Eskiden, akşamında herhangi bir konu konuşulurken haydi yatalım artık. Sabah ola hayır ola" temennisinde bulunulurdu. Sabahında da insanlar karşılaştığında "Sabahı şerifleriniz hayırlı olsun" derdi. Çünkü her türlü hayrın sabahla birlikte olması istenirdi.
Nicedir sabahlarımız pek hayır olmuyor. Çünkü yeni bir haberle güne uyanıyoruz. Ya birileri erkenden gözaltına alınıyor ya bir belediyeye kayyum atanıyor ya bir il başkanlığına kayyum görevlendirmesi yapılıyor ya da TMSF tarafından holdinglerin, şirketlerin, dernek veya vakıfların mal varlığına el konularak başına kayyum ataması yapılıyor.
Şimdi de tüm gözler 15 Eylülde açıklanacak bir mahkeme kararına çevrildi. Mahkeme kararına göre bir partinin genel merkezine de kayyum atanma durumu söz konusu.
Antrparantez şunu söyleyeyim. Suç varsa elbette suç işleyen cezasını çekecek. Kötü yönetim varsa elbette müdahale edilecek. Bu kısım devletin ve yargının işi.
Burada kayyum atamaları doğru ya da yanlış değerlendirmesinde bulunmayacağım. Benim burada niyetim bir durum tespiti yapmak.
Kayyum ataması, olağanüstü durumlarda çok nadir işletilmesi gerekirken son yıllarda kayyum ataması o kadar çok yapılır oldu ki adeta vakayiadiyeden oldu. Bu yüzden yazımın başlığını da "Kayyum Dönemi" koydum.
Yakın ve uzak tarihin bazı yılları bizde dönemle anılır. Tarih derslerinde Osmanlıyı işlerken dönemlere "Kuruluş, yükselme, duraklama, gerileme, yıkılış" gibi isimlendirmeler yaparız. Hakeza Fetret Devri, Lale Devri deriz. Fatih Sultan Mehmet devri, Köprülüler dönemi gibi.
Bizde de son yıllarda kayyum atama o kadar yaygınlaştı ki ileride tarihçiler bu dönemi ele alırken bu döneme herhalde kayyumlar devri ya da kayyumlar dönemi der diye düşünüyorum.
Bence herhangi bir şirket, holding, vakıf, dernek, siyasi parti ya da belediye başkanlığına kayyum atamaktan ziyade başka yollar bulmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü kayyum atama konusunda bu hızla gidilirse demokrasi ile yönetilen ülkemizi iyi günler bekliyor olmayacaktır.
Elbette kayyum ataması yapılan yerlerde görev yapan üst düzey kişiler suç işleyebilir. İşlenen suça karşı devletin eli armut toplamayacak. Devlet elbette müdahale edecek. Yalnız bunun çözümü kayyum atamak değil. Aksine kayyum ataması sorunu derinleştirir.
Her ne kadar TDK kayyıma hukuki anlamda, "Belli bir malın veya belli bir işin yapılması için görevlendirilen kimse; kayyum" şeklinde tarif etse de halk nezdinde bunun adı çökmedir, el koymadır, başkasına ait olan mal, yer ve makamı elinden almaktır.
Kayyum görevlendirmesi yerine bir partide bir belediyede bir holdingde kötü yönetim varsa, suçun bireyselliği çerçevesinde, suç işleyenlere el çektirilir. Hakkında işlem başlatılır. Buraların yönetim kurulunda olan insanlara "Yöneticiniz/başkanınız şu suçtan dolayı el çektirildi. Yerine yeni yönetici seçiniz” denebilir. Kişilerin kötü yönetiminden dolayı kurumsal özelliği olan yerlere ceza kesilmemeli.
Mesela bir belediye başkanı görevden el çektirilirse, o belediye, belediye başkanından ibaret değildir. Belediye meclisi kendi içinde birini başkan seçebilmeli. Olmadı. Seçim yenilenmeli.
Aynı şekilde bir holdinge kayyum ataması yerine, yönetimde olanlar içlerinden yönetici seçebilmeli.
İstenirse bunun yolu bulunabilir. Kayyum atarken de genelde vali, vali yardımcısı ya da kaymakamları görevlendiriyoruz. Kayyum bir koltukta iki karpuz taşınmaz misali hem mülki amirliği hem de belediye başkanlığını yönetiyor. Madem bu şekilde oluyorsa bu durumda bir il ya da ilçede ya belediye başkanı olsun ya da vali. İki ayrı makama ne gerek var? Hazır terör de bittiğine göre bir tehlike de söz konusu değil. Bir ile seçilen kişi o ilin tüm iş ve işleyişinden sorumlu olsun.
Bu kayyum ataması, seçilmişi atanmışa değişmek anlamına da gelir. Demokrasilerde tasvip göreceğini düşünmüyorum.
Holdinglere kayyum ataması da olacak şey değil. Şirket ve holdinglere bu şekil kayyum atamasını gören bir zengin ya da iş adamı niye şirket veya holding kursun da elindeki malı heba etsin. Bunun yerine parasını faizde değerlendirir. Tarla, bağ, çubuk, bina türünden gayrimenkule yatırım yapar. Paraya para demez, başı ağrımaz, Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olmaz. Hiçbir risk altına girmeden gül gibi yaşayıp gider.
Yol yakınken bu kayyumlar dönemine bir nokta koymak ve bu macerayı terk etmek gerek.
Not: Kayyum ya da kayyım. Her ne kadar halk arasında kayyum kullanımı yaygın olsa da TDK, kayyım denmesini tercih ediyor. Sözlüğe kayyum yazınca kayyım sözcüğüne yönlendiriyor. Kayyımı tarif ederken de kayyıma kayyum denir yazıyor. Madem kayyım ya da kayyum ikisi de oluyorsa, halk hep kayyum demeyi tercih ediyorsa, TDK neyin kafasını taşıyor? Kayyum desin. Halk da yok kayyum, hayır kayyım tartışması yapmasın. Acaba TDK’ye de kayyum atamak nasıl olur? Bence hiç fena olmaz. Çünkü halk çoğu kelimeyi ne şekil kullanıyorsa, TDK hep tersi kelimeyi tercih yoluna gidiyor. Anlamadım gitti.