2 Aralık 2015 Çarşamba

Bu Dünyanın Ötesi de Var


Rabbim! Suçlu-suçsuz demeden terör yoluyla masum insanların canına kıyan insanlıktan hiç nasibini almamış kan içici vampir kulların bu ülke insanının yüzünü hiç güldürmedi.Hep bizi ağlattı.Gün geçmiyor ki cenazemiz olmasın.Bunlar ne dünya da ne de ukbâ da huzur bulmasın.Bu insan azmanları bir gün huzuruna çıkacak.Onlara hiç merhamet etme.Hiç bir insana göstermeyeceğin eza ve cefanı bunlardan esirgeme.Ateşin her türlüsünü tatsınlar.Ayrıca ahiret insanının gelip geçeceği yerde bu mahlukları bulundur.Gelen geçen yüzlerine tükürsün.
Bu millete de birlik,dirlik ve huzur ver.
Karanlık gecelerin nurlu sabahını gönder...Amin

Ortadoğu'da Fillerin Tepişmesi

(Satranç oyunu)
Satrancı iyi bilen bir taraftan oyun kurarken diğer taraftan da rakibinin oyunlarına karşı tedbir alır. 
Anlık plan yapmaz. 
Daima birkaç hamle sonrasını planlar. 
Eğer bir kaç hamle sonrasının planını yapmaz ve rakibin hamlesine göre hamlelerini revize etmezse oyunu sürdürmesi ve oyunda kalması söz konusu olamaz. 
Sonunda hezimete uğrar ve mat olur. 
Hamle yapan gerisini muhkem etmezse çabuk dağılır, ne olduğunu, nasıl olduğunu bilemez.
Dış politika ve diplomasi de tıpkı satranç gibidir. 
Siyaset yapanlar, dış politikada söz sahibi olmak isteyenler ilmî siyasetin yanında mutlaka iyi bir satranç öğrenmeli dır. 
Ayrıca konuşmasında hep diplomatik bir dil kullanmalıdır.
İçimizden geldiği gibi konuşmamaktır. 
Amaca ve hedefe ulaşmak için gücü elde etmeden erken ötmemektir. 
Dişini göstermemektir. 
Köre kör dememektir. 
Sonuca giderken de rakiplerinin planından haberdar olmaktır.
Satrançta yapacağın hamleyi rakibin hissettiği anda B planına, hatta C, D planlarına geçebilmektir. 
Yoksa haklı olduğun yolda hezimet kaçınılmaz olur. 
Fillerin ve atların tepişmesinde ise olan piyonlara olur maalesef. 12/10/2015

Tarih Tekerrürden İbarettir


II.Abdülhamid hükümdarlığı döneminde her kesim tarafından eleştirildi, suçlandı. Hürriyeti yok etmek ve istibdad ( baskı ) ile ülkeyi idare etmekle itham edilen II.Abdülhamid bütün kötülüklerin sorumlusu ilan edildi. Bunun da bir neticesi olarak birbirinden farklı kesimler ( Batıcı, Türkçü, İslamcı,Sosyalist,Müslim, gayrimüslim ) zaman içerisinde II.Abdülhamid’e ve onun yönetimine karşı birleştiler. Yurt dışına kaçan meşrutiyet yanlısı aydınlar Abdülhamid rejimine yönelik muhalefetlerini dışarıdan sürdürdüler.
II.Abdulhamit'e karşı çıkan,istibdatçı diyen,memnuniyetsiz ne kadar aydın varsa ha'l edildikten kısa bir zaman sonra ülkenin içine düştüğü durumu görünce pişmanlıklarını dile getirmişlerdir.
Hayatlarını Abdülhamit düşmanlığı üzerine idame ettirenler hep birlikte onu indirerek ülkeyi yok ettiler.Ama son pişmanlık fayda vermedi maalesef.
Tarih yine mi tekerrür ediyor ne?
13/10/2015

BİR KORE GAZİSİ


Otobüse bindim.Şoför mahallinin sağ en önünde bir kişilik boş yerin dışında boş yer yoktu.Arka tarafa ilerlemiş ayakta duran insanlar vardı.Bu koltuğa niye oturulmadı derken baktım ki,bizim gazi var diğer koltukta.Yüzü ise her zamanki gibi tebessümden uzak bir haldeydi. Anlaşılan kimse cesaret edip oturamamıştı yanına.Çünkü bizim gazi,ön koltuklara oturan kimseleri binince “kalk burası gazilerin yeri” diyerek kaldırırdı.Bana işaret ederek yanına oturmamı söyledi.Korkarak gittim yanına.
-Önüne gelen oturuyor ön koltuğa, kaldırıyorum ben de.Ben gaziyim.
-Ne gazisi?
-Kore
-Yaran varmıydı?
-İki yerden:Boynumdan ve kolumdan...Takım komutanıydım ben.
-Kaç tane gazi var Konya’da?
-25 tane, bir kısmı köylerde
-Tevellüt kaç?
-1340’lıyım.
-Dinç görünüyorsun maşaallah.Maaşın nasıl?
-Söylemeyeyim,nazar değersin.Şaşırırsın. İyi para alıyorum.Ama yine de söyleyeyim.4200 TL..Fakat şanssız birisiyim.
-Niye ki?
-Benimle beraber olanların ya hanımları öldü,ya da boşandılar ben hala tek hanımla yaşıyorum.
-Bunun neresi şanssızlık.Eşin hala yaşıyorsa ve boşanmamışsan daha iyi değil mi?Eşinizin sağlığı nasıl?
-O da 85 yaşında iyi olsa ne olacak,ben de 92 yaşındayım,heriflik kalmadı artık.
-Allah gecinden versin,huzur versin.
-Sen ne iş yapıyorsun?
-Öğretmenim.
-Ne öğretmeni?
-Din Kültürü
- Paşa’ya “dinsiz” derler.Bir gün yanımızdakine “paşa nerede “dedim.”Namaz kılıyor “ dediler.”Namaz kılar mı” dedim.”Hiç namazını geçirmez.Savaşta bile ima yoluyla namazını kılar sen ne diyorsun” dediler.
-Paşa kim?
-İsmet İnönü
-Savaşta Korelilere baktım,hepsi okur yazar,biz de ise okur yazar o kadar değil.Adamlar ilerledi gitti.Kız çocuğun varsa mutlaka okut.Ben ineceğim yere geldim,burada iniyorum.Sana iyi akşamlar.
Amca ile hasbihalim sona erdi.Amca göründüğü kadar da sert yapılı değilmiş.Hayatta hiç bir şey yaralanmanın ölmenin bedeli ve karşılığı olamaz.1950-1953 yılında yapılmış bir savaşta gazi olanlara 62 yıl geçmiş olmasına rağmen devlet bugün itibariyle 4200 TL para veriyor.Hayret ki hayret...Maaşını beğenen ender kişilerden birisini görmüştüm.Sosyal devlet bu olsa gerek.Darısı sosyal devletin tam ulaşmadığı alanlara olsun,devletimize de zeval vermesin. 13/10/2015

Yardımcı Kaynak

-Baba, alacağım kitaplar belli oldu, alabilir misin?
-Ne kitabı evlat! Devlet bedava vermiyor mu?
-Bunlar yardımcı kitap, bedava verilenler yeterli değilmiş.
-Ver bakalım listeyi.Yarın alayım.
***
-Geciktin baba
-Ayaklarıma kara sular indi dolaşmaktan.
-Niye ki?
-Evlat yayınevleri ayrı ayrı kitapçı ile anlaşmış. Türkçe soru bankasını x kitapçıdan, Matematiği; y kırtasiyeciden, Feni; q, Sosyali; f kitapcıdan, İngilizceyi; z kırtasiyeciden aldım. Bereket fazla ders adedi yok.Yoksa Konya'daki tüm kitapçılara selam verecektim bu gidişle.
-Niçin bütün kitapçılarda hepsi olmaz?
-Her kitapçıda olursa vatandaş istediği kitapçıdan alışverişini yapar ve tekelcilik olmaz ve fiyatta rekabet olabilir. İşi de birden biter. Bir kitabı sadece bir kitabevi satarsa tekelcilik olur ve fiyatta rekabet olmaz. Vatandaş o dükkandan diğerine sürüm sürüm sürünür. Belirlenen fiyatı ödemek de işin cabası.
-Fiyatlar pahalı mı? İndirim yapmıyorlar mı?
-Yapıyorlar, hem de hepsi yapıyor. Hatta % 40'lara varan indirimler. Etiket fiyatını yüksek tutuyorlar sonra da indirim yapıyorlar.
-İndirim yapacaklarına tek fiyat satsalar iyi olmaz mı?
-O kadar yorgunluk ve can sıkıntısına psikolojik destek oluyor be evlat.
-Anladım. Mesele para meselesi. Sahi devlet yardımcı kitabı da bedava verse olmaz mı?
-Sus ağzından yel alsın. Eşeğin aklına karpuz kabuğunu getirme. 2002'de çıktı biri "Ben kitapları bedava vereceğim" dedi. İktidara gelemedi ama ihale iktidara gelen de kaldı. O gündür ders kitapları ücretsiz hale geldi.
-Bedava olması iyi değil mi?
-Evlat biz bedavayı severiz. Ama para vermeyince de huzursuz oluruz. Yardımcı kitapları da bedava verse biz o zaman yardımcı kaynağın da yardımcısını alırız. Biz böyle oldukça sektörü de olacaktır maalesef.
-Demek öyle
-Şimdi yorulma sırası sende
-Ben ne yapacağım da?
-Listeyi elime tutuşturup bunları al diyen sendin. Bunları yutacaksın başka yolu yok. 15/10/2015

Hicret ve Abdullah bin Uraykıt **

-Efendim! Malumunuz üzere bu geçen Çarşamba hicretin 1437.yıl dönümünü icra ettik. Hicretten alacağımız ibretleri biliyoruz. Hicret başlı başına bir mücadele ve çabadır. Sence çok ön plana çıkmamış ya da çıkarılmamış ibretler var mıdır?
-Hicret başlı başına Hz Muhammed'in zekasının ürünüdür. O iyi bir stratejisttir. En güvenilir insandır. İyi bir dosttur.
-Ne demek bu?
-Kendisini öldürmeye gelen Mekkelileri yanıltmak için Hz Ali'yi yatağına yatırması başlı başına bir zekanın mahsulüdür. Kendisine emanet edilen kıymetli eşyaları sahiplerine teslim etmesi için Ali'yi görevlendirmesi; emanetlere ihanet etmeyen, güvenilir olmasına bir örnektir.
Evinden ayrılınca hicret edeceği Medine yoluna koyulmayıp ters istikamet olan Sevr Mağarasına gitmesi, ortalığın tenhalaşması için 3 gün mağarada beklemesi peygamberin çok zeki olduğunu gösterir. Yol arkadaşı olarak dostu Hz Ebu Bekir'i seçmesi iyi bir dost olduğuna işarettir. Ayrıca Abdullah bin Uraykıt isimli müşrik birisini yol göstermesi için kılavuz seçmesi...
-Şimdi olmadı işte. Müşrik birini kılavuz edinmesinin sebebi ne? Başka adam bulamamış mı Efendimiz?
-Başkaları vardır elbet. Ama peygamber Abdullah bin Uraykıt'ı seçmiştir. Çünkü Abdullah bin Uraykıt ehil biridir. Emaneti ehline vermiştir. Efendimiz ise zaten her zaman
emaneti ehline vermiştir. Abdullah bin Uraykıt, yıldızlara bakarak yolu tayin edebilecek kadar yol rehberliği anlamında ehil birisiydi. Efendimiz onun müşrikliğine bakmadan ehil oluşunu esas almıştır. Hicret’ten alacağımız derslerden birisi de budur.
İnsanlar arası münasebette esas olan, emaneti ehline vermektir. Evini yapacaksan bu iş için en iyi ustayı bulacaksın. Din, Allah ile kul arasında bir ilişkidir. Elbette din kardeşliği çok önemlidir ama Rabbimizin emri gereği iş, din kardeşine değil yalnız ve yalnız ehil olana verilir. Müslüman’ın vazifesi de ehil olmaktır ve ehlini bulmaktır...ne iş yapıyorsa adalet, ehliyet ve doğruluk üzere yapmalıdır. Başka bir örnek Taif dönüşü yine bir müşrik olan Mutim bin Adiyy himayesinde Mekke'ye girmişti.
-Biraz daha açık konuşur musun, sadede gel.
-Demem odur ki, peygamberi örnek almıyoruz. Emaneti çoğu zaman ehline vermiyoruz.
-Yani?
-Bir göreve gelmeye kalk. Hak etmeden bir yere gelen emir erleri, ağa babalarına yaranmak için ayağından aşağıya seni çekmeye çalışırlar. Sana şucu, buna bucu demeye başlarlar hem de seni araştırıp incelemeden. Birilerinin himayesiyle koltuk değneği olarak bir makamı işgal eder, orada var gücüyle birilerini yaftalayarak yukarıya şirin gözükmeye çalışır. Güya mücadele ediyor. Farz edelim ki, gıyabında aleyhinde konuştuğu kişi bucu ise yüzüne karşı söyleyemediğini arkasından dedikodusunu yaparak gıybetini yapmış olmuyor mu? Ölmüş kardeşinin etini yemeyi ne kadar da seviyor, hatta tiksinmeden. (Afiyet olsun bu arada) Ya aleyhinde konuşulan kişide o özellikler yoksa, yani o kimse bucu, ya da şucu değilse iftira etmiş olmuyor mu? Sonra da ben karıştırmışım demek kırdığı yumurtaları, kırdığı kalbi tamir edebilir mi? Bir yere gelecek kişi ehilse şucu, buculuğuna değil ehil mi değil mi ona bakılması gerekmiyor mu? Peki onlar şucu, bucu... Bunu diyen neci oluyor. O da, o cu mu oluyor bu durumda. Bu tür tavır insanlığa, adamlığa, emaneti ehline ve hak edene vermeye engeldir. Peygamber müşrik birini kılavuz edinirken dinini, meşrebini sorgulamazken tek kıstas olarak ehil mi değil mi değerlendirmesi yaparken insanları yaftalayan kişi peygamberden daha mı müslüman oluyor? Ötekileştirilirken, kelle avcılığı ve sürek avına çıkılmış iken insanlar nasıl beriki yapılacak. Peygamber en büyük düşmanı Ebu Cehl'e islamı tebliğ için 70'den fazla giderken ne amacı gütmüştü? Acaba onu kazanabilir miyim diye değil mi? Şu bilinmeli ki; yaptıklarımızı, yapacaklarımızı en güzel şekilde anlatmak, bir iş yaparken kişiselleştirmemek gerekir. Kaş yaparken göz çıkarmamak gerek. İletişim yolu açık tutulmalı, insanları damgalamamalı, yaptıklarımızın doğruluğuna insanları ikna etmek gerekir. İşimiz insan kazanmak olmalı. Damgalayarak, ötekileştirerek insan kazanılmaz. Giderken kubbede hoş bir sada bırakabilmektir. Ötekileştirenler yarın ötekileştirilir.
Son söz emanet ehline verilmeli. Sürek avına çıkılmamalı. İnsanlar dedikodu kültürü ile yargılanmamalı. Hele bu işi yapanlarda dini hassasiyet varsa daha titiz olmalı. Çünkü makamlar kimsenin ebediyyen mülkü değildir.
"Müslüman elinden ve dilinden başkasının emin olduğu kimsedir. Hicret eden ise Allah'ın nehyettiği kötülüklerden kaçınan kişidir" hadisi gereğince yaşamayı Rabbim nasip etsin.18/10/2015

**18/10/2016 tarihinde kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

Uçurum!!!


-Ben Yüklü-Doğrularımız Bizi Uçuruma Götürmesin!...
(Hepimiz bir Temel'iz....Bindik bir alamete,gidiyoruz kıyamete)
Rahmetli Alaaddin Ağa,iki arkadaşıyla birlikte özel bir araçla Karasınır'dan Konya'ya doğru seyr halindeyken İçeri Çumra'yı geçerler.Kaşınhanı tarafından ters istikamette son hız gelen bir aracı görürler.Alaaddin Ağa aracı kullanan arkadaşına:
-Önden gelen arabayı gördün mü?
-Gördüm.
-Sağa yanaş,adam geçsin.
-Yol benim hakkım.
-Tamam doğru dersin,yol senin hakkın da.Adam bize vuracak,çarpışacağız.Sen kenara çekil.
--Çekilirsem taviz vermiş olurum. Böylelerine fırsat vermemek lazım.O çekilsin.
-Sen şu aracı sağa çek durdur,bizi indir.Sen git adamla burun buruna çarpış.Zaman taviz vermeme zamanı değil.Senin doğrun bizi ölüme götürecek.
Arkadaşı sonunda ikna olur,sağa doğru çekilir,kazasız belasız yollarına devam ederler.
Türkiye freni patlamış bir araca benziyor.Hep beraber kazasız belasız bu aracı nasıl durdururuz hesabı yapacağımız yerde ölümüne de olsa,araç bir daha kullanılmayacak da olsa biz kutuplaşarak kendi doğrumuzu savunmaya devam ediyoruz.Ülke sevdalısı görünümünde bana yaramayan ülke başkasına da yâr olmasın teranesindeyiz.Her birimiz şu duruma ne kadar benziyoruz: "Öyle bir şey iste ki Allah sana istediğini verecek.Yalnız senin sevmediğin -haset ve buğzettiğin-arkadaşına iki katını verecek.Adam hemen "Ya Rabbi,benim bir gözümü kör et"diye dua eder.
Ülke elden gidiyor,ağlayanı yok.Biz "Hâlâ ben haklıyım,sen haksızsın"naraları atıyoruz.
Gün aracı sağa yanaştırma günüdür.
Gün çocuğumuza "benim çocuğum"diye iddia edene,çocuğun gerçek annesini öğrenmek için "çocuğu ikiye bölelim,bir yarısı senin,diğer yarısı da senin olsun diyen Hz Süleyman'a "çocuk bu kadınındır" diyen anne gibi çocuğunun yaşaması için öz çocuğundan vazgeçme günüdür.Bu taviz değil fedadır, fedakarlıktır.Çocuğuna sahip çıkmadır.
★★★
Gün cedelleşme,kutuplaşma günü değildir.Bizim bu cedelleşmemiz, kutuplaşmamız,işi kan davasına dönüştürmemiz,inatlaşmamız Temel'in durumuna benzer:
Temel'in sürdüğü kamyonun freni patlar.Bir bakar ki sağda pazar yeri var,insanlar alışveriş yapıyor.Solda ise sadece bir çocuk var.Temel çocuğun olduğu tarafa doğru direksiyonu kırar.Az sonra yüzlerce insanın öldüğü bir kaza meydana gelir.Kazadan yaralı bir şekilde kurtulan Temel'i basın mensupları hastanede ziyaret ederler.
-Efendim,geçmiş olsun.
-Sağolun uşaklar.
-Kaza nasıl oldu?
-Efendim ne olduysa çocuğun pazar yerine doğru kaçmasıyla oldu.
★★★
Gelin bu yılı feda yılı ilan edelim.Sevdiklerimizi,prensiplerimizi,doğrularımızı içimize gömelim.İşlerimizi kişiselleştirmeyelim.
Unutmayalım ki,
"Büyük insanlar fikirlerle, orta insanlar olaylarla, küçük insanlar insanlarla uğraşırlar.
Mücadelemiz fikirlerimizi en güzel şekilde ifade etmektir.Hangi insan olmak istiyorsak onu seçelim.Seç beğen..
04/10/2015