9 Mart 2025 Pazar
Başıboş Köpek Terörüne Çözüm
Ezberci Eğitim Out, Hafızlık Eğitimi İn
8 Mart 2025 Cumartesi
Keşke Her Ay Şubat Gibi Kısa Çekse!
Aşağıdaki yazıyı 08.03.2022 yılında sosyal medyada paylaşmışım. Yazı, senesinde önüme düşünce, bloğumda yerini alsın istedim:
Yorgun argın işten geldim. Gözüme doğal gaz faturası ilişti.
Oyalanmadan miktarına baktım. 710 lira okudum.
Yanlış görmüş olabilirim diye bir daha baktım.
Bedelden emin olunca içimi bir sevinç kapladı. Çünkü beklediğimden ve geçen aydan düşüktü miktar.
Bir düşüncedir aldı beni.
Acaba neden düşük geldi?
1. Bu ay acaba tasarruf etmiş olabilir miyiz dedim. Mümkün değil. Zira itibarımdan ne ödün veririm ne de tasarruf ederim.
2. Cemre bereketi olabilir mi dedim. Değil. Çünkü cemreler de bereketli geçen kıştan yana tavır aldı.
3. Acaba devlet yüzde 18 olan KDV'yi bana söylemeden sıfırlayarak sürpriz yapmış olabilir mi dedim. İhbarnameye yeniden baktım. Gazı bedava veririm ama yüzde 18'den vazgeçmem dercesine KDV oranı yine 18 idi.
4. Kombi bana acıyıp insafa geldi de yavaş mı döndü bu ay diye hiç düşünmedim. Zira insanda kalmayan insaf kombide niye olsun dedim.
5. Tüm bunlar değilse o zaman ne derken, aklıma acaba Enerya ayı doldurmadan bu ay erken mi okudu dedim ve jeton düştü. Tabi ya. Bu ay şubat ayıydı ve şubat 28 çekmişti.
Hasılı, doğal gazın bu ay beklediğimden düşük gelmesi, şubat ayından kaynaklı olduğunu sonunda buldum. Ama bu buluş, yorgunluğumun üzerine beni daha yordu. Çünkü zihin yorgunluğu beden yorgunluğundan daha ağırdır. Ama tüm yorgunluk böyle olsun ve keşke her ay şubat gibi az çeksin. Ben yorulmaya razıyım dedim. 08.03.2022
Not: Bu yazının üzerinden üç yıl geçmiş. Doğru dürüst görmediğimiz kışın doğal gaz faturası 3000-3500 TL dolaylarında. Nereden baksak, beş katı artmış doğal gaz masrafı. Bu miktarın içinde mutfak ve sıcak su faturası dahil değil.
Yaptığınızı Beğendiniz mi Hayvan Severler?
7 Mart 2025 günü Karatay Başak Mahallesinde, iftar öncesi, başıboş köpeklerin saldırısına uğrayan ve ağır yaralanan 3-4 yaşındaki kız çocuğunun, tüm müdahalelere rağmen vefat etmesinin ardından, Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, şu açıklamayı yaptı:
“2 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe giren yasa kapsamında hızla toplama alanları oluşturduklarını,
Sokakları güvenli hale getirmek için yoğun bir çalışma planı uyguladıklarını,
Geniş arazilere sahip bölgelerde daha hassas ve planlı bir toplama çalışması yürütüldüğünü,
Yürütülen çalışmalar neticesinde sahipsiz köpek sorununu büyük ölçüde azalttıklarını,
Yaşanan acı olayın derin üzüntüsünü yaşadıklarını,
İnsan hayatının her şeyin üstünde olduğunu,
Bazı grupların "sözde hayvanseverlik" adı altında toplum sağlığını riske atarak sorunun büyümesine sebep olduklarını,
Bizler, tüm şehir olarak topyekûn bir duruşla, sorunu tamamen bitirene kadar asla durmayacaklarını,
Toplama çalışmalarının hız kesmeden devam ettiğini ve sahada tüm güçleriyle çalıştıklarını” dile getirdi.
Karatay Belediyesi olarak başıboş köpek tehlikesini bertaraf etmek için yaptıkları kapsamlı açıklamasından dolayı Sayın Kılca bir teşekkürü hak ediyor.
Başkan’ın açıklamasında yer alan “Bazı grupların "sözde hayvanseverlik" adı altında toplum sağlığını riske atarak sorunun büyümesine sebep olduklarını” kısmı dikkatimi çekti.
Çıkan ilgili kanunun üzerinden yedi ay geçmiş olmasına rağmen başıboş köpeklerin toplanmasında meydana gelen gecikmenin, kendilerini hayvan sever gösteren kişilerin bu sorunun çözüme kavuşmasında engel çıkardıkları ve bu süreci uzattıkları anlaşılıyor.
Eğer böyle ise suçluyu sağda, solda aramayalım. Çünkü bu sorunun çözüme kavuşmasının önündeki en büyük engel hayvan severlerdir.
Merak ediyorum, hayvan özgürlüğünü savunan, hayvanların teller arasına hapsedilmesini istemeyen, hayvanların da özgürce çarşı pazar dolaşmasını savunan hayvan severler, kendi kendini savunmaktan aciz küçücük bir sabinin köpekler tarafından ölümüne sebep olacak şekilde yaralanmasından dolayı biz ne yaptık deyip vicdan azabı çekecekler mi? Bu çocuğun ve daha nicelerinin katline sebebiyet verdiklerini düşünecekler mi? Bir insanın ölümüne sebebiyet vereceği biline biline köpeklerin özgürlüğünü savunmaları, onları bu derece sevmeleri ifrat ve tefrittir değil mi? Bu menfur ölüm, kendilerinin ve çocuklarının başına da gelebileceğine dair bir özeleştirisi ve empati yapacaklar mı? Yoksa aşırı sevgi onların gözünü kör mü etti? Yine onlar için bir çocuğun, bir insanın hayvan kadar değeri yok mu? Bu hayvanların özgürlüğü var da çocukların özgürlüğü yok mu? Bunu kim savunacak? Kusura bakmasınlar ama bu anlaşılmaz tutumlarıyla, takındıkları tavır, bir hayvan severlikten ziyade insan ve çocuk düşmanlığıdır. İnsanın özgürlüğünden nefret etmektir. İnsanımızı ölüme terk etmek ve köpeklere yem etmektir. Unutmasınlar ki birinin özgürlüğü ve başıboşluğu bir başkasını rahatsız etmekle sınırlıdır. Saldırgan bir canlının yeri de kafes, teller ve dört duvardır. Siz hayvan severlik yapacağız derken insan güvenliğini tehlikeye attığınızın farkına ne zaman varacaksınız?
Şimdi bu çocuğun ölümünün ardından yatağınıza yatıp nasıl mışıl mışıl uyuyacaksınız? Unutmayın, bu çocuğu katili sizsiniz. Utanın bu yaptığınızdan.
Hep Bir B Planı Olmalı İnsanın
İki sene önce yeni bir eve taşındım. Dış kapı girişimiz şifreli. Kapıyı açmak için anahtara da gerek yok. Şifreyi girince kapı açılıyor.
Böyle bir teknoloji varsa ne gerek vardı dış kapı anahtarını cepte taşımaya. Yok yere cepte kalabalık yapıyor aynı zamanda. Ağırlığından cebini delmesi de cabası.
Bir de elini cebine atacaksın. Anahtarı bulacaksın. Anahtar deliğine anahtarı girdirmek için eğileceksin. Deliği bulacaksın. Uzun iş.
Havası da bir başka oluyor şifre ile açınca.
Bu durumda anahtara gerek yok. Attım evin zula bir yerine dış kapı anahtarını. Sadece iç kapıyı açmak için tek anahtarı koydum cebime.
Bir ara şifreyle açmak, iyi, hoş, güzel. Havası da bir başka ama ya bir gün elektrikler kesilirse ne olacak. Mutlaka bir B planım olmalı dedim. İşte o zaman dışarıda kalırım. Bu durumda nasılsa elimizde cep telefonu var. Evde olan birine telefon açıp kapıyı açtırırım dedim. Ardından ya evde kimse yoksa dedim. O zaman komşulardan birinin gelip girmesini beklerim. Nasılsa giren çıkan eksik olmaz.
Ardı arkasına aklıma gelen sorulara kendimce bir B planı bulup rahatladım. Dışarıda kalacak değilim ya. Bir şekilde girerim eve. Bu kadar ince düşünmeye gerek yok dedim. Dedim ama ya her zaman girip çıkan komşulardan biri gelmezse bu durumda ne yapacağım dedim. Ardından aman neyse ne. Bu kadar ince düşünmek akla ziyan. Bu cep telefonu nelere kadir dedim.
Herhangi bir tedbir almadan şifre ile eve girmeye devam ettim. Şifrenin kolaylığını gördükçe ha şu iç kapıdan da şifreli girsem, yok mu böyle bir teknoloji dedim ara ara.
Gel zaman git zaman okuldan çıkıp eve doğru adımlamaya başladım. Yolda yürürken akşamdan şarj ettiğim telefon “şarjın yirmiye düştü” uyarısı verdi. Hem yürüyeyim hem de kısa videolar dinleyeyim istedim. Dakikada bir şarj gitse yirmi dakikada eve varırım dedim.
Video dinleye dinleye eve yaklaşırken şarjın on kaldı, beş kaldı uyarılarına kulak asmadım. Nasılsa iki, üç dakikalık mesafem kalmıştı.
Maalesef bu hesabım tutmadı. Eve gelmeden telefonum kapandı.
Derken sitenin kapısına geldim. Şifreyi girdim. İşe yaramadı. Çünkü elektrikler kesikmiş.
Telefona davrandım. Şarjımın bittiği aklıma geldi.
Komşulardan girip çıkan olur diye beklemeye koyuldum. Dakikalarca bekledim. Ne içeriden çıkan oldu ne de dışarıdan giren. Bizim han kapısı oldu ıpıssız bir yer.
Sokağa çıkıp kenarda beklemeye başladım. Nafile.
Bahçeye dolaştım. Evdekilere duyurmak için cama taş atayım diye. Taş da bulamadım. Bulsam da attığım taşın camı kırma ihtimali yüksekti. Zira bu konuda kendime ve bileğimin gücüne güveniyorum. Sonra da kış günü camcı ara artık.
Sokak da ıssızdı hiç olmadığı kadar.
Az sonra bir kız çocuğu geldi yan bloka. Onun da anahtarı yokmuş. Giremedi evine. Evde kimse de yokmuş. Telefonla ailesini arayınca bundan haberim oldu. Karşı komşu ile konuşurken "Annemgil geliyormuş bereket" dedi.
Kızım, şu telefonla evi bir arasam diye içimden geçirdim. İyi de kızımızı tanımıyorum. Haliyle cesaret edemedim.
8 saat dersin ardından üzerime yorgunluk da çökmeye başladı.
Sonunda ilk defa gördüğüm komşu kızından yardım istemeye karar verdim. Ne de olsa halden anlardı. Çünkü o da benim gibi eşekten düşmüş biri idi.
Kızım, telefonumun şarjı bitti. Telefonundan eşimi arayabilir miyim dedim. "Tabi amca, buyur" diyerek telefonunu uzattı. Ben numara söyleyeyim de siz yazın dedim. Söylediğim rakamları yazıp telefonu uzattı. Eşimle görüşüp teşekkür edip kusura bakmayın dedim. Sağ olsun, est. amca dedi.
Hasılı, komşu komşunun külüne muhtaç misali, komşu kızı sayesinde dış kapıyı açtırdım. O sevap kazanırken ben de muradıma erdim.
Bir daha mı, eve girmeden şarjımı yolda bonkörce harcamayacağım.
Koyduğum zula yer aklıma gelirse ilk işim dış kapının anahtarını da iç kapı anahtarının yanına ekleyeceğim. Varsın cebimde ağırlık yapsın. Böylesi günlerde dışarıda kalmaktan iyidir.
Bu arada benim şifre ile girme havam da sönüverdi. Çünkü bu hava elektrik var olduğu müddetçe geçerliymiş.
Siz siz olun, eğer dış kapınız şifre ile açılıyorsa pek güvenmeyin. Yanınıza mutlaka anahtarını da alın ki bu B planı sizi dışarıda bırakmasın.
Başıboş Köpek Sorunumuz
Telefonuma, Anadolu’da Bugün gazetesinin son dakika bildirimi geldi: “Konya Valiliği tarafından şu açıklama yapıldı: ‘07.03.2025 günü saat 17.40 sıralarında, Karatay İlçemiz Başak Mahallesinde sahipsiz köpeklerin saldırısına uğrayarak ağır yaralanan R.E.S isimli çocuğumuz, kaldırıldığı hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir... Olayla ilgili çok yönlü tahkikat devam etmektedir”.
Yine gazetenin haberine göre 3-4 yaşındaki bu kız çocuğunu ağır yaralı olarak mahalle sakinleri kurtarmış.
Olayın ardından bir grup mahalle sakini, başıboş köpekler tehlikesine dikkat çekmek için konvoy oluşturarak protesto etmiş.
Protestocu grup Konya Valiliğine giderek Emniyet Müdürü ile görüşmüş. Emniyet Müdürünün “Başıboş köpek sorunu Türkiye’nin sorunu. Çözüm için hep birlikte çalışacağız” sözünün ardından grup dağılmış”.
İftar öncesi, mübarek cuma günü meydana gelen bu menfur olay başta kederli ailesi ve mahalle sakinleri olmak üzere tüm kenti üzüntüye boğdu.
Öyle anlaşılıyor ki mahalle sakinleri, savunmasız sabiyi köpeklerin elinden kurtarmasa, köpekler küçük kız çocuğunu lime lime edecekmiş.
Başıboş köpeklerin saldırısı ne ilk, böyle giderse ne de son olacak. Çünkü bu ülkenin en önemli sorunu, her geçen gün artan başıboş köpek sorunu.
Birkaç yıldır bu tehlike geliyorum diyordu aslında. Genelge ve kanun çıkarıldı bildiğim kadarıyla. Mevzuatın ardından yapılması gerekenler hızlı bir şekilde zamanında yapılmamış olmalı ki cadde ve sokaklarda başıboş köpekler arzı endam etmeye devam ediyor.
Diyelim ki Konya merkezde olsa da Başak Mahallesi kenar bir mahalle. Şehrin merkezi olan Anıt civarındaki Millet Bahçesi bile başıboş köpeklerin meskeni. Adeta insan yoğunluğunun olduğu her yerde başıboş köpek sürüsü tehlike saçmaya devam ediyor. Çoğu aile bu köpekler yüzünden evi yakın olmasına rağmen çocuğunu okula servisle gönderiyor. Köpekler olmasa yürüyüş mesafesinde okula kendi gidip gelecek.
Bildiğim kadarıyla başıboş köpeklere belediyeler tedbir almakla yükümlü. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi ve meskûn mahallerin başıboş köpeklerden temizlenmesi için daha kaç çocuk ve insanımızın köpeklere yem olması gerekiyor? Çok gecikmedik mi bu sorumluluğumuzu yerine getirmede? Yazık değil mi daha çocukluğuna doyamadan bir çocuğumuzu daha öbür dünyaya bu şekilde göndermek?
Niyetim sorumlu ve suçlu aramak değil. Yalnız bu çağda bu mevzuatlara rağmen bu sorunun azalıp yok olacağı yerde hala tehlike saçmaya devam etmesi bizim ayıbımız.
Bu sorunun çözümünde hala ayak sürünmesinin sebebini bilsek, belki vatandaş olarak taşın altına elimizi koyarız.
Görünen o ki köpeği kısırlaştırıp sokağa salmak çözüm değil.
Hayvan severlerin köpekleri savunmak namına seslerini yükseltmesi hiç çözüm değil.
Eğer sorun yer sorunu ise belediyelerde yerden çok ne var.
Eğer sorun bu köpeklerin masrafı ise belediye ve devlet bu maliyetin altından kalkamıyorsa, belli bir süreliğine vatandaştan gerekirse başıboş köpek vergisi alınabilir.
Emniyet Müdürünün açıklamasına göre eğer bu sorun birlikte çözülecekse vatandaş buna dünden razı ve hazır.
Sebep ve çözüm her ne ise lütfen biz görevimizi bilelim. Ama önce görevliler ve sorumlular taşın altına elini koysun. Yeni canları kurban vermeyelim.
Lütfen, bu sıcak olay soğumaya yüz tuttuktan sonra yine her şey eskisi gibi devam etmesin. Cadde ve sokaklarımız köpek sürüsüyle dolu olmasın. Bu köpeklerin kol gezdiği cadde ve sokaklarımızda güven içerisinde oynayan çocuklarımız olsun.
Unutmayalım ki bu çağda başıboş köpek sorununu çözemeyen ve çocuklarını köpeklerden koruyamayan bir toplum ne bölgesel bir güç olur ne de küresel bir güç. Büyüklük cadde ve sokakların güven ve huzurundan geçer.