10 Şubat 2024 Cumartesi

Müslümanlık Eşittir Kul Hakkı Yemek midir?

“Almanya'da Müslüman bir Türk, çalıştığı iş yerinden çıkarılır. Üstelik tazminatını da alamaz. Mağdur olan vatandaş, bir çıkar yol ararken, bu ani gelişmenin şokunu da henüz atlatamamıştır.

Gel zaman git zaman, vatandaş bir kilisenin önünden geçerken aklına bir şey gelir. Kiliseye girip papazla dertleşecektir.

'Kendi memleketimde olsa hocaya giderdim herhalde' der kendi kendine.

Neyse, papazın yanına varıp yaşadıklarını anlatır.

Papaz çok etkilenir anlatılanlardan. Adeta dehşete kapılmıştır. Duyduklarına inanamaz.

Vatandaşa yardım etmek ister ve bir kağıda birkaç kelime karalayıp kağıdı bir zarfa koyar ve kapatır.

 - 'Al', der vatandaşa. 'Bunu götür ve patronuna ver.'

Ne olup bittiğini anlamayan vatandaş, çaresiz ve biraz da umutsuzca papazın dediğini yapar.

 Varır elindeki zarfla patronuna.

 Patronu notun papazdan geldiğini görür ve ivedilikle okur.

 Çok şaşkındır. Yüz ifadesi değişir. Çok rahatsız olmuştur okuduklarından. Derhal talimat verir, vatandaşa işi iade edilecektir.

Vatandaş terfi ettirilir ve maaşına da zam yapılır. Vatandaş, neler döndüğünü anlayamaz. İşine geri döner.

Bir gün papazın yanına gider ve ona yardımından ötürü teşekkür eder. Ancak bir şeyi çok merak etmektedir. Papazın işe dönmesini sağlayan kağıda yazdıklarını.

Bunu sorar ve papazdan şu cevabı alır:

- Kâğıtta ne mi yazıyordu?

Ne zaman Müslüman oldun da kul hakkı yiyorsun?”

Yukarıda paylaştığım yazı WhatsApp aracılığıyla bana geldiğine göre öyle zannediyorum bu yazı sosyal medyada dolaşımda. Olay gerçek mi kurgu mu bilmiyorum. Aslı var veya yok. Yalnız yazının, Müslümanların kul hakkı yediği, Müslümanlık eşittir kul hakkı yemek demek olduğu şeklinde bir algı oluşturma mesajı içerdiği açıktır. Yazıdaki “Ne zaman Müslüman oldun da kul hakkı yiyorsun?” vurgusu üzüntü verici. Üstelik bazı Müslümanlar gibi kul hakkı yemeye başladın demiyor. Toptancılık yapılıyor. Halbuki hangi din ve ırktan olursa olsun bir topluluk ve zümreyi aynı kategoriye koymak doğru değil. Çünkü her inanç grubunda kul hakkı yiyeni vardır, aynı zamanda koruyanı da. Zira hiçbir topluluk tek başına iyi veya kötü değildir.

Müslümanlar eşittir kul hakkı yeme algısı oluşturmaya çalışanlara kızalım kızmaya. Yalnız kızmanın faydası yok. Önemli olan bu algıyı yok etmek için çaba sarf etmek olmalı. Şu bir gerçek ki işçi ve özlük haklarını koruma konusunda, Batı İslam dünyasına göre kat kat ileride. Özel sektör de olsa bir işçiyi işten çıkarmak en azından patronun iki dudağının arasında değildir. Bir işçiyi işten çıkarmak için ölçülebilir kıstaslar gerekli. İslam dünyasında ise işçi çıkarmak çok kolay. En kötü ihtimalle işçi çıkaran kişi tazminatını öder, iş biter. Bununla birlikte Müslüman işletmeciler arasında işçisinin hakkını koruyan, kul hakkı yemekten korkan kişilerin olduğu da bir gerçek. Ama bu tür işletmelerin sayısının fazla olduğunu sanmıyorum. Çoğunluk ise işçi çıkarma ve kul hakkı yeme konusunda sınıfta kalır.

3 Şubat 2024 Cumartesi

Boşalan Koltuk Bana Yar Olmadı

Büyük umutlarla Merkez Bankası başkanlığına getirilen Hafize Gaye Erkan'ın başkanlık serüveni 11 ay sürdü. 

Türkiye tarihinin ilk kadın merkez bankası başkanı olarak tarihe geçti.

Bu zaman zarfında yüzde 8,5 olan politika faizini yüzde 45'e çıkardı. Ömrü uzun olmasa da bu yönüyle de tarihimize geçmiş oldu. Belki de bir daha çıkmaz, hep inecek dedikleri politika faizini yükselten başkan olarak günah keçisi ilan edilecek.

Sayın Erkan'ın istifası sürpriz olmadı. Ne zamandır bekleniyordu. Çünkü son aylarda ailesiyle ilgili çıkan haberler basında ayyuka çıkmıştı. 

Sayın Erkan istifa mı etti, ettirildi mi, görevden mi alındı? Bunu tam olarak bilemeyeceğiz. Gerçi istifa ettiğine dair sosyal medyada paylaşımı var. Yeni başkanın atanmasıyla ilgili Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre görevden alındı deniyor. Bilinen bir gerçek var. Adı istifa ya da görevden alınma olsa da Hafize Gaye Hanım'ın başkanlıktan ayrılması kimse için sürpriz olmadı. 

Neyse geçelim bunları. Zira bunlar ayrıntılar. Ben geleyim en iyisi sadede. Başkanın MB başkanlığını bırakmasıyla birlikte MB koltuğu bana yabancı gelse de yine de  bir koltuk boşaldı diye içim kıpır kıpır etti. Çünkü her boşalan ve boşalma ihtimali olan koltuğa göz kırptığım ve bir beklenti içine girdiğim gizleyemediğim gerçeklerden. 

Gaye Hanım'ın istifasıyla birlikte Sayın Hazine Bakanı Şimşek'in "Önerim doğrultusunda yeni atanacak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanı ve ekibine başarılar dilerim" açıklaması beni daha da umutlandırdı. Acaba önerdiği isim ben olabilir miydim? Niye olmasın. Çünkü başarılı ekonomist Gaye Hanım'la yürümedi. Bu kez başında ilahiyatçı olan bir başkanla yürümek istiyorum diye düşünmüş olabilirdi. 

Ama Cumhurbaşkanı geceyi es geçmedi. Ardından hemen yardımcısını başkanlığa atadı. Geceyi bile darı ambarında geçiremedim. Maalesef bu beklentim de başlamadan bitti. 

Halbuki benim beklentim yönünde atamam gerçekleşmiş olsaydı, en az Gaye Hanım kadar gündemde kalacak, ilkleri başaracaktım. 

Merkez Bankası'nın başına ben atanmış olsaydım, gazeteler son dakika haberi verecek, televizyonlar günlerce benden bahsedecekti. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başına ilk defa bir ilahiyatçı başkan atandı diyeceklerdi ve tarihe geçecektim. Yorumcular, bu başkan sürpriz görülse de bu branşın atanmadığı tek yer burası kalmıştı. Geliyordu gelmekte olan. O yüzden bizim için bir sürpriz yok diyeceklerdi. 

Hemen sabahında göreve başlayacak ve daha atanmadan önce beni önerip başarı dileyen Sayın Şimşek ile hummalı bir çalışma içerisine girecektim. Sayın Bakan, şunu nasıl yapalım dediğinde, o iş sende. Nasıl diyorsan öyle olsun, ben imzamı atarım diyecektim. Göstereceğim uyum düşman çatlatan cinsten olacaktı. Kamuoyu, herkesler ve her türlüsünü gördük de böylesini ilk defa görüyoruz diyecekti. Hasılı beklentim ve serüvenim başlamadan bitti.

Düşman Çatlatan Kardeşlik

Birine sormuşlar düşmanın var mı diye. Yok demiş. Kardeşin de mi yok demişler.

Burada kardeşlerin en büyük düşman olabileceğine işaret ediliyor. 

Tüm kardeşler böyle mi?

Değil elbet. 

Kimileri kolay kolay bir araya gelmez. 

Kimi kardeşler birbirinin onmasını istemez.

Kimi çok kıskançtır. 

Kimi canciğer arkadaş gibidir. İyi günde kötü günde kardeşinin yanında olur. 

Tarih kardeş kavgalarıyla doludur ve kardeş kavgası da kolay kolay bitmez. 

Kabil ile Habil kardeşliği beceremeyenlerden. 

Ağabeylerinin Yusuf'u kuyuya atmaları, onu yok pahasına satmaları. 

İshak ve İsmail peygamberlerin soyundan olmaları yönüyle İsrailoğullarının Filistinlilere hayatı ve nefes almayı esirgemesi. 

Osmanlı hanedanında kardeşlerin taht kavgası, kardeş katline sıcak bakılması. Bunun sonucunda yıkılan ya da güç kaybededilmesi vs. 

Günümüz daha önce düşman kardeş iken sonradan hangi sihirli el değdi ise can ciğer kardeş olan iki kesim var. Bunlar soy yönünden kardeş olmasa da aynı muhit aynı bölge aynı zihniyetin çocukları olması hasebiyle aynı ailenin çocuğu kabul edilir. Bunlar dün rakip idiler. Birbirlerine demediklerini bırakmadılar. Öyle şeyler söylediler ki birbirlerinin yüzüne bakacak sözler değildi bunlar. Görüntü ne dünyada ne de ahirette bir araya gelebilirlerdi. 

Bu kardeşlik Filistin İsrail kardeşliği gibi giderken sonra ne olduysa birbirlerine yaptıkları hakaretler bir anda unutuldu. Sen bana, ben sana şunları söylemiştim. Kusura bakma bile demediler. Daha önce hiçbir şey olmamış gibi bir araya geldiler. O gündür bugündür yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Birbirlerine destekleri tam. Hemen hemen her konuda birlikte hareket ediyorlar. Hasılı kardeşlikleri düşman çatlatan cinsten. 

İnsanların düşmanlık yerine bu şekil kardeşlik yapmaları elbette tasvip edilir. Çünkü istenirse ortak bir noktada buluşulabilir.

Bugün yapmamız gereken bu düşman kardeşlerin dünü ve bugünü bir güzel inceleme konusu yapılmalı. Dünkü düşmanlığın sebebi neydi? Bugünkü kardeşliğin formülü nedir? Düşmanlığın ardından bugün gelinen kardeşlik bundan sonraki kardeş kavgalarına örnek olmalı. Bakın sizden önce bunlar böyleydi. Bugün böyleler. Gelin siz de yol yakınken bu kardeşlikte buluşun diye araları bulunabilir. 

Gördüğümüz bu güzel örnek keşke insanlık tarihinin ilk başlarında olsaydı belki Kabil Habil'i öldürmez, tarih kardeş cinayetinde şahit olmazdı. Ağabeyleri Yusuf'u ölsün diye önce kuyuya ardından yok pahasına satmazlardı. Bugün İsrail Filistin kardeş gibi yaşardı.

Bugün için tarih geriye döndürülemez, Habil-Habil ve Yusuf-ağabeyleri için bir şey yapılamaz. En azından Filistin-İsrail meselesine günümüz düşman kardeşliği bir çözüm olabilir. 

2 Şubat 2024 Cuma

Ülkeler Böyle Yönetiliyor Olabilir mi?

Referansın güçlü. Elimiz mahkum seninle çalışacağız. Çünkü emir büyük yerden. Kafamızdaki şüpheler dağılsın diye şahsınıza bazı sorular soracağız.

Emrinizdeyim. Buyurun. Hepsine açık yüreklilikle cevap vereceğim.

Gördüğümüz kadarıyla dinci bir kimliğin var. Referansların hep din. Senin dile getirdiklerinle bizim savunduklarımız taban tabana zıt. Ne yazık ki bulunduğun topraklar seni ön plana çıkarıyor. Dendiğinde göre bizim adamımızmışsın. Özel yetiştirilmiş bir projesin. Diyelim ki bizim istediklerimizle savunduğun dini değerler çatışırsa -ki hep çatışacaktır- nasıl tavır takınırsın? 

Elbette sizin dediğinizi yerine getireceğim.

Ama nasıl olur! O zaman dini referanslarınız ne olacak? 

Dini referanslarım başka sizin talepleriniz başka. Önceliğim sizin dedikleriniz. Çünkü bunun için buradayım. 

Dinden bahsedip de sonra tersini yapmak ikna ediciliğini yok etmeyecek mi? 

Evet ama ben başkayım. Bu konuda bana güvenebilirsiniz. Zira ben bu işin pîriyim. O kadar ikna edici konuşurum ki konuşmamdan ben bile etkileniyorum. Değil ki beni destekleyenler etkilenmesin. Hatta bu konuda erkek deveyi dişi deve diye pazarlayan zattan daha iyiyimdir. En zor durumda kaldığım anlarda Allah beni affetsin der, işin içinden çıkarım. Sevenlerim bayılır buna. O yüzden benim için dinciliğim her kapıyı açan anahtar gibidir. Her şey kapıyı açana kadardır. Kapıdan içeri girdikten sonra yapacağım tek şey sizin istekleriniz ve emirlerinizdir. Benim için bunu pişirmek kalıyor. Bu konuda iyi bir aşçıyımdır. Bana güvenebilirsiniz.

Tüm bunları yaparken bizim yanımızda mı duracaksın, karşımızda mı? 

Hep karşınızda duracağım. Bağırıp çağıracağım. Hamaset yapacağım. Mangalda kül bırakmayacağım. 

Ama olur mu öyle? Hani bizimle çalışacaktın. 

Benim metodum bu. Size karşı çıkar gibi yapacağım. Siz de işinizi yürüteceksin, ben de. Siz yerinizde, ben de içeride kazanmaya devam edeceğim. Sevenlerim bayılıyor buna. Sonunda kazanıyoruz ya yetmez mi bu? 

Yani bize düşman gibi görüneceksin ama kapalı kapılar ardında bizden olacaksın. Öyle mi?

Aynen efendim. Yalnız bağırıp çağırırken bazen maksadımı alan sözler söyleyebilirim. Çünkü ikna edici olmak gerek. Bunun için de şimdiden kusura bakmayın. 

Çok güzel bu ya. Sevdik seni. Bizden olduktan ve bizim kervan yürüdükten sonra varsın bize dilediğini söyle. Hiç problem değil. 

Efendim, dedim ya benden size zarar gelmez. Çünkü ben proje olarak yetiştirildim. Efendilerime saygıda kusur etmem. Bunu bilin yeter. 

1 Şubat 2024 Perşembe

Emsallerinden Farkı *

Onca aday arasından sıyrılıp üçüncü defa belediye başkanı seçilmene ramak kaldı. Herkes bir defa aday gösterilip ikinciyi görmeden kendilerine güle güle denirken seni bu koltukta tutan sihirli güç nedir? Ki çok önemli mevki, makam ve statü sahipleriyle yarıştın. Kendin ilkokul mezunu olmana rağmen o kadar fakülte mezununu nasıl ekarte edebildin? Çok mu başarılı belediye başkanısın? Emsallerinde olmayıp da sende olan nedir? Başarının sırrını lütfen anlatır mısın?

Bende bir şey görmüş olmalılar ki üç dönemdir tercih ediliyorum. 

Nedir o? Onu soruyorum zaten.

Ben emsallerimden çok farklıyım. 

Mesela?

Sadece başkanlık yaptığım yerde değil, Türkiye'de benim gibisi yok. Nasıl ki memur emsallerine göre olağanüstü bir şeye imza attığında amiri tarafından başarı belgesiyle taltif ediliyorsa ben de emsallerimden çok farklıyım. Olağanüstü bir şeye imza attım.

Nedir o?

Hayırseverden faydalandım. 

İyi de bunu çoğu kimse yapıyor zaten. 

Benimki çok farklı. 

Hayırseverin neyinden faydalandın?

Sıkı dur, söylüyorum. 

Lütfen!

Hayırsevere belediye ek binası yaptırdım. 

İnanmıyorum. 

Valla öyle. 

Üstüme iyilik sağlık. Kur'an kursu yaptıran gördüm. Cami yaptıran gördüm. Kurs ve cami yeri veren gördüm. İmam hatip okulu yaptıran gördüm. Çeşme, hastane yapanı bilirim. Ama bugüne kadar hayırsevere belediye ek binası yaptıranı görmedim. Bunun sadece Türkiye'de değil, dünyada bir örneği yoktur.

Ben varım sadece. Bu da üçüncü defa bana başkanlık yolunu açtı. 

O zaman sen de hayırsevere bir yerleri veya şeyleri peşkeş çekmiş olmalısın. 

Hayırsevere bir şey vermedim.

İnanmam. Cami, kurs, imam hatip değil hayırsever dediğin kimsenin yaptığı. Buralar olsa eh derim. Ama iş belediye ek binasını hayırsever yaptı dersen bunu bana yutturamazsın. Çünkü belediyeye hayır olmaz, hayır da geçmez. Var bunun arkasında akçeli işler ve rant.

Şey...

Şey deme. Verdin mi vermedin mi?

Efendim şöyle.

Bırakalım efendim demeyi. Verdim ya da vermedim demen yeterli.

Vermeye verdim ama fazla değil. Hayırsever bu ek binaya çok para harcadı. Allah razı olsun ondan.

Anlaşılan ne verdiğini söylemeye pek yanaşmayacaksın. Ben olsam değil seni üçüncü defa aday yapmayı, hayırsevere ek bina yaptırmak için protokol imzaladığın gün seni başkanlıktan alırdım. Görüyorum ki üçüncü defa seni aday gösterdiklerine göre partin seni çok başarılı buluyor ve senden çok memnun.

Öyle ya da böyle. Hayırsevere bir yerleri peşkeş çektim veya çekmedim. Devletin cebinden bir kuruş para almadan bu ek binayı yaptırdım ya sen ona bak. Üzümünü ye, bağını sorma. Bu devirde işini çıkaracaksın işini.

*05/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

Altın Tepside Sunulan Bir Seçim *

Cumhurbaşkanlığı ve TBMM’nin yenilenmesi in ardından şimdi sıra geldi mahalli seçimlere. Bir ittifak dimdik ayakta. Bir ve beraber seçime giderken diğer yamalı bohça ittifaktan eser kalmadı. İttifakın en büyüğü ve her seçimin mağlup lideri partisinin genel başkanlığını kaybetti. İttifak ortakları tuz buz oldu. Hepsi her yerden aday gösterme yarışına girdi. İttifakın gizli ortağı dedikleri parti bile en güçlü figürünü bir metropolden aday göstermeye hazırlanıyor. Sence bu seçimin galibi kim olur?

Fıkra sever misin?

Kim sevmez ki...

O zaman dinle. “Kastamonu’da  bir kişi resmi olarak işe alınacaktır. Sınava çok kişi müracaat eder. Sınava girecek  torpilli kişi önceden belirlenir. Komisyon toplanır. “Kazanacak adayı ilk önce çağıralım, basit bir soru soralım, formalite yerine gelsin” denir.

Başına talih kuşu konan aday ilk sırada sözlü mülakata alınır. Kendisine: “Kastamonu ile Abana arası 101 km'dir.  Abana’dan çıkan bir kuş 50 km hızla gelirse Kastamonu’ya  ne kadar sürede gelir”, şeklinde bir soru sorulur. Torpilli aday düşünür, taşınır fakat cevabı veremez.  Komisyon ne kadar ipucu verdiyse de nafile. Sonunda adama: “Arkadaş soru bu kadar zor mu, niye cevap vermedin, bu soru çok kolay, lütfen çıkınız”, derler. Adam dışarı çıkar. Dışarıda sırasını bekleyen adaylar: “Ne sordular ne sordular” diye etrafını sarar. Soruyu söyleyince, “Çok kolaymış” derler.

Adam: “Neresi kolay bu sorunun? Yolculuk yapan bir kuş. Kuşun ne zaman geleceği bilinir mi? Kuş bu. Gider bir dala konar, su içmeye iner, yayılmaya koyulur, oyalanır da oyalanır”,  cevabını verir.”

Güzelmiş fıkra. Bu fıkradan ne anlayacağız?

Kaybetmelerine kesin gözüyle bakılan ittifak, ölü haliyle rakiplerinin elinden seçimi bir şekilde aldı. Daha doğrusu kazanacağına kesin gözle bakılan ittifak, seçimi kazanmamak ya da kazanacakları bir seçimi kaybetmek ve altın tepsi içerisinde rakibine sunmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Ellerindeki seçimi rakibine veren bu seçimi niye vermesin. Üstelik çil yavrusu gibi dağıldılar.

Biraz daha açarsan.

Dağılmayan ittifakın hemen hemen her yeri özellikle gözde metropol şehri almaması için ortada hiçbir sebep ve engel yok. Bir tarafta dimdik ayakta bir ittifak, diğer tarafta birbirinin topuğuna sıkacak dağılmış bir ittifak. Hasılı memur alımında kimin alınacağı daha önce belirlenmiş ise mahalli seçimlerde de kimin kazanacağı baştan belirlenmiş görünüyor. Dağılan ittifak adeta Cumhurbaşkanı seçimlerinde yaptıkları ittifakın günahını çıkarıyor. Böyle bir ittifak yapmakla karşına çıktık. Hata yaptık. Bu hatamızı telafi için mahalli seçimlerde gereğini yapacağız ve hiç zorlanmadan bu seçimi ve istediğiniz yerleri kazanmanız için elimizden geleni ardımıza koymayacağız. Seçime ittifaksız gideceğiz ve her yerde aday göstererek geçmiş hatayı telafi edeceğiz diyor bu görüntüsüyle. Ki bu yaptıkları örtülü bir destekten öte açık bir destektir. Türk siyaseti yeniden karılıyor anlayacağınız.

Dağılmayan ittifak favori diyorsunuz. Halbuki Mayıs 2023’de favori gösterilen ittifak kazanamadı. Bu mahalli seçimde de favori olan kaybedebilir mi? Tıpkı torpille işe alınacak memur adayının memurluğa giremediği gibi.

Her şey dağılmayan ittifakın lehine. Zira rakipleri dahil herkes bu ittifaka çalışıyor. Bu kadar örtülü ve açık desteğe rağmen kaybederse bu rakiplerinin değil, kendi başarısı olur. 

*07/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

Gecikmiş Olsam da

Eleştiri oklarını mahalleme döndürmüş olmam en büyük yanlışımdı. Halbuki mahalleye sırtımı dayayarak diğer mahalleleri eleştirmek en akıllıca işmiş. Çünkü mahallenin temizliği diğer mahalleden başlarmış. Mahallenin kirleri de kol kırılıp yen içinde kalması gibi dillendirmemek gerekiyormuş. Öğrendim ama iş işten geçti.

Erkek deveye, bu deve erkek değil, dişidir diyenlere, hayır efendim, deve erkektir demem gerekiyormuş. Çünkü önemli olan, devenin erkek veya dişiliği değil, kimin yanında durduğun ve saf tuttuğun önemli olanmış. Öğrendim ama iş işten geçti. Heyhat ki heyhat... 

Olgularla değil, algılarla yaşamam gerektiğini öğrendim. Çünkü geçer akçe, olgu değil algı imiş. Öğrendim ama iş işten geçti. Artık benim için olgu değil, algı geçerli. Adım dokuza çıktıktan sonra işe yararsa tabi.

Herhangi bir olay olduğunda ilk tepki vermemem gerektiğini anladım. Meğerse önce saflar belirlenip safında yer aldığım kesim hangi görüşü geliştirmişse ben de onu savunmalıymışım. Savunurken de benim görüşüm bu demeliymişim.

Herhangi bir konuda renk vermemem, görüş belirtmemem, iz bırakmamam, mimlenmemem ve susmam gerektiğini öğrendim ama bunda çok geç kalmışım ve bu gecikme çok pahalıya patladı. Geç de olsa akıllandım. Haydi bir konuda benden görüş alın da göreyim.

Etliye, sütlüye dokunmadan, herhangi bir eleştiri getirmeden yazı yazmanın huzuruna kavuştum. Bunun için 4.525 yazı yazarak tecrübe kazanmam gerekiyormuş. Elan karşınızda bir tecrübe konuşuyor.

Herhangi bir konuda gücün yanında yer almam gerektiğini, bu güce karşı durmanın yel değirmenlerine savaş açmak olduğunu da çok sonra öğrendim. Bu tecrübe de bana pahalıya patladı.

Ben neyim, kimim, amacım ve misyonum nedir diye geçmişte kendimi sorgulamış. Ben bir bireyim. Sürü olmayacağım. Aklımı kiraya vermeyeceğim. Birey olduğuma göre herhangi bir konuda görüşümü söyleyeceğim. Haksızlık karşısında susarak dilsiz şeytan olmayacağım demiştim. Geldiğim an itibariyle geçmiş sorgulamamda yanlış sonuca vardığımı anladım. En güzeli sürü olup çobanın şefkat, merhamet ve himmetine kendimi teslim etmek ve dilsiz şeytan olmanın, birilerinin şiddetinden emin olmak için hayati önem arz ettiğini geç de olsa anlamış bulunmaktayım. Çünkü huzur burada. Değilse çoban hayatı zindan eder. Ayrıca sürüden ayrılan koyunu kurt kapar.

El hasılı kelam, eski kötü alışkanlıklarımı terk eder, bu dediklerimi yerine getirirsem, bilin ki yaşadım.  Oh be dünya varmış diyeceğim. Çünkü uyum üzere yaşayacağım. Uyumun olduğu yerde ise huzur olur huzur.

Mahallem tüm bu yaptıklarımdan sonra beni içlerine alır, affeder mi? Bunu zaman gösterecek ama ben kendi payıma düşeni yapacağım. Özür dileyeceğim. Ben ettim, siz etmeyin diyeceğim. Ne bedel ödenmesi gerekiyorsa hazırım diyeceğim. Öyle özür dileyeceğim ki bu özür sözde değil, özde olacak. Tıpkı nasuh tövbesi gibi anlayacağınız.