Ana içeriğe atla

Yeniden Merhaba! *

Gazetenin yabancısı değilim. 09.12.2015 tarihinde "Başlarken" başlığıyla çıkmıştı ilk yazım.

02.01.2021 tarihinde de "Bitirirken" başlıklı yazı ile Ramazan Yüce ismiyle yazmaya veda etmiştim.

2015 ila 2021 yılları arasında haftada pazartesi, çarşamba, cuma ve cumartesi olmak üzere dört gün yazmıştım.

İlk başlarken "Neyi dert ediniyorsam, onu yazacağım" demiştim. Öyle de oldu. Gündem veya gündem dışı neyi dert edinmişsem kendi bakış açımla yazı konusu edinmiştim.

Yazdığım konularda, serdettiğim görüşlerimin tek doğru olduğu iddiasında hiç olmadım. Benimki içimden geçirdiklerimi ve gördüklerimi kaleme dökmekten ibaret oldu hep. Bir nevi içimi kağıda döktüm. 

Hemen hemen her konuda yazdım. Yazarken de kah mizah kah hiciv kah üstü kapalı yazdım. 

İsmimle yazmayı bıraktıktan sonra yazı hayatından hiç uzak kalmadım. Bu zaman zarfında farklı müstear isimlerle yazılarım yine Gazetemizde yer aldı. Ara verdiğim kısa zaman aralıklarında da “dilinkemigiyok.blogspot.com.tr” isimli bloğumda yazılarıma devam ettim.

Bugüne kadar hem kendi ismimle hem de kullandığım iki farklı müstear isimle yazdığım yazıların sayısını hatırlamıyorum. Bir yazı arşivim oldu diyebilirim.

Kısaca Anadolu'da Bugün gazetesi, benim amatörce yazmaya ilk başladığım, başladığım andan itibaren aralıksız yazdığım, bana yazıyı sevdiren, acemiliğimi attığım ve bana tecrübe kazandıran bir okuldur. Bu okulun bana çok şeyler kattığını ifade edebilirim. 

İşte yine karşınızdayım. Kendi ismimle pazartesi, çarşamba ve cuma olmak üzere haftada üç gün karşınızda olacağım.

Kırk yıllık Kani, olur mu Yani misali, yazı hayatına başladığım gibi yine dert edindiğim konulara yer vereceğim. Şimdiden şu konularda yazacağım demeyeceğim. Çünkü hangi konularda hangi üslupla yazacağımı şu anda bilemiyorum. Pek gündemi takip etmesem de herhalde kah gündem kah gündem dışı yazma niyetim var. Önceliğim, toplumsal konulara dair gözlemlerim olacak. Anlatacak anım kaldıysa yazılarımda yine anılarıma yer vereceğim. Hasılı, dağarcığım elverdiği müddetçe her telden çalma niyetim var.

Amacım dokunmak. Dokunurken maksadım bağcı değil, üzüm yemektir. Kişiselleştirme niyetim yok. Zira kişilerle işim olmaz. Kıssadan hisse alınmasının yolunu açmak niyetim. Yine de alınan olmaz mı? Olur elbet. Özellikle niyet okuyucuları ve her şeyden nem kapan yumuşak karınlılar alınır alınmaya. Alıngan, kırılgan ve nem kapanın zaten tedavisi yok ki tedavi önereyim.

Yazılarımı cep telefonu marifetiyle yazmaya devam edeceğim. Çünkü masaya oturup yazmayı sevmiyorum. Kah bir çay ocağında çayımı yudumlarken kah evde uzun otururken yazmaya çalışacağım.

Yazılarımda eleştirel bakış açısı hakim olacak. Sizlerden de olumlu ve olumsuz yönde eleştiriler bekliyorum. Yazacağınız olumlu ve olumsuz yorumlara da fırsat buldukça ve gördükçe cevap yazmaya çalışacağım.

*05.06.2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde