Ana içeriğe atla

Çocuklar da İntihar Ediyor Artık!


04//10/2019 Cuma günü Kocaeli-Kartepe ilçesinde 9 yaşında ortaokula giden 5.sınıf öğrencisi Suriyeli bir öğrencinin mezarlığın kapısında intihar ettiği haberlere yansıdı. Vail isimli bu çocuğun intihar nedeni “Olay günü bir öğretmeni tarafından azarlandığı ve öğrenciler tarafından dışlandığı” yazıldı. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bu intihar olayıyla ilgili “Gazetelerde çıkan azar ve dışlanma haberlerinin gerçeği yansıtmadığı” açıklandı. Çocuğun intihar sebebi derinlemesine bir inceleme ve soruşturma yapıldıktan sonra açıklığa kavuşacak.

Genç-yaşlı insanların değişik nedenlerle intihar ettiğini zaman zaman duyardım da 9 yaşında bir çocuğun intihar ettiğini ilk defa duyuyorum. İyinin ve kötünün ne olduğunu bilemeyecek yaşta daha günaha batmamış, büyük sıkıntılarla karşılaşmamış 9 yaşında, oyun çağındaki bir çocuk niye intihar eder? İntiharın hiç haklı gerekçesi olamaz ama canına kıyacak kadar bir çocuğu hayattan bezdiren ne olabilir? Aklıma hiç mantıklı bir izah gelmiyor.

Sıcaklığını ve gizemini koruyan bu olay vuzuha kavuşmadan bu konuda bir şey söylemek doğru değildir. Farz edelim ki çocukla ilgili inceleme yapıldı ve hazırlanan raporda iddia edilen azar ve dışlama olayı olmamıştır, dendi. Umarım çocuğun intihar nedeni basında yazılıp çizildiği gibi öğretmenin azarlaması ve arkadaşlarının dışlaması değildir.

Raporun temiz çıkması ile özellikle biz büyükler temize çıkmış olacak mıyız? Maalesef Suriyeliler konusunda çoğumuzun iyi bir sınav vermediğini ve çok da masum olmadığımızı söylemeliyim. Belki de bu konuda en masumumuz çocuklarımızdır. Yediden yetmişe çoğumuzun gözünü bir Suriyeli düşmanlığı bürüdü. Suriyelilere kızdığımız ve onları düşman gördüğümüz kadar ezeli düşmanımız Yunanistan’a, Ermenistan’a, ABD’ye, Rusya’ya kızmıyoruz. Haydi kızdık, onları aramızda istemiyoruz diyelim. Bari bunu çocuklarımızın yanında yapmayalım. “Çocuklar duymasın” dizisinden hiç mi bir şey kapmadık? Orada Haluk ile eşi tartışacağı zaman “mutfak” deyip çocukların yanından kalkarak mutfağa geçerlerdi. Biz büyüklerin birinci ve elzem meselesi Suriyeliler şimdi. Yanımızda çocuk var, onlar olumsuz etkilenir demiyoruz, her yerde Suriyelileri mesele ediniyoruz. Çocuklarımız da bizden farksız. Çoğu, Suriyelilere karşı barut fıçısı gibi. Özellikle yedinci ve sekizinci sınıflarda Suriyelilere karşı neredeyse topyekun düşmanca bir bakış ve dışlama söz konusu. Türkiye’nin en önemli sorunu ne dediğimde hep bir ağızdan “Suriyeliler” diyorlar. İnan biz kaşımasak Suriyeli çocuklar ile bizim çocukların arasında bir sorun olmaz. Nitekim çalıştığım okulda Suriyeli öğrenci ile aynı sırada oturan, teneffüse birlikte çıkan ve birlikte oynayan çocuklarımızı görüyorum. Bırakalım çocuklar çocukluklarını yaşasınlar. Kendi kavgamızı çocuklarımıza sirayet ettirmeyelim. Dokuz yaşında ortaokul öğrencisi denilen çocuk, ortaokul öğrencisi bile değil; daha ilkokul çocuğu. Yeni eğitim sistemiyle birlikte 5.sınıflar ortaokullu oldu ama hem fiziki yönden hem de ruhen hala ilkokul çocuğu hepsi. Ne bilir bu yaştaki çocuk intiharı?

İçimizde sığınmacı olarak yaşayan Suriyeliler üzerine çok yazdım. Hatta bu yazılarımdan dolayı bazen eleştiri de aldım. Çünkü Suriyeli kelimesini görür görmez yüz hatları değişiyor hemen. Kızmakla, köpürmekle Suriyeliler gitmez. Bence hem kendimize zarar veriyoruz hem de Suriyelilere. Haydi Suriyelileri düşünmüyoruz, kendimize niye zarar veriyoruz. Çünkü kızgın sirke ancak küpüne zarar verir. Yok biz illaki kızacağız. Bu niçin Suriyeli olmasın diyorsak devletin Suriyeli politikasına kızalım. Suriyeliler ile ilgili arzuhalimizi devletin yetkililerine bildirelim. Bir an evvel ülkelerindeki savaş bitsin diye dua edelim. Çünkü onlar da memleketlerine en az bizim kadar dönmek isterler. Onları ayıplamayalım. Çünkü ayıpladığımız maazallah başımıza gelir.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde