6 Mayıs 2017 Cumartesi

Kraldan çok kralcılara dikkat! *

Birbirini yakından tanıyan ve birbirine karşı sevgi, dostluk ve anlayış gösterenlerden…bir işte bulunanlardan her biri” diye tarif edilir arkadaş. Dost ise; “Sevilen ve güvenilen yakın arkadaş, sıkı fıkı görüşülen kimse, gönüldeş. Aralarında iyi ilişki bulunan, iyi geçinen” kişidir. “Güvenebileceğimiz, sırtımızı dayadığımız ve bizi arkadan vurmayacak kişidir” arkadaş ve dost. Her türlü derdimizi, sıkıntımızı paylaştığımız, yediğimiz ve içtiğimiz ayrı gitmeyen kişi, sırdaş. İyi günde kötü günde her daim yanımızda gördüğümüz kişi.

Eski Türkler savaşırken sırtını bir ağaca, taşa ve veya kayaya vererek ok atma yoluna giderlermiş. Bu sırt dayanan  taş kelimesi arka ile birleşerek arka-taş, sonradan arkadaş şeklini almıştır.  Gördüğümüz gibi arkadaş kelimesi derin anlamlar içermektedir. Karşılıklı fedakarlıklar üzerine kurulur. Fikir ve ideal birliği vardır. Arkadaş ve dostlar birbirinin hatırını güderler. Hatta “Dost için çiğ tavuk yenir” şeklinde bir atasözümüz de vardır. Öyle dost ve arkadaşlar vardır ki, zamanla kardeşin bile önüne geçer. Birlikte aynı yola başvururlar, ölümüne giderler. Birliktelikleri o noktaya varır ki aralarından su sızmaz. Birbirlerine en önemli makamları altın tepsi içinde sunarlar. Çünkü dostlukları diğerkâmlık üzerine kuruludur. Bu durum dostları sevindirirken rakiplerini de üzer. Öyle bir zaman gelir ki bazen arkadaş ve dostlukların arasına isteyerek veya istemeyerek kara kediler, kırgınlıklar ve incinmeler girer. Yolları, idealleri aynı olmasına rağmen metotta ayrılıklar ortaya çıkar. Böylesi durumlar gerçek arkadaş ve dost için büyük bir sınavdır aslında. Rakiplerin arayıp da bulamadığı bir ortamdır.

Sınavı ilk zamanlarda iyi götürürler. Kırgınlıklarını pek belli etmezler. İş davaya zarar vermesin, dostluğa halel getirmesin diye bağırlarına taş basarak kendi kabuğuna çekilir. Zaman her şeyin ilacıdır diye düşünür. Bu sefer kendini kraldan fazla kralcı addeden silahşörler pardon kalemşör ve yorumcular çıkar. "Çıkıp konuşmuyor, görüşünü açıklamıyor, davasına ihanet ediyor, susması ikrarındandır. Bak hiç çalışmalara katılıyor mu? Davet edildiği halde gelmedi. Birilerinin adayı olacak, eski arkadaşlarına rakip olacak. Nankör bu. Bugünkü elde ettiği makamı kime borçlu olduğunu bir düşünsün. Arkadaşı olmadan bir hiç. Çıksın karşısına da boyunun ölçüsünü alsın..." gibi tahrik edici yazılar, yorumlar yaparlar. Güya bunu inandıkları davaya hizmet ettiklerini sanarak yapıyorlar. Bu tiplerin yaptığı kaş yapayım derken göz çıkarmaktır. Birilerine, bak ben seni ölümüne destekliyorum mesajı vermektir. 

Bu tipler olayları basit ve yüzeysel düşünen kişilerdir. Kırgınlığı basit bir şey gördükleri gibi. Halbuki kırgınlık ve incinme vücudun yaralanmasından beterdir. Kolay kolay geçmez. Sonra insan dostuna kırılır, bir başkasına değil. Bu silahşörler araya girmese dostlar bir müddet sonra birbirlerinin gönlünü alır, yanlış anlaşılma varsa vüzuha kavuşturur. Onları bir müddet kendi haline bırakıp kendilerini dinleme fırsatı vermek gerekir. Birileri üzerlerine vazife olmayan işgüzarlığı bırakıp eğer bir iyilik yapmak istiyorlarsa en iyisi gölge etmemeleri de. Yok, biz mutlaka bir iyilik yapacağız diyorlarsa iki dargın insanı barıştırmada ne yapılması gerekiyorsa onu yapmalıdırlar. Onların arasını bulmak için gerekirse yalan söyleme yoluna gitmelidirler. İyilikte araya nifak ve fitne sokma yoktur. İyilik sırtını birine dayayarak diğerine vurmak değildir.

Son söz de kırgın olanlara! Davanızda samimi iseniz, birbirinizi dost ve arkadaş kabul ediyorsanız aranıza bir başkasının girmesine imkan vermeyin. Haydi, girdiler diyelim. Size düşen onların ağzının payını verip susturmaktır. Sizin vazifeniz değildir demelidir. Dostluk sadece bir arada iken birbirini savunmak, taltif etmek değildir. Küs ve dargın olduğun zaman ona laf söyletmemektir. Birbirinizin cenazesinde de olsa bir araya gelebilmektir. Kırgınlıkları rafa kaldırmaktır. Böylece aradaki buzları eritmiş olursunuz. Susarsanız gönül yarasını derinleştirirsiniz. Unutmayın ki bir yerde suç ve suçlu varsa hiçbir suç tek taraflı olmaz. İki tarafın da suçu vardır. Sadece oranları farklıdır. Bunun çözüm yolu da basın yoluyla mesaj ve beyanat vermek değildir. İletişim yolunu açık tutmaktır. Aradaki parazitlere söz söyleme fırsatı vermemektir. 05/05/2017


* 10/05/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Bir Öküz Gördüm Bu Gece

Bugün Farabi tarafında yıllarca karşılaşmadığım öküzümü gördüm. Maşallah hiç değişmemiş. Bıraktığım gibi. Sadece bakımdan olsa gerek biraz daha semirmiş. Kesilse eti iyi çıkar diyeceğim ama bunun eti öküzün yenmeyen cinsinden.

İçinizden bu adam hayvanları da karıştırdı. Öküzle hayvanı bilmiyor. Bugün Farabi tarafında görülen bir defa öküz değil, domuz idi diyeceksiniz. Sizin  Farabi Hastanesine dalan domuz haberini ve videosunu da az önce izledim. Yaban domuzu güpegündüz hastanenin camını kırarak aciline dalmış, sonra açık kapıdan çıkıp gitmiş. Belediye ekipleri tarafından takip edilen domuz bir okulun bahçesinde yakalanarak hayvan barınağına götürülmüş, bir diğer habere göre öldürülmüş. Korku dolu anlar yaşayan muhit sakinleri öyle zannediyorum domuzun etkisiz hale getirilmesinden dolayı rahat bir nefes almışlardır.

Size teessüf ederim bir defa. Benim dediğim hayvan yabani domuz değil. Öncelikle burada anlaşalım. Domuz, Müslüman mahallesinde salyangoz satıyor olmalı. Adı üzerinde bize yabancı. Ne etini yeriz, ne besleriz, ne de satarız. En azından bunu biz böyle biliyoruz. İnşallah birileri Müslüman mahallesinde eti yenen hayvan diye bize domuzu yedirmiyordur. Olur mu olur. Çünkü burası Türkiye. Birkaç gün öncesinde de Meram Boruktolu taraflarında görülmüş bir domuz daha. Umarım aynı domuzdur. Eğer aynısı değilse iş daha vahim. Şehri domuzlar basarsa şaşırmayalım bundan sonra. İçimden acaba, diyorum, bu kör şeytan hep aklıma kötü şeyler getiriyor, yoksa şehrimizde bir domuz çiftliği var da oradan mı kaçıyorlar.?Dedim ya, insanın içi kötü olunca akla neler geliyor neler!

Bu domuz meselesi epey su götürür ya, biz bekleyelim, bakalım ardından ne Çapanoğlu çıkacak? Biz gelelim sadede. Tekrar söyleyeyim, benim gördüğüm bir öküzdü. Bu öküz aramızda yıllardır medeni bir şekilde dolaşıyor. İnsanlara gülücükler dağıtıyor, samimi olduğu imajını vermeye çalışıyor, bizim yediğimizden yiyor, içtiğimizden içiyor.  İşinin de ehli bir defa: Tetikçidir. Domuz gibi insanlara çarpıp yaralamaz. Bizimki kansız yapar bu işi.  Eline verilen listeyi kitabına uydurarak kansız halleder. Domuz gibi insanlara tek tek çarparak efor sarf etmez, perakendeyi sevmez; toptancıdır. İşine kendini öyle kaptırır ki ibadet aşkıyla yapar bunu. Besmelesiz de kimseyi harcamaz. İstenmeyen adamları  bir kasap edasıyla doğradıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi insanların içerisinde dolaşır. Doğradığı adamların yanına gelir, hatta elini sıkar. Görünüşüne göre vücudu da sağlam. Daha çok iş çıkar bundan. Yeter ki koltuk gücü arkasında olmaya devam etsin.

Bu anlattığımın öküzle bağlantısı nedir, diye şaşırabilirsiniz. Bir öküz ayağınıza basarsa, sizi çiğneyip geçerse "Bir adam çiğnedim, vicdan azabı çekiyorum." demez; yoluna devam eder. Sapı samanı karıştırarak yemlenmeye devam eder. Bu da öyle... Doğrayıp biçtiği adamlar üzülmüştür diye hiç aklına getirmez. Çünkü görev adamıdır. Hatta, görevini yapmış olmanın verdiği aşkla şükreder. Hüseyin’in kellesini aldıktan sonra secdeye gidip şükür namaz kılan cani gibi bunun da vicdanı rahattır. Çünkü ruhsuzdur, vicdanı makam hırsıyla örülmüştür. Yaptığının doğru olduğuna kendini inandırmıştır.

İçinizden; öküz öküzlüğünü yapacaktır, suç öküzden ziyade böyle öküzlere fırsat verenlerdedir, diyorsanız bu görüşünüze yorum yapamam. Çünkü benim görevim sadece öküzü anlatmaktı. Kesip etini yiyelim derseniz dedim ya bu öküz bildiğiniz öküzlerden değildir. Eti de yenmez. 06/05/2017

4 Mayıs 2017 Perşembe

Evlilik programlarını izlemeye devam *

Toplumun büyük bir kesiminin tepki gösterdiği, izlenmesin dediği evlilik programları onca istemezük propagandasına rağmen nedense en çok izlenen programların başında gelmeye devam ediyor. Demek ki çoğumuz ikili oynuyoruz. Kaldırılsın derken de “istemem, yan cebime koy” diyormuşuz. Bu durumu görünce Hz Ömer’in “İnandığı gibi yaşamayanlar, yaşadığı gibi inanmaya başlar” sözünü hatırlamamak mümkün değil.

Toplumun örf, adet ve geleneğine, dini anlayışına ters bu tür programların bu ülkede yayına girmesi bile anormal iken izleyici sıkıntısı çekmemesi iç halimizi göstermesi bakımından ilginç gerçekten. Demek ki samimi değiliz. Eğer toplum samimi olsaydı bu tür programların yayına başlamasıyla bitirilmesi bir olurdu. Demek ki dilimiz farklı bilinçaltımız farklı. Durumumuz günah diye oynamak istemeyen kadını zorla oynaması için kaldırmışlar ya. Kadın ‘günahtır’ deyip oynamak istemese de önceleri, “Allah’ım affet” deyip  müziğin ritmine kendini kaptırdıktan sonra “Günah yazarsan yaz” demesine benzer. Biz de “Şunlara bak, ne hale geldik, tövbe ya Rabbi!” diyerek izlemeye devam ediyoruz anlaşılan.

OHAL kapsamında yayımlanan 690 sayılı KHK’ye göre bir iki gün sanal alemde ‘Evlilik programları yasaklandı’ sevinci yaşadı çoğumuz. Ertesi gün adı geçen programlar TV’lerde arzı endam etmeye devam edince sevincimiz kursağımızda kaldı. Sonunda anlaşıldı ki bu tür programlara yasak falan yok. Belki de toplumsal refleksten olsa gerek RTÜK, bu tür programların yayın saati için bir çalışma başlattığını duyurdu. Çocukların TV izlediği saatlerde bu tür evlilik programları yayında olmayacakmış. Bu, bu tür programlar küçükler için zararlı, ama büyükler için faydalı anlamına da gelebilir. “Çocuğum! Sen şimdi bu programları izleme, bu programlar bana hitap ediyor. Sen daha bunlardan anlamazsın. Ancak büyüyünce bunlara bakabilirsin” demektir bu. Eksik olmasın RTÜK! Lütfedip programların saatini değiştirecek. Biz yasaklanmasını beklerken karşımıza bir amorti bile çıkmadı.

Bildiğim kadarıyla zaten bu tür programları büyükler izliyordu, çocukların bu taraklarda bezi yoktu. Bu şekil bir düzenleme ile belki de çocuklar, “Bizden bir şeyler kaçırıyorlar” diyerek izleme yolunu seçecekler. Bu da eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmek gibi bir şey. Bırakın izlesinler. Saatini falan değiştirmeyin. Hatta aileleriyle birlikte izlesinler. Hiç olmazsa “Baba ben nasıl dünyaya geldim” diye bir soru sorma dönemi de kapanır. Böylece baba, "Oğlum seni leylekler getirdi" diyerek yalan söyleme yoluna gitmez. Çocuk programı izleyince nasıl doğduğunu da öğrenmiş olur hiç olmazsa.

RTÜK ne iş yapar, görevi nedir çok detaylı bilmiyorum ama bildiğim kadarıyla aileyi koruma gibi bir görevi var. Bu gidişle RTÜK’ün işi ipe un sermek. Sorunu çözmek değil. Bu anlaşılıyor. Yasamanın ise zaten böyle bir derdi yok. Onca işinin arasında aileyi koruma gibi bir toplumsal yaraya parmak basma gibi bir düşüncesi hiç görünmüyor. Kim bilir belki 2019 seçimlerine giderken kaldırırlar. Belki de biz çok acele ediyoruz. Büyüklerimizin bir bildiği var. Evlilik programlarının devamından  maksat büyükleri televizyon karşısında uyuşturarak bir nevi  oyalama taktiği de güdülüyor olabilir.

Allah affetsin! Büyüklerimiz hangi saati ayarlarsa ayarlasınlar biz büyükler bu tür evlilik programlarını izlemeye devam edeceğiz. En azından "Kız nasıl istenir, nasıl talip olunur" bunları öğreniriz. Bu ülke insanının görgü kurallarını öğrenmeye de hakkı vardır. Büyüklerimizin lütfu da hoş, ihsanı da, gölgesi de. İyi ki varlar!  Hatta bir iyilik daha yapsınlar, “Evlilik programlarının kaldırılması teklif dahi edilemez” şeklinde bir mevzuat koysunlar ki programdan ekmek yiyenler kalktı-kalkacak endişesi yaşamasınlar. Maazallah! Yarın biri kaldırmaya yeltenir. 04/05/2017

* 08/05/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.