Ana içeriğe atla

Resim Karesi Ne Çok Şey Anlatıyor

Sosyal medyada bir resim gördüm. Resim iki kareden oluşuyor. Bir karesinde Filistin, Suriye, Yemen, Irak, Afganistan ve Lübnan, diğer karesinde ise Telaviv yer alıyor.

Resmin üst karesinde yer alan ülkeler yıkılmış ve virane halde. Hiçbir canlı yok. Adeta hayalet şehri andırıyor. Buralarda yaşanmak istense bile taş üstünde taş kalmamış bu yerlerde yaşamak mümkün değil.

Resmin alt karesinde yer alan Telaviv'de ise adeta bir canlılık var. Sahil kenarında gezinen insanlar, deniz ve denize paralel yüksek katlı binalar burada bir yaşamın olduğunu gösteriyor.

Üst resimde yaşam belirtisi yokken alt tarafta hayat devam ediyor. 

Üst resimdeki hayat belirtisi olmayan yıkılmış şehirler İslam ülkelerine ait. Buna Libya'yı da eklemek gerek. Alt taraftaki resim ise İsrail'in -eski-başkentine ait.

Resmin üzerindeki ülke isimleri kaldırılsa, insanlara şu fotoğraf karesindeki yerlerin hangisinde yaşamak istersiniz sorusu sorulsa, istisnasız herkes Telaviv görüntüsünün olduğu şehirde yaşamak istediğini belirtecektir.

Görünen o ki İslam ülkeleri huzursuzluğun yerleri. Buralarda kan, gözyaşı, ölüm ve yaralanma hakim. Küçücük İsrail'de ise huzur görüntüsü hakim.

İsrail, gelişmişliğin görüntüsünü verirken İslam ülkeleri geri kalmışlığın görüntüsünü veriyor.

Görünen o ki İsrail’in yakınında hangi ülke varsa, hangisi İsrail’e tehdit potansiyeline sahip ise yerle bir edilmiş. İsrail ise dimdik ayakta. Hoş bazı ülkeler için İsrail’e bile gerek yok. İslam ülkelerinin içindeki bölünmüşlük ve terör İsrail’e rahmet okutur türden. İslam ülkeleri için İsrail gibi bir düşmana ihtiyaç yok. Onlar kendi kendilerine yeter.

Görünen o ki İsrail mutluluk ve huzuru İslam ülkelerinin mutsuzluk ve huzursuzluğuna bağlı. Ne kadar İslam ülkesi yakılıp yıkılır ve İslam ülkelerinde yaşama dair bir istikrar olmazsa İsrail bundan büyük keyif alıyor.

Üst ve alt resim karesindeki ülkeler birine gösterilse, bu konuda ne dersin dense, üsttekiler belasını bulmuş, alttakiler ise cennet hayatını yaşıyor der.

Bu görüntüye göre İsrail mi yani Yahudiler mi gazaba uğramış ve lanetlenmiş, İslam ülkeleri mi?

Tamam, Kur’an’da Yahudilerin lanetlendiğinden bahsedilse de resim karesi böyle demiyor.

Müslüman ülkelerde bu boş vermişlik oldukça, bir araya gelip birlikte hareket etmedikçe, İsrail gibi lobi faaliyetlerine imza atmadıkça, ellerindeki sermayeyi akıllı kullanmadıkça, her alanda İsrail ile boy ölçüşebilir bir seviyeye gelmedikçe İsrail ihya olmaya ve daha da büyümeye devam edecektir. İslam dünyası ise bugünkü yıkık ve virane halini bile arayacaktır.

İsrail ile mücadeleyi boykota indirgedikçe, bol bol protesto mitingi ve yürüyüşü yaptıkça, Yahudi’yi taşlamaktan ibadet yapmaya zaman ayırmadıkça daha doğrusu sadede gelmedikçe İsrail hep gülecek, İslam dünyası ise hep ağlayacaktır. Böyle giderse İslam dünyasının ağlayanı bile kalmayacaktır. 

Boş verelim İsrail'e kızmayı da kızacaksak biz kendimize kızalım. Ki kızarak başarılı olunsaydı, bugüne kadar İsrail'e kızdığı için İslam dünyası bir numara olurdu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde