Ana içeriğe atla

Hem Geri Alınmaz Hem de Değiştirilmez Mal (1)

Cumartesi evde çarşıya çıkarken alışkanlık olsa gerek, alınacak bir şey var mı dedim. El-yüz havlusu alayım demiştin bir ara. Onu al bari dendi. Ne zaman demiştim alacağımı dedim. Bir ara havlu almıştın da hoşuna gitmişti, birkaç tane daha alayım demiştin, unuttun mu dedi ev ahalisi. Dememem lazım ama alayım olmazsa dedim. Siyasetçi değilim ama söz vermişim demek ki zamanında. Herkes siyasetçilere böyle sözünü hatırlatsa, çözülmedik sorunumuz kalmaz.
Neyse alacağım artık havluyu. Cebimdeki sıkışan parayı vereceğim. Hem ev sevinecek hem de esnafın yüzü gülecek. Böylece piyasa hareketlenecek.
Çıktım yola. Akşama kadar şura, bura derken yorulup eve döneceğimde havlu alacağım aklıma geldi.
Hemen kırdım ayaklarımı. Daha önceki havlu aldığım esnafa yöneldim. Bu sefer gençten bir tezgahtar vardı içeride. Her zamanki yaşlı tok satıcı yoktu.
Delikanlı, el yüz havlusu alacağım dedim. Üst tarafında 110, 100, 90, 80 TL fiyatı yazan havluları gösterdi. Bir de kiloluk havluları gösterdi. Dedim en iyisi, sık dokunanı hangisi? (Hepsi iyiymiş bu arada). İşte şu. 100 lira yaparım dedi. Şu renk, bu renk derken karar vermede biraz oyalandım. Sevmezsin böyle müşteriyi değil mi dedim. Estağfurullah Abi. Biz neleri gördük. Dört yaşındaki çocuğa bornoz beğendirmek için saatlerimi verdim dedi. Sonunda üç renk beğendim. Kredi kartı ile ödeme yapacağım dedim. Tamam dedi. Ödemeyi yapıp evin yolunu tuttum.
Sofra hazırmış. Yemeği yiyip odaya geçerken havluları aldım. İşte şurada deyip odaya geçtim.
Az sonra bu havlular öncekilerden değil. Bambu alsaydın, bunlar yıkayınca sertleşir dedi hanım. Buldu havluyu, havlu beğenmez şimdi. Değiştirmek pek adetim değil ama pazartesi değiştireyim dedim.
Pazartesi havlu poşetini alıp esnafın yanına tekrar vardım. İki kadın müşterisi varmış. Epey bekledim.
Beklerken gözüm sağı sola kaydı. Gözüme, "Satılan mal geri alınmaz ve değiştirilmez. Toptan satış hariç" yazısı ilişti. Bari bir de “Değiştirilmesi dahi teklif edilemez” ilavesi yapsalardı dedim kendi kendime.
Eyvah ki eyvah dedim. Boşa geldim. Madem ki buraya kadar geldim. Şansımı deneyeyim diye bekledim.
Kadınlardan bir tanesi tek kişilik çarşafın fiyatını sordu. 160 dediğini duydum. Diğer alacaklarını da aldıktan sonra birlikte kasaya geldiler. Esnaf hesaplarken az önce 160 dediğini 170 olarak telaffuz edip hesap makinesine yazdı. Kadınlar fark etmedi. Birinin 790, diğerinin 890 tuttu alacakları. Kredi kartı yoktu değil mi sizde? Evet dedi esnaf. Bakayım nakidim var mı diye çantasından nakit çıkardı. Varmış deyip esnafa uzattı.
Kadın çantasına bakarken hafif sağ tarafa doğru dönünce, büyükler para çıkarırken ve satarken parayı kimseye göstermemek için sırtını dönüp öyle sayarlardı dedi. Esnaf da o da bir şey mi dedi. Benim imam hatipte okumama sebep olan dedemden para istediğimde, valla torunum yok. Ama dur komşudan isteyip geleyim diye öbür odaya geçerdi. Siyah poşeti cebinden çıkarır, vereceği harçlığı içinden alır, diğerlerini geri koyar, gelir verirdi harçlığı. Tüm parasını kimse göremezdi dedi.
Birlikte gülüştüler. Kadınlar ödemeyi yapıp çarşıya çıkmamak var bu devirde deyip giderlerken esnaf bana döndü.
Delikanlı, bu havluları cumartesi almıştım. Bambu olacakmış evin istediği. Bunlar bambu değilmiş dedim.
Genç tam bakalım tavında iken şom ağızlığım tuttu. Gerçi sizin değiştirmeme prensibiniz varmış. Bunu da az önce gördüm deyince, evet dedi. Biz satılan ürünü değiştirmeyiz demez mi. Tamam, bu prensibiniz eyvallah. Pazar kapalı olduğu için gelmedim. Cumartesi akşama doğru aldığım bu havlular daha açılmadı, kullanılmadı. Değiştirsen olmaz mı dedim. Ne bileyim yıkanmadığını dedi. Dün bir bugün iki. Ne ara yıkayalım. Üstelik değişmesi gerekeni niçin yıkayalım dedim. Baktı havlulara. Amca, prensibimiz ama bu defalık değiştireyim. Bunları kaçtan vermiştik dedi. 100'den dedim. Bambular şunlar. Hangisinden istiyorsun dedi. Bunların hepsi havlu. Hangisiydi nereden bileyim. Yalnız şu kısımdan almıştım dedim. Kaça almıştın dedi. 125'e dedim. İstediğim renkleri bulamadım ise de üç tane havlu seçtim. Üste ilave verip ayrıldım.
Başımdan geçen havlu alma ve değiştirme işi aynen böyle oldu. Diğer yazımda da günümüzde son demlerini yaşayan bu esnaf türü için birkaç kelam etmek isterim. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...