30 Eylül 2016 Cuma

Ek Dersin Getirisi

Okuluma şubat tatilinde bir öğretmen atandı. Tam karneyi dağıttığım gün yanında yaşlı bir beyefendi ile birlikte girdi odama. "Okulunuzun yeni Matematik öğretmeniyim,göreve başlamaya geldim" diyerek personel nakil belgesini uzattı elime. Hoş geldiniz, hayırlı olsun dedim. Göreve başlatma işlemlerine koyuldum. Babası olduğunu öğrendiğim kişi "Masandakilerden yiyebilir miyim" dedi. Başımı kaldırıp masaya baktım yiyecek ne var masada diye. Masada  poğaça, kek, yaş pasta, börek vb yiyecekler vardı. Buyurun lütfen dedim.

Karne günleri öğrenciler için hem bir etkinlik olsun hem de onları biraz daha oyalayayım diyerekten yıllardır uyguladığım ve gelenek haline gelen kahvaltı gününden öğrencilerin odama bırakıp gittikleri ikramdı masadakiler. Demek ki ben dışarıda iken gelen bırakmış, giden bırakmış.Kime niyet kime kısmetmiş. Ne iş yaptığını sordum. "Ben de öğretmenim" dedi. Emekliliği mi yaşıyorsun dedim. "Evet" dedi.

Kızını göreve başlatmak için başlama yazısı ve doldurulması gereken bilgileri yazmaya başladım. Zaman zaman da kendisine sorular sordum. Mebbis şifresini alarak bilgilerinin bazısını sistemden alayım istedim. Öğretmen bir önceki görev yerine eş durumundan gelmiş yazıyordu. Getirdiği personel nakilde ise medeni hali 'Bekar' yazıyordu. Hoca hanım! Bu nasıl iş, eş durumundan tayininiz çıkmış, ama bekar yazıyor, yanlışlık mı var dedim. "Hayır yanlışlık yok" dedi. Durumu tam anlayamadan baltayı taşa vururcasına ağzımdan gayri ihtiyari 'O zaman dul musunuz' dedi. "Bekar" denmesini tercih ederim" dedi. Kızı böyle derken babası da "Dul, dul" diye cevap verdi, bir taraftan da benim yemediklerimi yemeye devam ediyordu.

Yeni öğretmenimiz eski çalıştığı yerden ocak maaş farkını almadan gelmiş, onu talep etti benden. Hoca hanım, çok bir kıymeti yok. İstersen hiç uğraştırma beni. Yok istiyorum dersen bil ki beni uğraştırırsın. Ya da uğraşmayıp kendi cebimden veririm, çünkü farkları yapmayı bilmiyorum, keşke oradan alıp da gelseydin dedim. O esnada okulun hizmetlisi öğrenciler için çektiği fotokopilerden aldığı bozuk paraları getirdi. Babası, "Şu bozuk paraları ver istersen farkın yerine" dedi. Gülümsedik birlikte.

Hoca hanımı göreve başlattım, kendisine hayırlı olsun dedim. Şimdi siz tatile çıkacaksınız, sizinle beraber üç Matematikçi oldunuz, 20 saat ders yükünüz var, siz tatilde iken biz ilçede müdürler kurulu toplantısı yaparız. Eğer 21 saatten fazla derse girmek isterseniz haberim olsun dedim. "Girerim" dedi. Hoca hanım okulumuzda ders yükün 20 saat. Eğer istiyorum diyorsan diğer okullara büyük bir ihtimalle ÇPL veya İHL'de girersiniz. Oradaki öğrenciler bizim okulun öğrencilerine benzemez, hem bayansınız, üstelik ilköğretimden geliyorsunuz, zorlanabilirsiniz, isterseniz bu dönem okulumuzda ortama bir alışın dedim. Olsun "30 saate kadar girerim" dedi. Pekiyi Matematik, Geometri ve Analitik Geometri fark eder mi dedim. Hayır girerim dedi. Hoca hanım genelde Matematikçiler, Analitik Geometri dersine pek girmek istemezler. Siz kendinize çok güveniyorsunuz, tebrik ederim sizi dedim. Kızı bana cevap verirken bile telefonunu elinden düşürmedi. Hem baktı, hem de bana cevap verdi. Bu esnada babası, "Kızım! Beyefendi sana yardımcı olmaya çalışıyor, sen her söylediğine 'Girerim' diyorsun, iyi dinle dedi. "Olsun hangi okulun, hangi sınıfında, hangi ders olursa gireceğim. Çünkü ek dersin baya bir getirisi var şimdilerde" dedi. Tamam demekle yetindim, hiçbir şey diyemedim.

Onları uğurladım. ama yeni Matematikçimizin dediği "Getirisi var"  ve "Kendime bekar denmesini" tercih ederim  sözünü hiç unutmadım.

Not: Sonraları hoca hanıma baban ne yapıyor, emekliliği nasıl gidiyor diye sordum. "Hocam! Babam emekli değil, hala çalışıyor, üstelik öğretmen değil müfettiş" demez mi? Kendi kendime oğlum Ramazan o gün amma da baltayı taşa vurmuşsun dedim. Adam müfettiş. Kendisini hiç tanıtma gereği bile duymamış... Helal olsun! Ama hakkını yemeyelim, adamcağız iyice acıkmış. Yaptığı bir şey vardı: Gidinceye kadar masadakilerden yedi durduydu... Ha unutmadan, hoca hanımın maaş farkını yapmadım, bozuk paralardan da vermedim. O da istemedi bir daha. 30/09/2016

Bu öğretmene dilekçe yazmayı öğreten nedir acaba?

18 Mart Şehitler Günü münasebetiyle bir kulüp öğretmenimiz* Çanakkale Savaşı ile ilgili  okulun tüm öğrencilerine 2 saati aşkın bir belgeselin izlenmesini sağladı. Okulun bir salonu olmadığından koridora sıralar çıkartılarak günün anlamına uygun güzel bir etkinlik oldu.

Program sona erdikten sonra öğretmenimizin yanına giderek öğretmenim, çok güzel bir program oldu. Sizi tebrik ederim. Bir ara bu etkinlikle ilgili şu gün şu saatte okulun koridorunda şu belgeselin tüm öğrencilere izlettirilmesi için  izin ve onayın verilmesi... şeklinde bir dilekçe yazalım ki işi onaya bağlayalım olmaz mı dedim. "Ben formalite, kağıt kürek işlerini sevmem hocam, isteme benden bunu" dedi. Hocam işi resmiyete girdirmemiz lazım, öğretmenler ders defterlerine 'Çanakkale ile ilgili program yapıldı yazdılar. Sonra bak uzman öğretmenlikte yapılan etkinliklere de puan veriyorlar. Yarın benden etkinlik yaptım şu kadar, belge olarak ekleyelim dersin bulunamaz haberin olsun dedim. "Tamam hocam bir ara yazar getiririm" dedi.

Etkinliği yapalı bir ay oldu, iki ay oldu, istediğim dilekçe bir türlü gelmedi. Yanımdan geçerken sayın hocam dilekçe verecektiniz, unuttunuz galiba. Lütfen yazıp getirir misin dedim. "Ben dilekçe yazmayı bilmiyorum ki" dedi. Hocam yanıma uğra birlikte yazalım, ben de yardımcı olayım dedim. Tamam dedi. Yine bir kaç ay uğramadı yanıma.

Lisede okumakta olan öğrencilerin dilekçe yazamadıklarına şahit olmuştum da lisansı bitirmiş, alanında yüksek lisansı okumuş ve doktora yapmakta olan bir öğretmenden "Dilekçe yazmayı bilmiyorum" dediğine ilk defa şahit olmuştum.

4 ay sonra medyada "Askerliğini er öğretmen ve yedek subay olarak yapanlara geriye dönük 500 TL ödeme yapılacak. Bu durumda olanların kurumlarına dilekçe ile başvurmaları" şeklinde bir haber yer aldı. Bizim ki şimdi ne yapacak bakalım, çünkü dilekçe yazmayı bilmiyor dedim içimden. Baktım ertesi günü elinde bir kağıt ile odama girdi. Hak ettiğim paramın ödenmesini istiyorum dedi. Ne parası hocam dedim. Uzattığı kağıdı aldım. Baktım bir dilekçe. "Falan tarihte falan yerde askerliğimi er öğretmen olarak yerine getirdim. Hakkım olan 500 TL'nin yapılarak hesabıma yatırılması" şeklinde bir dilekçe idi. Hocam dilekçeyi siz mi yazdınız dedim. Evet dedi. Tebrik ederim  dedim. "Dilekçeye niye teşekkür ediyorsunuz ki " dedi. Teşekkür edilmez mi hocam! Nihayet dilekçe yazmayı öğrenmişsiniz dedim. "Ne alaka" dedi. Jeton düşmedi tabii. Hafifçe gülümsedim. Hocam işleme koyuyorum, hayırlı olsun diyerek işime koyuldum.

Sahi 2-3 ay önce dilekçe yazamadığını söyleyen bu öğretmenimize dilekçe yazmayı öğreten etken neydi acaba? Şimdilerde üniversiteye öğretim görevlisi olarak girmiş. Oraya müracaat ederken de ben dilekçe yazmayı bilmiyorum dedi mi acaba? Ha benimki de merak doğrusu. Her ne sebep olursa olsun o arkadaşa dilekçe yazmayı öğreten Rabbime şükürler olsun...

* Bugün okuldan gelirken 10 yıl önce başıma gelen bu olay aklıma geldi. Oturup özene bezene yazdım, yayınla butonuna basarak çıktım evden. Yolda yazıya bir göz gezdirmek istedim. Yazımı 7 kişi okumuş fakat sayfa yeniden taslağa dönüşmüş ve üstelik yazının yarısı da silinmiş. Nasıl oldu bir türlü anlamadım. Yoksa dilekçe yazmayı bilmiyorum diyen, bilişim teknolojisini çok iyi bilen bu değerli kişi, uzaktan sayfama müdahale mi etti yoksa?

Öğretmenliğe ilk başladığım zamanlarda yıl sonu fişlerini dolma kalemle tek tek yazardım, silinti ve kazıntı olmayacaktı. Tam bitirdim derken sınıfın en problemli öğrencisinin notunda yanlışlık yapar, listeyi sil baştan yenilerdim. Bu da öyle mi oldu acaba? Maalesef yazıyı yeniden kaleme almak zorunda kaldım. 30/09/2016

"Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmem kimseye..."

Şehir merkezinde bir okulda bölüm şefi iken vekillik yapan bir akrabasının gücüyle bir ilçeye ilçe milli eğitim müdürü olarak atandı. İlçe şehir merkezine 35-40 km'lik bir mesafede. Çalışan öğretmenlerin ve yöneticilerin % 80'i şehir merkezine gidiş geliş yapıyordu. Kerameti, siyasi akrabasından menkul bölüm şefi de MEM olduktan sonra diğer personel gibi gidiş geliş yapmaya başladı.

Her şubat ve yaz dönemi eş durumundan ya da normal tayinden ataması yapılan öğretmenler yeni görev yerine gitmek için ayrılacakları zaman yolluk talebinde bulunurlar. Gidiş geliş yaparak görev yapanlara "Size yolluk ödemesi olmaz. Çünkü siz ikamet ettiğiniz yere gidiyorsunuz. Eğer isterseniz bir günlük gidiş-geliş ücreti alabilirsiniz" şeklinde cevap verirdi sayın ilçe milli eğitim müdürü.

Personel ayrıldıktan sonra arkasından "Ben burada tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyorum, bu konuda çok hassasım, babamın oğlu gelse ona yolluk ödemem" derdi yanındakilere. Zaman zaman böylesi konuşmasına ben de şahit olur ve şu dünyada ne dürüst insanlar var derdim.

Ben ayrıldıktan nice sonra sayın ilçe milli eğitim müdürünün akrabası vekil listesine giremediği için bizim şef görünümlü müdürün de görevlendirilmesi uzatılmamış. Şu kapı, bu kapı derken daha önce açılan kapılar kendisine bir bir kapanmış. Gelirken ben bu görevi hak ediyor muyum, dayım olmasaydı ben burada olur muydum diye düşünmeyen bizim şef, bu durumu bir türlü hazmedemez. İlçe için neler neler yaptığını anlatır durmadan. Nihayet yerine bir başkası görevlendirme olarak gelir, kendisine de eski asli görevine geri gitme kalır. Doğaldır bu. Biri gelir, öbürü gider. Kişi nasıl geldiyse öyle gider.

Şefimiz ayrıldıktan sonra ilçede çalışan biri ile bir vesileyle karşılaştım. "Ayrılırken ne kadar para aldı biliyor musunuz" dedi bana. Hayır dedim. "16 bin lira aldı" dedi. Bu ne parası deyince "Geçici görevlendirme ile geldiği için çalıştığı her gün için yolluk ve yevmiye almış" dedi. İyi de kardeş, bu adam oraya kendi isteğiyle gelmedi mi, hatta yolluk yevmiye  almayacağına dair yazı da almışlardır kendisinden dedim. "Aynen öyle olmuş, verilen dilekçenin herhangi bir anlamı yokmuş, kişi belediye sınırları dışarısında görevlendirildiği zaman 'Yolluk-yevmiye istemiyorum' dese de alabiliyormuş" dedi. Arkadaş, bu yolluk yevmiye alan kişi o ilçede görev yapmış gidiş geliş yapan hiç kimseye yolluk ödemedi, hatta tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyorum derdi. Kendisi de gidiş geliş yapıyordu. Şimdi ne değişti deyince dostum: "Görevlendirme uzatılmayınca o dediğini yaladı be hocam, tüyü bitmemiş yetimin hakkı kalmadı, anla artık" dedi.

Alınan paranın teyidini bir kaç kişiye daha sordum. Maalesef doğru imiş...

Afiyet olsun müdürüm! 30/09/2016