9 Mart 2025 Pazar

Başıboş Köpek Terörüne Çözüm

2 Ağustos 2024 tarihinde yasalaşarak yürürlüğe giren kanunla, sokak hayvanlarını koruma hayata geçti. 

Buna göre daha önce kısırlaştırılıp tekrar sokağa bırakılan köpeklerin kısırlaştırılması, bunlar için bakımevlerinin kurulması, sahiplendirilmesi ve sokağa bırakılmaması gibi yükümlülükleri belediyeler yerine getirmekle yükümlü kılındı.

Kanundan bu yana kaç ay geçmiş olmasına rağmen belediyelerce bu görevin tam yerine getirilmediği kamuoyunun malumu.

Yerel yönetimlerin bu görevi ağırdan almasında maddi kaynağın en önemli sebep olduğunu düşünüyorum. Çünkü yerel yönetimlerin bakımevi kurması, mevcut şartların iyileştirilmesi külfet gerektiriyor. Bir diğer sebep ise kanunun 31 Aralık 2028 tarihine kadar süre tanıması. Bu demektir ki belediyelerin acele etmesine gerek yok. Çünkü nereden baksan önlerinde üç, dört yıllık bir süre var.

Yalnız 2 yaşındaki çocuğun on köpeğin saldırısı sonucunda ölmesi bu konuyu yeniden gündeme getirdi. Belediyelere görevlerini yapması uyarısı yeniden hatırlatıldı. Öyle zannediyorum ki bu çocuğun ölümü bu süreci hızlandıracak. Temennimiz de bu yönde.

Burada görünen o ki tüm sokak hayvanlarının bakımevine alınmasının önünde maddi külfetle birlikte köpeklerin bakımevine toplanmasını istemeyen hayvan severlerin de etkisi büyük.

Burada belediyeler kadar hayvan severlere de iş düşüyor. Köpekleri koruyacağız derken insanımızı köpeklere yem etmek olacak şey değil. Önceliğimiz önce insanın güvenliği ve sağlığı. Sonra diğer canlılar olmalı.

Belediyelerin maddi külfetinin altından kalkmada zorlanacağı bir gerçek. Bu külfete ortak olmak, belediyelerin üzerinden bu yükü biraz hafifletmek için bir öneride bulunmak istiyorum. Bu önerim hayata geçirilirse bu başıboş köpekler sorununu daha erken çözeceğimizi düşünüyorum.

Malum olduğu üzere hedef, kitle ve amaçları aynı olan irili, ufaklı vakıf ve derneklerimiz var. Hepsi ihtiyaç sahibi insanların ihtiyacını gidermek için faaliyette bulunuyor. Halkın yardımıyla bu dernek ve vakıflar faaliyetine devam ediyor. Proje geliştirdikleri takdirde devletten teşvik de alabiliyorlar.

İsimleri farklı olsa da aynı amaca hizmet eden birbirinin aynısı vakıf ve derneklerimiz gibi her il ve ilçede sokak hayvanlarını koruma dernek ve vakıfları kurulabilir. Devlet, belediyeler ve valilikler bunun öncülüğünü yapıp teşvik de edebilir. Kurulması gereken zorunlu dernek ve vakıf statüsü de verebilirler.

Böyle vakıf ve dernek kurmada mütevelli heyet bulmada zorluk çekileceğini sanmıyorum. Bunun için pekala sokak hayvanları için kendilerini siper eden hayvan severlerden faydalanılabilir. Bunlardan dernek ve vakıf kurmaları istenebilir. Bir kısım barınak yapma, barınakları iyileştirme bu vakıf ve derneklere devredilebilir. Hayvan severlerin büyük bir özveri içerisinde köpeklerin sağlığı için çalışma içerisine gireceğini düşünüyorum. Böylece hem köpekler daha iyi şartlarda yaşayacaklar hem insanımız cadde ve sokaklarda daha güvenli olacak hem devlet ve belediyelerin üzerinden yük alınmış olacak hem de hayvan severler istedikleri gibi sağlıklı bakımevleri kurabilecek, endişeleri giderilecektir.

Hatta aynı görevi deruhte eden vakıf ve derneklerin tüzük değişikliği yaparak amaçları arasına hayvanları koruma gibi bir maddeyi eklemeleri de bu işi hızlandıracaktır.

Kurulacak veya dönüştürülecek bu hayvanları koruma dernekleri, proje yapmak suretiyle devletten teşvik alabilirler.

Belediye, valilik, kaymakamlıklar ve bu hayvanları koruma dernekleri bir araya gelerek ortak çalışma yapabilirler. Birbirlerine destek olabilirler. Böylece el birliği ile bu sorunun üstesinden gelebiliriz.

Ezberci Eğitim Out, Hafızlık Eğitimi İn

Bir zamanlar ezberci eğitim vazgeçilmez idi okullarda. Çarpım tablosu başta olmak üzere sayısal derslerdeki problemleri çözmek için formüller, törenlerde okunan şiirler aynı şekilde ezberlenirdi.

Kimyadaki elementler listesi, simgeleri, atom ağırlıkları ezberlenmesi gerekirdi.

İstiklal Marşı, Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi yine tüm öğrencilerin ezberden okuması gereken konular arasında yer alırdı. Ezberden okumasını bilmeyen, okurken şaşıran kimseler ayıplanırdı.

Savaşların tarihleri mutlaka ezberden bilinmeliydi. Sınavlarda öğretmenler falan savaşın tarihi kaçtır gibi sorular sorarlardı.

Ezberci eğitime dair örnekleri çoğaltmak mümkün. Hemen hemen her dersin ezberlenmesi gereken konuları olurdu.

Sınavlarda da bilgiye dayalı sorular sorulduğu için öğrencilerin hafızasında çoğu konunun bilgisi olmalıydı.

Geçmiş ezberci eğitimden gittikçe uzaklaşıldı. Merkezi sınavlarda anlamaya yönelik sorular sorulmaya başlandı. Bir zamanların ezbere dayalı eğitimi hiç olmadığı kadar eleştiri konusu şimdi.

Ezberci eğitimden analitik düşünme, okuduğunu anlama ve çözümlemeye dayalı, yapılandırmacı, öğrenci merkezli eğitim vs. nicedir revaçta.

Hemen hemen her alanda eğitimde ezberci eğitimden hızla uzaklaşılırken aynı doğrultuda gitmeyen bir eğitim modelimiz var. Bu da hafızlık.

Hiç olmadığı kadar hafız yetiştiriyoruz. Hatta teşvik için hafız İHO ve hafız İHL proje okullarımız bile var.

Bir zamanlar Kur'an kursları eliyle Diyanet'e bağlı kurslarda hafızlık eğitimi verilirken şimdi MEB'e bağlı okullarda öğrenciler hiç yıl kaybetmeden hafızlık yapıyor.

Hafız proje okulları, 4.sınıfı bitiren öğrenciler arasında sınav yapmak suretiyle okullarına öğrenci seçiyor. Bu tür okullarda okuyan öğrenciler, bilişim, beden eğitimi gibi dersleri görmeyecek haftalık Kur'an derslerini daha fazla görmüş oluyorlar. Genellikle 7.sınıfı okumayarak hafızlık yapıyorlar. Yıl sonu yapılan sınavla öğrenci bir üst sınıfa geçiyor. Öğrenci ortaokulu bitirinceye kadar hıfzını tamamlamış oluyor.

Ezberci eğitimi terk ederken hafızlık eğitiminde ezberci eğitime devam edilmesi tam bir çelişki. Bu durumda sormak lazım. Ezber iyi ise niçin ezberci eğitimden vazgeçildi? Ezberci eğitim kötü ise niçin Kur'an hıfzında ezbercilik devam ediyor?

Burada adı üzerinde Kur'an hıfzı. Hafızlık demek Kur'an'ın 606 sayfasını ezberlemek demek. Bu, başka türlü olmaz denebilir. El hak doğrudur. Başka türlü düşünülemez.

Hafızlık, mukabele ve hatimle namaz kıldırmada bir ihtiyaç denebilir. Bu da bir yere kadar doğrudur.

Burada hafızlığı masaya yatırmak lazım. Tam bir ezberci eğitim modeli olan hafızlık bir zamanlar ihtiyaçtan doğmuştur. Kağıt küreğin olmadığı, varsa da kıymetli olduğu, olanların da birileri tarafından yok edileceği endişesiyle, Kur'an'ı bir nevi korumaya almak gerekiyordu. Böyle bir imha durumunda, hafız olanların Kur'an'ı yeniden yazması düşünülmüş olmalı. Bu yüzden hüküm yönünden farzı kifaye bir ibadet kabul edilmiştir. Her belde veya bölgede bir veya birkaç kişinin hafız olmasıyla bu ibadetin diğerleri üzerinden düşeceği düşünülmüştür. Doğal akışı içerisinde bu ibadet belli meraklılarınca devam ettirilmiştir. Bu yol ile yetişen hafızlar da toplumda elle gösterilmiş ve saygıda kusur edilmemiştir. Bu geleneğin yerini şimdi bir teşvik belki de suni bir teşvik aldı. Proje okullar sayesinde çok sayıda hafız yetiştirilmeye başlandı. Bu tür proje okullarında hafızlık yapan öğrencilerin hafızlığının ne derece sağlam olduğu tartışılsa da özellikle hafız proje okullarında, bilişim, beden eğitimi, resim ve müzik gibi derslerden öğrencilerin mahrum bırakılması çok pedagojik gelmiyor bana. Çoğunun da hatimle namaz kıldırabilecek şekilde sağlam bir hafızlığının olmadığı bir aşikar.

Bir diğer husus, hafız olanlar Diyanette imam hatiplik, vaizlik veya müftülük seçse veya ilahiyat okuyup din kültürü öğretmenliğini tercih etse, branşları itibariyle gerekli dersin. Ama çoğu hafız bu branşların dışında bir mesleği tercih ediyor. Farklı mesleğiyle birlikte hafızlığı koruyabilmesi zor görünüyor. Bu yüzden çoğunun bir müddet sonra hafızlığının ha'sı gidip fız'ı kalıyor. Çünkü hafızlık sadece ezberlemekten ibaret değil, bu ezberin muhafazası için sürekli tekrarı gerekiyor.

Bu konu çok su götürür. Bir de netameli konu. Konuyu fazla uzatmadan bağlamaya çalışayım. Kısaca bugün teşvik edilen ve yapılan hafızlık, bu ibadeti doğal akışına bırakmaktan ziyade suni bir yol izlenmektedir. Bunda abartı vardır.

Bugün Kur'an'ın kaybolma endişesi yoktur. Her evde, her yerde sayısız Kur'an vardır ve kayda alınmıştır. Dijital ortama aktarılmıştır. Bu yüzden Kur'an'ın kaybolma endişesi olmadığı için hüküm yönünden farzı kifaye kabul edilen hafızlığın hükmünü bugün yeniden ele almada fayda vardır.

Hatimle namaz kılmada veya mukabele okumada bir ihtiyaç denebilir. Mukabele pekala yüzünden okunabilir. Teravih namazını hatimle kıldırmaya gelince, her ne kadar Ebu Hanife'ye göre yüzünden okumak, sayfa çevirmek ameli kesir kabul edildiğinden caiz görülmese de İmameyn'e göre teravihlerde Kur'an'ı yüzünden okumak mekruh kabul edilmiştir. Diğer üç mezhep olan Şafii, Hanbeli ve Maliki mezheplerinde teravihlerde Kur'an sayfasını çevirmek ve yüzünden okumak caiz görülmektedir. Teravihlerde pekala diğer üç mezhebin fetvası ile amel edilebilir.

Her biri ayrı ayrı ele alınması gereken kaç konuyu bu yazıda mezcettim. Yanlış anlaşılmasın, eski köye yeni adet getirme gibi bir niyetim yok. Hafızlık kalksın demiyorum. İsteyen hafızlık yapsın. İstediğim, çoğu zarar, azı karar. Her bir şeyi zorlamadan ve abartmadan doğal akışına bırakmak.

Şunu söyleyip yazımı nihayete erdireyim. Kur'an okumaktan kasıt onu anlamak, anladığını hayatına tatbik etmektir. Hafızlık, anlama ve hayata tatbikten ziyade Kur'an'ı yani Allah'ın talimatlarını ezberlemekten ibarettir. Talimatlar hayata tatbik edilir. Ayrıca ezber gerekmez. Ayrıca nice hafız var ki okuduğu Kur'an'ın talimatlarından bihaberdir. Nice hafız olmayan vardır ki bu talimatlardan hafızlardan daha çok haberdardır. Ayrıca Google'a yazınca ilgili ayetler saniyeler içinde karşına çıkıyor.

Sözün özü, hafızlık eğitimiyle ezberci eğitimi terk etmemiz arasındaki çelişkiye dikkat çekmek istedim. Birine out derken diğerine in diyoruz. Bu da başlı başına bir çelişkidir. Umarım muradımı anlatabilmişimdir.

8 Mart 2025 Cumartesi

Keşke Her Ay Şubat Gibi Kısa Çekse!

Aşağıdaki yazıyı 08.03.2022 yılında sosyal medyada paylaşmışım. Yazı, senesinde önüme düşünce, bloğumda yerini alsın istedim:

Yorgun argın işten geldim. Gözüme doğal gaz faturası ilişti. 

Oyalanmadan miktarına baktım. 710 lira okudum. 

Yanlış görmüş olabilirim diye bir daha baktım.

Bedelden emin olunca içimi bir sevinç kapladı. Çünkü beklediğimden ve geçen aydan düşüktü miktar. 

Bir düşüncedir aldı beni. 

Acaba neden düşük geldi?

1. Bu ay acaba tasarruf etmiş olabilir miyiz dedim. Mümkün değil. Zira itibarımdan ne ödün veririm ne de tasarruf ederim.

2. Cemre bereketi olabilir mi dedim. Değil. Çünkü cemreler de bereketli geçen kıştan yana tavır aldı.

3. Acaba devlet yüzde 18 olan KDV'yi bana söylemeden sıfırlayarak sürpriz yapmış olabilir mi dedim. İhbarnameye yeniden baktım. Gazı bedava veririm ama yüzde 18'den vazgeçmem dercesine KDV oranı yine 18 idi.

4. Kombi bana acıyıp insafa geldi de yavaş mı döndü bu ay diye hiç düşünmedim. Zira insanda kalmayan insaf kombide niye olsun dedim.

5. Tüm bunlar değilse o zaman ne derken, aklıma acaba Enerya ayı doldurmadan bu ay erken mi okudu dedim ve jeton düştü. Tabi ya. Bu ay şubat ayıydı ve şubat 28 çekmişti.

Hasılı, doğal gazın bu ay beklediğimden düşük gelmesi, şubat ayından kaynaklı olduğunu sonunda buldum. Ama bu buluş, yorgunluğumun üzerine beni daha yordu. Çünkü zihin yorgunluğu beden yorgunluğundan daha ağırdır. Ama tüm yorgunluk böyle olsun ve keşke her ay şubat gibi az çeksin. Ben yorulmaya razıyım dedim. 08.03.2022

Not: Bu yazının üzerinden üç yıl geçmiş. Doğru dürüst görmediğimiz kışın doğal gaz faturası 3000-3500 TL dolaylarında. Nereden baksak, beş katı artmış doğal gaz masrafı. Bu miktarın içinde mutfak ve sıcak su faturası dahil değil. 

Yaptığınızı Beğendiniz mi Hayvan Severler?

7 Mart 2025 günü Karatay Başak Mahallesinde, iftar öncesi, başıboş köpeklerin saldırısına uğrayan ve ağır yaralanan 3-4 yaşındaki kız çocuğunun, tüm müdahalelere rağmen vefat etmesinin ardından, Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca, şu açıklamayı yaptı:

“2 Ağustos 2024 tarihinde yürürlüğe giren yasa kapsamında hızla toplama alanları oluşturduklarını,

Sokakları güvenli hale getirmek için yoğun bir çalışma planı uyguladıklarını,

Geniş arazilere sahip bölgelerde daha hassas ve planlı bir toplama çalışması yürütüldüğünü,

Yürütülen çalışmalar neticesinde sahipsiz köpek sorununu büyük ölçüde azalttıklarını,

Yaşanan acı olayın derin üzüntüsünü yaşadıklarını,

İnsan hayatının her şeyin üstünde olduğunu,

Bazı grupların "sözde hayvanseverlik" adı altında toplum sağlığını riske atarak sorunun büyümesine sebep olduklarını,

Bizler, tüm şehir olarak topyekûn bir duruşla, sorunu tamamen bitirene kadar asla durmayacaklarını,

Toplama çalışmalarının hız kesmeden devam ettiğini ve sahada tüm güçleriyle çalıştıklarını” dile getirdi.

Karatay Belediyesi olarak başıboş köpek tehlikesini bertaraf etmek için yaptıkları kapsamlı açıklamasından dolayı Sayın Kılca bir teşekkürü hak ediyor.

Başkan’ın açıklamasında yer alan “Bazı grupların "sözde hayvanseverlik" adı altında toplum sağlığını riske atarak sorunun büyümesine sebep olduklarını” kısmı dikkatimi çekti.

Çıkan ilgili kanunun üzerinden yedi ay geçmiş olmasına rağmen başıboş köpeklerin toplanmasında meydana gelen gecikmenin, kendilerini hayvan sever gösteren kişilerin bu sorunun çözüme kavuşmasında engel çıkardıkları ve bu süreci uzattıkları anlaşılıyor.

Eğer böyle ise suçluyu sağda, solda aramayalım. Çünkü bu sorunun çözüme kavuşmasının önündeki en büyük engel hayvan severlerdir.

Merak ediyorum, hayvan özgürlüğünü savunan, hayvanların teller arasına hapsedilmesini istemeyen, hayvanların da özgürce çarşı pazar dolaşmasını savunan hayvan severler, kendi kendini savunmaktan aciz küçücük bir sabinin köpekler tarafından ölümüne sebep olacak şekilde yaralanmasından dolayı biz ne yaptık deyip vicdan azabı çekecekler mi? Bu çocuğun ve daha nicelerinin katline sebebiyet verdiklerini düşünecekler mi? Bir insanın ölümüne sebebiyet vereceği biline biline köpeklerin özgürlüğünü savunmaları, onları bu derece sevmeleri ifrat ve tefrittir değil mi? Bu menfur ölüm, kendilerinin ve çocuklarının başına da gelebileceğine dair bir özeleştirisi ve empati yapacaklar mı? Yoksa aşırı sevgi onların gözünü kör mü etti? Yine onlar için bir çocuğun, bir insanın hayvan kadar değeri yok mu? Bu hayvanların özgürlüğü var da çocukların özgürlüğü yok mu? Bunu kim savunacak? Kusura bakmasınlar ama bu anlaşılmaz tutumlarıyla, takındıkları tavır, bir hayvan severlikten ziyade insan ve çocuk düşmanlığıdır. İnsanın özgürlüğünden nefret etmektir. İnsanımızı ölüme terk etmek ve köpeklere yem etmektir. Unutmasınlar ki birinin özgürlüğü ve başıboşluğu bir başkasını rahatsız etmekle sınırlıdır. Saldırgan bir canlının yeri de kafes, teller ve dört duvardır. Siz hayvan severlik yapacağız derken insan güvenliğini tehlikeye attığınızın farkına ne zaman varacaksınız?

Şimdi bu çocuğun ölümünün ardından yatağınıza yatıp nasıl mışıl mışıl uyuyacaksınız? Unutmayın, bu çocuğu katili sizsiniz. Utanın bu yaptığınızdan.

Hep Bir B Planı Olmalı İnsanın

İki sene önce yeni bir eve taşındım. Dış kapı girişimiz şifreli. Kapıyı açmak için anahtara da gerek yok. Şifreyi girince kapı açılıyor.

Böyle bir teknoloji varsa ne gerek vardı dış kapı anahtarını cepte taşımaya. Yok yere cepte kalabalık yapıyor aynı zamanda. Ağırlığından cebini delmesi de cabası.

Bir de elini cebine atacaksın. Anahtarı bulacaksın. Anahtar deliğine anahtarı girdirmek için eğileceksin. Deliği bulacaksın. Uzun iş.

Havası da bir başka oluyor şifre ile açınca.

Bu durumda anahtara gerek yok. Attım evin zula bir yerine dış kapı anahtarını. Sadece iç kapıyı açmak için tek anahtarı koydum cebime.

Bir ara şifreyle açmak, iyi, hoş, güzel. Havası da bir başka ama ya bir gün elektrikler kesilirse ne olacak. Mutlaka bir B planım olmalı dedim. İşte o zaman dışarıda kalırım. Bu durumda nasılsa elimizde cep telefonu var. Evde olan birine telefon açıp kapıyı açtırırım dedim. Ardından ya evde kimse yoksa dedim. O zaman komşulardan birinin gelip girmesini beklerim. Nasılsa giren çıkan eksik olmaz.

Ardı arkasına aklıma gelen sorulara kendimce bir B planı bulup rahatladım. Dışarıda kalacak değilim ya. Bir şekilde girerim eve. Bu kadar ince düşünmeye gerek yok dedim. Dedim ama ya her zaman girip çıkan komşulardan biri gelmezse bu durumda ne yapacağım dedim. Ardından aman neyse ne. Bu kadar ince düşünmek akla ziyan. Bu cep telefonu nelere kadir dedim.

Herhangi bir tedbir almadan şifre ile eve girmeye devam ettim. Şifrenin kolaylığını gördükçe ha şu iç kapıdan da şifreli girsem, yok mu böyle bir teknoloji dedim ara ara.

Gel zaman git zaman okuldan çıkıp eve doğru adımlamaya başladım. Yolda yürürken akşamdan şarj ettiğim telefon “şarjın yirmiye düştü” uyarısı verdi. Hem yürüyeyim hem de kısa videolar dinleyeyim istedim. Dakikada bir şarj gitse yirmi dakikada eve varırım dedim.

Video dinleye dinleye eve yaklaşırken şarjın on kaldı, beş kaldı uyarılarına kulak asmadım. Nasılsa iki, üç dakikalık mesafem kalmıştı.

Maalesef bu hesabım tutmadı. Eve gelmeden telefonum kapandı.

Derken sitenin kapısına geldim. Şifreyi girdim. İşe yaramadı. Çünkü elektrikler kesikmiş.

Telefona davrandım. Şarjımın bittiği aklıma geldi.

Komşulardan girip çıkan olur diye beklemeye koyuldum. Dakikalarca bekledim. Ne içeriden çıkan oldu ne de dışarıdan giren. Bizim han kapısı oldu ıpıssız bir yer.

Sokağa çıkıp kenarda beklemeye başladım. Nafile.

Bahçeye dolaştım. Evdekilere duyurmak için cama taş atayım diye. Taş da bulamadım. Bulsam da attığım taşın camı kırma ihtimali yüksekti. Zira bu konuda kendime ve bileğimin gücüne güveniyorum. Sonra da kış günü camcı ara artık.

Sokak da ıssızdı hiç olmadığı kadar.

Az sonra bir kız çocuğu geldi yan bloka. Onun da anahtarı yokmuş. Giremedi evine. Evde kimse de yokmuş. Telefonla ailesini arayınca bundan haberim oldu. Karşı komşu ile konuşurken "Annemgil geliyormuş bereket" dedi.

Kızım, şu telefonla evi bir arasam diye içimden geçirdim. İyi de kızımızı tanımıyorum. Haliyle cesaret edemedim.

8 saat dersin ardından üzerime yorgunluk da çökmeye başladı.

Sonunda ilk defa gördüğüm komşu kızından yardım istemeye karar verdim. Ne de olsa halden anlardı. Çünkü o da benim gibi eşekten düşmüş biri idi.

Kızım, telefonumun şarjı bitti. Telefonundan eşimi arayabilir miyim dedim. "Tabi amca, buyur" diyerek telefonunu uzattı. Ben numara söyleyeyim de siz yazın dedim. Söylediğim rakamları yazıp telefonu uzattı. Eşimle görüşüp teşekkür edip kusura bakmayın dedim. Sağ olsun, est. amca dedi.

Hasılı, komşu komşunun külüne muhtaç misali, komşu kızı sayesinde dış kapıyı açtırdım. O sevap kazanırken ben de muradıma erdim.

Bir daha mı, eve girmeden şarjımı yolda bonkörce harcamayacağım.

Koyduğum zula yer aklıma gelirse ilk işim dış kapının anahtarını da iç kapı anahtarının yanına ekleyeceğim. Varsın cebimde ağırlık yapsın. Böylesi günlerde dışarıda kalmaktan iyidir.

Bu arada benim şifre ile girme havam da sönüverdi. Çünkü bu hava elektrik var olduğu müddetçe geçerliymiş.

Siz siz olun, eğer dış kapınız şifre ile açılıyorsa pek güvenmeyin. Yanınıza mutlaka anahtarını da alın ki bu B planı sizi dışarıda bırakmasın.

Başıboş Köpek Sorunumuz

Telefonuma, Anadolu’da Bugün gazetesinin son dakika bildirimi geldi: “Konya Valiliği tarafından şu açıklama yapıldı: ‘07.03.2025 günü saat 17.40 sıralarında, Karatay İlçemiz Başak Mahallesinde sahipsiz köpeklerin saldırısına uğrayarak ağır yaralanan R.E.S isimli çocuğumuz, kaldırıldığı hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetmiştir... Olayla ilgili çok yönlü tahkikat devam etmektedir”.

Yine gazetenin haberine göre 3-4 yaşındaki bu kız çocuğunu ağır yaralı olarak mahalle sakinleri kurtarmış.

Olayın ardından bir grup mahalle sakini, başıboş köpekler tehlikesine dikkat çekmek için konvoy oluşturarak protesto etmiş.

Protestocu grup Konya Valiliğine giderek Emniyet Müdürü ile görüşmüş. Emniyet Müdürünün “Başıboş köpek sorunu Türkiye’nin sorunu. Çözüm için hep birlikte çalışacağız” sözünün ardından grup dağılmış”.

İftar öncesi, mübarek cuma günü meydana gelen bu menfur olay başta kederli ailesi ve mahalle sakinleri olmak üzere tüm kenti üzüntüye boğdu.

Öyle anlaşılıyor ki mahalle sakinleri, savunmasız sabiyi köpeklerin elinden kurtarmasa, köpekler küçük kız çocuğunu lime lime edecekmiş.

Başıboş köpeklerin saldırısı ne ilk, böyle giderse ne de son olacak. Çünkü bu ülkenin en önemli sorunu, her geçen gün artan başıboş köpek sorunu.

Birkaç yıldır bu tehlike geliyorum diyordu aslında. Genelge ve kanun çıkarıldı bildiğim kadarıyla. Mevzuatın ardından yapılması gerekenler hızlı bir şekilde zamanında yapılmamış olmalı ki cadde ve sokaklarda başıboş köpekler arzı endam etmeye devam ediyor.

Diyelim ki Konya merkezde olsa da Başak Mahallesi kenar bir mahalle. Şehrin merkezi olan Anıt civarındaki Millet Bahçesi bile başıboş köpeklerin meskeni. Adeta insan yoğunluğunun olduğu her yerde başıboş köpek sürüsü tehlike saçmaya devam ediyor. Çoğu aile bu köpekler yüzünden evi yakın olmasına rağmen çocuğunu okula servisle gönderiyor. Köpekler olmasa yürüyüş mesafesinde okula kendi gidip gelecek.

Bildiğim kadarıyla başıboş köpeklere belediyeler tedbir almakla yükümlü. Bu yükümlülüğün yerine getirilmesi ve meskûn mahallerin başıboş köpeklerden temizlenmesi için daha kaç çocuk ve insanımızın köpeklere yem olması gerekiyor? Çok gecikmedik mi bu sorumluluğumuzu yerine getirmede? Yazık değil mi daha çocukluğuna doyamadan bir çocuğumuzu daha öbür dünyaya bu şekilde göndermek?

Niyetim sorumlu ve suçlu aramak değil. Yalnız bu çağda bu mevzuatlara rağmen bu sorunun azalıp yok olacağı yerde hala tehlike saçmaya devam etmesi bizim ayıbımız.

Bu sorunun çözümünde hala ayak sürünmesinin sebebini bilsek, belki vatandaş olarak taşın altına elimizi koyarız.

Görünen o ki köpeği kısırlaştırıp sokağa salmak çözüm değil.

Hayvan severlerin köpekleri savunmak namına seslerini yükseltmesi hiç çözüm değil.

Eğer sorun yer sorunu ise belediyelerde yerden çok ne var.

Eğer sorun bu köpeklerin masrafı ise belediye ve devlet bu maliyetin altından kalkamıyorsa, belli bir süreliğine vatandaştan gerekirse başıboş köpek vergisi alınabilir.

Emniyet Müdürünün açıklamasına göre eğer bu sorun birlikte çözülecekse vatandaş buna dünden razı ve hazır.

Sebep ve çözüm her ne ise lütfen biz görevimizi bilelim. Ama önce görevliler ve sorumlular taşın altına elini koysun. Yeni canları kurban vermeyelim.

Lütfen, bu sıcak olay soğumaya yüz tuttuktan sonra yine her şey eskisi gibi devam etmesin. Cadde ve sokaklarımız köpek sürüsüyle dolu olmasın. Bu köpeklerin kol gezdiği cadde ve sokaklarımızda güven içerisinde oynayan çocuklarımız olsun.

Unutmayalım ki bu çağda başıboş köpek sorununu çözemeyen ve çocuklarını köpeklerden koruyamayan bir toplum ne bölgesel bir güç olur ne de küresel bir güç. Büyüklük cadde ve sokakların güven ve huzurundan geçer.

7 Mart 2025 Cuma

Ne Ayaksınız Siz?

Kanlı bıçaklı idiler.

Hiç yan yana gelmediler.

İsrail-Filistin ne ise öyle idiler. Belki de Habil ile Kabil idiler.

Uzunca yıllar bu kan, bıçak, gözyaşından, ve buna dair söylemlerden ekmek yediler.

Vururuz, kırarız, öldürürüz, yok ederiz dediler.
Milleti kutuplaştırdıkça kutuplaştırdılar.

Durun, ne oluyoruz, aranızda konuşun, bu kavga neyinize diyenleri, kanlı bıçaklı olduklarının dostu ilan ettiler. Ya bendensin ya onlardan dediler.

Asmak için meydanlarda yağlı urgan attılar.

Kısaca düşman kardeşlerdi.

Kan ve gözyaşından yedikleri ekmek bitmiş olmalı ya daha büyük nimete konmak için 180 derece bir dönüş yaptılar ya da yaptıklarından nedamet duydular.

Barıştırmak için üçüncü bir şahsa ihtiyaç duymadan birbirlerine el uzattılar. Ortalık sütliman oldu.

Barış ve kardeşlik havası esmeye başladı.
Bununla da yetinmediler. Haydi şunu desin, ona umut bahşedelim dediler.

Kürsüden iner inmez nasıl buldun konuşmamı telefonu açtılar düşman kardeşlerine.

Olsa olsa ancak böyle olur demiş olmalı diğerleri.
Ardından hepsi hizaya geçti. Varız biz buna dediler. Dünden razılarmış meğer.

Birlikte telefon görüşmesi yaptılar, toplantı düzenlediler, birbirlerini bilgilendirdiler. Düşmanlar oldu bir kardeş.

Kısaca bizim kanlı, bıçaklı düşman kardeşler, her şeyi unuttu. Tam bir kardeş oldular. Hatta kardeşlikten de öte dost oldular. Dostluk ve kardeşlikleri düşman çatlatan cinsten.
Bu süreç böyle devam eder, başarıya ulaşırsa, hep birlikte kürsüye çıkıp kol kola girip ellerini havaya kaldırırlar, zafer işareti yaparlarsa hiç şaşırmayacağım.

Olması gereken ve özlenen bu tabloyu görünce, ister istemez, sayın düşman kardeşler, bu iş bu kadar kolay mıydı?

Madem kolaydı. Şimdiye kadar bu düşmanlığı niye devam ettirdiniz? Niye kan akmasına seyirci kaldınız, hatta kanı tetiklediniz?

Siz birbirinizi bu kadar seviyorken bunca düşmanlık ve bu düşmanlık üzerinden ekmek yemek neyin nesi idi?

Yoksa tüm yaptıklarınız bir oyun mu idi?

Milletin başına bu oyunu sergilemek için rol mü yapıyordunuz?

Dün düşmanlık rolünüzün ardından bugün barış havarisi kesilmeniz de yeni bir oyunun parçası mı? Oynadığınız bu rollerin aktörü sizler misiniz yoksa bu iş için başkalarının bize servis ettiği biçilmiş kaftan mısınız?

Bu arada size verilen rollerinizi iyi oynuyorsunuz. Oyununuz beyaz perdeye çekilse hem gerilimi yüksek senaryonuz hem de oynadığınız oyun kapalı gişe oynar, tüm zamanların gişe rekorlarını kırarsınız. Filminiz Oscar ödülünü alır, oynadığınız rol Guinness Rekorlar Kitabına girer. "Düşman kardeşlerin dünü ve bugünü" başlıklı filminizle Nobel barış ödülü bile alırsınız.

Sahi siz ne ayaksınız?

Bunca düşmanlığın ardından ne ara dost oldunuz?

Bu yaptığınız, geçmişinizle yüzleşme adına bir nedamet mi yoksa bir şeyleri örtmek ve yeni çoraplar örnek için yeni bir ihale mi aldınız?
Unutmayın ki bu millete tüm bunları yaşatmaya hakkınız yoktu.

Şimdi bu yaptığınızı daha önce yapsaydınız olmaz mıydı? O zamanlar başarılı olmasanız bile bu millet sizi takdir ederdi. Helal olsun, uğraşıp dşdğndiler ama olmadı. Çabanız yeter derdi. 

Velhasılıkelam, düşmanlığın aşırısı da zarar, kardeşliğin aşırısı da.

Aşırı nefret ile aşırı sevgi aynı kapıya çıkar, her ikisi de zehirdir.

Her şeyin azı da fazlası da ifrat ve tefrittir. Her ikisi de evlerden ırak olsun.

Yapmamanız gerekirken yaptıklarınızdan, yapmanız gerekirken yapmadıklarınızdan dolayı büyük vebaliniz var. Her şey unutulur, geçer giderse de tarih sizi asla unutturmayacak ve affetmeyecek. 

Eğer tüm bu yaptıklarınızın ardından, hidayete ermişseniz, millet cehaletinize verir, sizi affeder. Ama tüm bunları kirli bir savaşın aktörü veya figürü olarak bile bile yapmışsanız, bilin ki ihanet içerisindesiniz. İhaneti ise bu millet asla affetmez.