23 Mayıs 2024 Perşembe

Haset ve Fesat Dünyası (3)

Bu yazıda esas, İran’da içinde cumhurbaşkanları, dışişleri ve üst düzey yöneticilerin olduğu helikopter kazası sonrasında helikopterin enkazını bulma konusunda İran’ın ve Türkiye’nin açıklamalarına değinip hakkında üç beş cümle söyleyecektim. Bu ülkeler adam olmaz diyecektim. Gördüğünüz gibi iş nereye geldi.

İran’daki helikopter kazası hava muhalefetinden kaynaklı bir kaza mı yoksa suikast mı? Kaza deniyor. Bu kaza İslam dünyasında olunca açıkçası kaza diyesim gelmiyor. Kaza denip geçilecek ama öyle zannediyorum bir suikast. Böyle kazalar da nedense hep fesat ve hasedin kol gezdiği, her türlü Bizans ve Acem oyununun oynandığı İslam dünyasında oluyor.

Bu olayın benzeri bir uçak kazası sonucu Pakistan’da olmuş. Tüm üst düzey ölmüştü. Daha önce bizde de Muhsin Yazıcıoğlu’nun başına gelmişti. Dava hala devam ediyor ve azmettiriciyi bulamadık.

Reisi’nin ölümü bana Muhsin Yazıcıoğlu’nun suikast sonucu ölümünü hatırlattı. Sonrasında, enkazın yerinin tespit edilememesi, enkaza geç ulaşılması, helikopterin hava muhalefeti dolayısıyla düştüğünün açıklanması iki suikastın ortak yönleri.

Kaza mı, suikast mı, bunu da geçelim. Esas sadede gelelim. Bundan sonra yazacaklarım da yukarıda yazdığım gibi İslam dünyasının fesat yuvası olduğuna ve birbirini çekemediğine bir örnek olsun.

Reisi’nin düşen helikopterinin yerinin tespit edilememesi dolayısıyla İran dünyadan yardım istedi. Türkiye’den giden bir İHA kaza yerini tespit edip geri döndü açıklaması yaptı Türkiye. İran ise yok öyle bir şey. Türkiye İHA’sı yedi km uzaklıkta bir yeri belirledi. Halbuki kaza yerini ve helikopterin enkazını bizim drone tespit etti açıklaması yaptı. Üstelik biz dünyadan yardım talep etmedik dedi. İyi de yardım istenmediği halde Türkiye’nin İHA’sının İran içinde ne işi var? Gezinti yapmaya mı gitti oraya?

Bu iki açıklamadan biri doğru, diğeri yalan söylüyor. Ya Türkiye yalancı ya da İran. Türkiye enkaz yerini tespit ettik diye niye yalan söylesin? İran niye yanlış yeri gösterdi desin? İki ülkeden biri bizimle oyun oynuyor belli ki. Ama hangisi. Şimdi çıkın bu işin içinden.

Bizim İHA’nın enkazı bulduğuna dair şahidimiz İsrail. Bakalım İran kimi şahit gösterecek? Herhalde o da Beşşar Esad’ı şahit gösterir.

Bu iki açıklama bile benim İslam dünyasını fesat ve haset yuvası göstermeme bir örnek. İran dese ki sağ olsun, komşu ülke sıkıntılı anımızda bize yardıma geldi. Faydalandık. Bu iyiliğini unutmayacağız dese ne olurdu? Türkiye de acılı gününde komşumuzun yanında yer aldık. Destek verdik dese ne olur?

Kazanın enkazını sen buldun, hayır ben buldum ne demek? Neyin kafasını yaşıyoruz bu açıklamalarla. İnanın, çok anlamış değilim diyeceğim ama biz bizi bildiğimiz için hiç garipsemedim bu açıklamaları. Bizde herkes sayemde bulundu inisiyatifini alma ve reklam peşinde.

Adamların Cumhurbaşkanı ölmüş ya da öldürülmüş. Buna rağmen ne hesap derdindeler.

Sahi bu İslam dünyasından bir cacık olur mu? Varın siz düşünün biraz da. 

Haset ve Fesat Dünyası (2)

Faili meçhul cinayetler bu ülkelerde vakayıadiyedendir. Engel görülenleri temizlemede, kaza süsü vererek cinayet işlemede çok mahirdirler. Ağızları "Kim bir cana kıyarsa tüm insanlığı yok etmiş olur. Ebediyen cehennemlik", "Kim bir canı kurtarırsa, tüm insanlığı kurtarmış olur" der. Kafa yapıları, elleri, beyinleri, eylemleri ise gözünü kırpmadan öldürme eylemini gerçekleştirir. Ölen öldüğüyle kalır, kim vurduya gider. 

İnsanlığın "İ"si, değerlerin "D"si, "genel geçer kuralların "G" si bu ülkelere uğramaz. Hepsi değer verir göründükleri değerlerin içini boşaltmakla meşgul. 

Hepsi, Filistinlilere uyguladığı terör dolayısıyla İsrail'e düşman. Her birini toplasan bir İsrail yapmaz. İsrail tüm Filistinlileri yok etse, İsrail'den önce oh be Filistin belasından kurtulduk diye adeta zil takıp oynayacaklar. Çünkü Filistin hepsinin en büyük kamburudur. 

Devekuşu gibi kafalarını kuma gömüp kendilerini sütten çıkmış ak kaşık göstermede üstlerine yoktur. 

Dilleri alemin dürüstü olduklarını haykırır. Eylemleri ise yok öyle bir şey der. 

Olgularla değil, algılarla yaşarlar. 

Bir türlü sadede gelmezler. 

Ne Allah korkuları vardır ne de kuldan utanmaları. 

Savundukları değerler yönüyle bu dünya mı ahirete inanıyor yoksa doğru dürüst inancı olmayanlar mı diye düşünmeden edemiyor insan. 

Ahiretten önce birbirlerine had bildirme yönleri ağır basar. 

Kazara niçin başka ülkeler gibi işleyen, kurum ve kuralları oturmuş bir devlet yapımız, kurallara uyan halkımız yok desen, seni Batı hayranı olarak gösterirler. 

Haset, fesat, çekememezlik adına ne varsa bu ülkelerde var. Nerede bir kural tanımazlık varsa bu ülkelerde.

Aynı çukura doldurulsalar aynı kazanda kaynamazlar. 

Derdin ne bu kadar? İslam dünyası ile alıp veremediğin nedir diyebilirsiniz. İslam dünyasının hali pürmelali dolayısıyla dertliyim dertli olmasına. Zira İslam dünyası benim için bir hayal kırıklığıdır.

Aslında bu konuya başlarken fesat, Haset, İslam dünyasında gırla gidiyor deyip sadede gelecektim. Gördüğünüz gibi dolmuşum ki döşedim. Haset ve fesat dünyası dediğim İslam dünyasında diğerlerinden farklı ve istisna olan ülkeler vardır belki ama tepeden bakınca hiçbiri içimi açmadı. (Devam edecek) 

Haset ve Fesat Dünyası (1)

Adına ister İslam dünyası  ister Müslüman ister halkı Müslüman ülkeler diyelim, bu ülkelere İslam dünyasından ziyade haset ve fesat dünyası ya da yuvası diyesim geliyor.

Çünkü hiçbir İslam ülkesi birbirinin ne olmasını ne de onmasını ister.

Bu ülkeler birbirinin kuyusunu kazmaktan, ayağını kaydırmaktan başka bir işe yaramıyor.

Ne birbirleriyle doğru dürüst bir araya gelirler ne ortak hareket ederler ne de Batı'ya karşı tek vücut olurlar.

Her biri görünürde kendi başına buyruk ama her birinin ipi başkasının elinde. 

Başkalarına karşı süt dökmüş kedi gibi olurlar. Birbirlerine karşı aslan kesilirler. 

Ülkelerinin yeraltı kaynaklarını Batı'ya ve küresel güçlere peşkeş çekerler. 

Hiçbiri teknolojide, bilimde ve üretimde yok. 

Ellerindeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını adeta bir hayırsız evlat gibi  harman savurmada üstlerine yoktur. 

Birbirleriyle doğru dürüst alışverişleri bile yok. Varsa da zorunluluktan. Birbirlerinden daha uyguna almak ve ticareti geliştirmek varken gerekirse pahalı almak suretiyle bu dünyanın dışındaki ülkelerden alırlar. 

Utanmasalar birbirlerine selam vermeyecekler, selamı sabahı kesecekler. 

Ülkelerindeki yeraltı ve yerüstü kaynakları paylaşmada adaletten eser yoktur. Zengini Karun gibi zengin, fakiri de ekmeğe muhtaç. Sosyal devlet ve sosyal adalet yönünden her sene ikmale kalırlar. 

Çoğu babadan oğula geçen saltanat ile yönetilir. Aile devleti dense yeridir. Demokrasi bu ülkelere uğramaz. Kazara demokrasiye geçen varsa da onların yönetim anlayışı, yönetime gelişleri ve yönetimde istikrar abidesi olmaları yönüyle krallıktan başka bir şey değil. 

Ahlak ve etik değerler, özgürlük ve huzur bu ülkelerde hak getire. Kimin gücü kime yetiyorsa yok etmek için uğraşır. Mülkün temeli adalet bu ülkelerin semtine uğramaz. Her şeyi kılıfına uydurmada üstlerine yoktur. Zulüm, haksızlık, bedbahtlık, her türlü ahlaksızlık bu ülkelerin kaderi gibi bir şey. 

Hepsinde işleyen, kurum ve kurallarıyla oturmuş bir devlet yapısı yoktur. Kişiye özgü yönetim anlayışları vardır. Devleti ele geçiren mülkün sahibidir. 

Her biri İslam dünyasının liderliğine oynar. Kendisini ve ülkesini bulunmaz Hint kumaşı sanır. (Devam edecek) 

Bastığımız Zemin Ne Derece Sağlam?

Zaman zaman Türkiye'nin değişik yerlerinde obruk adı verilen büyük yarık, geniş ve derin çukurların oluştuğu gündeme gelse de Karapınar ilçesi, oluşan ve tehlike arz eden çok sayıda obruklarla hop oturup hop kalkıyor. Şimdi de bir zamanlar yüzeye yakın su çıkıyor denilen Çumra'da da büyük çukurlar oluşmaya başladı. 

Obruklar ekili arazilerde, sulama yapılan yerlerde ve meskûn mahallerde ortaya çıkıyor.

Birden ve beklenmeyen yerden ortaya çıkan obrukların büyüklüğü o kadar korkutuyor ki üzerinden araba geçse, kaç arabayı içine çekecek cinsten. İçine düşen eşya, mal, insan ve aracı çıkarmak mümkün değil. Çünkü görüntüler adeta dipsiz bir kuyuyu andırıyor. Ara ki bulasın. Ki böyle bir tehlike arz eden obruklarda arama ve kurtarma çalışması yapmak da mümkün değil. Çünkü ayağını bastığın toprağın da altının boşalma riski var.

Oluşan bu obruklar bir şekilde doldurulsa da başka yerlerde yine yeni obruklar oluşuyor.

Ne zaman, nerede ne büyüklük ve ne derinlikte bir çukurun açılacağı muamma olan, özellikle obruk riski olan mahallerde, çiftçi traktörüne binip nasıl tarlasını gönül rahatlığı içinde sürmeye kalksın. Oluşacak bir çukur maazallah traktörüyle birlikte çiftçiyi yutar. Bu durumda çiftçi ekin, harman ve çifte giderken kelle koltukta gidecektir.

Sadece ekili araziler değil, hiç ekilmeyen yerlerde de obruklar oluştuğuna göre insanımız özellikle obruk riski olan bölgelerde gönül rahatlığıyla nasıl gezip dolaşabilsin.

Meskûn mahallerde de çukurlar oluştuğuna göre oturduğumuz evler, üzerinden araçla geçtiğimiz yollar ne derece güvenilir? Böyle giderse ölümümüz belki de bir kör kuyu yüzünden olacak.

Hasılı ayağını sağlam zemine bas, yerden güç al, ayağını yerden kesme, denilen yer eskisi gibi güvenilir değil. Çünkü güven vermiyor. 

Küresel ısınma ile birlikte yeraltı suları çekildikçe, yerine yeterince yağış gelmedikçe, yeraltında oluşan su havzaları içme ve sulamada kullanıldıkça, su ile kaplı havzalar boşalacak. Biz de altında büyük çukurların oluştuğu ama üstü toprakla kaplı zeminlerde yürümeye ve yaşamaya devam edeceğiz.

Zemin etüdü yapılmadan, gerekli izin alınmadan zamanında su kuyusu açılan ve suyu biten yerler birinci derece tehlike arz ediyor.

Kendiliğinden oluşan obrukların etrafına güvenlik şeridi oluşturmanın ya da oluşan obruğu kapatmanın dışında yetkililerin de yaptığı bir şey yok. Yetkililerin elinde şuralarda obruk riski var şeklinde bir zemin etüdü yapılarak Türkiye'nin bir obruk haritası olduğunu da sanmıyorum. Varsa da bilmiyorum. Şayet obruk riski haritası yoksa yetkililerin bir eksikliği bu. İstenirse ve dert edinilirse böyle bir risk haritası ortaya konabilir. Yerin km’lerce altından geçen deprem fay hatlarını ortaya koyan bilim, obruk fay hattını da ortaya koyabilir. Vatandaşını bu konuda bilgilendirir. Vatandaş da elinden geldiği kadar bu konuda dikkatli olmaya çalışır. Özellikle bir zamanlar evinin altına ya da bahçesine su kuyusu vurdurup şebeke suyundan ziyade bu suyu kullanan apartmanlar ve mahaller belirlenip gerekirse boşaltılması yoluna gidilebilir. Aksi takdirde bu tür meskûn mahallerde açılacak büyük obruklar binalarla birlikte insanımızı içine çeker ve yutar.

Hasılı özellikle karasal iklimin hakim olduğu bölgelerde oturanlar için yer eskidi gibi sağlam ve güvenilir değil. Rabbim encamımızı hayreylesin.

22 Mayıs 2024 Çarşamba

Ucuz İnsanın Psikolojisi

Yeğenim, seçimde desteğini bekliyorum. Seçilirsem dile benden dilediğini derdi eski belde ve ilçelerde siyasiler. Yeğenin tek derdi vardır. Hemen isteğini dile getirir. “Dayı, şu okul müdürünü buradan sür. Senden başka bir şey istemem. Oyum da senin derdi.

Anlattığım bu anekdot Türkiye’nin birçok yerinde olağan şeydi.

Dayı seçimi kazanır. İlk yaptığı illerden biri yeğeninin istemediği okul müdürünü bir başka yere sürdürmek olurdu.

Bu isteği yerine gelen yeğenin ise keyfi yerindedir. Çünkü egosunu tatmin etmiştir.

*

Çanakkale Meydan Muharebesi, Birinci Dünya Harbinde düşmana geçit vermediğimiz, adeta destan yazdığımız bir muharebedir. Diğer 9 cephede ise başarılı olamadığımız gibi kaybettik. Hasılı Çanakkale Meydan Muharebesinin de içinde bulunduğu 1. Dünya Savaşını kaybettik. Çanakkale’de gösterdiğimiz başarıyı küçümseyecek değilim ama sonuçta biz bu savaşı 9-1 kaybettik. Maça benzetirsek rakip dokuz atmış, biz ise bir atmışız. Adeta tek şeref golümüz var bu savaşta. Durum bu iken biz kaybettiğimiz bir savaşın içinde attığımız bir golü her yıl kutluyoruz.

*

GS ve FB derbi maçını bildiğiniz gibi FB kazandı. FB ezeli rakibini deplasmanda üstelik bir eksikle yendi. Bu galibiyete FB rakibiyle arasındaki puan farkını üç puana indirdi ve şampiyonluk iddiasını son maça taşıdı. Bu derbi maçı sonrası FB Başkanı’nın açıklamalarına yer verelim:

Beyler ne başardığınızı anlayın.

Büyük partiyi dağıttınız.

Yenilmezlik serilerini mahvettiniz.

Sanatçılar gidiyor. Hazırladıkları podyumu kuramayacaklar. Sizinle gurur duyuyorum. 

Şampiyonluğu kutlama planlarını iptal etmemiz bir Fenerbahçe taraftarı için şampiyonluk kadar önemlidir”.

Başkan bu konuşmayı maç sonrası soyunma odasında futbolcularına İngilizce olarak yapıyor.

Sayın Ali Koç’un maç sonrası stada gelip kabadayı edasıyla stattaki görüntüsü nasıl bir hâletiruhiye taşıdığını ele veriyor. Adeta kırıp dökecek, sağa ve sola saldıracak bir görüntü çiziyor. Bir Başkan’a yakışmıyor vesselam. Bunun üzerinde durmayacağım.

İngilizce konuşması ve içeriğine dair birkaç şey söyleyeceğim:

Bir Türk takımının Türk Başkan’ı, Türkiye’de niçin İngilizce konuşur? Gören de bu ülkenin ana dili İngilizce sanır. Herhalde futbolcularına, bakın ben İngilizce de biliyorum mesajı veriyor olsa gerek. Ayrıca konuşurken niçin futbolculara bakmıyor ve niçin yerinde durmuyor da adımlıyor? İnanın garipsedim. Bu görüntünün tıpta bir adı var mı bilmiyorum.

Bu hırçınlık bu gerginlik bu hava atma bu agresiflik bu şımarıklık niye? Gören de zafer kazanmış bir komutan sanır.

Neymiş de bu maçı kazanarak neleri başarmışlar neleri. GS’nin şampiyonluk kutlama podyumlarını kurmasına izin vermemişler. Gelen sanatçılar geri gitmiş. Kutlama partisini dağıtmışlar. Şampiyonluğu kutlama planlarını iptal etmişler. Bu iptal şampiyonluk kadar önemliymiş. GS’nin yenilmezliğine son vermişler.

FB bu maçı kazanarak şampiyon olsa eh, GS’nin şampiyonluğunu elinden aldı dersin. Şampiyonluğu belirleyecek daha bir maç var. GS bu maçı da kaybedip şampiyonluğu Fener’e kaptırsa tamam dersin. Daha ortada fol yok, yumurta yok. Üstelik şampiyon olmaları GS’nin elinde iken bu neyin şımarıklığı böyle?

Görünen o ki FB Başkan’ı için GS’yi yenmek şampiyonluktan daha önemli. GS’i yenmek yeterli bunun için.

Ali Koç’un taşıdığı bu kafa okul müdürünün sürdürülmesini isteyen seçmenden farklı değil.

Yine bu kafa savaşı kaybettiğimiz ve kaybettiğimiz savaşın sonuçlarına katlandığımız halde savaşın bir cephesinde elde ettiğimiz zaferle yetinip sevinmemize benzer.

Süper Ligi bir maratona benzetelim. Asıl başarı maratonun sonunda ipi göğüslemektir. Yoksa koşucuların maratonun belli bir etabını önde bitirmesi zafer değildir.

Verdiğim bu üç örnekten ne çıkarırsınız bilmiyorum ama ben bu örneklemenin ilkinde kişisel kin ve nefret, ikincide mağlubiyet kompleksini bastırma ve bununla tatmin olma, üçüncüde ise hem ilk örnekteki nefret hem de mağlubiyetten tatmin olma duygusunu görüyorum. Çanakkale’yi anlarım da birinci ve üçüncü hali anlamak zor. Herhalde ucuz insanların psikolojisi olsa gerek. Bir insanın gözünü kin, nefret, çekememezlik bürümüşse, ondan da sağlıklı hareket ve normal tavır beklenemez zaten. 

21 Mayıs 2024 Salı

Şımarık Bir Profil

Her zengin ve şöhret sahibi olmasa da baba ve soydan gelme bazı zenginlerimiz var. 

Bunlar yediği önünde yemediği arkasında olan, hiç para sıkıntısı çekmeyen ve yokluk nedir bilmeyen, ailenin el bebek gül bebek yetiştirdiği kişilerdir. 

Her istediği yapılınca da ele avuca sığmaz bu tipler. 

Dünyanın merkezine kendisini koyan, bencil ve egoist kişiliğe sahip. Dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü sanırlar.

Kibir tavan yapmıştır bunlarda. Özgüven patlaması yaşarlar.

Hiçbir özelliği ve yönetim kabiliyeti olmadığı halde sırf parasından dolayı belli bir makama getirilen bu tiplerin ne dilinin ayarı vardır ne dengeli hareket ederler ne de sorumlu davranırlar. 

Aksine toplumu ve kitleleri germede üstüne yoktur. 

Güç kendisinde, para kendisinde olunca bilir ki kimsenin kendisine had bildirecek durumu yoktur. 

Paradır bunları konuşturan bu ne oldum delisi olanları. 

Şımarıktır. Kimse sesini çıkarmayınca astar ister. Şımardıkça şımarır. 

Para, makam ve güç kendisinde olunca her dediğinin olmasını ister. 

Şayet istediği olmazsa gerilim çıkarır ve geriliminden beslenir. 

Oturduğu koltuğu kabadayı edasıyla yönetir. Kavgacıdır. Kavgayı tetikler. En önde de kendisi koşar. Sokak kabadayısı gibi davranır. Sanırsın ki koltuk sahibi değil, o kitlenin amigosu veya ayak takımı. 

Ağzı bozuktur. 

Kırdıkça kırar. Vurdukça vurur. Olmadı boğazını sıkar. 

İnsanlar ve yetkililer sesini çıkarmadıkça kendini bir şey sanmaya devam eder. 

İşi kurallarına göre oynayamayınca, istediği olmayınca iddialar ve algılar üretir. 

Zenginliğin verdiği şımarıklıkla oturduğu koltuğun sahibini kendisi sanır. Koltuğu emellerine alet etmede üstüne yok. Hele bir de peşine takılıp kendisine inanan insanlar varsa kendisini doğru yolda görür. 

Anlatmaya çalıştığım bu tipler vardır çevrenizde. Para, şöhret, güç budalasıdır bunlar. 

Bu tipler ne kadar variyet sahibi olursa olsun, istediği makamı elde etsin, parayla satın almadığı yer kalmasın, en iyi okullarda okusun, zerre gözümde yoktur. Çünkü ilk önce adam ve insanlık lazım. Önce edebini ve haddini bilmeli. Bilmiyorsa birileri bildirmeli. Yoksa başımızda ekşir durur bunlar. 

Tarikat Şeyhleri ile Parti Liderlerinin Ortak Yönü

Sosyal medya anı sayfasında kalmış bir yazım. Bloğumda da yerini alsın istedim:

Bu ülkede cemaatler, tarikatlar çok eleştirildi.

"Vay efendim, şeyhinin iki dudağı arasında her şey. Mutlak itaat şart. O ne derse o olur, itiraz edilmez" denir.

Parti liderleri bundan farklı mı?

Bence aralarında hiç fark yok. Tarikat şeyhinin yaptığını, noktasına virgülüne parti lideri de yapıyor.

Örnek mi istersiniz. Malum bugünlerde vekil listeleri hazırlanıyor.

Parti liderlerimiz dama taşı oynar gibi adaylarını paraşütle "sen şu ile, o bu ile" diyerek yerleştiriyor.

Lider bunu yapıyor, aday adayımızdan tık yok.

İşin garibi bu tasarruf ve inisiyatif parti meclisinden de onay alıyor. 

Dense ki;

"Sayın aday! Haydi aday gösterildiğin yeri haritadan göster" ya da "Bugüne kadar o ile hiç gittin mi" veya "Hiç o ilden tanıdığın var mı" diye sorulsa, öyle zannediyorum sınıfta kalır.

Buna rağmen aday gösterilir ve aday olunur.

Seçmen de vardır bir hikmeti diyerek gider, tıpış tıpış oyunu verir.

Kimse bir şey demez. Çünkü karşılarında tarikat şeyhi ile aynı yetkilerle donatılmış parti lideri var. O ne derse o olur. Yoksa aforoz edilir.

Şimdi size soruyorum: Bir parti lideri ile bir cemaat lideri veya tarikat şeyhi arasında yetki bakımından bir fark var mı?

Bulabilirseniz merakımı gidermiş olursunuz ve size minnettar kalırım.” 21 Mayıs 2018