Ana içeriğe atla

Küflü Çıkı

Haftalık oturmalarımızdan birine, bir arkadaş aracılığıyla gelen bir esnaf var. Bir geldikten sonra bizde ne bulduysa peşimizi bırakmadı. Haftalık her oturmamıza gelmeye devam etti. Çok sosyal biri olduğu için grubumuzdan herkesle diyaloğu var. Kısa zamanda içimizden biri oldu.

Tanışıklığımızdan dolayı çarşıya çıktıkça zaman zaman yanına uğrarız. Küçük dükkanı müşteri yönünden hareketli. Buna rağmen girer, uygun bir yere oturur, çayımızı içeriz.

Baba parasıyla dükkan açmış biri değil. Tırnaklarıyla kazıyarak gelmiş bu noktaya. Gördüğüm kadarıyla tutulan bir esnaf. Giren boş çıkmaz. İstenen, dükkanında yoksa müşterinin o malı nereden bulacağını da yol gösteren biri.

Ne zamandır bu esnaflığı yapıyor bilmem ama gördüğüm kadarıyla Allah ona yürü ya kulum demiş. İmkanı var, ikramı da fakir ve fukaraya el uzatması da.

Yaptığı onca yardımın yanında giymediği bir ayakkabıyı da bir ihtiyaç sahibine vermek ister. Ayakkabı hem ayakkabılık hem vestiyer olarak kullanılan yere konmuş, yeni sahibine vermek için. 

Gün gelir, eşi tanıdığı bir ihtiyaç sahibine ayakkabıyı verir. 

Ayakkabıyı götüren ihtiyaç sahibi evine vardıktan sonra hayırseveri arar. “Abla, ayakkabının içine bir miktar da para koymuşsunuz. Çok memnun kaldık, teşekkür ederiz” der. 

Paradan haberi olmadığı için eşi bu duruma şaşırır. Öyle ya ayakkabının içinde paranın ne işi var. Ayakkabının içine başkası ve hırsız görmesin, ev halkından biri eve geldiği zaman anahtar aramasın ve dışarıda kalmasın diye eskiden taşın altına veya ayakkabının içine anahtar konurdu. Herhalde ayakkabının içine para koymanın mucidi bu esnaf olsa gerek. 

Çok geçmeden merakını gidermek için bizim esnafı arar, ayakkabının içindeki bu para ne diye. Sadece eşi değil, ben de merak ettim doğrusu. Öyle ya kim merak etmez. 

Bu merakımı sağ olsun esnaf arkadaş giderdi. Çünkü akşamında bir oturmaya gidiyorduk birlikte. Eşi de o esnada aradı. Eşiyle konuşurken kulak misafiri oldum. Meğerse bizim esnaf akşam dükkanı kapatmadan önce o günkü hasılat ve ciro ne ise kasayı boşaltıp eve getiriyormuş ve ayakkabının içine koyuyormuş. Bundan da ne eşinin haberi var ne de çocuklarının. Şimdilik bu kadarını öğrenebildim. Hırsızın bile aklına gelmez, kullanılmayan ayakkabının içine para koymak. Hırsız eve girse para ve kıymetli eşya için herhalde bakmayacağı tek yer ayakkabıların içi olur. Öyle görünüyor ki bu esnaftan öğreneceğim daha çok şey var. 

Hasılı bizim esnafın bu sırrı yani para koyma yeri bu şekilde deşifre oldu. Para gani ve TL de çok kabarık olduğu için cepte taşınamayacağına göre bu arkadaş, para koymak için şeytanın bile aklına gelmeyecek başka zula yerler bulacaktır. Tekrar karşılaştığım da, kendisine, demek ki evin her bir yerini parayla doldurdun. En son dolacak yer olarak sadece vestiyer ve ayakkabıların içi kaldı. Sen ne küflü çıkı imişsin de haberimiz yokmuş diyeceğim. 

Küflü çıkı, Konya'da çok parası olduğu halde belli etmeyenler için yaygın kullanılan bir tabirdir. Bu tabiri yerli yerinde kullanıp kullanmadığımı öğrenmek için TDK'ye baktım. TDK, küflü çıkı yerine kirli çıkı deyimini kullanmayı yeğlemiş. TDK kendi bilir ama küflü çıkı kullanımı daha uygun olurdu. 

Tekrar ayakkabı içindeki paraya gelirsek, ihtiyaç sahibi sayesinde ayakkabının içinde para olduğunu öğrenen aileyi bundan sonra bir merak sarar. Acaba ayakkabının içinde ne kadar para vardı? Gideni almayacaklar. Çünkü giden gitmiştir. İstenmez. Hesapta yokken bu vesileyle ihtiyaç sahibini sevindirmiş oldular. Hatta bu vesileyle sağ elin verdiğini sol el görmeyecek şekilde ayakkabının içinde takdim etmiş oldular. Merakları, ayakkabının içinde ne kadar para olduğunu öğrenmek olmuş. Çünkü bizim küflü çıkı, cebindekini saymadan eve girerken ayakkabının içine atıyormuş. Öyle zannediyorum, esnaf ve ailesi kadar ayakkabının içinde ne kadar para olduğunu siz de merak ettiniz. Ne kadar olduğunu ben de öğrenemedim ama miktar çok da yüksek değilmiş. 

Bizim küflü çıkının parası çenemi yorsa da gördüğümde, kardeş, giymediğin ayakkabı, elbise, çorap vs. ne eskin varsa talibim diyeceğim. 

Siz de bu vesileyle fazla ve artan paranızı nereye koyacağınızı veya saklayacağınızı öğrenmiş oldunuz. Bu verdiğim aklı kullanacaksanız, bilin ki sizlerin de ayakkabı dahil eski ve püskülerine talibim. Bu garibanı sevindirmiş olursunuz. Haydi göreyim sizi...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...