1 Mayıs 2018 Salı

24 Haziran Seçimleri, 7 Haziran Seçim Sonuçları Gibi Olursa… ***


Bundan iki buçuk yıl önce Türkiye, bir genel seçime gitmiş ve alınan sonuçlara göre hiçbir parti parlamentoda çoğunluğu sağlayamadığı için hükümet krizi çıkmıştı. Çünkü sandıktan koalisyon çıkmış, hiçbir parti birbiriyle koalisyona yaklaşmamıştı. Kaç ay boyunca hükümet kurulamamıştı. Nihayetinde Cumhurbaşkanının kararlı duruşuyla Türkiye 5 ay sonra yeni bir seçime giderek ortaya çıkan hükümet krizi beş ay sonra çözülebilmişti.

Hükümetin kurulamadığını ve orta yerde istifasını vermiş bir kabinenin olduğunu gören PKK, fırsat bu fırsat deyip “Çözüm Sürecini” bozmuş ve yeniden bombalı eylemlerine başlamış, Güneydoğu’nun birçok ilinde hendek ve barikatlarla yeni bir kalkışmaya gitmişti. PKK’ya bu cesareti veren ülkedeki siyasi boşluktu. Bereket ülkede geçmiş hükümet olma tecrübesi olan ve “Ben nasılsa müstafi durumdayım, günümü gün edeyim, etliye-sütlüye karışmayayım” demeyen bir hükümet vardı ki sorumluluğu üstlenerek terör örgütünün üzerine acımasızca gidebilmişti. Türkiye’ye zor günler yaşatan bu menfur sahne alınan inisiyatifle çözülebilmişti.

07 Haziran 2015 yılındaki hükümet krizini 01 Kasım seçimleriyle gideren ülke, genel seçimlere 1,5 yıl kala yeni bir seçime daha gidiyor. Üstelik bu sefer sistem değişmiş durumda. Hem cumhurbaşkanını, hem de Meclis üyelerini seçeceğimiz bir seçim var önümüzde. Kimse sonucun ne olacağını, yeni sistemin ülkeye ne getirip götüreceğini, Meclis’te nasıl bir aritmetiğin oluşacağını, Meclis çoğunluğu ile Cumhurbaşkanının farklı partilerden olması sonucu ortaya çıkarsa sonucun bizi nereye götüreceğini kestiremiyor.

Mevsim yine yaz ve haziran ayı. Ayların, günlerin ve mevsimlerin uğur ve uğursuzluğuna inanan birisi değilim. Felaket tellalılığı da yapmak istemiyorum ama gördüğüm tablo beni ürkütüyor. Çünkü aynı endişeyi 7 Haziran 2015 seçim öncesi hissetmiştim, halihazırda aynı durumla karşılaşacağımız endişesini taşıyorum. Üstelik bu sefer yeni sistemin ne getireceğini kestiremiyorum bile. Çünkü bizim siyasetimizde maalesef uzlaşı kültürü yok. Eğer bir partinin kendisine muhtaç olduğunu hissederse bir parti, “Benim dediğim olacak” diye tüm isteklerini sıralar. Çünkü ocağına düşmüşsün, naçar ya dediğini yapacaksın, ya dediğini yapacaksın. Zira bizim siyasetimizde ülkeden önce parti çıkarları gelir.

Eskiden etrafımız ateş çemberiydi. Şimdiki pozisyonumuz ateş çemberinin içinde olduğumuzu gösteriyor.  PKK’sı, DAEŞ’i, FETÖ’sü ve bunların ağa-babaları olan ABD ve Batı sendelememizi ve tökezlememizi bekliyor. En ufak bir zaafımızda öldürücü vuruşu yapacaktır. Nitekim PKK’nın 7 Haziran seçim sonrası ateşkesi bozması da bunu gösteriyor. Ülke siyasetinin çıkmaza girmesi ve Cumhurbaşkanı ile Meclis arasında uyumun olmaması ülkenin felaketi olur. Bir vatandaş ve seçmen olarak ben, ülkenin 07 Haziran tablosu ile karşı karşıya gelmesini istemiyorum. Çünkü böyle bir ortamda ayakta kalabilmemiz için güçlü bir mekanizmanın ve ivedi karar alabilen bir ülke siyasetine ihtiyacımız vardır.

Ülkeyi yönetmeye talip olan siyasi partilerin kişiler üzerine siyaset yapmaktansa ilkeler üzerine siyaset yapmasında ve önceliğin Türkiye olduğunu bilmelerinde yarar vardır. Yoksa ufacık bir sendelememiz bizi kurtlar sofrasına yem ve meze yapabilir. Ülke yönetimine talip olanların çoğunda bu duyarlılığın olduğu kanısında değilim. Umarım seçmen bunun farkındadır. Parti liderlerinin; aday belirlemede ülke sorumluluğunu taşıyacak, dürüst ve donanımlı kişilere listelerinde yer verir diye ümit etmek istiyorum. Çünkü ülkenin buna her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.

*** 03/05/2018 tarihinde Barbaros ULU ismiyle Yeni Haber gazetesinde yayımlanmıştır.

30 Nisan 2018 Pazartesi

Merhaba Eski Siyasetimiz!

Bakanlar Kurulu toplantısından sonra toplantıda alınan kararları Başbakan açıkladı. Neler yoktu ki satır aralarında. Kesenin ağzının açıldığını gördüm. Verdikçe vermiş hükümet.  Emekliye senede iki defa biner liralık yardımdan tutun da yaşlı aylığının 266 liradan 500 liraya çıkarılması, vergi ve prim alacaklarının yeniden yapılandırılması, yaş çay alım fiyatlarına verilen fiyat...verdikçe vermiş. Bütçeye 24 milyarlık getirisi olan bir yük açıklanan paket. Ne zaman açıklanıyor bu paket? Seçim kararının alındığı bir dönemde… Yani seçim ekonomisi bunun Türkçesi.  

Ekonomik paketle açıklanan miktarları çok fazla veya yanlış bulduğum anlaşılmasın. Emekliye, yaşlıya versin; çay ve diğer tarım ürünlerine destek versin. Çünkü bu kesimler zor durumda. Ki açıklanan miktarı tarafların yeterli bulacağını da düşünmüyorum. Çünkü adı geçen kesim geçim derdinde. Ne kadar desteklenirse yeridir. Sadece zamanlaması yanlış oldu diye düşünüyorum.

Kesenin ağzını açmada geldiği 2002'den beri hükümeti bu derece bonkör görmedim. Hatta o kadar seçim yaptı. Hiç seçim ekonomisi uygulamadı dense yeridir. Hatta her seçim öncesi seçim ekonomisine karşı olduğunu açıkladı sorumluları. Çünkü her seçim başlı başına bütçeye zaten artı bir yük getirirken bir de seçim ekonomisi uygulamak ekonomiyi felç ediyordu. Eski siyasilerin, eski Türkiye'nin seçimlere giderken başvurdukları bildik yöntemdi bu. Çoğu kimse seçim öncesi kesenin ağzının açılmasını seçmene rüşvet olarak değerlendirir.

15-16 senedir ayakları yere basan bir ekonomik program uygulayan, bütçe disiplininden ödün vermeyen bir hükümet nedense bu seçimde seçim ekonomisinde karar kıldı. Demek ki bu seçim hayat-memat meselesi olarak görüldü hükümet nezdinde. Seçim bıçak sırtında anlaşılan! Gerçi biz de her seçim ölüm-kalım şeklinde olur. Ben hiç normal seçim görmedim bu ülkede.

Kaç dönemdir seçim öncesi seçim ekonomisi uygulamayan ve bize eski Türkiye'yi unutturan bir hükümetin yeniden eski Türkiye'yi hatırlatırcasına eski yöntemlere başvurması şık olmamıştır. Özellikle yeni Türkiye parolasıyla ortaya çıkan bir siyasetin seçmene rüşveti çağrıştıran bir yola tevessül etmesi, siyasete getirdiği skalasını da düşürecektir. Yazık olmuştur ülkeye! Yeniden eski Türkiye siyasetine dönüş sinyalidir bu. Türkiye'yi geriye götüren bir bakış açısıdır. Çekmeseydiniz ölürdünüz değil mi? Keşke hükümet bedeli ne olursa olsun prensiplerinden ödün vermeseydi. Madem seçim ekonomisi uygulamaya karar verdi, keşke bu paketi seçim kararı almadan önce açıklamış olsaydı daha iyi olurdu.

Açıklanan bu ekonomik paketle hükümetin seçmene rüşvet vermeyi düşündüğünü sanmıyorum. Ama birçok kişi nezdinde bu, rüşvet olarak değerlendirilecektir. Geçmişinde lügatinde olmayan bir şeyi seçim öncesi yapmak suretiyle kendisine de bir leke getirecektir. Ayrıca seçim ekonomisi uygulamak suretiyle bir iki puan oy gelecek beklentisi varsa daha fazlasını da götürür. Çünkü vatandaş rüşvete sıcak bakmaz.

Sonuç olarak açıklanan bu paket, iyiye gitmeyen ekonomimize büyük darbe vuracaktır. Çünkü ekonomiye ağır yük getirecektir. Milletçe ceremesini yıllar yılı çekeceğiz. Hükümetin kaşıkla verdiği, izleyen aylarda bizden kepçeyle çıkacaktır. Neyse olan oldu. Bize hayırlı olsun, Allah devlete zeval vermesin demek düşer. Hoş geldin eski Türkiye! Merhaba eski siyasetimiz!

Belki Vekil Olamadım Ama...

Darı ambarında olan ve oradan hiç çıkamayan ben, vekil olmayı çok istedim ama aday adaylığına bile müracaat edemedim. Aslında müracaatı yapıp göle bir maya çalabilseydim belki bahtım açılırdı. Ama cesaret edip başvuru yapamadım. Bunda ayağımın altından kayar gider diye korktuğum kadrolu olmam en büyük handikabımdı. Normalde istifa edenler aday olamazlarsa veya aday olup seçilemezlerse eski görevine dönüyor. Ama devlet bu! Benim istifa ettiğimi gören devlet; “fırsat bu fırsat, bu vesileyle devleti şundan kurtaralım” diyerek beni göreve başlatmayabilirdi. Sonra maaş alamayacağım birkaç ay kim bana bakardı? Kim seçim çalışmamda bana destek olurdu. Çünkü kimse kaybedecek ata oynamazdı.

Geçen geçti. Vekil olamamak dünyanın sonu değil ve ben yaşamaya devam ediyorum. B planını devreye koyuyorum. Ne mi yapacağım? Kadrolu işime devam edeceğim. Bunun yanında siyasilerle özellikle vekillerle iyi geçineceğim. Onlar nerede ben orada olacağım. Onların gölgesi gibi olacağım. Onları sık sık ziyaret edeceğim, "Efendim bir emriniz var mı" diyeceğim. Yani parolam vekil olamadım ama vekile yakın olmak olacaktır. Bunu başarabildiğim takdirde bazı yüksek makamların yolu bana açılacağını düşünüyorum. Çünkü yakın olmak “yakînimdir” gibi bir şey. Ayrıca yakın olmak arada sevgi, muhabbet ortamının doğuracağını düşünüyorum. Bu vesileyle benim gibi bir değeri keşfedeceklerini ve bundan hem ben, hem de ülkemin de kazançlı çıkacağını düşünmeye başladım. Uzak olmak ırak olmak gibi bir şey! Uzakta don yağı gibi durur da beni keşfedemezlerse emaneti ehline veremedikleri için ayrıca vicdan azabı çekmelerini istemiyorum. Daha doğrusu buna hakkımın olmadığını düşünüyorum.

Başıma bir şey gelirse vekil dostlarımı devreye koyacağım. Olur mu olur! Dünya burası. Düşmez kalkmaz bir Allah’tır. Arkamda vekilin olduğunu gören hangi biri benimle uğraşır? Hatta düşman gibi bakanların bana karşı tavır ve bakışlarının değişeceğini, “Biz ettik, sen etme” diyeceklerini adım gibi biliyorum. Açılmayan kapılar açılacak. Bu ne demektir? Dertsiz bir dünya beni bekliyor demektir. Hele vekilimden bana posta koyanlara “Sen ne yaptığının farkında mısın, yerini beğenmedin galiba?” şeklinde bir telefon gelirse bana hayatı zindan eden bakalım ne yapacak?

Hâsılı vekile iltifat etmem, onları arayıp sormam, onların bir dediğini iki etmemem, yani yakın olmam, yani gözlerine girmem vekillik gibi bir şey olacak benim için. Çünkü aradaki dostluk kardeşliğe dönüşecek. Ben onun dediğini yapacağım, ayrıca her platformda onu öveceğim, o da benim istediğimi yapacak. Böylece ne şiş yansın, ne de kebap misali gül gibi geçinip gideceğiz. Zira vekillik imkânlarından yararlanan vekil dostlarım, suyunun suyu da olsa herhalde benim gibi bir dostlarına imkân hatta imkânlar sunmaktan imtina etmeyeceklerdir. Çünkü fazlasıyla hak ettiğime inanıyorum. Sonra benden iyisini mi bulacaklar?

Sonuç olarak ben bu B planımla çok ekmek yerim. Keşke siz de benim gibi bir düşünce yapısına sahip olsaydınız, bugün nerelerde olurdunuz kim bilir? Bu düşüncemi de kimseyle normalde paylaşmam. Ah şu paylaşımcılığım yok mu? Belki de hep kaybetmemin nedeni budur. Size garip gelse de bu yöntemle eninde, sonunda kedi olup bir fare tutacağım. Ben böyle olduktan sonra azmetti ve başardı diyeceksiniz, ama iş işten geçmiş olacak. Aklınız varsa siz de aynısını yapın. Daha ne diyeyim? Elinizden tutup bir vekilin yanına götürecek değilim ya!