Ana içeriğe atla

Sahur ve Davul ****


Ramazan yaklaştı, geldi geliyor derken yarısını geride bıraktık. İnişe geçti bile.  Uzun ramazan günlerinde kimimiz susadı, kimimiz acıktı, kimimiz uyku sorunu yaşadı. Fakat geldi gidiyor. Bu seneki ramazanın öncekilerden farkı, içerisine bir de seçim çalışması sığdırmamız olacaktır. Ramazanlarımız uzun-kısalık, serin-sıcak durumuna göre farklılıklar gösterse de her ramazan farklı konuları tartışıyor olsak da ramazanların değişmeyeni sahura davul ile kalkmamızdır. 

Zaman, ortam ve teknolojinin değişmesiyle birçok örf ve adetlerimiz rafa kaldırılırken nasıl bir adettir ki ihtiyaç olmaktan çıkmasına rağmen davul adetine bir türlü  veda edemedik. Kime dert yansan "Efendim adetlerimizdendir" cevabı alıyoruz. Başka devam ettirecek adetimiz kalmamış gibi her sene davul sesini duymaya devam ediyoruz.

Günümüz ramazanlarında davul çalmanın devam etmesi adetin de ötesinde rahatsız ediyor artık. Çünkü günümüz insanının çalışma saatleri eski insanımızın çalışma saatleri gibi değildir. Eskiden 08.00-17.00 arası çalışan insanımız bugün vardiya usulü çalışıyor.  Gündüz yatıyor, gece çalışıyor. Kimi sabah erkenden işe gidiyor. Anlayacağımız sahurlarımız aynı saatte olmuyor. Kimi yatmadan önce sahurunu yapıp yatıyor, kimi sahura kadar yatmıyor. Sahura kalkan da davulcu ile kalkmıyor. Çünkü herkesin davulu, bugün cep telefonudur. Üstelik davulun sesinden daha garanti! Sen uyanıp kapatıncaya kadar çalmaya devam ediyor. Üstelik sahura kaldırdığı gibi mahalleyi sese boğarak ayağa kaldırmıyor.

Çağın dışında kalmış ama her ramazan sahurlarda gece sahura kaldırmak, haftalık iftar vakti davul çalmak ve zile basmak suretiyle ekseriyetin rahatsız olduğu bu uygulamadan ne zaman vazgeçilecek? Bu davul çalmadan kaç kişi memnun? Bu davulcuları kim tutuyor? Bunlar cevapsız sorular...

Bu davul çalma adeti devam edecekse bu davul sadece istekliler ve davulcuyu tutanlar için çalınsa nasıl olur? Hatta sadece davul ile yetinmeyip kalkmada ağır davrananlara davulcu, birer de tokmak vursa hiç fena olmaz.

Yazımı Fatma Barbarosoğlu'nun tweetiyle nihayete erdirelim: "Davulcu geçiyor. Sokakları yıka yıka geçiyor. Davulun sesi cümle canlıları, melekleri bile incitecek kadar hoyrat bir ses gecenin bu vaktinde. Davul sesi şehrin ruhuna uygun değil. Bu ilkelliğe bir son verelim artık."

**** 04/06/2018 günü haberladik.com adresinde yayımlanmıştır.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde