Hubris
sendromunu biliyor olabilirsiniz. İtiraf edeyim ki hubris kelimesini ve bu
sendromu ilk defa sanal âlemde gezinirken öğrenmiş oldum. Bu sendromdan
bahsederken kendimden hiçbir şey katmayacağım. Seyfi Özgüzel ve Sebahattin Taş
tarafından “Hubris Sendromuna Yakalanan Yöneticilerde Çocukluktaki Aile İçi
İletişimin Etkisinin İncelenmesi” başlığıyla 2016 yılında yazılmış ve DergiPark
dergisinde 08.04.2016 tarihinde yayımlanmış bir makaleden alıntı yaparak
özetlemeye çalışacağım:
İnsan
kişiliğinin temeli 0-6 yaş aralığında oluşturduğu kabul edilir. Bir insanın duygu
ve davranışlarının yoğrulmasıyla oluşan kişiliğin sağlıklı olabilmesi acısından
aile içi eğitim çok önemlidir. Aile içindeki iletişim ve çocuğun ebeveynlerinin
davranışlarını kopyalaması usta-çırak ilişkilerine benzemektedir. Duygu ve düşünceleri
için ebeveynlerin örnek olarak tanımladığı etik çerçeve içerisinde cesaretlendirilen,
duygularına değer verilen ailelerde yetişen bireyler; kendine güvenen ve saygı
duyan, insan ilişkilerinde başarılı bireyler olarak yetişirler. Bunlar iletişim
denilen sihirli gücü kullanmayı öğrenmişlerdir. Hubris sendromu, gücün belirli
bir oranı aşması dolayısıyla güç zehirlenmesi yaşayan ve aşırı kibre kapılan
yöneticilerde görülen “kibir sendromu”dur; sağlıklı aile içi iletişimle hubrise
götüren etkenlerinden korunmuş olacaktır.
İnsan
bünyesinde mevcut bulunan bazı hastalık virüslerinin zamanla hastalık olarak
ortaya çıkması için, bazı ortamların oluşması gerekir. Bünyede mevcut bulunan bu
virüsler uygun ortamı bulunca bünyeyi ele geçirir. Belli bir zamana kadar
ortaya çıkmaması, önceki yıllarda hiçbir belirti göstermemesi, bünyeyi tamamen
ele geçirinceye kadar tehlikesinin farkına varılamaması gibi etkenler virüsün
avantajıdır
Hırs, gurur, kendini
beğenme gibi duygular, belirli ölçüler içerisinde insan gelişimi acısından çok
faydalıdır; hatta önemli bir gereksinimdir; ama bu özelliklerin bireydeki
varlığı ölçüyü aştığında bireyin hem kendisine hem de çevresine zarar verebilecek
davranışlara yol açabilir. Bu doğrultuda yöneticilerde belirli ölçülerde gurur,
kendini beğenme kabul edilir hatta “karizma” olarak algılanır.
Karizma,
çekicilik, ilham yeteneği, ikna kabiliyeti, vizyon genişliği, risk almaya isteklilik,
coşkulu başarma arzusu, yüksek özgüven gibi özellikler başarılı liderlik ile
ilişkilidir. Bu olumlu özelliklerin yanında, acelecilik, dinlemeyi ve tavsiye
almayı reddetme, detaylara takılma, eleştiriye kapalı olma, kendi fikirlerini
kabul ettirmede baskınlık, pervasızlık, empati yoksunluğu gibi özellikler de
liderliğin diğer yönüdür. Liderliğin bu yönü, kurumu felakete sürükler ya da en
azından büyük ölçekli zararlara sebebiyet verir. Hubriste genel kanı, abartılı
bir gurur, ezici bir kendine güven ve başkalarını küçümseme davranışlarının bir
arada bulunduğudur(Owen, Davidson, 2007, 1396). Bu özelliklerin hangilerinin
kurum ve çalışanlar için faydalı olacağı ya da zararlı olacağını belirleyen
etken ölçüdür.