—Baba, seninle gurur duyuyorum. İyi ki varsın, iyi ki babamsın.
—Bayram değil, seyran değil, nereden çıktı bu gurur evlat, hayırdır?
—Sana sormalı?
—Neyi?
—Farkında değil misin? Ne istersem, ihtiyacın mı var? Aklının ucundan geçirme, almam diyordun. Eskiden sineğin yağını hesaplar, boşa harcadın diye kibrit çöpünün hesabını sorardın. Bugünlerde adeta yağıyorsun. Eve de alıyorsun ama özellikle bana çekip geliyorsun.
—Abartma evlat.
—Abartmıyorum. Sayayım mı aldıklarını?
—Say bakalım.
—Eve annem ne istediyse en kalitelisinden aldın. Bana gelince en iyisinden masaüstü bilgisayar aldın. Onu koymak için masasını aldın. Eşyalarımı koymak için ucuz ve uygun bir şey alabilir misin diye korka korka söyledim. Gidip en pahalısından aldın. Daha masaüstü bilgisayarın sevincini yaşarken oturduğun yerde kanepede bilgisayara gir diyerekten en kralından laptop aldın. Cep telefonum yeterliyken gidip cep telefonu aldın. Pantolona ihtiyacım var. Bunu da kendi harçlığımdan alayım derken ben varken senin paran geçmez diyerek al şuradan çek deyip kartı uzattın. Bazı zamanlar en sevdiğim yiyeceği yaptırıp eve getiriyorsun. Al şunu harçlık yap diyorsun. Bir gün sonra gelip şunu da al deyip üzerine para veriyorsun. İnan son günlerde aldıklarını kaç senedir görmemiştim. Dün ev geçindiriyorum deyip istediklerimiz için kartın günü dönsün derdin. Şimdilik olanla yetinin, ben sizin gibi değilim. Sırtımda küfe taşıyorum, ev bütçesini idare etmek kolay mı derdin. Ne oldu sana böyle? Hasta falan değilsin değil mi? Başına Allah göstermesin, taş falan düşmedi değil mi? Vicdana mı geldin, biri seni rüyada mı korkuttu? Bir yerlerden gömü mü buldun? Biri sana haybeden al harca deyip para mı verdi? Sahi nedir bunun sırrı?
—Bir şey bulduğum yok. Ben yine aynı babanım. Mütevazı bütçemizle sizi kimseye muhtaç etmeden yetinmeye çalışıyorum.
—Madem paramız aynı. Dün olduğumuz yerdeyiz. Niçin dün değil de bugün bu şekil bonkörsün? Öyle zannediyorum, son günlerde harcadıklarının karşılığı yok.
—Yok olmaya yok. Üstelik borçlanıyorum.
—İyi de neden?
—Aşağı yukarı beş yılda bir böyle yaparım.
—Yalnız bu son beş yıl önceki beş yıllardan farklı. Şimdi var yok demeden kesenin ağzını açtın.
—Şimdi bıçak sırtı bir durum var. Annenle aile reisliği çekişmemiz var. Halbuki kaç yıllardır bu aileye ben bakıyor, reisliği ben yapıyorum. Annen, ben senden daha iyi yaparım diyerek isyan bayrağını açtı. Ben de onur meselesi yapıp kaybetmemek için kesenin ağzını açtım.
—İyi de ne değişecek? Bu borcu yine bu aile ödeyecek. Yani sırtımıza binecek.
—Ödeyecek ödemeye ama ev yönetimi bende kalsın diyorum.
—Benim burada yapabileceğim bir şey var mı?
—Var, olmaz olur mu? Sana bu yatırımı niye yapıyorum sanıyorsun?
—Nasıl?
—Büyük ağabeylerin benim yanımda. Çünkü onlar geçmiş yoklukları bildikleri için bana karşı çok vefalılar. Geçmişi pek bilmeyen yeni yetme ağabeylerin annenle birlikte hareket ederek nankörlük yapıyorlar. Yani aile reisliği seçiminde annenle birlikte hareket ediyorlar. Yani eşitlik söz konusu. Burada senin tercihin önemli. Ne tarafa yönelirsen o taraf kazanacak. Hasılı kilit noktadasın. Üzerine yatırım yapmam da bundan.
—Benim için başka neler yapabilirsin? Malum evin son tekne kazıntısıyım. Z nesli veya milenyum çocuğu diyorlar benim için. Geleceğimi düşünmek zorundayım. Bu durumda benim için ne yapabilirsin?
—Annen ne veriyorsa ve ne vadediyorsa, beş fazlası benden. Yeter ki oyunu bana ver.
—Beş fazlası biraz yuvarlak olmadı mı? Biraz açabilir misin?
—Fazla uzatmayacağım. Biliyorum, en büyük endişen iş bulma konusunda. Bu konuda sana yardımcı olabilirim desem, yeterli olur mu?
—Bana iş mi bulacaksın?
—Daha ilerisi.
—Nasıl?
—İşe başlamadan emekliliğe ne dersin?
—Olur mu öyle şey?
—Niye olmasın. Bir sözüme bakar. Bugüne kadar olur dediğim hangi şey olmadı.
—Güzel teklif. Biraz düşünmem lazım. Bir de anneme gideyim. Bakalım o ne vaat edecek?
—Unutma! O ne veriyorsa, beş fazlası benden.