Ana içeriğe atla

Kırk Katır mı Kırk Satır mı?

Savaşlardan elde edilen, çarşı ve pazarlarda alınıp satılan köleler dönemi vardı. İnsan mal gibi alınır satılır mı, bir insan özgürlüğünden mahrum bırakılır mı diye eleştirirdim.
Eleştirdiğim bu dönemde köleler efendilerinin hizmetlerinde olur, özgürlüğü olmaz, gelecekleri efendilerinin iki dudağının arasındaydı. Efendisi onu ister tutar ister satar ister döver ister cezalandırırdı.
Eski köleliğin belki de en iyi yanı, kölenin yemesi, içmesi ve barınması efendisine aitti. Kölenin en büyük hayali, bir gün özgür olup her işine koşturarak bir köleye sahip olmak idi. Başka efendisine hizmeti dışında bir meşgalesi, yarın korkusu, geçim endişesi yoktu.
Dünyada bu tür kölelik kalktı. Çünkü köleler hürriyetine kavuştu. Efendiler de aylıkçı veya yevmiyeci tutmak suretiyle işlerini yürütüyor.
Günümüzde ise herkes özgür. İster kendi işini kuruyor ister bir başkasının işinde maaş artı sigortalı çalışıyor. Her çalışan mesai bitimi evinin yolunu tutuyor. Geceyi evinde eşi ve çocuklarıyla geçiriyor. Haftada bir veya iki gün tatil yapıyor. Çalışıp didindikten sonra günü geliyor, emekli oluyor. Emekli olduktan sonra isterse tekrar çalışmaya devam ediyor.
Çalışanların büyük çoğunluğu, özellikle özel sektörde çalışanlar asgari ücretten maaş alıyor. Bunların çoğu emekli olduktan sonra yine çalışmaya devam ediyor. Çünkü yetmiyor aldıkları. Kendisinin dışında eşi ve çocukları da çalışıyor. Zira aldığı maaş günümüzde ev kirasını karşılamıyor. Bir de çalışma takati kalmadığı halde asgari ücretin altında en düşük seviyede maaş alan emekliler var. Sağ da solda biraz birikintisi veya ek geliri yoksa hepsi geçim gailesi yaşıyor. Zira ay sonunu getiremiyor. 
Hasılı, eskinin köleliği kalksa da günümüzde kölelik modern bir şekilde devam ediyor.
Şimdi arkaya yaslanıp düşünelim. Tercih hakkımız olsa eski veya modern kölelikten birini seçin dense, tercihimiz hangisi olur? 
Adı üzerinde kölelik. Hem yüzü hem de adı soğuk. Köleliğin hiçbir türü tercih edilmez ise de kazancı kendi kendine yetmeyen, sürekli borçla yaşayan, kirasını ödemede zorlanan, o kadar çalışıp didinmeye rağmen bir ev sahibi dahi olamayan, ay sonunu zor getiren, kredi kartının her ay asgarisini ödeyen, evde çoluk çocuk kim varsa hepsi çalışmak zorunda kalan, emekli olduktan sonra insanca yaşayabileceği bir maaştan mahrum kalan insanlar için eski tür kölelik tercihi daha masum geliyor. Çünkü günümüz modern köleliği daha acımasız.
Ne dediğinin farkında mısın, kendinde misin demeyin. Zira çok iyi farkındayım ve ne dediğimi biliyorum. Çünkü eski tür kölelikte kölenin geçim gailesi yok. Fiş, fatura ödeme derdi yok. Kiralık ev arama ve kira ödeme derdi yok. Üst baş, yiyecek, barınma her şey efendiye ait. Bu tür köle akşam başını yastığa koyunca mışıl mışıl uyur. Halbuki günümüzde alınan asgari ücret ve en düşük seviyedeki emekli maaşı ile geçinmek mümkün değil. Geçim derdi olunca bunların akşam rahat uyumaları da mümkün değil.
Herhalde günümüz asgari ücretliye ve en düşük seviye maaşa talim edenlere dense ki size maaş vermeyeceğiz. Çalışacaksınız. Bunun karşılığında size maaş vermeyeceğiz. Kiranızı, mutfak masrafınızı ve her türlü giderinizi insanca yaşayabileceğiniz şekilde biz karşılayacağız dense herhalde asgari ücretten maaş alanlar bu teklifi havada kapar. En düşük seviye emekli maaşı alanlar da geçimimi sağlayın, maaş istemem der. 
Soruyu tekrar sorayım. Kırk katır mı kırk satır mı? Pardon, eski tür kölelik mi istersiniz, modern kölelik mi? 

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    İnsan köle olmaktan ve kölelikten asla kurtulamayacak. Bu kölelik, dünya ve kainat durduğu sürece devam edecek. İşte siz de yazınızda uzun uzun açıkladığınız gibi, eskiden her şeyi efendisine ait olan bir kölelik düzeni vardı, şimdi de yine yazınızda açıkladığınız şekilde bir kölelik hüküm sürmektedir. Hal böyle olunca "ha anan ölmüş baban kalmış, ha baban ölmüş anan kalmış." Bu da bizim yöremizin bir söylemidir.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. As. "Ha anan ölmüş, baban kalmış. Ha baban ölmüş anan kalmış". Ne güzel demiş sizin yöre. İkisi birlikte olmuyor işte. Herhalde bize biçilen rol bu olmalı.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda...

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam ...

Sami Hoca

Sami YÜCE İçi nasıldı bilmem ama dışa karşı şen şakrak biri idi.  Bulunduğu ortamlarda insanları güldürmeyi becerirdi. Şaka yapar, şakadan da anlardı. Çağın yaşatan Nasrettin hocasıydı.  Girdiği ortama çabuk intibak sağlar, insanlarla hemen iletişim kurardı.  Uzaktakileri belirli periyotlarla telefonla arayarak hal hatır sorardı.  İnsan canlısı biri idi. Herkesin derdi ile dertlenirdi.  Büyükle büyük, küçükle küçüktü.  Eli açık biriydi. Yedirmekten, izzet ve ikramdan kaçınmazdı. Dinlendik, Avcıtepe, Habiller, Güneysınır İlçe Müftülüğünde, Güneybağ ve Mevlana Mahallesindeki camilerde görev yaptı.  Görevine sadık biri idi. Mesaisi namaz vaktinden namaz vaktine değildi. Namaz harici bile camideydi. Görev yaptığı camileri tertemiz tutar, camlarına varıncaya kadar caminin temizliğini yapardı.  Paraya önem vermediğinden midir para yönünden yüzü pek gülmedi. Paraya ihtiyacı olduğunda kredisi vardı. Kimden borç istese eli boş dönmezdi. Şu gün vereceğim de...