Bazen bir ev köşesinde, bazen bir çay ocağında veya
herhangi bir yerde; bir dostumuz, bir tanıdığımız ile laflarız. Çoğu zaman da
muhabbet deriz bu tür konuşmalara. Sakın bu adına muhabbet dediğimiz şey,
yanımızda olmayan üçüncü bir tanıdığımızın dedikodu ve gıybeti olmasın.
Denemesi bedava. İstersen bundan sonra yine böyle otururken ne konuştuğunu bir
test et. Bu testin ücreti yok. Sadece yapman gereken vicdanının sesini
dinlemek, eğer vicdan kalmışsa tabii.
Bakmayın
siz: "Ben dobra bir insanım, karşılaşsam yüzüne de söylerim, benim
kimseden çekincem yok" dendiğine. Madem kimseden çekinmemiz yok, o
halde ne diye konuşurken sağımıza solumuza bakıyor, fısıltı halinde
konuşuyoruz. Kimin kimle bir sorunu, bir derdi varsa konuşsun, halletsin,
iletişim kursun diye vermiş Allah bu lisanı. Baktık anlaşamıyor muyuz? O zaman
sen yoluna, ben yoluma demek gerekmiyor mu? Herkes herkesle hiçbir şey yokmuş
gibi güler yüz göstermek zorunda mı? Hiç mi medeni cesaretimiz, hiç mi öz
güvenimiz yok kendimize.
Dedikodu
dediğimiz şey; benimle konuşurken başkasının, başkasının yanında konuşurken de
benim aleyhimde konuşmak demektir. Hepimizin bildiği ama yapmaktan
kaçınmadığımız bir hastalık bu maalesef. "Ölmüş kardeşinin etini yemektir
bu." O kadar çok yapıyoruz ki bu çeşit etten tiksinti de
duymuyoruz artık. Haydi Allah'tan korkmuyoruz, kulundan utanmıyoruz, kendimize
de mi saygımız yok?
Nasıl
mide bu yahu! İçimizde nasıl taşıyoruz bu mideyi? Nereye kadar kendimizle
yüzleşmekten kaçınacağız? İşte geldik gidiyoruz. Haydi ben senin yanında
başkasının aleyhinde konuştum, sen nasıl dinledin beni be kardeşim! Niye
susturmadın beni? Neden eşlik ettin benim konuşmalarıma?
Bende
mide yokmuş, sende de yokmuş be kardeş!.. Hep kendimizi kandırıyoruz,
konuştuklarım dostumda kaldı diye. Şunu bilelim ki, yapılan dedikodunun hiçbir
zerresi konuştuğumuz yerde kalmıyor. Dolaşa dolaşa geliyor her birimize. Hele
hakkımda konuştukların bana geldikten sonra hiçbir şey yokmuş gibi, pişmiş
kelle gibi sırıtarak yanıma gelmen yok mu? Bana sırıtırken görünen
dişlerin var ya, işte o zaman dişlerinde ölmüş birinin etini yediğini
görüyorum. Gülümseme değil sendeki sırıtmadır. Böylece "Takke düşer, kel
görünür."
Eğer
beni gördüğün zaman hala utanmıyor, aynı mesleği icraya devam ediyorsan ve buna
da hala muhabbet diyorsan ne diyeyim: Afiyet olsun. Çoklu yüzünle, maskenle baş
başa bırakıyorum seni.
Durumumuz
Ömer Hayyam'ın: "
Bir elde kadeh, bir elde Kuran/Bir helaldir işimiz, bir haram."
Tiplemesine benziyor. Güya namaz da kılıyoruz. Sakındırması
lazım bizi dedikodu, gıybet ve diğer kötülüklerden. Temizlemiyorsa eğer suç
namazda değil. Demek ki namazın da tam hakkını vermiyoruz. O zaman ya namazı
bırakalım, ya da çekiştirmeyi. Hiç olmazsa namaz için ayırdığımız vakti doya
doya 'muhabbet'te kullanalım. Namaz için de boşuna eğilip kalkmayalım. Yok
olmaz diyorsak o zaman adam gibi namazımızı kılalım. Bunun tedavisi bu...
Bir kardeşin olarak Allah seni de affetsin, beni de. Bu
hastalıktan seni de kurtarsın beni de... Olmaz olsun böyle
"Muhabbet!" 08/07/2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder