Ana içeriğe atla

Kapıları Açan veya Aralayan Bir Üslup ***


Bir insan deruhte ettiği işinde çok yetenekli olmayabilir, başarılı da olmayabilir, zaman zaman hatalı ve yanlış işlere imza atabilir. Bilerek veya bilmeyerek birilerini üzebilir. Kişi kendisini yenileyerek ve geliştirerek bunların hepsinin üstesinden gelebilir. Telafisi olmayan ve kolay kolay unutulmayan bir yön vardır ki bu, üsluptur. 

Üslup iki çeşittir: Sert, katı, kaba olanı, diğeri de yumuşak, nazik ve kibar olanıdır. Aslında sert, katı ve kaba üslup tasvip edilen ve tavsiye edilen bir davranış değildir. Kişileri etrafından uzaklaştırır. Çünkü bu üslubun sınırı yoktur. İnsanları kırar, üzer, incitir, yerin dibine geçirir. İletişimi bitirir, anlaşma ve bir araya gelme yollarını kapatır. Nazik, kibar ve yumuşak üslup ise gönülleri fetheder. Düşmanınla bile iletişimi kesmemiş olursun. Bu üslup nezaket kurallarının olmazsa olmazıdır. Bu, nebevi tebliğin belki de en başta gelenidir. Peygamberlerde olması gereken bir özelliktir. Kur'an'ı Kerim'de "kavli leyyin" yani yumuşak söz şeklinde ifade edilir. Bir başka ayette "Rabbinin yoluna güzel hikmetle çağır, onlarla en güzel şekilde mücadele et" buyrulur. Yine Kur'an'ı Kerim'de bize her yönüyle örnek sunulan Hz Muhammed'e Allah, "Allah'tan gelen bir rahmetle sen onlara yumuşak davrandın. Şayet sert, katı ve kaba davranmış olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi. Onları affet, onlar için bağışlanma dile ve işlerinde onlarla istişare et" buyurur. 

Yumuşak üslup sadece formda ve keyfimiz yerinde olduğu zaman başvurulacak bir yöntem olmadığı gibi sadece değer verdiğimiz, hoşlandığımız kişilere karşı kullanmamız gereken bir metot değildir. Firavun gibi zalim, halkına zulüm eden ve Allahlık iddiasında bulunan birine sinirli yönü baskın olan Hz Musa'yı gönderirken Allah, Musa ve kardeşi Harun'a hitaben "Ona karşı yumuşak bir söz söyleyin; belki öğüt alır yahut korkar" şeklinde tembihte bulunur. Nedense biz bugün Firavun gibi azılı düşmana karşı Allah'ın layık gördüğü üslubu aynı kıbleye baş koyduğumuz din kardeşlerimizden esirgiyoruz. Öyle kırıcı bir üslup kullanıyoruz ki dostu üzen, düşmanı sevindiren bir üslup. Diyelim ki söz ağızdan bir kere çıkar, geriye döndürme imkanımız yok. Televizyonların canlı yayında verdiği, milyonların izlediği konuşma üslubumuzu haberlerde yeniden verilirken veya banttan izlemek suretiyle "Bu bana yakışmadı" diye  niçin kendimizi sorgulamıyoruz?

Kimse unutmasın ki yumuşak üslup sadece peygamberlere has ve din adamlarının kullanmak zorunda olduğu bir üslup değildir. İnsanların içinde yaşayan, bir amme hizmeti yürüten özellikle siyaset yapan herkesi bağlar. Söz var, iş bitirir; söz var, baş yitirir. Biz iş bitiren söze sarılalım. Öyle söz söyleyelim ki sözümüzün tatlılığından yılanı deliğinden çıkaralım. Gönüllerde taht kuralım. Öyle bir üslup kullanalım ki kapıları kapatan değil, kapıları aralayan veya açan bir üslup olsun. Aksi insanları bizden uzaklaştırır. Bu da öyle zannediyorum istenen bir durum değildir.

***04/05/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

  1. Herkes uslubuna dikkat etse hiç kavga olmaz. Tamam sinirdir olmuştur diyerek özürler dilense de telafi edilse daha da iyi olur.

    YanıtlaSil
  2. İstediğimiz de bu. Değilse her konuda anlaşacağız diye bir şey yok.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde