7 Aralık 2015 Pazartesi

"Sen o gözlerini göster"

-Hem suçlu hem güçlü-

Adana'dan Konya'ya nakil oldum. 2005 yılının Ramazan ayı idi. Bir elimde 3 yaşındaki çocuğum, diğer elimde akşam pidesi ile fırından çıktım. Pazarın kenarından etrafı seyrederek evime doğru gidiyordum.

Bir kamyon içinde karpuz satan birisi seslendi:
-Vereyim mi bir tane?
-Tane ile mi veriyorsun, kilo ile mi?
-Kiloyla. Tartayım mı bir tane?
-Tamam tartalım.
Pazarcının, karpuzu teraziye koymasıyla kaldırması bir oldu. Tartıp tartmadığını da
görmedim. Çünkü uzağındaydım.
-Bir milyon lira.
-Kalsın, istemiyorum.
-Niçin?
-Çünkü tartmadın.
-Gel gözlerin görsün.

Karpuz alma niyetim ve ihtiyacım olmadığı halde yanına yaklaştım. Şimdi teraziyi gördüm. Görüntülü, elektronik terazi vardı önünde. Karpuzu teraziye koydu tartmak için. Terazide hiçbir görüntü yoktu. Sonra eline aldığı teraziyi ters çevirdi. Diğer elindeki bıçakla terazinin altındaki vidayı açmaya başladı. -Arkadaş kalsın. (Dedim ve yürüdüm)
-Niye?
-Çünkü tartmadın.
-Git sen o gözlerini göster. Senin o gözlerin kör tamam mı? Diye bağırdı ve ardından bıçakla geldi. Niyeti kavga artık, belli. Hem suçlu, hem güçlü. Nasıl kavga edecektim. Bu konuda hiç becerikli de değildim. Sonra nasıl ve neyle kavga edecektim: Bir elimde 3 yaşındaki çocuğum, diğer elimde ekmek, gözümde gözlük. Adamın ise elinde bıçak. Kilo ise o biçim. Bak gayri sen. Çatmıştım belâya. Belâ geliyorum diyor artık.

İşini ve rızkını helal bir yoldan elde ettiği belli olan pazarcı kardeşim üzerime yürüdü. İteklemesiyle sendeledim. Yıkılmadım hâlâ ayaktayım. Oradan bir kaç kişi araya girmeye çalıştıysa da nafile. Bizim ki bana haddimi bildirmeye niyetliydi. Bağırış-çağırışımıza diğer pazarcılardan bazıları "250 lira için kavga etmeyin, şu mübarek günde" diye seslendiler. Beni bir onlar anlayacaklardı. Maalesef onlar da yanlış anladılar.

Derdim karpuzun parası değildi. Ucuz-pahalı hesabı da yapmamıştım. Sadece tartıyı güzel tartsın. Bana "arkadaş terazi bozuldu. Ya tamir edeyim bekle, ya da bu karpuz zaten bir milyon lira eder" deseydi alırdım gerçekten. Ki geldiğim Adana'da zaten karpuzu tane ile veriyorlardı. Tane ile almaya alışkındım.

İteklemeyle düşmemiştim. Uzaktan gelen biri "Ulan yanında çocuğu var. Utanmıyor musun? Bak çocuk yere düştü. Çekil şurdan terbiyesiz" deyince çocuğumun düştüğünü anladım o kargaşada.

Pazarcı-bıçak, ben ve kavga... Canımı kurtarmıştım. Daha doğrusu pazarcıyı itekleyen adam canımı kurtardı. Mübarek O kadar kişinin içerisinde sanki Hızır'dı. Yetişti bana. Tanımıyorum. Tanıyamadım da. 10 yıl olmuş. Allah o kimseden razı olsun.

Pazar yerinden biraz uzaklaşınca, adamın yanına kalmasın, bu ülkede kötüler varsa devlet de var dedim. Telefonla 155'i arayarak tanımadığım pazarcıdan şikayetçi oldum.  Durumu anlattım. Polis bana, "Lalebahçe Karakolu'na gelip dilekçeyle adamdan şikayetçi olacaksın beyefendi" dedi. "Sağ kalırsam gelip dilekçe veririm" dedim, kapattım telefonu. Halbuki ben, herkesin gözünün önünde polis gelir, adama kelepçeyi takar diye düşündüm. Çünkü adam bana bıçak çekmişti. Karakola gidip adam hakkında nasıl şikayetçi olacaktım. Adını bilmem sanını bilmem. Görsem de adamı tanımam. Gidip adama, " senin hakkında şikayetçi olacağım, adını söyle mi" diyecektim. Emniyetin genel tavrı mı böyle. Acaba o polise özel bir tavır mıydı? Neyse geçti gitti artık. Rabbim eksik etmesin onları. Ama bana gölge olmasınlar yeter. Başka da ihsan istemem.

Niyetim ölçü ve tartıda hilenin kötülüğünü anlatmaktı. Ama 2005'de olup geçmiş bir olayı anlatırken duygusallaşıp o anı yeniden yaşamış gibi oldum.

Rabbim bizleri kavgadan, kötülerden berî kılsın. Ölçü ve tartıyı tastamam yapan kullarından eylesin. Evine, çoluk, çocuğuna helal kazanç ve helal rızık götüren/getirenlerden eylesin. 06/12/2015

6 Aralık 2015 Pazar

Kirli Savaş

-Kardeş Kavgaları-

Tarihte devletler arasında savaşlar, kardeşler arasında mücadele hiç eksik olmamıştır. 

Hiç bir savaş kardeş kavgası kadar şiddetli olmamıştır. Kardeş derken sadece kan kardeşliği akla gelmesin: Kan kardeşliği, din kardeşliği, soy  kardeşliği vb. kardeşlikler düşünülebilir. Özellikle İslam dünyasında taht ve rant kavgaları unutulmaz yaralara yol açmış. Bir çok ayrışmanın tohumlarının  atılmasına sebebiyet vermiştir. 

Asabiyet, aşiret ve aidiyet kavgaları hakeza aynı ayrışmanın tohumlarını atmıştır. Habil-Kabil Kavgası, Yusuf ve Abileri, Filistin(İsmail Sülalesi)-İsrail(İshak Oğulları), Cemel Vakası, Sıffın Savaşı, Kerbela Olayı, Emevi-Abbasi Mücadelesi, Yıldırım Bayezit-Timur Savaşı, Yavuz-Şah İsmail Mücadelesi, Osmanlı-Şerif Hüseyin, Osmanlı Padişahlarının kardeş katline cevaz veren fetva çıkartmaları, Cem Sultan-Bayezit Mücadelesi, Alevi-Sünni Çatışması, Cemaatlerarası Çatışma, Cemaatlerin Hükümetlerle Mücadelesi, Mezhep Savaşları, Suriye, Irak'daki savaş...vb.

Görüldüğü gibi birbirimizle boğuşmaktan yaşamaya fırsat bulamamışız. Hâlâ da kan akmaya/akıtmaya devam ediyoruz. 

Biz bu şekilde olmaya devam ettikçe düşmana ihtiyacımız yok. Allah Müslümanlara akıl, iz'an ve feraset versin. 29/10/2015

Meslekî Çalışmalar


"Türkiye Cumhuriyeti formaliteler üzerine bina edilmiş bir devlettir" dense sanırım yanlış olmaz. Formaliteyi yerine getirdin mi gemisini kurtaran kaptansın.

Yönetmelik ve Yönergelerle kurulmuş, düşünce ve planlaması güzel ve bu çerçevede işletilmeye çalışılan toplantılardan bahsediyorum. Her meslek grubunda  vardır buna benzer toplantı ve çalışmalar. Burada Milli Eğitimin toplantı, komisyon, kurul vb çalışmalardan bahsetmek istiyorum. Örnek:
● Yılda 3 defa yapılan Eğitim Bölgesi Danışma Kurulu, Müdürler Kurulu toplantıları,
● Okul, ilçe zümre toplantıları,
● Mesleki çalışmalar vb.

El'an gündemde olduğu için mesleki çalışmalardan bahsetmek istiyorum.

İlköğretim Kurumları Yönetmeliğinin 38.maddesinde "Okul öncesi eğitim ve ilköğretim kurumlarında görevli yönetici ve öğretmenlerin genel kültür,  özel alan eğitimi ve pedagojik formasyon alanlarında, bilgi ve görgülerini artırmak, yeni beceriler kazandırmak, eğitim ve öğretimde karşılaşılan problemlere  çözüm yolları bulmak, öğrencinin ve çevrenin ihtiyaçlarına göre plan ve programları hazırlamak ve uygulamak amacıyla derslerin kesiminden Temmuz ayının ilk iş gününe, Eylül ayının ilk iş gününden derslerin başlangıcına kadar; yıl içinde ise yıllık çalışma programında belirtilen sürelerde mesleki çalışma yapılır." denilmektedir.

Yıllardır İlköğretimlerde yapılan bu çalışma 2 yıldır  liselerimizde de  yapılmaya başlanmıştır. Yönetmeliğin amir hükmüne bakınca amacı gayet güzeldir. Amaca itiraza mahal yoktur. Yılda toplam bir ay bu hedefler için günlük 09.00-13.00 saatleri arasında bu çalışmalar yapılmaktadır. Esas mesele  birçok meselemizde olduğu gibi bu çalışmalarda da maalesef formaliteden öteye geçilememiştir. Haziran ayında bir yılın yorgunu olan bir kesimin tatil 
havasına girmesi, eylül ayında ise iki aylık tatilden dönen bir kesimin tatil  havasından kurtulamaması isteksizliği beraberinde getirmektedir. Bakanlık ve MEM'lerin de çok isteksiz olduğu göze çarpmaktadır. Çoğu zaman Bakanlığın mesleki çalışma planlaması ile taşranın çalışma takvimi ve ele alınacak konuları örtüşmemekte,  hatta kapalılıklar açıklamaya muhtaç görünmektedir. Her çalışma döneminde mutlaka bir mesleki çalışma planı gönderilir okullara. Ardından düzeltme, ardından bir, iki düzeltme daha. Sonra açıklama ve açıklamanın izahı gelir.   İsteksizliğin olduğu bir yerde maalesef verimden bahsedilemez. Birçoğumuz da bu tür çalışmaların faydasına kendimizi ikna edemedik. Yine de çalışmaların sonunda raporlar hazırlanır. Elde edilen sonuç okul müdürlüğüne teslim edilmek üzere hazırlanmış bir rapordur: Denetlenmeye gelindiğinde gösterilmek üzere dosyalanan ya da dijital ortamda saklanan. Aslında kişi ne isterse karşılığında onu bulur.

Niyetim öğretmeni, yöneticiyi, MEM'i, MEB'i suçlamak ve eleştirmek değildir. İstisnaları mutlaka vardır ama genel görüntü maalesef bu şekildedir. Bu kadar isteksiz, bitkin ve yılgın bir görüntünün akabinde amaca hizmet eden bir başarının ortaya çıkması söz konusu olamaz. Demek istediğim adı ister zümre, ister kurul, ister komisyon, ister çalışma olsun çoğu amaca hizmet etmemektedir. Sadece bir kesim yılın belli günlerinde bir yerde tutulmuş, oyalanmış ve bir formalite daha yerine getirilmiş olur. Bir işe, bir konuya kendimizi vermediğimiz ve faydasına inanmadığımız müddetçe verim elde edilemez. Biz bu tür çalışmalarda da kendimizi ortaya koyamadık. Belki de dert edinmedik.

Verimin olmadığı bu çalışmaları kaldırmakla işe başlanabilir. Yok, öğretmenin yaz tatili üç aya çıkar, bu da çok dikkat çeker denilirse o zaman  mesleki çalışma günleri eğitim ve öğretim süresine ilave edilsin. Eğitim ve öğretim bu ülkede 180 iş günü olacağına 200 iş günü olsun. Yok. Türkiye şartları iki yüz gün eğitim yapmaya müsait değil denirse o zaman bu mesleki çalışmalar adam gibi yapılsın. 28/08/2015 


"Toplu Taşıma Araçlarını Kullanacağım"



-Bir karar aldım.
-Hayırdır?
-Şerle işim olmaz. Bundan sonra işime özel aracımla gitmeyeceğim. Toplu taşıma araçlarını kullanacağım.
-Tebrik ederim. Yalnız bazı tavsiyelerim olacak
-Nedir?
-Otobüse binince eline, koluna, kulağına, gözüne, ayağına dikkat et.
-Niye ki?
-Ayakta durursan geçenler ayağına basabilir, oturabilirsen koridor tarafına oturma. Şayet oturduysan koridordan geçen bayanların ve öğrencilerin çantasından kafanı, kolunu koru.
-Başka?
-Gençler yer vermezse büyük olarak büyüklerine yer ver.
-Başka?
-Ayakta kalırsan kenara çekil. Sıkı sıkıya bir yere tutun; Eğer yüz üstü kapanmak istemiyorsan. Çünkü kaptanın ne zaman ani fren yapacağı belli olmaz.
-Başka?
-El kartın olsun. Zaman zaman kontrol et içerisinde kredin olup olmadığına. Eğer bakmazsan bir gün şoförün ve yolcuların bakışları arasında yetersiz bakiyeyle karşılaşırsın. Bundan sonra inisiyatif şoföre geçer. Seni ya indirir. Ya içeriden bul der. Ya da başka bir binişinde 2 kere tutarsın der. İçeriden bulmaya 
kalkarsan "el kartı olan var mı" diye sesleneceksin. 65 yaşını doldurmuş, polis, zabıta, belediye personeli, muhtarlar dışındaki yolculardan -eğer varsa- el kart bulmaya çalışacaksın. Şimdi sıra el kartını kullandığın kişiye bozuk para vermende. Bunun için mutlaka cebinde bozuk para bulundur.
-Başka?
-İneceğin yere gelmeden önce kalkıp inecek düğmesine basacaksın. Bir de uyuyup kalma, kaldıran da olmaz. Soluğu son durakta alırsın.
-Başka?
-Evine gelebilirsen ya da işine gidebildiysen önce 2 rekât şükür namazı kıl. Sonra diğer işlerine koyul. 13/11/2015

Peygamber Mesleği (mi?)



-Ne iş yapıyorsun?
-Peygamberlik mesleği.
-Peygamber ne iş yapardı ki?
-İnsan eğitirdi.
-Eee...
-Sen ne yapıyorsun?
-Ben de öğrenci eğitiyorum.
-Öğrenci eğitmeyi ücretsiz mi yapıyorsun?
-Ücretsiz yapılır mı? Kim kime ücretsiz iş yapar bu devirde?
-Ama peygamber ücretsiz yapardı bu işi. 
"Buna karşılık sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak âlemlerin Rabbi olan Allah’a aittir.” derdi.
-Yani ben şimdi ücret almayayım mı?
-Al da. Yaptığının en iyisini yap. Ama görevine peygamber mesleği deme.
Çünkü peygamberin yaptıklarından sadece bir tanesini yapıyorsun.
***
-Sen ne iş yapıyorsun?
-Peygamber makamı benimki de.
-O ne demek?
-Peygamber  imamlık yapmış. Ben de namaz kıldırıyorum.
-Ama sen bu görevinden ücret alıyorsun. O mübarek almadı. Karşılığını Allah'tan bekledi.
-Olsun ne farkeder? Aynı şey değil mi?
-Aynı şey değil. Sadece namaz  kıldırmada benzerlik var. Başka da benzerlik yok. O, namazın dışında başka görevlerde yapardı. 
-Eee...
-Namazını kıldır, karşılığını al. Görevini en iyi şekilde icra et. 24/11/2015

Ön yargı

-Babacığım, ön yargı ne demektir?
-Şartlanma gibi bir şey.
-Şartlanma ne demek?
-Peşin hükümdür.
-Peşin hüküm ne demek?
-Her verdiğim cevaba "bu ne demek" diye soru sormaya devam edecek misin?
-Anlamayınca soracağım elbette.
-Sana başımdan geçen bir olayı anlatayım. Belki o zaman anlaşılır:
Milli Eğitim Bakanlığına   Ömer DİNÇER geldiğinde, bünyesinde bulunan 35 Genel Müdürlüğü sayısını 17 ya da 18 'e indirerek teşkilatında radikal kararlar almıştı. Bir tanıdığımla bu durumu değerlendiriyorduk:
-Meb teşkilat yasası değişti. Genel müdürlük sayısı 35'den 17'ye indirildi. Ne dersin?
-Kadrolaşacaklar. Kendi adamlarını getirecek.
-Hocam bu nasıl kadrolaşma olur. Genel müdürlük 17'den 35'e  çıkarılsa yeni elemana ihtiyaç duyulur. Bunda kadrolaşma olur. Fakat burada 35'den 17'ye inmiş. Eleman azalması olacak. Kadrolaşma bunun neresinde?

Görüldüğü gibi söylenen "kadrolaşacaklar" sözü tamamen şartlanmışlığı, önyargıyı ve peşin hükümlülüğü gösterir.
-Şimdi anladım önyargının ne demek olduğunu.
-Hele şükür... 11/02/2015

Yetiştirme Kursları-1

Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda yetiştirme kursu açma konusunda çaba gösteriyor  ve bu konuda samimi. Fakat bu kursların verimsizliği konusunda veli, öğrenci, yönetici hemfikir. 

Kurslar açılacaksa öncelikle verim konusunun irdelenmesi gerekiyor. Bu konuda önce Nasrettin Hoca'yı dinleyerek işe başlamamız lazım:

Hoca bir köye gelir.Vatandaş vaaz vermesini ister. Hoca vermesine veririm ama parasız olmaz. Bir kese altınınızı alırım. Köylü olur mu öyle şey dese de mecburiyet karşısında bir kese altını toplar hocaya teslim ederler. Köylü pür dikkat vaazı dinledikten sonra hoca keseyi geri verir. Hocam niye istedin niye geri veriyorsun diye sorarlar. Hoca, "Paranızı alınca daha dikkatli dinlediniz vaazımı. Bir de insanın cebi paralı olunca daha bir emin konuşuyor. Alın paranızı. Ben amacıma ulaştım. Paranızla işim kalmadı."  der ve ayrılır.

Bu fıkrayı okuyan hemen öğretmenler para istiyor, işleri-güçleri para diye hemen serzenişte bulunacaklar. Desinler, işin içine girmeden insanlar konuşabilirler. Onlar konuşa dursunlar biz konuya girelim. Verimli bir kurs için:
● Kurslar ücretli olmalıdır.
Maalesef bedava işlerde bizde kıymet bilinmiyor. Kursa başlayan öğrencilerin çoğu bir müddet sonra devamsızlık yapmaya başlıyor. Çünkü caydırıcılığı yok. Bu yüzden kursa katılacak beher öğrenci için caydırıcı olacak bir ücret belirlenmelidir. Mesela yıllık 500 TL olabilir.
Kursiyer öğrenci kurs bitimine kadar devam ettiği takdirde yatırdığı paranın % 80'i geri ödenebilir. Kesinti yapılan % 20'lik miktarı kursta kullanılan kırtasiye ve temizlik yapan hizmetli için mahsup edilebilir. Ayrıca kursta başarılı olan ilk 5 öğrenciye % 20'lik kesintiden ödül verilebilir. Para almamız yanlış anlaşılır denirse okul-veli arasında "öğrenci kursa devam etmediği takdirde veli, okul-aile birliği hesabına 500 TL yatırmakla  yükümlüdür" şeklinde bir sözleşme yapılabilir.
● Müstakil eğitim bölgesi haricindeki merkez ilçelerde, müracaata göre yeterince okulda kurs açılmalıdır.
Her okulda kurs açılmamalıdır. Tek ve iki şubeli okullarda öğrencilerde yarışma sorunu yaşanmaktadır. Öğrenci sayısı fazla, ulaşımı kolay yerlerde açılmalıdır.
● Kurslarda görev almak isteyen öğretmenler dilekçelerini okulları aracılığıyla ilçe Milli Eğitim Müdürlüklerine ulaştırmalıdır. İlçe MEM'ler görev almak isteyen öğretmenleri elektronik ortama aktarmalıdır.
● Kursiyer olacak öğrenci, okul ve öğretmeni elektronik ortamda kendisi seçmelidir.
● Kursun verimine katkı etmeyen, huzur ve ahengini bozan öğrencinin kursla ilişiği kesilebilmelidir. 
● Kurs merkezi okulun yönetici ve hizmetlileri ücret yönünden tatmin edilmelidir.
● Kurslarda dersler başlamadan önce kursiyer öğrenciler arasında seviye belirleme sınavı yapılmalı. Seviyeye göre sınıflar oluşturulmalıdır.
●Seviye tespit sınavına göre oluşturulan sınıfları mevcut durumlarından ileriye taşıyan ders öğretmeni başarı belgesi gibi taltifle veya maddi bir ücretle   ödüllendirilebilir.
Açılacak yetiştirme kurslarının başarılı ve verimli olması temennisiyle... 31/08/2015