“Oynamalı ve çalgılı bir düğüne dini bütün
bir kadın da davet edilir. Kadın geçer bir kenara oturur. Az sonra oynaması
için kadın meydana çağrılır. Kadın, ‘Güpegündüz herkesin içinde olmaz, üstelik
erkekler de var’ diyerek daveti geri çevirir. ‘Bir kereden bir şey olmaz’ denir
ve ısrar edilir. İstemeye istemeye kalkar, oynamaya başlar. Oynarken ‘Allah'ım
günah yazma’ diyerek mırıldanır durmadan. Müziğin temposuyla aşka gelen kadın
biraz daha şevkle oynamaya başlar. Ama yaptığının doğru olmadığını bildiği için
‘Biraz yaz, biraz yazma’ şeklinde mırıldanır. Oynamanın sonuna doğru müziğin
ritmine ve ortama iyice kendini kaptıran kadın, var gücüyle müziğe eşlik eder.
Ağzından da ‘İster yaz, ister yazma. Yazarsan yaz’ sözleri dökülür ve içindeki
kurtları döker.”
Kısaca
aktarmaya çalıştığım bu hikayeyi bilmeyeniniz yoktur. Yeri geldiği zaman bu tür
kıssaları anlatırız ki kıssadan hisse alınsın diye. Burada ahlak ilkelerine
önem veren, dini emirlere azami derece riayet eden bir kadının ısrar ve
mecburiyet karşısında inandığı değerleri terk etmesi, ayaklar altına alması ve
kendi ile çelişmesi anlatılmaktadır.
Bir
defadan bir şey olmaz deyip yaptığımız birçok şeyin arkası maalesef geliyor.
Yeter ki insanımız değerleriyle bir defa çelişmiş olsun. “İnandığı gibi yaşamayanlar,
yaşadıkları gibi inanmaya başlar” sözü kısaca çok güzel özetler bu hikayeyi.
Dini
bütün bir kadın üzerinden anlatılan bu olayı genellersek; günümüzde inandığımız
değerlerimizle çelişen, ahlaki ilkelere ters olan ve dinen günah kabul edilen o
kadar kötü şeyler yapıyoruz ki bu yaptıklarımıza karşılık “oynama” çok masum
kalır.
Bir
zamanlar adalet, ehliyet, liyakat, zulme karşı durma, kamu malını çarçur
etmeme, manevi kalkınma, ahlaki değerlere sahip çıkma, aileyi koruma,
inandığımız dini ve ahlaki değerleri uygulama ve hakim kılma gibi nice
değerleri savunarak halkın teveccühünü kazanan nice insanlar vardır ki bu
değerler sayesinde güce kavuştuğunu unutarak savrulma problemiyle karşı karşıyalar.
Çünkü inandığı değerlerin içini boşaltarak hoyratça yaşamaya devam etmekteler.
Dün prensip olarak neyi savunmuşlarsa bugün pratik olarak savunduklarının
tersini yapıyorlar. Yani teori farklı, uygulama farklı. Durum bu iken genel
geçer kuralları ve ahlaki ilkeleri ağızlarına almasalar eh değiştiler
diyeceğim. Burada garip olan hala bu ilke ve değerler konuşuluyor ve bu
değerlerin arkasına sığınılırken tersi icraatlara imza atılmasıdır. Bu durum
“Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz. Allah katında yapmayacağınız
şeyleri söylemeniz çok çirkin bir davranıştır” uyarısına tıpatıp uymaktadır. Bu
ayet meali, dil ile pratiğin uyum içerisinde olmasına dikkat çekmektedir.
Değerleriyle
çelişmeyi ve savrulmayı ben, imkanı yok iken dürüst olmaya benzetiyorum. Kişi,
elinde imkan ve güç yok iken alabildiğine dürüsttür. Durmadan savrulup giden,
yanlış işlere imza atanları eleştirir durur. “Ben asla böyle yapmam. Zira bunun
doğrusu budur” der durmadan. Ne zamanki bir güce kavuşur. İşte insanın sınavı
burada başlar. Gücü ele geçirmeden önce savunduğu ilkelere riayet ediyorsa
makamın ve gücün değiştiremediği kişidir bu. İdeal olan ve olması gereken de
budur. Çünkü esas dürüstlük budur. Ama güç ile beraber dünkü savunduğu
fikirleri terk edenler veya dilleri doğruyu söyler iken icraatları ters
oluyorsa bu tipler gücün ve koltuğun altında kalmış kişilerdir. Esas imtihanı
kaybedenler de bunlardır. Demek ki bu tiplerin dürüstlüğü elinde güç olmadığı
içinmiş.
Savunduğu
değerler ile bir güç olduktan sonra teori-pratik uyumuna riayet etmeyenleri
bekleyen en büyük tehlike, kendileriyle beraber savunduğu değerleri de yok
ediyorlar. Kendileri güçten düşerlerse o güzelim değerler de inecektir. Çünkü
içi boşaltılmış değerlerin yüzüne kimse bakmaz.
Umarım,
yaptıklarıyla savundukları değerler çelişenler, kadının yaptığı gibi hala “Allah’ım!
Günah yazma” diyorlardır. “İster yaz, ister yazma” veya “Yazarsan yaz” etabına
geçmemişlerdir. Çünkü birinci etapta hala imandan bir şube olan utanma duygusu
hakimdir.
* 15/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 15/11/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder