

Hal böyle iken seçim zamanlarında propaganda yapanlar  gündemlerine mutlaka İHL'leri alır ve halkın teveccüh gösterdiği bu okullardan prim kazanmaya çalışır. Kimi İHL'liyim, kimi de okumak istemiştim, olmadı diyerek bu okulları sahiplenmeye çalışır. Siyasilerimiz bu okullar yerine kendilerine başka konular bulsa iyi olur. Bu okullar partiler üstü olarak görülmelidir. Ağızlarına bu okulları aldıkça bu okullarımız siyasetin içine çekilmektedir. Eğer söylediklerinde samimilerse bu okulları kendi hallerine bırakmalıdırlar. Bu okullar üzerine siyaset yapmaktansa başta bu okullar ve diğer okullarımızın sorunlarını masaya yatırarak eğitim ve öğretimimizde nasıl daha iyi iyileştirmeler yaparız sorusu üzerine yoğunlaşırlarsa bu ülkeye en büyük hizmeti yapmış olurlar.

Siyasilerimiz hangi okul türü olursa olsun milli eğitimin genel ve özel amaçları çerçevesinde "tüm okullarımızdan milli ve manevi değerlere önem veren, ülkesini seven, ülkenin kalkınması için çabalayan, ahlaki ve etik değerleri önceleyen nesillerin yetişmesini nasıl sağlayabiliriz," derdini düstur edinmelidir, sloganlarla yaşamayı, seçmenine mavi boncuk dağıtmayı, onlara göz kırpmayı bir tarafa bırakmalıdır.

Anlatmak istediğim bu okullara ihtiyaç olduğu kadar diğer okullara da ihtiyaç vardır. İfrat ve tefride giderek bu okullar üzerinden oy avcılığı yapmayalım. Hangi okul türü yapılırsa yapılsın, amacımız kemiyetten ziyade keyfiyet yani kaliteyi yakalamak olmalıdır. Böyle bir bakış açısı bu okulların işlevini yerine getirmesine fırsat verir ve bir ihtiyacı gidermeye devam eder. Bu okullar tarihteki yerini alsın, siyasete meze olmasın, siyasetimize alet etmeyelim.