Ana içeriğe atla

Eşyamı yeniliyorum/Eşya arıyorum

Gördüğünüz bu kırtasiye kutusu ÖSYM'nin geçen hafta yaptığı Matematik ve Geometri sınavında herbir  öğrenciye verdiği; içerisinde iki kalem, bir silgi ve bir kalemtraşın olduğu kutu.

Sınav bittikten sonra evrakını teslim eden öğrencilerden kimi kalem kutusunu yanında götürdü, kimi sırasında bıraktı. Bir tanesi de sınavdan çıkarken bu gördüğünüz kalem kutusunu çöpün içine attı.

Ne var bunda? Millet kullanılabilir karyola, koltuk, halı, kilimini... çöpün yanına bırakıyor. ( Bu koltuk da yine çöpe bırakıldıktan sonra çektiğim bir görüntü)

Gençliğin baharında bu gencimiz kalem bırakmış. Maliyeti nedir ki, olsa olsa beheri 1 TL'den kutusuyla birlikte 5 lira yapar diyebilirsiniz... Doğru dersiniz.

Biz çöpe o kadar kıymetli eşyalarımızı atıyoruz. 5 liranın lafı mı olur? Lüks yaşıyoruz, kendimiz dışında herşeyimizi çöpe bırakıyoruz. Parası olan da bırakıyor, olmayan da. Müsrif bir toplum olup çıktık. Ne milli servetlerimizi çöpe atıyoruz.

Madem her şeyimiz çöpte. Biz attıktan sonra kağıt toplayıcılar gelip toplayıp götüreceğiz diye uğraşıyorlar. Bugünün belediyeciliğinde her alanda hizmet vermeye çalışan ve her ilin en büyük organizasyonu olan belediyelerimiz öncülük yapıp  yeni bir telefon hattı açsalar, adına da "Eşyamı yeniliyorum,  eşya arıyorum" dese... Belediye çöpe gidecekleri alsa, bir depoya koysa, ihtiyacı olan gelip alsa ne olur? Herhalde hayırlı bir iş yapmış olur. Milli servetimiz de değerlendirilmiş olur. Çünkü senin için ihtiyaç fazlası olan bir eşya benim için çok elzem olabilir. Aslında bir kısmımız kullanmadığı ihtiyaç fazlasını çöpe atmayıp ihtiyacı olana ulaştırıyor. Fakat çoğu zaman ihtiyaç sahibini arıyoruz ve bu durum amatörce ve bireysel yapılmaktadır. Bu konuda profesyonelleşmek gerekir diye düşünüyorum.

Haydi belediyeler böyle  hayırlı bir işe bir el atın...  Kullandıklarımızı ihtiyaç sahiplerine ulaştırın... Kullanılmışı kim kullanacak demeyin. Bakın ben bu kalem kutusunu çöpten aldım, kullanmak için. Bu işi proje haline dönüştürün. İnanın bu iş, sizin ramazanlarda mahalle mahalle dolaşıp verdiğiniz iftarlardan daha önceliklidir... 26.06.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde