19 Mayıs 2025 Pazartesi
Zorunlu Trafik Sigortası
17 Mayıs 2025 Cumartesi
Diline Fransız Biz
16 Mayıs 2025 Cuma
Al-Ayyala Dansının Düşündürdükleri
Üst Perdeden Konuşuyormuşum!
Yazı dilim nasıldır bilmem. Bunu ancak okuyucular bilir. Çünkü insan kendini ne şekilde tanımlarsa tanımlasın, karşısındaki insanların anladığı kadardır.
Konuşma dilime gelince, sormayın. Üst perdeden konuşan biriymişim. Nasıl olur demeyin. Hukukumuz geçmişe dayalı bir arkadaşım söyledi bunu. Belli zaman aralığında iki defa söyledi hem de.
Size kırgınlığım, o kadar kişi tanıdım. O kadar kişiyle oturup kalktım. Hiçbiriniz üst perdeden konuştuğumu söylemediniz. Alacağınız olsun.
Benim kendisini, kendisinin de beni iyi tanıdığını sandığım kişi, bereket, üst perdeden konuştuğumu ikidir söyleyince, nasıl bir konuşma diline sahip olduğumu nihayet öğrenmiş oldum. Hasılı, beni bugüne kadar bir kişi anladı. Görüyorum ki o da yanlış anlamış ya da ben bu yaşımda hala kendimi tanıyamamışım. Vah yazık bana.
Dost acı söyler. Onu da yüze söyler dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Eğer acı gerçekleri dostunuzdan duymak istiyorsanız, tek yapacağınız, dostunuzla gerilim yaşamak. Sonrası çorap söküğü gibi gelir. Üst perdeden konuşarak ne olduğunu söyleyiverir. Çünkü üst perdeden konuşmak sadece benim tekelimde değil. O yüzden derim ki böyle dostunuz olsun.
Yazı bir üst perdeden konuşma üzerine gidiyor. Nedir üst perdeden konuşmak, nasıl bir şeymiş derseniz, haklısınız. Üst perdeden konuşmuyorsanız, konuşuyor da nasıl bir şey olduğunu bilmeden konuşuyorsanız, kim olduğunuzu benden öğrenin. Çünkü sizden önce ben baktım TDK'ye. "Üstünlük taslayarak söz söylemek" demekmiş. Bir de İnternetten baktım. "Üst perdeden konuşmaya, yüksek sesle konuşmak" ilavesini eklemiş.
Şimdi kafam karıştı. Acaba ben yüksek sesle mi konuşuyorum yoksa üst perdeden mi? O dostu bir daha görürsem hangisini kastettiğini öğrenmek isterim. Öyle ya hangisiyim, kimim? Of, zor bir durum anlayacağınız. Bu yaşa geldim. Hala kim olduğumu bilemiyorum. Ömrüm boşa geçmiş anlayacağınız.
Normal şartlarda sesim kısıktır. Mikrofonik bir ses tonum yok. Bazen duygusallığım tuttuğunda belki gayri ihtiyari sesim yükselebilir. Ama yüksek perdeden konuştuğumu sanmıyorum. Çünkü öyle bir mizacım yok ise de başkası böyle görüyor.
İster yüksek sesle yüksek perdeden konuşayım. Bu aşamadan sonra akıl ve vücut sağlığınız bakımından beni yabana atmayın, benim yanımda konuşurken daha dikkatli olun derim. Ne de olsa karşınızda üst perdeden konuşan biri var. Yani ben varım. Çünkü ne yapacağım belli olmaz.
Ne yüksek sesime ne de üst perdeden konuştuğuma muhatap olmamanız için belki de benden uzak durmanızda, mümkün olduğunda benimle konuşmamanızda fayda var. Yoksa maazallah moraliniz bozulur da sizi ben bile kurtaramam.
12 Mayıs 2025 Pazartesi
İzmarit
Kapı Camisinin önünde araç trafiğine kapalı Tevfikiye Caddesinde bir arkadaşa emanetini vermek için gittim.
Arkadaşın dükkanı kapalıydı. Yalnız dükkanın önüne koyduğu teşhirlik eşyaları dışarıdaydı. Belli ki bu civarda deyip beklemeye koyuldum.
Bu cadde araç trafiğine kapalı olsa da yayaya açık. Gelip geçen eksik olmaz.
![]() |
Fil Tipi Süpürme Aracı (Kartekmakina) |
11 Mayıs 2025 Pazar
Alacağın Olsun Devlet!
Apar topar emekli olduktan sonra boş duramam diye bir arkadaş ortaokul ve lise öğrencilerine yönelik bir etüt merkezi açmış. Davet etti. İcabet edeyim deyip açılışa katıldım.
Açılışı yaptık. Hayırlı olsun dedik. Çaylarımızı yudumlarken mutluluğuma diyecek yoktu. Arkadaşın mutlu ve heyecanlı gününde yanında bulunmuştum.
Mutluluğum hüsrana dönüştü. Moralim bozuldu. Acaba kaç lira idi gelen ceza. Bir 2 bini gözden çıkardım.
İyi de ben açılışa toplu taşıma ile gitmiştim. Oğlan da evde olduğuna göre bu ceza neyin nesi idi. Arabayı en son bir gün önce kullanmıştım. Herhalde bir gün öncesi bu cezayı ben yedim. Ceza şimdi geldi diye düşündüm.
Neden ceza yemişim diye 51/2-A maddesine baktım. "Hız sınırlarını %10 ile %30 arasında aşan sürücülere 51/2-a trafik cezası uygulanır." yazıyordu.
Ceza tarihi ve saatine baktım. Pazar gününü gösteriyordu. Cezanın düzenlediği yere baktım. Ben dün o caddeden geçmedim dedim.
Telefonu cebine koydum. Çayımın son yudumunu içtim. Etüt merkezi sahibine tekrar hayırlı olsun diyerek ayrıldım.
Yürürken
oğlanı aradım. Babam, neredesin dedim. "Evdeyim" dedi. Arabayla az
önce dışarı çıktın mı dedim. "Evet, çıktım. Annemi aldım geldim. Ne oldu
da" dedi. Hiçbir şey yok. Ceza yemişsin hızdan dedim.
E devlet
kapısından aldığım cezanın resmini gönderdim hem oğlana hem de annesine.
Bekledim ki "Vay be! O kadar ceza gelir miymiş. Çok üzgünüz"
yazacaklarını. Hiç oralı olmadılar. Baba değil misin? İşin ne öde der gibi bir
halleri vardı. Şu var ki ana ile oğlan bir olmuşlar, benim hafta sonu tatilimi
zehir etmeye ant içmişler. Haliyle niye tüh desinler.
Etüt
merkezinin açılışından sonra çarşıya uğrayacaktım. Tadım kalmayınca doşşara
doşşara eve geldim. Güya otobüse binince bir şeyler yazacaktım. Elim yazmaya
gitmedi.
Başıma vuran
ağrıyı söylememe gerek yok. Cumartesi tatilim de zehir oldu.
Eve girince
yatağa attım kendimi. Yemek hazır oluncaya kadar biraz kestirdim. Uyanınca
başımın ağrısını dinmiş gördüm.
Yalnız ister
ağla ister sızla ister yatağa düş. Bu borç ödenecek.
Bir gün
sonrasında daha ödemediğim borcu kabullenince dut yemiş bülbüle dönen dilim
konuşmaya başladı. Oğlana TEDES'e mi yakalandın dedim. "Yok baba. Kuytu
bir yere radar atmış polis. Geçerken gördüm dedi.
Şu var ki
daha radara yakalanır yakalanmaz, cezanın tanzimini, e devlete yüklenmesini, e
devletin bir hızla e posta göndermesini görünce ağır ve hantal dediğim devletin
hızına hayran kaldım. Belki de oğlan eve varmadan baba mesaj geldi. Acı haber
tez duyulur misali; yememiş, içmemiş, bana ulaştırmış. Bu hıza şapka çıkarıyorum.
Aynı hızı diğer işleyişlerde de devletten bekliyorum.Tatilimi
zehir eden bu cezanın bir diğer sevindirici yanı, oğlan düşük hızdan ceza
yemiş. Ya bir de yüksek hızdan yeseydi, vay benim halime. Yemeden, içmeden ve
yazmadan kesilirdim. Buna da şükür. Zira beterin beteri var.
Cezanın bir
diğer sevindirici yanı, erken ödeme yaparsam yüzde 25 daha az ödeyecekmişim. Bu
demektir ki 2.167 yerine 1.625,25 TL ödeyeceğim. Gördüğünüz gibi daha bir şey
yapmadan devlet 541,75 TL kolaylık sağladı. Bu demektir ki 2000'i geçmese bari
dediğim ceza 1625'e indi.Bu arada
yüzde 25 erken ödeme indirimi ile devlet Mourinho'dan daha insaflı ve daha
merhametli. Başarısız bir sezonun ardından gönderilmesi gündeme gelince,
"Tazminatımı kuruşu kuruşuna alırım" demiş Mourinho. İyi ki devleti
Mourinho yönetmiyor. Pekala erken ödeme falan anlamam. 2167'yi bayılacaksın
diyebilirdi.
Burada aldığı
tazminatlarla maruf Mourinho pek de paracıymış. Kuruşun peşine düşmüş demeyin.
Meğer adam bozuk paraları toplayıp maça çıkaracağı on biri belirlemek için
bozuk paraları masaya atıyormuş. Masada kalanlardan takımı kuruyormuş. Bir ara
teknik direktör olursam bu tüyodan yararlanmak isterim. Zira tecrübe kokuyor
adam.Neyse bu,
Fener'in ailevi meselesi. Benim derdim bana yeter. Yeniden cezanın sevindirici
yanlarına dönersem, bu cezayla devletin bütçesine katkıda bulunmuş olacağım.
Çünkü devletin buna ihtiyacı var. Bütçe açığının önemli bir kısmı trafik
cezaları ile kapatılıyor. Nasıl ki maaşımdan her vergi kesiliyor. Harcamalarda
MTV ve KDV ödüyorsam, bunlar vatandaşlık görevi ve bu görev kutsal ise bütçeyi
kapatacak bu ceza da kutsaldır. Yani anne-oğul ve devlet el ele vermiş. Biri
oğlum, gel beni şuradan al deyip bu cezaya sebep olmuş, oğlan hızlı sürerek bu
cezaya alet olmuş, devlet de cezayı tanzim ederek son noktayı koymuş. Annesi,
oğlu, polisi, radarı, devleti peşime düşmüş. Benden gelecek paraya bel
bağlamış. Acaba kapanmayan bu deliğe katkıdan dolayı sadaka işlemiş olur muyum?
Şayet sevap işlemiş olursam, bu cezaya sebep olan anne oğul da sevaptan pay alırlar
mı?
Şu bir gerçek
ki oğlanın annesi evden arabayı çağıracağına, taksi tutup eve gelseydi, bu
indirimli ceza kadar taksi parası tutmazdı. Gel de bunu oğlanın annesine anlat.
Ne dediğinin farkında mısın demeyin. Ben ne dediğimi biliyor muyum üzüntüden.Acaba
diyorum, birkaç ay tasarruf tedbiri uygulasam bu cezayı telafi edebilir miyim
diye düşünmüyor değilim. Çünkü ne de olsa iki depo parası gitti.Hanım ve
oğlandan müteşekkil hanem, arabayı parka çeksek, benim gibi her biri yürüse ya
da gidecekleri yere toplu taşıma ile gitseler, biz bu cezayı elbirliği ile
telafi ederiz. Hepten yürürsek daha iyi olur.
Gel gör ki dün
bir bugün iki. Oğlan suçluluk psikolojisi içinde bir müddet arabaya binmez
derken, aha az önce "Baba, ben spora gidiyorum" demez mi? 1,5 km
mesafedeki salona yine arabayla gitti.Görünen o ki
rahatımızdan ve alışkanlıklarımızdan hiç taviz vermeyeceğiz. Bu demektir ki benim
tasarruf tedbirim başlamadan bitti.Yeter bu
kadar. Yazıyı bitireyim derken pazartesi sendromu öncesi evlenip evden çıkan
oğlan aradı. Biri Ereğli, diğeri de Karaman olmak üzere bir haftada iki trafik
cezası gelmiş ona da. Kendimden geçtim, oğlanı düşmeye başladım. Bir
haftada üç ceza yeter de artardı bize. Ne kadar geldiğini sormadım. Büyük bir
ihtimalle bizden fazla gelmiştir ona.
Görünen o ki
bütçe açığını kapatmak için devlet tüm oklarını Yüce ailesine çevirmiş. Burada
iyi maden var diyor devlet.
Alacağın
olsun devlet.
Siz siz olun, bizi örnek almayın. Trafik kurallarına harfiyen riayet edin. Yok, bizim de çorbada tuzumuz olsun diyorsanız, kim tutar sizi. Basın gaza. Sonrası gelir. Belki de elbirliğiyle bütçeyi düzeltiriz. Çünkü sadece Yüce ailesi ile bu mutfak kaynamaz.
9 Mayıs 2025 Cuma
Bir Zamanlar Ben de Zehirlenmiştim
Yılını unuttum.
İshal, istifra derken yatağa düşmüştüm.
Ölümüne öksüreği söylemeye gerek yok.
Zehirlendim galiba dedim.
Ama kim, ne diye beni zehirlesindi. Önemli biri değildim zira. Köylü Ahmet ağanın oğluydum.
Düşüne düşüne sonunda nasıl zehirlendiğimi buldum.
Nasıl bulduğuma gelince,
Zehirlenme hanım ile bende vardı. Oğlanda yoktu.
Önce oğlan evde yokken, oğlandan farklı ne yedik diye düşündük.
Yemeği tespit ettik.
Yemeğin pişirildiği teflon tavaya baktık.
Tavanın sırrı atmış da biz o haliyle kullanmaya devam etmişiz.
O tavayı attık. Zehirlenmeyi atlattık. Sağlığımıza yeniden kavuştuk.
Oymuş bir daha zehirlenmedik.
Bu sırrı bugüne kadar kimseye anlatmadım. Devlet sırrı gibi sakladım.
Bugün nedense bu sırrı açıklamak geldi içimden.
İstedim ki kayda geçsin.