24 Mayıs 2018 Perşembe

"Sen de mi Orucu Sayıyorsun?"

İliklerime kadar üşüdüğüm soğuk bir zamanda üzerimde pardesü, başımda takke, ayağımda bot, pantolonumun altında pijamam olduğu halde tıraş olmak için berbere girdim. Sıra beklerken konu havanın soğukluğuna geldi. Berber, "Sıkı giyinmemize rağmen üşüyoruz" dedi. Kendisine "Biz bu halde üşüyoruz, bazı bayanlar etek giyiyor, başı ve boyun kısmı açık şekilde okula geliyor. Nasıl üşümüyorlar, merak ediyorum. Kuruma geldikten sonra içeride kaloriferler yanmasına rağmen yanıma gelip kaloriferin derecesini yükseltsek, çünkü üşüyoruz" şeklinde taleple geliyor. Konuşanın giyimine bakıyorum, sanki sıcak bir havada giyebileceği bir giyimle gelmiş karşıma. Kendisine be kardeşim etek yerine pantolon ve üzerinizi biraz kavi giyseniz üşümezsiniz, bak ben üşümüyorum" desem yanlış anlar. Mecburen susuyor ve kazanın derecesini yükseltiyoruz şeklinde konuşunca berber koltuğunda beni dinleyen biri kadının ne şekilde giydiğine iyi dikkat etmişsin, ben hiç farkına varmadım bugüne kadar" dedi. Olabilir dedim tanışmadığım bu kişiye. Karşısında kendisiyle konuşmaya gelenin giyim ve kuşamını görmeyen bu adam kör mü diye dikkat ettim. Kör de değil. Demek ki gözü kapalı konuşuyor muhataplarıyla. Herkes benim gibi sapık mı dedim kendi kendime.
*
Malum ramazan ayındayız, oruç tutuyoruz. Günlük 16 saatten fazla bir vakti yemeden, içmeden geçiriyoruz. Kolay mı değil. Çünkü açlık ve susuzluk hissetmemesi mümkün değil insanın. Tüm meşakkatine rağmen orucumuzu tutuyoruz. Çünkü dini bir vecibedir. Orucun kolaylığı ve zorluğu beyinde başlar ve beyinde biter. Niyetine aldın mı bir bakmışsın ki orucun gelmesiyle gitmesi bir olmuş. 

Ben oruca başlamayı birçok memur, öğretmen ve öğrencide görülen pazartesi sendromuna benzetiyorum. Pazar gününden başlayan tedirginlik ertesi günü iş başı yapınca geçiyor. Oruç da böyledir. Ramazana girmeden bu sıcak ve uzun günlerde nasıl dayanırız tedirginliği oruç tutmaya başlayınca geçiyor.

İlk üç gününü tuttuktan sonra biri, "Oruçta bitti, şurada ne kaldı" dedi. "Mübarek, daha var 27 gün. Ne bitmesi dedim, gülüştük.

Orucun 8.günü bir yerde iftardayız. "Orucun 8 günü bitti, geriye ne kaldı" diye konuşuldu. Daha var 22 gün, birliği falan yok dedim. "Bazıları orucu sayıyor, neyini sayıyorlar, sen de mi sayıyorsun" dedi. Ne olur saydığımızda. Yoksa siz saymıyor musunuz, bak 8 gün bitti diyen sizdiniz. Orucu bu kadar kolay sanmayın. Zaten zor olduğu için Allah 12 ay oruçlu geçirmemizi değil, bir ay oruçlu olmamızı emretti. Eğer size kolay geliyorsa 365 gün oruç tutun, elinizden alan mı var, dedim.

Bazı insanları anlamakta zorlanıyorum. Verdiğim iki örnekte biri karşısındaki kişinin ne şekilde giydiğinden haberi olmadığını, diğeri tuttuğu orucu saymadığını söyleyerek ne yapmak istiyor? Ya laf olsun diye konuşuyor, ya ne konuştuğunu bilmiyor, ya da kendilerini çok takvalı göstermeye çalışıyor. Aklı sıra seni ayıplamaya çalışıyor. Mübarekler! Allah o gözü niye verdi, bakar kör olasın diye mi? Ya da orucun kaçıncı gün olduğunu bilmenin neresi garip? Acaba bu tipler bugün iftar kaçta okunacak, imsak ne zaman başlayacak diye imsakiyeye göz atmıyorlar mı? Bal gibi bakıyor. Kaçıncı gün olduğunu bilmeden iftar ve insanın vaktinin girip girmediğini nasıl tespit ediyorlar. Hasılı, bu tiplerinki "Laf olsun padişahım." Bunun başka bir izahı yok. Umarım bu tiplerde mürailik yoktur. Şayet varsa bu, her şeyi yakar, yıkar. 24.05.2018




Ekonomide Seferberlik İlan Edilmeli *

Dövizin fırlamasında dış piyasanın, küresel ekonominin, çevremizde olup biten olayların ve bize had bildirmeye çalışanların etkisi var. Çünkü bize operasyon çekiliyor. Bunu söylemeye bile gerek yok. Hepimiz biliyoruz.  Pekiyi ekonomiyi yöneten ev sahibi olarak bizim hiç suçumuz yok mu? Var elbet!

Öksürükten, rüzgârdan etkilenen bir ekonomimiz var. Dünyada çıkarılan her gerilimin ucu bize dokunuyor. Çünkü ekonomimiz sıcak paranın gelişine dayalı. Sıcak paraya dayalı ekonomiyi devam ettiriyoruz. Bir türlü üretime dayalı ekonomiye geçemedik. İthal etmeyi çok seviyoruz. Cari açık her geçen gün arttıkça borç yiğidin kamçısıdır, ölmüş eşek kurttan mı korkar zehabıyla tedbir almıyoruz. Tasarruf yapmayı unutalı çok oldu. İsraf ekonomisi uygulanıyor dense yeridir. 

Bütçe disiplinini elden bıraktık, ortalama yılda bir seçim yapıyoruz, seçim ekonomisinin kapağını açtık. Vaatler gırla gidiyor, nereden bulacağız hesabı yapılmıyor artık. 

Piyasa güvenli liman arar. Siyasi ve iktisadi gerginliği gördü mü güvenilir limana doğru kaçar. Buna rağmen ekonomiyle ilgili uzman olan da konuşuyor, olmayan da.

Bütçe açık veriyor, döviz fırlıyor, yatırımcı önünü görmüyor. Piyasada yaprak kıpırdamıyor; Ekonomi, haberlerin ilk konusu oluyor, etkili ve yetkili kişilerden tık yok. 

Ekonomi kurmayı küresel savaşın oyununu bozacak "B" planını devreye koyamıyor. Piyasanın kendiliğinden sakinleşmesini bekliyor. Muhalefet ne yapabiliriz diyeceği yerde dolar 5 lirayı buldu felaket tellallığı yapıyor. Bu durumdan nasıl faydalanırım diye avucunu ovuşturuyor.

Bu durumda ne yapmak lazım? Ekonomiden anlamayan biriyim. Ama aklım yettiğince bazı önerilerde bulunmak istiyorum:
·         İşin uzmanları çözüm için bir araya gelip enine boyuna tartıştıktan sonra hükümetin uygulamaya koyacağı bir ekonomik paket yürürlüğe konmalı.
·         Ekonomik bir seferberlik ilan edilmeli.
·         Bütçe disiplininden taviz verilmemeli.
·         Siyasiler vaatlerinde makul olmalı.
·         Partiler hazineden aldıkları hazine yardımını geri iade ederek bütçeye gelir irat edilmeli.
·         Bu seçimde bir maliyet olan miting yapmaktan siyasi partiler vazgeçmeli.
·         Kamuda azami tasarruf tedbirleri yürürlüğe konmalı.
·         Toplu taşıma araçları ulaşımda özendirilmeli.
·         Gereksiz makam aracı kullanımından vazgeçilmeli.
·         Yastık altındaki altın, döviz vb paralar devlete uzun vadeli borç olarak verilmeli.
·         Kamu görevlilerinin verdiği iftar ve etkinliklere son verilmeli.
·         Özel sektörün dövizle borçlanmasına sınırlama getirilmeli.
·         Ülkede var olan ve yetişen ürün veya malın ithal edilmesine sınırlandırma getirilmeli.
·         Piyasayı tedirgin edecek, parayı kaçıracak söylemlerden kaçınılmalı.
·         Her türlü krize karşın uygulamaya konacak “B” planı belirlenmeli.
·         Yabancı futbolcu transferinde kulüpler yerli futbolcuyu tercih etmeye özendirilmeli.
·         Hac dışında gezi amaçlı yurtdışı gezilerine özen gösterilmeli.
Sonuç olarak belli bir süre ayağımızı yorganımıza göre uzatalım diyorum.

* 28/05/2018 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

23 Mayıs 2018 Çarşamba

Piyasalar, Belini Doğrultabilecek mi?

Malumunuz dövizin ateşi bir türlü düşürülemedi. Düşürülemedi diyorum. Çünkü dövize müdahale yok. Vatandaş gergin bir şekilde çaresiz seyrediyor, ekonomiyle ilgili sorumlular da seyrediyor. Bu yüzden döviz kendi rekorunu günlük egale etmektedir. Bu bakış açısıyla piyasanın oturması bekleniyorsa, piyasa oturur oturmaya; ama kimleri yere serer, kimleri öldürür, kimleri felç eder, belli değil.

Türkiye’nin burnunu sürtmeyi nicedir kafasına koyan dış güçlerin son kozları sanırım paramızı pul ederek ülkeyi ekonomik krize duçar etmek ve emellerine böyle ulaşmak olmalı. Başını ABD’nin çektiği dini-imanı para olan bu insanların inandığı tanrıya inanmıyorum. Zira benim ilahım, Kendisinden başka tanrı tek Allah’tır.

Gözümüzün önünde paramızın anlık eri-til-mesine gönlüm rıza göstermiyor. Bu ülke adına ne yapılması gerekiyor diye endişeli bir şekilde ben beklerken etkili ve yetkili kişi ve makamlar da bekliyor. Merkez Bankası bile haziran ilk hafta yapacağı toplantıyı öne almıyor. Neyse o. İstersen ülke batsın. Çok da umurlarında değil. Onlar için önemli olan prensipleri.

Herkes bekleyedursun. Bereket! Ekonomi Bakanımız tweet aracılığıyla “Doğru hamlenin doğru zamanda yapılacağına güvenimiz tam" şeklinde bir açıklama göndermişGünler sonrasında gelen bu tek satırlık açıklama sadra şifa olmasa da beni bir sevindirdi bir sevindirdi. Niye mi? Unutmaya yüz tutan, olmuş bir olayı bana yeniden hatırlattığı için. Bu sıkıntı ve gerginlik arasında biraz tebessüm edelim:  Eyüp ile Mehmet halaoğlu ve dayıoğludur. Birlikte beldenin dışına çıkarlar. Bunları burada -daha doğrusu halaoğlu Mehmet’i- bekleyen bir tehlike vardır. Çünkü karşı beldenin gençleriyle Mehmet’in arasında daha önceden kalan paylaşılacak bir kozları vardır. Beldenin gençleri, Mehmet’i yaka-paça yere indirir; alaman mı veremen mi, bir güzel dayak atar ve çekip giderler. Halaoğlu Mehmet kafa-göz, kan bere içerisinde yerde yatarken tüm bu kavgayı kenarda seyreden dayıoğlu Eyüp, can havliyle eğilerek halaoğlu Mehmet’e seslenir: “—Halamın oğlu Mehmet! Sana bir daha vursalardı, olaya müdahale edip sana yardım edecektim” der. (Eksik olmasın!)

Halaoğlu Mehmet, yerden kalkabilmiş mi? Dayıoğlu Eyüp’ün imdadına halaoğlu Mehmet teşekkür edebilmiş mi? Aralarındaki halaoğlu ve dayıoğlu akrabalığı devam ediyor mu? İnanın bundan sonrasını bilmiyorum. Sizin gibi sonucu ben de merak ediyorum. Fakat öğrenme imkanım yok. Zira her ikisi de vefat ettiler. Allah rahmet eylesin.

Bu vesileyle bu sıkıntılar arasında bizlere bir nebze soluk aldırıp tebessüm ettiren Ekonomi Bakanımıza teşekkür ediyorum, attığı tek cümlelik tweetiyle beni geçmişe götürdüğü için. Şimdi ben birçok vatandaş gibi "Doğru hamlenin doğru zamanda yapılacağı anı bekleyeceğim. Tıpkı halaoğlu Mehmet'in yerden kalkamayacak şekilde yere kapanıp yardım bekleyen hali gibi.